
Esas No: 2013/5139
Karar No: 2013/5139
Karar Tarihi: 31/3/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HAKİME ŞENGÜL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5139) |
|
Karar Tarihi: 31/3/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Fatma
KARAMAN ODABAŞI |
Başvurucular |
: |
1. Hakime ŞENGÜL |
|
|
2. Emel
ŞENGÜL |
|
|
3. Merve
ŞENGÜL |
|
|
4.
Abdurrahman ŞENGÜL |
|
|
5. Yusuf
ŞENGÜL |
|
|
6. Ümit
ŞENGÜL |
|
|
7. Amine
NAYMAN |
|
|
8. Aycan
ŞENGÜL |
Vekili |
: |
Av. Ferhat
BAYINDIR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, murisin 8/7/1997 tarihinde hayatını kaybetmesi ve
faili meçhul kalan ölüm olayı nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında
yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davanın reddedilmesi
nedeniyle yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2013 tarihinde Batman İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvurucular bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama
imkânlarının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuşlardır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 14/5/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 26/5/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvuruculardan Hakime Şengül"ün eşi
diğer başvurucuların babası olan A.Ş., 8/7/1997 tarihinde kimliği belirsiz
kişiler tarafından kaçırılmış vefaili meçhulbir silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmiştir.
8. Başvurucular 5/1/2006 tarihinde, murislerinin ölüm olayı
nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması için 5233 sayılı Kanun
hükümlerinden yararlandırılmaları istemiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
9. Komisyon 6/2/2007 tarihli ve 2007/2-331 sayılı kararı ile
5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle başvurunun reddine karar
vermiştir.
10. Başvurucular murisin ölüm olayının 5233 sayılı Kanun
kapsamına girdiğini belirterek yapılan başvurunun reddine ilişkin Komisyonun
6/2/2007 tarihli ve 2007/2-331 sayılı kararının iptali ile maddi ve manevi
tazminat istemiyle Batman Valiliği aleyhine 16/4/2007 tarihinde Diyarbakır 2.
İdare Mahkemesinde dava açmışlardır.
11. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 7/12/2007 tarihli ve
E.2007/405, K.2007/1713 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
İlgili gerekçe şöyledir:
"... Bakılan davada; 08.07.1997 tarihli
müşteki ve A. Ş.nin oğlu Yusuf Şengül’ünşikayet
dilekçesinde; “ babasının 08.07.1997 günü saat 07:00 sıralarında ilçe merkezine
gidiyorum diye evden ayrıldığı, işsiz olduğu, saat 20:00’ye kadar eve dönmemesi
nedeniyle meraklandıklarını ve müştekinin amcasının oğlu olan D.Ş.nin ölenin 07:30 sıralarında Tekel Mahallesinde bulunan
yol kenarındaki dükkanının önünde otururken siyah renkli Doğan veya Şahin marka
bir otonun içinde dükkanının önünden geçtiğini, kendisine el kol işareti
yaptığını, süratli bir şekilde Batman kavşağından Siirt istikametine döndüğünü,...
sürücünün yanında bir kişi olduğu, babasının arka koltukta oturduğunu ve
yanında bir kişinin daha olduğunu ve daha önceden kan davalıları olan H.Y.,
F.Y. ve O.Y. adlı şahısların kaçırmış olabileceğinden şüphelendiğini beyan
ettiği, savcılıkça yapılan soruşturma sonucunda Kozluk Cumhuriyet
Başsavcılığının 2001/9 sayılı kararıyla sanıkların tespit edilemediğinden daimi
arama kararı verildiği, 13.07.1997 tarihli olay yeri tutanağında; şahsın Batman
Baraj Gölü kıyısı olan uçurumun yaklaşık 8-9 metre gerisinde vurulmuş olduğunun
.... anlaşıldığı, ...
