
Esas No: 2015/8389
Karar No: 2015/8389
Karar Tarihi: 7/2/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
KAZİM AKSOY VE YAKUB SAYGILI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/8389) |
|
Karar Tarihi: 7/2/2019 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Ömer MENCİK |
Başvurucular |
: |
1. Kazim AKSOY |
|
|
2. Yakub SAYGILI |
Vekilleri |
: |
1. Av. Murat
ERDOĞAN |
|
|
2. Av.
Muammer AYDIN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tahliye
kararının uygulanmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğa ve
tutukluluğun devamına ilişkin kararların doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi, kovuşturma
aşamasında tutukluluğa ilişkin kararların doğal hâkim ilkesine aykırı olarak
kurulmuş, tarafsız ve bağımsız olmayan ağır ceza mahkemelerince verilmesi,
soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması ve yargılama aşamasında delillere
erişememe dolayısıyla tutukluluğa etkin itiraz edilememesi nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; yapılan birtakım açıklamalar nedeniyle
masumiyet karinesinin; savunma yapabilmek için gerekli kolaylıkların
sağlanmaması ve usule ilişkin yapılan birtakım işlemler nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 21/1/2015, 6/2/2015, 2/3/2015, 13/4/2015,
11/5/2015, 15/5/2015, 8/6/2015, 17/6/2015, 22/6/2015, 14/7/2015, 25/8/2015,
1/6/2016, 30/6/2016 ve 13/7/2017 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyon tarafından 2015/8393, 2015/8395, 2015/9910,
2015/9877, 2015/9878, 2015/10506 ve 2015/10638 numaralı başvuruların aralarında
kişi yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2015/8389 numaralı başvuru ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Komisyon tarafından 2016/10504, 2016/12405, 2016/12399,
2017/29366 ve 2017/29368 numaralı başvuruların ise aralarında konu yönünden
hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/10492 numaralı başvuru ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
7. 2015/1585, 2015/2221 ve 2015/10640 numaralı başvurularda
başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucular 2015/1585 ve 2015/2221 numaralı başvurularda,
Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuşlardır.
9. Yapılan incelemede 2015/1585, 2015/2221, 2015/3817,
2015/3818, 2015/6704, 2015/6708, 2015/7804, 2015/7806, 2015/10640, 2015/12047,
2015/14782 ve 2016/10492 numaralı başvuruların aynı kişiler tarafından ve aynı
konuyla bağlantılı olarak yapıldığının anlaşılması nedeniyle 2015/8389 sayılı
başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Soruşturma ve Yargılama Süreci
11. Başvurucular, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde emniyet
müdürü olarak görev yapmakta iken kamuoyunda bilinen ismiyle 17-25 Aralık soruşturmaları sürecindeki
(anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017,
§ 30) bazı eylemleri dolayısıyla meslekten ihraç edilmişlerdir. Ayrıca söz
konusu eylemler dolayısıyla başvurucuların da aralarında olduğu çok sayıda
kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ceza soruşturması
başlatılmıştır.
12. Başvurucular, anılan soruşturma kapsamında 1/9/2014
tarihinde gözaltına alınmışlardır.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 3/9/2014
tarihinde başvurucuları tutuklanması istemiyle İstanbul 1. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında; başvurucuların görev
aldığı soruşturma sürecinde başkaca delil elde etme imkânının olup olmadığı
araştırılmadan soruşturma konusu olaylarla ilgisi bulunan ve/veya bulunmayan
yüzlerce kişinin telefonlarının dinlendiği, dinleme işlemlerinin usulsüz olarak
icra edildiği, çoğu kişinin neden soruşturmaya dâhil edildiğinin ve
telefonlarının dinlendiğinin anlaşılamadığı, sonrasında -henüz iletişimin
tespiti kararlarının geçerlilik süresi devam ederken- dinleme faaliyetlerinin
sonlandırıldığı ve operasyon aşamasının başlatıldığı ifade edilmiştir.
