Hukuk Genel Kurulu 2015/1303 E. , 2017/1314 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 04.07.2012 gün ve 2010/975 E., 2012/477 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 16.05.2013 gün ve 2012/22711 E., 2013/11175 K. sayılı kararı ile;
(…Davacı vekili, müvekkilinin davalı işverene ait işyerinde 15.09.2008-22.11.2010 tarihleri arasında pide-lahmacun ustası olarak çalıştığını, son ücretinin 1.500,00 TL net olduğunu, çalıştığı süre içerisinde yaptığı fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili çalışmaları karşılığı zamlı ücretlerinin ödenmediğini, bu sebeple iş sözleşmesini 4857 sayılı Kanun"un 24/II gereği haklı sebebe dayalı olarak feshettiğini, yıllık izinlerini kullanmadığını ileri sürerek, 1.000,00 TL kıdem tazminatı, 250,00 TL fazla mesai ücreti, 100,00 TL hafta tatili ücreti, 50,00 TL genel tatil ücreti, 50,00 TL yıllık izin ücreti, 50,00 TL 2010/Kasım ücreti olmak üzere toplam 1.500,00 TL alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının 22.11.2010 tarihinden itibaren işe gelmemesi üzerine 02.12.2010 tarih, 29365 yevmiye numaralı ihtar ile devamsızlığını haklı gösterecek mazeretini bildirmesinin istendiğini, ancak davacının bu ihtar gereğini yerine getirmediğini, bu sebeple iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğini, buna rağmen iyiniyetli olarak kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini, yıllık izinlerini net olarak kullandığını, işyerinde fazla mesai yapmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iş sözleşmesinin ihbar ve kıdem tazminatı ödenmesini gerektirmeyecek şekilde sona ermesinin ispat yükünün işverene düştüğü, her ne kadar davalı işveren iş sözleşmesinin davacının devamsızlığı sebebiyle feshedildiğini iddia etmiş ise de, davacı işçinin daha evvel işçi alacaklarının ödenmemesi sebebiyle 4857 sayılı İş Kanunu"nun 24/II-e. maddesi gereğince haklı sebeple iş sözleşmesini feshettiği, davalının ücreti ödediğini, yıllık izin kullanıldığını ispat edemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine,
2-Mahkemece davacının haklı feshi kabul edilerek kıdem tazminatı, ücret, yıllık ücretli izin, fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili ücreti alacaklarına karar verilmiştir. Davalı tarafından dosyaya sunulan 17.12.2010 tarihli ve imzası davacı tarafından inkar edilmeyen ibraname ve feragat başlıklı belgede 1.653,66 TL kıdem tazminatının 962,11 TL ihbar tazminatının ödendiği anlaşılmaktadır. Ancak ibraname gerekçede değerlendirilmemiştir. Mahkemece, davacı lehine hüküm altına alınan alacakların hesabında bu belge dikkate alınmalıdır. Yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiğini ileri sürerek işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili iş sözleşmesinin davacının devamsızlığı sebebiyle haklı nedenle feshedildiğini, buna rağmen iyi niyetli olarak davacıya kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini, davacının buna ilişkin olarak ibraname ve feragat imzaladığını, yıllık izinlerini eksiksiz kullandığını, fazla çalışma yapmadığını, davacının tüm taleplerinde haksız olduğunu bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iş sözleşmesinin davacı tarafından haklı nedenle feshedildiği, bilirkişi raporunda belirlendiği üzere davacının fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil çalışmalarının bulunduğu ancak karşılığının ödenmediği, 2010 yılı Kasım ayına ait 22 günlük ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarına da hak kazandığı belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece gerekçeli kararın "delillerin değerlendirilmesi, hukuki ve vicdani kanaat" başlıklı bölümün ilk paragrafında hükme esas alınan hesap bilirkişisinin 20.04.2012 tarihli raporundaki ayrıntılı açıklamalara atıf yapıldığı ve bu açıklamaların hükmün gerekçesi olarak kabul edilmesi gerektiği, dosyadaki bütün belgelerin tamamen gerekçeye aktarılmasının karar yazma tekniğine de uygun olmayacağı gibi gereksiz kâğıt ve zaman israfına sebebiyet vereceği, atıf yapılan bilirkişi raporunun değerlendirme bölümünde "..Davalı işveren iş akdinin devamsızlık nedeniyle feshedildiğini öne sürdüğü, ancak işyeri evrakı kapsamında sunulan ibranameye göre davacıya ihbar ve kıdem tazminatı ödemesinde bulunulduğu, oysa iş akdinin işverence haklı nedenle feshi durumunda işçinin kıdem tazminatı alacaklısı olmayacağı, işyeri kayıtlarının kendi içerisinde de işverenin savunması ile çelişkili olması durumunda işçi lehine yorum yapılması gerektiği buna göre davacının iş akdini haklı nedenle feshettiği yönündeki iddiasının yerinde bulunduğu, kaldı ki, bu şekildeki çelişkili bir ibranamenin ancak ödenen miktarlar yönünden makbuz niteliğinde olacağının kabulü gerektiği ve diğer konulardaki ibraname içeriğinin ise geçersiz olacağı, bu kabule göre davacının haklı nedenle fesih ve bu fesih şekli itibariyle kıdem tazminatına hak kazanacağı..." şeklindeki açıklamalardan anlaşılacağı üzere davalı işverenin savunmasıyla ibranamenin çeliştiği, bu durumda ibranamede yazılı miktarlar yönünden makbuz niteliğinde kabul edildiği, çelişkili olan diğer kısımların ise geçersiz olduğu yönündeki kabul doğrultusunda değerlendirildiği ve hükme esas alındığı, bu suretle ibranamenin gerekçede değerlendirilmediği yönündeki bozma kararının usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek ve önceki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 17.12.2010 tarihli ve “İbraname ve feragat” başlıklı belgenin borcu sona erdiren bir sebep olarak “ibraname” niteliği yönünden geçerlilik koşullarını taşıyıp taşımadığı ve burada varılacak sonuca göre belge içeriğinde düzenlenen alacaklar açısından borcu ortadan kaldırıp kaldırmadığı yahut belgede belirtilen miktarlar itibariyle makbuz hükmünde sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
İbra sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nda düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nda düzenlenmiş olup, bu Kanun"un 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.
İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, iş hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.
İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine iş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.
İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/ 9-586 E, 2010/ 31 K.).
Somut olayda davacı işçi fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini 22.11.2010 tarihinde haklı nedenle feshettiğini, davalı işveren ise iş sözleşmesinin davacının devamsızlığı nedeniyle 02.12.2010 tarihli ihtarname ile haklı sebeple feshedildiğini savunmuş ve 17.12.2010 tarihli “İbraname ve feragat” isimli belgeyi sunmuştur. Anılan belgede davacıya 1.653,66 TL kıdem tazminatı, 962,11 TL ihbar tazminatı ödendiği, davacının maaş ve ücretlerini nakden ve tamamen aldığı, hafta tatili, resmi tatil ve bayram tatillerinde çalışmadığı, ücret hak etmediği, çalıştığı ve hak etmiş olduğu maaş ve ücretlerini nakden ve tamamen aldığı, çalışma süresi içinde fazla mesai yapmadığı veya yapmış olduğu fazla mesai ücretlerini aldığı, almadığı fazla mesai ücreti, herhangi bir ücret alacağı kalmadığı, yıllık ücretli izin hakkı olmadığı yazılıdır.
Mahkemece hükme esas alınan 20.04.2012 tarihli bilirkişi raporunda, davalı tarafından dosyaya sunulan ibranameye göre davacıya kıdem ve ihbar tazminatları ödemesinde bulunulduğu ancak iş sözleşmesinin haklı sebeple işverence feshi durumunda işçinin kıdem tazminatı alacaklısı olamayacağı, işyeri kayıtlarının kendi içerisinde ve işverenin savunması ile çelişkili olması durumunda işçi lehine yorum yapılması gerektiği, davacının iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiği iddiasının yerinde olduğu, çelişkili bir ibranamenin ödenen miktarlar yönünden makbuz niteliğinde olduğu, diğer konulardaki ibraname içeriğinin ise geçersiz olduğu belirtilmiş ve kıdem tazminatı alacağı hesabında ibranamede ödendiği belirtilen miktar mahsup edilmiştir.
Mahkemece, gerekçede açık olarak bilirkişi raporuna atıf yapılmak suretiyle hüküm kurulduğu ve bu itibarla ibranamenin değerlendirildiği anlaşılmaktadır. O halde Özel Dairenin, ibranamenin gerekçede değerlendirilmediğine dair tespiti yerinde değildir.
Bununla birlikte, açıklanan maddi ve hukuki olgular karşısında belirtmek gerekir ki, davalı tarafça, işverence iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiğinin savunulmasına karşın, sunulan ibraname ile belge içeriğinde belirtilen alacaklar yönünden borcun son bulduğunun ileri sürülmesi açık bir çelişki niteliğindedir. Yukarıda da belirtildiği üzere, işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez ve savunma ile çelişen ibra sözleşmesi geçersizdir.
Bu tespitlere göre, uyuşmazlık konusu ibranamenin, sadece içerdiği miktar itibariyle makbuz hükmünde olduğu ve miktar içermeyen alacaklar yönünden ise geçersiz olduğu kabul edilmelidir. Somut olayda da, mahkemece ibraname geçersiz kabul edilerek, sadece miktar içeren kıdem tazminatı ödemesinin mahsubu ile hüküm kurulması isabetlidir.
O halde açıklanan bu nedenlerle yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, hüküm altına alınan alacak miktarlarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup; hüküm altına alınan alacak miktarlarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.11.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.