8. Hukuk Dairesi 2018/3549 E. , 2019/4964 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Haksız İşgal Tazminatı
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, müvekkilinin babası Ahmet"in 20/01/2009 tarihinde vefat ettiğini, geride dört mirasçı bıraktığını, muris Ahmet"e ait 15134 ada 35 parsel üzerinde bulunan, 54/2926 arsa paylı, 21 nolu bağımsız bölümün 5 yıldır davalının kullanımında olduğunu, taraflar arasında anlaşma olmadığından muristen kalan tüm taşınmazların satılarak paraya çevrilmesi için ortaklığın giderilmesi davası açıldığını, vekil edeninin ortaklığın giderilmesi davasının açılma tarihinden itibaren ecrimisile hak kazandığını belirterek, fazlaya dair tüm hakları saklı tutulmak üzere 4.000,00 TL ecrimisil"in ortaklığın giderilmesi davasının açılma tarihi olan 26/05/2009 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, aynı konuda açılan Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/397 Esas sayılı dosyasında davanın reddedildiğini ve temyiz aşamasında olduğunu, dava şartlarının mevcut olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Dava, paydaşlar arasında ecrimisil istemine ilişkindir.
Mahkemece, taraflar arasında kesin hüküm mevcut olduğu, kesin hüküm teşkil eden karardan sonra, davacı lehine yeni bir durum oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Kesin hüküm, 6100 sayılı HMK"nin 303. maddesinde "Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder. Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir..." şeklinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre kesin hükümden bahsedebilmek için; 1)davanın taraflarının aynı olması, 2) dava sebebinin aynı olması ve 3) dava konusunun aynı olması gerekir. Öncelikle, tarafların aynı olmasından anlaşılması gereken; her iki davada da aynı davacı ve aynı davalının taraf olmasıdır. Hükmün davanın tarafları dışında üçüncü kişilere kural olarak herhangi bir etkisi yoktur. İkinci olarak, dava sebeplerinin aynı olmasından anlaşılması gereken ise; davacının talep sonucunu dayandırdığı vakıaların aynı olmasıdır. Aynı vakıalara dayanılarak dava açılması halinde kesin hükmün varlığından söz edilir. Üçüncü ve son unsur ise; dava konusunun aynı olmasıdır. Dava konusunun aynı olup olmadığının anlaşılması için yapılacak şey, her iki davanın netice-i talep kısmının aynı olup olmadığına bakmaktır. Her iki davanın talep sonucu kısmı aynı ise kesin hükmün varlığından bahsedilebilir. Öte yandan kesin hükmün varlığı HMK"nin 114. maddesinin (i) bendinde olumsuz dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Ecrimisil haksız fiil olduğundan, haksız fiil devam ettiği veya yenilendiği müddetçe her zaman yeni bir davanın konusunu teşkil edebilir.
Hemen belirtilmelidir ki, kesin hüküm ancak hüküm anındaki durumu tespit eder. Hükümden sonraki döneme etkili olmaz. Bu nedenle yeni meydana gelen vakıalara dayanılarak açılan ikinci dava için birinci dava kesin hüküm teşkil etmez.
Somut olayda; kesin hükme konu davada, 03.06.2009 tarihinden itibaren ecrimisil talep edildiği ve ecrimisilin ancak dava tarihine kadar istenebileceği dikkate alınarak; ilk davadaki talebin, 03.06.2009 tarihinden davanın açıldığı tarih olan 20.08.2009 tarihine kadar olduğunun kabulü gerekir. O halde, kesin hüküm ancak 03.06.2009-20.08.2009 tarihleri arası için söz konusu olabilir. Davacının eldeki davadaki talebinin tamamına yönelik bir kesin hüküm bulunmadığından, davanın esasının mevcut koşullarda incelenip karara bağlanması gerekirken, kesin hükmün varlığından bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda yazılı nedenlerle kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 13.05.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.