
Esas No: 2015/516
Karar No: 2015/516
Karar Tarihi: 20/3/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
DAYGINAT MAGOMEDZHAMILOVA VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/516) |
|
Karar Tarihi: 20/3/2019 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Sinan ARMAĞAN |
Başvurucular |
: |
Daygınat MAGOMEDZHAMILOVA ve diğerleri
(bkz. ekli |
|
|
tablo) |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari gözetim altında tutmanın hukuki olmaması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutulma koşulları nedeniyle
kötü muamele yasağının; idari gözetim kararına itiraz
kabul edildiği hâlde lehe vekâlet ücreti hükmedilmemesi nedeniyle de adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Ekli tabloda sıralanan başvurulara ait başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra başvurular Komisyonlara
sunulmuştur.
3. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucuların bir kısmı, bireysel başvuru harç ve
masraflarını karşılama imkânlarının bulunmadığını belirterek adli yardım
talebinde bulunmuştur.
5. Ekli tabloda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının
konularının aynı olması nedeniyle 2015/516 numaralı bireysel başvuru dosyası
ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Muhtelif ülkelerin vatandaşı olan başvurucular, farklı
tarihlerde idari gözetim altına alınmış ve farklı geri gönderme merkezlerine
konulmuşlardır.
8. Bazı başvurucular idari gözetim kararlarına karşı yetkili
sulh ceza hâkimliklerinde itiraz yoluna başvurmuşlardır. Yetkili sulh ceza
hâkimliklerince bu itirazlardan bazıları kabul edilmiş ve ilgili başvurucuların
salıverilmelerine karar verilmiştir. Ancak itirazı kabul edilen bu başvurucular
lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiştir.
9. Tüm başvurucular muhtelif tarihlerde geri gönderme
merkezlerinden salıverilmişlerdir.
IV. İLGİLİ HUKUK
10. İlgili hukuk için bkz. T.T.
(B. No: 2013/8810, 18/2/2016, §§ 22-25); B.T. ([GK], B. No: 2014/15769, 30/11/2017, §§ 19-38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talepleri
Yönünden
12. Adli yardım talebinde bulunan başvurucuların başvuru
giderlerini karşılayabilecek ölçüde mal varlıklarının bulunmadığı ve
taleplerinin dayanaktan yoksun olmadığı anlaşılmış olup 12/1/2011 tarihli ve
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca adli yardım taleplerinin kabulü ile yargılama giderlerini ödemekten
geçici olarak muaf tutulmalarına karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Bir kısım başvurucu, tutulma koşullarının insan onuru ve
haysiyetiyle bağdaşmayacak ölçüde kötü olduğunu, aileleriyle görüşme ve
telefonla haberleşme haklarının sınırlandırıldığını, rıza aranmaksızın kan
örneklerinin alındığını, bu koşullara karşı makul sürede sonuç alabilecekleri etkili
bir başvuru yolunun bulunmadığını belirterek kötü muamele yasağı ve bu yasakla
bağlantılı olarak da etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, idari gözetim altında
tutulan yabancıların tutulma koşullarını kötü muamele yasağı kapsamında
incelemiştir (Rıda Boudraa, B. No:
2013/9673, 21/1/2015; K.A. [GK],
B. No: 2014/13044, 11/11/2015; F.A. ve M.A.,
B. No: 2013/655, 20/1/2016, A.V. ve
diğerleri, B. No: 2013/1649, 20/1/2016; F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016; T.T., B. No: 2013/8810, 18/2/2016; A.S., B. No: 2014/2841, 9/6/2016; I.S. ve diğerleri, B. No: 2014/15824,
22/9/2016).
15. Anayasa Mahkemesi K.A.
(aynı kararda bkz. §§ 80, 81) kararında olumsuz tutulma koşulları nedeniyle uğranılan
zararın tazminine ilişkin etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun
bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi, bu kanaate varırken tutulma
koşullarından dolayı çekilen ızdırap için tazminata
hükmedildiğini gösteren herhangi bir adli veya idari yargı kararının
bulunmadığı hususunu gözönünde bulundurmuştur.
16. Ancak Anayasa Mahkemesi,B.T.
başvurusunda bu içtihadını gözden geçirerek başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur. Anayasa Mahkemesi
idari gözetim altında tutulma yerlerinin yönetim, denetim ve işletilmesinin
İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen bir kamu hizmeti olduğunu, 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 2. maddesine göre idari
işlem ve eylemlerden dolayı kişisel hakkı doğrudan muhtel
olanlarca idari yargıda tam yargı davası açılabileceğini, teorik düzeyde
mevcudiyeti tespit edilen bu yolun -sırf bilgi eksikliği nedeniyle- fiiliyatta
hiç işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde yorumlanamayacağını belirtmiş ve yabancının
salıverilmesi hâlinde etkili hukuk mekanizmasının tam yargı davası olduğunu
ifade etmiştir (B.T., §§ 45-58).