Dosya kapsamında bulunan ifade tutanaklarına
bakıldığında ise; 24.07.1997 tarihli N. A.nın ifade
tutanağında; olay günü sabah 7:30 sıralarında D.Ş.nin
dükkanının önünde işe gitmek için servis arabası beklerken ölenin lacivert
renkli Doğan marka bir otomobille yanında 3 kişiyle beraber dükkanın önünden
geçtiğini, plakada sadece 56 rakamını görebildiğini, ölenin el salladığını
ancak ne demek istediğini anlayamadığını, o anda şüphelenmediğini fakat daha sonra
A.Ş.yi emniyete sormaya gittiklerinde orada
yakalanmış bulunan 56 AH 540 plakalı aracı tanıdığını ... bu aracın yüzde 99
sabah gördüğü araç olduğunu beyan ettiği, 10.07.1997 tarihli M.Ş.ye ait ifade
tutanağında; T.B.ye ait 56 AH 540 plakalı otoyla 08.07.1997 günü Siirt’ten
buzdolabı tamiri için Yayıklı Köyüne gittiğini, sonra Kurtalan’a döndüğünü ve
ölen şahsı şahsen tanıdığını beyan ettiği, T.B.ye ait10.07.1997 tarihli ifade
de ise; ölenle 07.07.1997 günü Kurtalan’da görüştüğünü, anlaşmazlığı olan bir şahısla
ölenin anlaşmalarını sağladığını, daha sonra M.Ş. ile beraber üçünün Kurtalan’a
geldiğini, 08.07.1997 günü ise A.Ş.yi hiç görmediğini
beyan ettiği, olaya ilişkin vukuat raporunda ise olayın nedeninin kan davası
veya düşmanlık nedeniyle adam öldürme olarak belirtildiği görülmektedir.
Olayda; dosya kapsamı, ifade tutanakları ve
yukarıdaki kanun hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; olayın kan gütme saikiyle ya da herhangi kişisel bir meseleden dolayı adam
kaçırma ve sonucunda öldürme olayı olduğu, vukuat raporu veKozluk
Cumhuriyet Başsavcılığının 2001/9 sayılı daimi arama kararında da olayın adam
kaçırma ve kan davası veya düşmanlık nedeniyle adam öldürme olarak
belirlendiği, ifade tutanakları ve olay yeri tutanağından da A.Ş.nin kaçırıldığı ve sonra Batman Gölü kenarında
öldürülerek suya atıldığı anlaşılmıştır.
5233 Sayılı Yasa kapsamında tazminat
ödenebilmesi için ise terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğranmış olması gerekirken bu
kapsama girmeyen eylem nedeniyle 5233 Sayılı Yasaya göre tazminat ödenebilmesi
mümkün değildir.
Bu durumda; davacıların tazminat başvurusunun
kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
12. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 28/3/2013 tarihli ve E.2011/9787, K.2013/2455 sayılı ilamıyla hüküm
onanmasına karar verilmiştir.
13. Karar, başvuruculara 11/6/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular 2/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun"un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar"ın 1. maddesi (Celal
Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-24).
16. 5233 sayılı Kanun"un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun"un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek
üzere yaralanma derecesine göre,
b)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak
tespit edilenlere dört katından yirmidört katı
tutarına kadar,
c)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak
tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d)
Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak
tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı
tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
...