14. Başsavcılık, soruşturma dosyasında yer alan bazı bilgi ve
belgelere değinerek soruşturmanın ve soruşturma sürecinde yapılan işlemlerin
amacının o tarihte görevde bulunan Hükûmeti cebir ve şiddet kullanarak görev
yapamaz hâle getirmek olduğunu ve bu faaliyetlerin Paralel Devlet Yapılanması
(PDY) mensubu polislerce gerçekleştirildiğini değerlendirmiştir. Bu kapsamda
özellikle usulsüz olarak yapılan dinlemelere dayanılarak hazırlanan fezlekede
bir bakanın suç örgütü lideri olarak gösterilmesine, bir kişi (medya patronu)
hakkında iletişimin tespiti tedbirine başvurulduğu hâlde fezlekede bu kişiyle
ilgili bir suç isnadında bulunulmamasına, fezlekenin hazırlandığı tarihte görev
başında olan Başbakan"ın fezlekede "dönemin
Başbakan"ı" şeklinde ifade edilmesine, iletişimin tespiti
tedbirlerinin icrasında görevli polis memurlarının kendi aralarındaki
haberleşmelerinde "bütün kabineyi
toplamaktan" bahsetmelerine dikkat çekilmiştir. Başsavcılık
ayrıca Başbakan ve Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT)
Müsteşarı"nın bir görüşmesine ilişkin görüntülerin usulsüz bir şekilde temin
edilerek basına servis edilmesine, hakkında iletişimin tespiti kararı
olmamasına rağmen Başbakanı"n telefonlarının uzun bir süre dinlenilmesine ve
telefon görüşmelerinin basına sızdırılmasına, Başbakan"ın evinde usulsüz olarak
teknik takip yapılmasına da temas etmiştir.
15. İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 4/9/2014 tarihinde
başvurucuların Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan tutuklanmalarına karar vermiştir. Hâkimlik,
başvurucuların da aralarında olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi ve belgelere
atıf yapmış; özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Teftiş Kurulu
tarafından düzenlenen bir rapora, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü
görevlileri tarafından kullanılan bilgisayarlar üzerinde yapılan inceleme
sonucunda düzenlenen rapora, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının (TİB)
tespitlerine, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişleri
tarafından yürütülen disiplin soruşturmasının içeriğine ve bir gizli tanığın
beyanlarına atıf yapmıştır.
16. Kararda kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan
değerlendirmede ayrıca Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünde görev
yaptıkları anlaşılan -başvurucuların da aralarında olduğu- şüphelilerin emniyet
teşkilatındaki hiyerarşi içinde değil yasal olmayan bir oluşum çerçevesinde
faaliyette bulundukları ve ayrı bir yapı oluşturdukları, bu kapsamda Başbakan
da dâhil olmak üzere üst düzey siyasilerin ve kamu görevlilerinin telefonlarını
uzun bir süre usulsüz bir şekilde dinledikleri yönündeki olgulara, tutuklama
talep yazısında yer alan diğer tespitlere değinilmiştir.
17. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise ". . . yüklenen suçun yasada öngörülen ceza
miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemi ve ciddi sayılan katalog suçlardan
olması nedeniyle tutuklama nedeninin "Kanun gereğince" varsayıldığı, Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ve 6352 sayılı Yasa ile değişik 5271
sayılı CMK"nun [Ceza Muhakemesi
Kanunu"nun] 100 ve devam eden maddeleri
uyarınca şüphelilerin tutuklanmasına engel hallerinin (tutuklama yasağı ve
yargılama engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz
önüne alındığında kaçma şüphelerinin bulunduğu, soruşturmanın henüz
tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme, tanık ve
mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 13. maddesinde ifade olunan "ölçülülük" ilkesi uyarınca, daha
hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada
soruşturmaya konu suç ve bu şüpheliler açısından yetersiz kalacağı ve amaca
hizmet etmeyeceği . . . " değerlendirmesinde bulunmuştur.
18. Başvurucular 10/9/2014 tarihinde karara itiraz etmiş,
İstanbul 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/9/2014 tarihinde itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
19. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 17/12/2014
tarihinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 153. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre şüpheli ile müdafiinin
dosya içindeki belgeleri incelemelerinin ve örnek almalarının kısıtlanmasına
karar verilmesini İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinden talep etmiştir. Hâkimlik,
şüpheli ve şüpheli müdafiileri ile diğer soruşturma
süjelerinin soruşturma dosyasını incelemelerinin ve örnek almalarının
soruşturmanın selametini tehlikeye düşüreceği gerekçesiyle 17/12/2014 tarihinde
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alınmasının kısıtlanmasına
karar vermiştir.