17. Bakılan başvurularda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir
husus bulunmamaktadır.
18. Açıklanan gerekçelerle başvuruların bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. Bununla birlikte bu aşamada oluşan durum nedeniyle eldeki
başvuru yönünden işbu kararın ardından açılması muhtemel idari davanın süresine
ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması zorunluluğu hasıl olmuştur.
20. Öncelikle vurgulanmalıdır ki idari yargı yerlerinde açılacak
davaların süresine ilişkin koşulları incelemek ve idari davaların süresinde
açılıp açılmadığını değerlendirmek ilgili mahkemelerin takdirindedir. Öte
yandan inceleme konusu başvuruda olduğu gibi B.T.
kararındaki içtihat değişikliğinin Resmî Gazete"de
yayımlandığı 16/2/2018 tarihinden önce tam yargı davası yolu tüketilmeden,
doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılan müracaatların başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulunmasını müteakiben açılacak davalarda
dava açma süresinin derece mahkemelerince bu kişilerin mahkemeye erişim
haklarının ihlaline neden olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiğine de
işaret edilmelidir (B.T., § 59).
21. Kötü muamele yasağı yönünden başvuru yollarının tüketilmemesine
istinaden kabul edilemezlik kararı verildiğinden anılan yasakla bağlantılı
olarak Anayasa"nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal
edildiği iddiasının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
22. Bir kısım başvurucular, idari gözetim altında tutulmalarının
hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. 6458 Sayılı Kanun"dan
Önceki Durum
23. Anayasa Mahkemesi 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar
ve Uluslararası Koruma Kanunu"nun yürürlüğe girdiği 11/4/2014 tarihinden önce
gerçekleşen olaylar yönünden hukukumuzda, Anayasa"nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen, usulüne aykırı şekilde
ülkeye girmek isteyen, giren ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme
kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında tutma
kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye
bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim
altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi
usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme
bulunmadığına dayalı olarak bu başlık altında yapılan şikâyetlerden ötürü ihlal
kararları vermiştir (F.A. ve M.A.,
A.V. ve diğerleri, F.K. ve diğerleri, T.T., A.S.).
24. Ancak Anayasa Mahkemesi tarafından içtihat değişikliğine
gidilen B.T. başvurusunda,
11/4/2014 tarihinden önce herhangi bir idari karar olmaksızın, idari gözetim
altına alınarak özgürlüğünden yoksun bırakılan yabancılar bakımından doğan
zararlar için doğrudan idari yargı mercilerinde tam yargı davası açılabileceği
belirtilmiştir (B.T., § 74).
Anılan kararda 2577 sayılı Kanun"un 2. maddesinin idari işlem veya eylem
türleri yönünden herhangi bir ayrım yapılmadığından idari fonksiyona giren her
türlü işlem veya eylem sebebiyle oluşan zararın tazmininin bu kurala
dayanılarak idari yargıda açılacak tam yargı davasıyla istenebilmesi için
yeterli bir yasal zemin oluşturduğu, -sırf bilgi eksikliği nedeniyle-
fiiliyatta bu yolun işletilmemesinin etkisiz olduğu biçiminde
yorumlanamayacağı, hiçbir idari işlem ve eyleme dayanmadan hukuka aykırı
biçimde tutulan yabancılar yönünden tam yargı davasının etkili hukuk
mekanizması olduğu belirtilmiştir (B.T., §§
52, 54).
2. 6458 Sayılı Kanun"dan
Sonraki Durum
25. Anayasa Mahkemesi 6458 sayılı Kanun"un yürürlüğe girdiği
11/4/2014 tarihinden itibaren idari gözetim altında bulundurulan yabancıların
gerek idari gözetim kararının idarece resen sonlandırılması gerekse
tutulanların sulh ceza hâkimliğine yaptıkları itiraz üzerine serbest
bırakılmalarını müteakiben kendisine yapılan başvurularda, Anayasa"nın 19.
maddesine ve 6458 sayılı Kanun"daki usule aykırılıklardan dolayı da ihlal
kararları vermiştir (K.A., I.S. ve diğerleri).
26. Anayasa Mahkemesi, 6458 sayılı Kanun"un 57. maddesine göre
hukuki niteliği itibarıyla idari bir işlem olduğu hâlde yabancıyı özgürlüğünden
yoksun bırakan mahiyetini de dikkate alan kanun koyucunun idari gözetim
kararına karşı itiraz mercii olarak münhasıran sulh ceza hâkimliklerini tayin
ettiğini, bu açıdan idare mahkemelerinin idari gözetim kararının hukuka
uygunluğunun denetimi konusunda herhangi bir yetkisi bulunmadığından sulh ceza
hâkimliğine itiraz edilmeden idari yargıda tam yargı davası açılamayacağını
açıklamıştır (B.T., §§ 70, 71).