Birinci
fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
18. Başvurucular; murislerinin 8/7/1997 tarihinde Batman ili
Kozluk ilçesinde faili meçhul şekilde öldürüldüğünü, anılan olay nedeniyle
uğradıkları zararların karşılanması istemiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında
yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini, taleplerin
değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan yargılamanın yaklaşık
yedi yıl sürdüğünü ve makul bir sürede sonuçlanmadığını, idari yargı
makamlarınca tazminat başvurusuna ilişkin mevzuatın dar ve aleyhe yorumlanarak
talebin reddedildiğini, murisin öldürülmüş olması sebebiyle maddi ve manevi
zarara uğradıklarını, devletin vatandaşın can güvenliğini korumak zorunda
olduğunu, olayın üzerinden on altı yıl geçmesine rağmen faillerinin
bulunamadığını, etkili soruşturma yapılmadığını, olayın terörle mücadele
kapsamında gerçekleştirildiğini belirterek Anayasa’nın 17. ve 36. maddesinde
güvence altına alınan yaşam ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşler; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
19. Başvurucuların 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının
tazmini amacıyla yaptıkları başvurunun ve açtıkları davanın reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
20. Başvurucuların, murisin öldürülmüş olması sebebiyle maddi ve
manevi zarara uğradıkları, olayın üzerinden on altı yıl geçmiş olmasına rağmen
etkin soruşturma yapılmadığından olayın faillerinin devlet tarafından
bulunamadığı, devletin vatandaşın can güvenliğini korumak zorunda olduğu, bu aşamadan
sonra olayın faillerinin bulunma ihtimalinin son derece zayıf bulunduğu, olayın
siyasi olmaması durumunda zaten faillerinin hemen tespit edilebileceğine
ilişkin iddialarının ölüm olayının terörle mücadele kapsamında gerçekleşmiş
olduğunu delillendirme amaçlı olarak ifade edildiği,
başvuru formunda Savcılık soruşturma dosyasına ilişkin süreçten ayrıca şikâyet
edilmediği, bu bakımdan bu iddiaların özünün ölüm olayı sebebiyle oluşan
zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığı ve karşılanması gerektiği
iddiasına ilişkin olduğu anlaşılmış; yaşam hakkının ihlali iddiası yönünden
ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucuların ihlal iddiaları adil yargılanma
hakkı kapsamında aşağıdaki başlıklar altında değerlendirilmiştir:
1. Adli Yardım Talebi
Yönünden
21. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen
ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun oldukları anlaşılan başvurucuların açıkça
dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi
gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular; murislerinin 8/7/1997 tarihinde kaçırılarak
faili meçhul bir şekilde öldürülmesi, olayın terörle mücadele kapsamında
gerçekleşmesi ve murisin öldürülmüş olması sebebiyle maddi ve manevi
zararlarının doğmuş olmasına rağmen 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan
başvurunun reddedildiğini, idari yargı makamlarının tazminat başvurusuna
ilişkin mevzuatı dar ve aleyhe yorumlandığını, murisin ölümü üzerinden uzun bir
zaman geçmesine rağmen gerçek faillerin bulunamamasının olayın terörle mücadele
kapsamında gerçekleştiğini gösterdiğini, aksine bir durumda faillerin hemen
tespit edilebileceğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, bireysel
başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların
incelemeye tabi tutulamayacağı, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
24. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler sebebiyle maddi zarara uğrayan kişilerin bu zararlarının
karşılanması amacından hereketle 5233 sayılı Kanun’un
2. maddesinde hangi zararların kanun kapsamı dışında bulunduğu belirtilmiş, 7.
madde de ise karşılanacak zararlar açıklanmıştır. Bu bakımdan terör dışındaki
ekonomik ve sosyal sebeplerle meydana gelen yaralanma, sakatlanma veya ölüm
hâllerinde uğranılan zararların Kanun"un kapsamı dışında olduğu açıkça
belirtilmiştir.
26. Başvuru dilekçesi incelendiğinde, başvurucuların 5233 sayılı
Kanun"un ilgili maddeleri kapsamında idari yargı makamlarının tazminat
başvurusuna ilişkin kanuni düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlayarak Anayasa"nın
36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmaktadır.