20. Başvurucuların da aralarında olduğu şüphelilerin müdafileri
tarafından İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesine -nöbetçi asliye ceza mahkemesi-
20/4/2015 tarihinde İstanbul 1. , 2. , 3. , 4. , 5. ,
6. , 7. , 8. , 9. ve 10. (bütün) sulh ceza hâkimlerinin reddi ile tahliye
taleplerini içerir dilekçeler verilmiştir.
21. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 21/4/2015 tarihinde,
İstanbul Sulh Ceza Hâkimliklerinin tümüne yazı yazılarak -dilekçelerde ileri
sürülen- hâkimin reddi sebepleri konusunda yazılı olarak görüş bildirmeleri
istenmiştir.
22. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesinin
görüş bildirme istemine cevap vermemiş; diğer sulh ceza hâkimlikleri ise görüş
bildirilmesi istemine 22/4/2015 tarihinde cevap vermiştir. Hâkimliklerin cevap
yazılarında özetle sulh ceza hâkimlerinin reddi taleplerini inceleme, karar
verme yetki ve görevinin yine sulh ceza hâkimliklerine ait olduğu, hâkimin
reddi müessesesinin kovuşturma aşamasına ait bir işlem olduğu, hâkimin reddi
sebepleri mevcut olsa dahi bu talebin öncelikle ilgili mahkeme veya hâkimliğe
yapılması gerektiği ve sulh ceza hâkimlerinin tamamının bu şekilde
reddedilmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
23. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından
21/4/2015 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak ilgili
soruşturma dosyalarının tahliye talepleri hakkındaki görüşleriyle birlikte
gönderilmesi istenmiştir. Başsavcılık, asliye ceza mahkemelerinin tahliye
talepleriyle ilgili olarak karar verme yetkisinin bulunmadığını belirterek
görüş bildirmemiş ve soruşturma dosyalarını göndermemiştir.
24. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi "mahkemece hâkimin reddi talepleri ile ilgili yapılan
değerlendirmenin dosyanın esası ile ilgili bir değerlendirme olmadığı,
şüphelilerin tamamının tutuklu bulunduğu, dolayısıyla işin acele işlerden
olduğu, dolayısıyla soruşturma dosyaları ve reddi hâkim talepleri konusunda
görüşlerin istenilmesine rağmen gönderilmemesinin reddi hâkim talepleri
konusunda incelemeye ve bir karar vermeye hukuken engel teşkil etmediği"
gerekçesiyle incelemesini "şüpheliler
müdafilerinin dilekçeleri, yazılı ve CD ortamındaki dilekçe ekleri, ilgili
savcılıklardan ve Sulh Ceza Hâkimliklerinden gelen yazı cevapları ve
görüşleri" üzerinden gerçekleştirmiştir. Mahkeme 24/4/2015
tarihinde İstanbul 1. , 2. , 3. , 4. , 5. , 6. , 7. ,
8. , 9. ve 10. (bütün) sulh ceza hâkimlerinin reddi taleplerinin kabulüne,
şüphelilerin tahliye talepleri konusunda karar verilmek üzere 24/4/2015
tarihinde asliye ceza nöbetçisi olan İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi
M. B. nin görevlendirilmesine karar vermiştir.
25. Başsavcılık tarafından talepte bulunulması üzerine İstanbul
10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesinin hâkimlerin reddi isteminin kabulüne ve görevlendirmeye ilişkin
kararlarının yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
26. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, aynı tarihte İstanbul 32. Asliye
Ceza Mahkemesine bir yazı yazarak tahliye taleplerine bakma görev ve yetkisinin
kendilerinde bulunduğunu belirtmiş ve ilgili taleplerin gönderilmesini
istemiştir.
27. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, Başsavcılıkça soruşturma
dosyalarının gönderilmemesi ve tahliye talepleri konusunda görüş bildirilmemesi
üzerine tutukluluğun devamı yönünde
mütalaada bulunulduğunu değerlendirerek tahliye talepleri
konusundaki incelemesini "işin tahliye
yönünden değerlendirilmesinde bir sakınca olmadığı"
gerekçesiyle şüpheli müdafilerinin sunduğu bazı belge ve CD"ler üzerinden
gerçekleştirmiştir. Mahkeme 25/4/2015 tarihinde başvurucuların da aralarında
olduğu tüm şüphelilerin tahliyesine karar vermiştir.