27. Öte yandan sulh ceza hâkiminin idari gözetim kararının
hukuka uygun olduğuna hükmetmesi durumunda -idari yargı merciinin idari gözetim
kararının hukukiliğini denetleme yetkisinin bulunmadığı gözetildiğinde- 2577
sayılı Kanun"un 2. maddesinde öngörülen tam yargı davasının idari gözetim
kararının hukuka aykırı olduğu şikâyetlerine bağlı tazminat istemi yönünden
etkisiz hâle geleceği anlaşılmaktadır. Bu gibi hâllerde sulh ceza hâkiminin ret
kararından itibaren süresi içinde doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunulabilir (B.T., § 72).
28. Sulh ceza hâkiminin idari gözetim kararının hukuka aykırı olduğu
gerekçesiyle itirazı kabul etmesi hâlinde tam yargı davası açılmasını
engelleyici bir düzenleme bulunmadığından bu yol tüketilmeden Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulamaz (B.T.,
§ 73). Aynı değerlendirme idari gözetimin idarece sonlandırılması
durumunda da geçerlidir. (A.A.,
B. No: 2014/18827, 20/12/2017, § 37 )
29. Ayrıca herhangi bir idari gözetim kararı olmaksızın
özgürlüğünden yoksun bırakılanlar bakımından idari gözetim altına alınmış
olmaktan doğan zararlar için doğrudan idari yargı mercilerinde tam yargı davası
açılabileceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır (B.T., § 74).
30. Yukarıdaki açıklamalar ışığında idari gözetimi sona
erdirilen başvurucuların uğradığını öne sürdüğü maddi ve manevi zararının
karşılanması bakımından başarı şansı sunma, yeterli giderim sağlama
kapasitesini haiz ve ulaşılabilir olduğu görülen tam yargı davası yolu tüketilmeden yapılan başvurunun
incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
32. Başvurucunun bu karardan sonra idari yargıda açacağı dava
süresi hususunda kötü muamele yasağının incelendiği kısımda yapılan
açıklamaların (bkz. § 47) burada da geçerli olduğu ifade edilmelidir.
D. Lehe Vekalet Ücreti
Hükmedildiğine İlişkin İddia
33. Bir kısım başvurucu, sulh ceza hâkimliklerince idari gözetim
kararına itirazlarının kabul edilmesine rağmen lehlerine vekâlet ücretine
hükmedilmemesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
anayasal açıdan önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm altına alınmıştır.
35. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun
başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik
kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini
taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek
nitelikte olsa bile kanunda belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez
bulunabilecektir (K.V. [GK], B.
No: 2014/2293, 1/12/2016, § 55).
36. Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların
kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür: Anayasal önem olarak adlandırılabilecek
olan birinci koşul başvurunun Anayasa’nın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımaması, kişisel önem olarak adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise
başvurucunun önemli bir zarara uğramamasıdır
(K.V., § 57).
37. Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma
unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce
yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte
Anayasa Mahkemesi, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili
hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden
yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun
anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir(K.V., § 63).
38. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsurunda ise
Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem taşıdığının
söylenebilmesi için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli bir meseleye
ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu
farklılığın da önemli olması gerekir (K.V.,
§ 64).
39. Kişisel önemin bulunmaması koşulu ise -başvurucunun içinde
bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere- her olayın kendine özgü koşulları
dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi
tarafından değerlendirilir (K.V.,
§§ 66, 67).
40. Somut olayda başvurucuların bir kısmı, Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesi"ne göre lehine vekâlet ücretine
hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucuların
iddiasının özü mahkemeye erişim ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine yönelik
olup başvurucular tarafından dile
getirilen şikâyetlere benzer şikâyetlerin Anayasa Mahkemesince daha önce
incelendiği ve ilgili Anayasa kurallarının yorumlandığı anlaşılmaktadır.
41. Başvurucular açısından önem taşıyan husus, kesin nitelikteki
kararla yararlarına bir miktar vekâlet ücreti takdir edilmemesidir. Takdir
edilmeyen vekâlet ücreti nedeniyle başvurucuların içinde bulunduğu kişisel
koşullara göre kendilerine ciddi
anlamda zarar verdiği ve kendileri için ne denli önemli olduğu hususunda
herhangi bir açıklamalarının olmadığı da gözetildiğinde önemli bir zarar olduğu
kanaatine ulaşılamamıştır.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın yorumlanması ve
uygulanması açısından önem taşımadığı gibi başvurucuların da önemli bir zarara
uğramadığı sonucuna varıldığından anayasal ve kişisel önemden yoksun olduğu
anlaşılan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Lehe vekâlet ücretine hükmedilmediğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca adli yardım talebi
kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF
TUTULMALARINA,
2. Diğer başvurucular tarafından yapılan yargılama giderlerinin
başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.