27. Başvurucuların iddiaları ile beraber Diyarbakır 2. İdare
Mahkemesinin 7/12/2007 tarihli kararında (bkz. § 11) belirtilen gerekçeler
incelendiğinde iddiaların 5233 sayılı Kanun"un kapsamına ilişkin hükümler
içeren 2. maddesinin (d) bendinde yer verilen
"Terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile
güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk
edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar." ifadesinin Komisyon
ve Derece mahkemeleri tarafından yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesince verilen 7/12/2007 tarihli
kararda, 5233 sayılı Kanun uyarınca idarenin tazminat ödemekle sorumlu
tutulabilmesi için meydana gelen zararın terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle doğması gerektiğinin belirtildiği;
dosya kapsamı, ifade tutanakları, vukuat raporu, Kozluk Cumhuriyet
Başsavcılığının 2001/9 sayılı daimî arama kararı dikkate alındığında olayın kan
gütme saikiyle ya da herhangi bir kişisel meseleden
dolayı adam kaçırma ve öldürme olarak nitelendirildiği, davacıların murisinin
ölüm olayı sebebiyle tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamına
girmediği gerekçesiyle başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
29. 5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin
belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve
Kanun’un kapsamının belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ve
somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir derece
mahkemelerine aittir.
30. Başvurucuların dava ve temyiz aşamasında da aynen ileri
sürdükleri iddialarının idari makamların ve mahkemelerin delilleri
değerlendirmesine ve konuya ilişkin hukuk kurallarının mahkemeler tarafından yorumlanmasına
ilişkin olduğu, başvurucuların nihai olarak lehlerine olmayan Mahkeme kararının
sonucundan şikâyet ettikleri, bununla birlikteyargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi
olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına,
karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme
fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da
kanıt sunmadıkları gibi Derece Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası
veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da
tespit edilememiştir.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
33. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen
giderim taleplerinin değerlendirilmesi hususundaki idari sürecin ve yapılan
yargılamanın yaklaşık yedi yıl sürdüğünü ve makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
34. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014 §§
61-69; Mahmut Can Arslan, B. No:
2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen,
B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal
Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha
uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir
kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya,
B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
35. Ancak toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların
karara bağlanma süresinin her durumda makul olduğu şeklinde bir değerlendirme
yapılması mümkün değildir.Başvuru
konusu olaydaki gibi Komisyon aşamasında geçen süreden ziyade yargılama
aşamasında geçen sürelerin göreceli olarak uzun olduğu durumlarda ayrıca
değerlendirme yapılması gerekmektedir.
36. Somut başvuru bakımından başvurucuların 5/1/2006 tarihinde
Komisyona başvurduğu, Komisyonun 6/2/2007 tarihli kararıyla başvurunun reddine
karar verildiği, bu suretle idari başvurunun karara bağlanmasının ortalama on
üç ay sürdüğü anlaşılmaktadır.
37. Öte yandan başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde
Komisyon tarafından başvurucuların taleplerinin reddi sonrasında 16/4/2007
tarihinde dava dilekçesinin Diyarbakır İdare Mahkemesine sunulması suretiyle
dava sürecinin başladığı, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 7/12/2007 tarihli
kararı ile davanın reddine karar verildiği, davacılar tarafından kararın temyiz
edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin
28/3/2013 tarihli ilamı ile hükmün onandığı anlaşılmaktadır.
38. Sonuç olarak idari makamlar ile yargılamada geçen ve makul
sürede yargılanma hakkı kapsamında dikkate alınması gereken toplam sürenin
yaklaşık 7 yıl 3 ay olduğu, bu sürelerin yaklaşık altı yılının yargılama
aşamasında geçtiği anlaşılmaktadır.
39. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında başvurunun
karara bağlanma süresi toplamda sekiz yılın altında gerçekleşmiş ise de
yaklaşık altı yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
42. Başvurucular; Hakime Şengül için
40.000 TL, diğer başvurucuların her biri için 10.000 TL, uzun ve masraflı yargı
yoluna başvurmak zorunda bırakıldıkları içinde 5.000 TL olmak üzere toplamda
115.000 TL maddi tazminatın ve Hakime Şengül için 20.000 TL, diğer
başvurucuların her biri için 5.000 TL olmak üzere toplam 55.000 TL manevi
tazminatın ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
43. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara müştereken net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
45. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
46. Dosyaki belgelerden tespit edilen
1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara müşterek
olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara müştereken net 3.000 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara
MÜŞTEREKENÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.