
Esas No: 2015/1310
Karar No: 2017/1315
Karar Tarihi: 08.11.2017
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1310 Esas 2017/1315 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kıdem tazminatı alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.03.2012 gün ve 2010/490 E., 2012/196 K. sayılı kararın davalılar vekilleri tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 12.02.2013 gün ve 2012/12743 E., 2013/2606 K. sayılı kararı ile;
"…Davacı vekili davacının, davalılardan Meram Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı bünyesinde 2003 yılının şubat ayında çalışmaya başladığını, davacının iş sözleşmesinin emeklilik sebebiyle sona erdirdiği 31.05.2010 tarihine kadar çalışmasına devam ettiğini, davalı ... İnşaat Taahhüt Temizlik San. ve Tic. Ltd. Şti. taşeron firma olup davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisinin mevcut olduğunu belirterek kıdem tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, davacı ile davalı ... arasında herhangi bir iş sözleşmesi bulunmadığını, davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı ... İnşaat Taahhüt Temizlik San. ve Tic. Ltd. Şti vekili, davacının davalı şirkete bağlı olarak 01.01.2007-30.05.2010 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin davacının işçinin fethetmesi sureti ile 30.05.2010 tarihinde sona erdiğini, iş sözleşmesinin sona ermesinden bir gün sonra 31.05.2010 tarihinde hazırladığı ibraname ile geçerli bir ibra yaparak davalı şirketten hiçbir alacağının kalmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacı tarafından imzalanan ibranamede sadece alacak kalemlerinin ismen sayılıp miktarlarının bildirilmemesi sebebiyle geçerli olmadığı, davacının emekli olmak amacıyla işten ayrılması sebebiyle kıdem tazminatına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
Davalı ... İnşaat Taahhüt Temizlik San. ve Tic. Ltd. Şti. temyizi yönünden;
Dosya içeriğine göre davacının 01.04.2003-30.5.2005 tarihleri arasında davalı ... işyerinde değişen alt işveren şirketler nezdinde bordür, parke döşeme, asfalt işçisi olarak çalıştığı, son alt işveren olan davalı... İnşaat Taahhüt Temizlik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nden emeklilik sebebi ile 30.05.2010 tarihinde ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı çalışmasının emeklilik sebebi ile sona erdiğini, davalı işveren tarafından kıdem tazminatının ibraname verilmesi şartına bağlandığını, aksi halde kıdem tazminatının verilmeyeceğini belirttiklerinden kıdem tazminatının ödenmeyeceği endişesi ile ibraname imzaladığını ancak kıdem tazminatının ödenmediğini iddia etmiş; davalı şirket vekili ise davacının işyerinde ayrıldıktan sonra işvereni ibra ettiğini belirterek 31.05.2010 tarihli Noterlikte düzenlenmiş ibraname sunmuştur. Sözkonusu ibranamede davacı emeklilik işlerini başlatmak için işyerinden ayrıldığını, dava konusu kıdem tazminatı dahil hak kazandığı tüm işçilik alacaklarını aldığını belirterek işvereni ibra ettiğini belirtmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde düzenlenmiştir. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için kanuni şartların varlığı aranmalıdır. Ancak davacı tarafından imzalanan ibra sözleşmesi 31.05.2010 tarihinde tanzim edilmiş olup 6098 sayılı Kanun’un yürürlüğünden önce düzenlenmiş olduğundan, ibranamenin geçerliliği 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerine göre belirlenmelidir.
Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
Mahkemece ibranamenin sadece alacak kalemleri sayıldığı, ibra konusu alacaklar için miktar içermediği gerekçesiyle ibranameye değer verilmemiş ise de, ibra edilen alacağın miktarının belirtilmesi ibranamenin geçerlilik şartı değildir. Davacı tazminatının verilmesi ibraname verilmesi koşuluna bağlandığından kıdem tazminatının verilmemesi endişesiyle ibraname imzaladığını iddia etmiş olmasına göre 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade sakatlığı hükümlerine göre ibranamenin geçerliliğinin belirlenmesi için davacının delilleri toplanarak ibranamenin geçersizliğini doğuracak bir irade sakatlığı bulunup bulunmadığı belirlenerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…"
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kıdem tazminatı alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı ... nezdinde 2003 yılının Şubat ayından iş sözleşmesini emekliliği sebebiyle sona erdirdiği 31.05.2010 tarihine kadar çalıştığını, davalı şirket ile davalı ... arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunduğunu, emeklilik sebebiyle işten ayrılacağını davalılara bildirmesi üzerine davalı şirket yetkilileri tarafından noterde düzenlenecek ibranameyi imzalamaması halinde çıkış işlemlerinin yapılmayacağının kendisine bildirildiği, bunun üzerine ibraname vermek zorunda kaldığını, buna rağmen kıdem tazminatının ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili davacı ile müvekkili Belediye arasında iş sözleşmesi bulunmadığını, davanın sıfat yokluğundan reddinin gerektiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı... İnşaat Taah. Tem. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili davacının 01.01.2007-30.05.2010 tarihleri arasında müvekkili şirket nezdinde çalıştığını, alacağının bulunmadığını, bu hususta noter huzurunda ibraname imzaladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunduğu, dosyaya sunulan 31.05.2010 tarihli ibranamede miktar belirtilmemesi karşısında ibranamenin geçerli sayılamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece iş ilişkisindeki ibranamenin genel ibraname olgusundan farklı değerlendirilmesi gerektiği, Yüksek Dairenin ibranamenin geçerli veya geçersizliği konusunda bir tespitte bulunmadığı, ibranameyi geçersiz kabul eden mahkeme kararının eksik incelemeye dayandığı, davacının ileri sürdüğü irade sakatlığına ilişkin delillerin toplanması gerektiğini karara bağladığı, ibranamenin açıkça geçersiz olduğu, bu nedenle ayrıca davacının irade sakatlığı konusunda delil ibrazının ve bu delillerin değerlendirilmesinin gerekli olmadığı, Yargıtay 9. HD’nin 23.01.2006 tarih ve 2006/18529 E 2006/727 K sayılı kararı dikkate alındığında “Kendi isteği ile ayrılan işçiye ihbar ve kıdem tazminatı ödenemeyeceğine göre ibranameler kendi içinde çelişkilidir. Bu durumda ibranameler geçersizdir. Davacının tüm hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle dava konusu alacakların tespit edilip hüküm altına alınması gerekir.” şeklindeki değerlendirmenin somut olaya birebir uyduğu, ibranamede davacının iş sözleşmesinden doğan ihbar süresi içinde iş arama hakkını kullandığının yazılı olduğu, davacının kendi isteği ile ayrıldığının da aynı ibranamede açıkça belirtilmesi karşısında ihbar öneli kullanılması mümkün bulunmadığından açık çelişki nedeniyle ibranamenin geçersizliğinin kabulü gerektiği, davacının 01.01.2007 ile 30.05.2010 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştığı yazılı olmasına rağmen 30.05.2010 tarihinde iş sözleşmesi kendiliğinden sona erdikten (beyana göre) bir gün sonra davacının kendi isteği ile ayrıldığına ilişkin beyanının alınmasının da başka bir çelişki olduğu, bunun yanı sıra iş sözleşmesinin belirli süreli olması ve 30.05.2010 tarihinde kendiliğinden sona ermesi durumunda ihbar ve kıdem tazminatları söz konusu olmayacağından bunların ödendiği hususunun da çelişki teşkil ettiği belirtilerek ve önceki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı tarafından noter huzurunda imzalanan 31.05.2010 tarihli ibranamenin geçerlilik koşullarını taşıyıp taşımadığı ve bu hususta yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce mahkemece verilen ilk kararın her iki davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece kararın davalılar tarafından temyiz edildiği belirtildikten sonra “Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Davalı... İnşaat Taahhüt Temizlik San. ve Tic. Ltd. Şti temyizi yönünden” ifadesi ile ibranamenin geçersizliğini doğuracak bir irade sakatlığı bulunup bulunmadığının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu, davalı ... Belediyesinin de ibranamenin değerlendirilmesine yönelik temyizi ile davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğunun kabul edildiği dikkate alındığında, bozma kararında geçen ve yukarıda belirtilen ifadelerin maddi hataya dayalı olarak yazıldığının anlaşılmasına göre, belirtilen iki cümlenin de bozma kararından çıkartılarak, “davalı vekilinin” ifadesi yerine “davalılar vekillerinin sair” ifadesinin yazılarak düzeltilmesi gerektiği kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İbra sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülmüş olup, bu Kanun’un 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.
Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesince, "İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.
Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.
İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır”.
Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri (ivazlı ibra) ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. maddesinde feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir.
O hâlde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
Türk Borçlar Kanununun ilgili maddesinde işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesine ilişkin düzenleme ile ödemeye dair ispat sorunları ortadan kaldırabilecektir. Sözü edilen kanuni düzenleme sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.
Bahsi geçen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için kanuni koşulların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu ise, yerleşik Yargıtay uygulaması çerçevesinde değerlendirilmelidir.
İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, iş hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni olarak ifa ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine iş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.
İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
İbra sözleşmesinin, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine yönelik bir çözüm yolu olması karşısında, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmayacaktır. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (HGK. 27.01.2010 gün 2009/ 9-586 E, 2010/ 31 K.).
Somut uyuşmazlıkta, davacı işçi emekliliği sebebiyle iş sözleşmesini 31.05.2010 tarihinde haklı nedenle feshettiğini ileri sürmüş, davalı alt işveren ise iş sözleşmesinin davacı tarafından 30.05.2010 tarihinde feshedilerek işçinin 31.05.2010 tarihinde noter huzurunda ibraname imzaladığını ve alacağının bulunmadığını savunarak Konya 5. Noterliğinde düzenlenen ve davalı... İnşaat Taah. Tem. San. ve Tic. Ltd. Şti’ne hitaben yazılan 31.05.2010 tarihli ibranameyi sunmuştur. Anılan belgede özetle, davacının 01.01.2007 tarihinden 30.05.2010 tarihine kadar belirli süreli iş sözleşmesine bağlı olarak çalıştığı, emeklilik işlemlerini başlatmak için işyerinden kendi isteği ile ayrıldığı, çalışma süresince tüm ücretlerini aldığı ve ayrıca işyerinde çalışmış olduğu dönemlere ait kanun ve hizmet akdinden doğan ihbar süresinde iş arama hakkını, yıllık ücretli izinlerini tam ve zamanında kullandığı, herhangi bir alacağı kalmadığı, hak etmiş olduğu kıdem tazminatını işverenden eksiksiz aldığı, işvereni kayıtsız ve şartsız ibra ettiği yazılıdır.
Yukarıda da belirtildiği üzere, savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu açıktır. Bu anlamda olmak üzere 4857 sayılı İş Kanunu’nun 27. maddesinde düzenlenen iş arama izninin, aynı Kanun"un 17. maddesine dayalı süreli fesihlerde söz konusu olduğu, somut olayda ise iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından emeklilik gerekçesiyle derhal feshedildiği dikkate alındığında, ibranamede ihbar süresinde iş arama hakkının kullanıldığı yönündeki ifadenin çelişki oluşturduğu ortadadır. Bu itibarla, mahkemece ibranamenin geçersiz olduğu yönündeki tespiti isabetlidir.
O hâlde açıklanan bu nedenlerle yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, hüküm altına alınan kıdem tazminatına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- “Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Davalı... İnşaat Taahhüt Temizlik San. ve Tic. Ltd. Şti. temyizi yönünden” ifadelerinin bozma kararından çıkarılarak yerine “davalılar vekillerinin sair” ifadesinin eklenmesine, maddi hatanın bu şekilde giderilmesine,
2-Direnme uygun olup; hüküm altına alınan kıdem tazminatı alacağına ilişkin temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.11.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.