28. Diğer taraftan Başsavcılık tarafından talepte bulunulması
üzerine İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 25/4/2015 tarihinde, İstanbul 32. Asliye
Ceza Mahkemesinin tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde olduğunun
tespitine ve şüphelilerin tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Kararda
"İstanbul Adliyesindeki tüm Sulh Ceza
Hâkimliklerinin reddine ve tutuklu şüphelilerin tahliye istemine ilişkin
taleplerin Asliye Ceza Mahkemesi veya Ağır Ceza Mahkemelerince
değerlendirilmesinin ve bu değerlendirmeler neticesinde tahliye talebinin reddi
veya kabulü yönünde bir karar verilmesi halinde verilen bu kararların hukuken
yasal mevzuatımıza göre mümkün olmadığı, verilen bu kararların da hukuken
geçersiz, uygulanabilirliği olmayan ve mutlak butlan ile batıl olan veya diğer
bir anlatımla yok hükmünde sayılan kararlar niteliğinde olduğu"
ifade edilmiştir.
29. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 26/4/2015 tarihinde
tahliye müzekkerelerini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Başsavcılıkça,
İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararına atıf yapılarak
şüpheliler hakkında düzenlenen tahliye müzekkereleri İstanbul 32. Asliye Ceza
Mahkemesine iade edilmiştir.
30. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde
şüphelilerin tahliyesine ilişkin müzekkereleri yeniden Başsavcılığa göndermiş,
Başsavcılık bunları yeniden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesine iade etmiştir.
31. Tahliye müzekkerelerinin ikinci kez iade edilmesi üzerine
İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015 tarihinde, tahliye
müzekkerelerinin yeniden Başsavcılığa gönderilmesine dair bir karar vermiştir.
32. Öte yandan İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 27/4/2015
tarihinde, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/4/2015 tarihli kararlarının
yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermiştir.
33. İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2015 tarihinde;
önceki kararlarda görevsiz olunmasına rağmen dilekçelerin değerlendirilerek
soruşturma aşamasında olan işlerle ilgili hâkimin reddi taleplerinin kabulüne
karar verildiğini, hukuki yanılgıya düşülerek verilmiş olan bu kararların usul
ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin görevine girmeyen bir hususta karar
verildiğini belirterek önceki kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
34. İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi de 28/4/2015 tarihinde ". . . hazırlık soruşturmalarında hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları almak, işleri yapmak, bunlara karşı
yapılan itirazları incelemek yetkisinin münhasıran Sulh Ceza Hâkimliğine ait
olduğu, Asliye Ceza Mahkemelerinin soruşturma aşamasındaki işler ile ilgili
olarak tutuklama ve tahliye kararı verme yetkilerinin olmadığı, Mahkememizce
verilen 25/04/2015 tarihli . . . karar ile mahkememizce verilen tahliye kararı[nın] mahkememizin
görevsiz bulunması nedeniyle yok hükmünde sayılması gerektiği . . . "
gerekçesiyle tahliyeye ilişkin kararlarının yok hükmünde sayılmasına karar
vermiştir.
35. Başvurucu Yakub Saygılı 15/3/2015
tarihinde İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliğine başvurarak tahliyesine karar
verilmesini talep etmiştir. Hâkimlik 17/3/2015 tarihinde dosya üzerinden
yaptığı değerlendirme sonucunda
"Şüphelinin İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği"nin 03/09/2014 gün ve 2014/95
sorgu sayılı kararı ile "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya
görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçunu işlediğine yönelik
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin bulunması, atılı suçun CMK"nın 100. maddesinde belirtilen katalog suçlardan olup
tutuklama sebebinin varlığının kabul edildiği suçlardan olduğu, delillerin tam
olarak toplanmamış olması ile atılı suç yönünden öngörülen ceza miktarı dikkate
alındığında delilleri yok etme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı kurma
şüphelerinin bulunması dikkate alındığında da adli kontrol kararının yetersiz
kalacağı gerekçesi ile tutuklandığı, CMK"nın 108. maddesi
gereğince 30 günlük sürelerde ve talep üzerine birçok kez tutukluluk halinin
değerlendirildiği, tutuklama koşullarında değişiklik bulunmadığı gibi, tahliye
talebine ilişkin dilekçe ve ekinde de şüpheli lehine yeni bir delil
olmadığı" gerekçesiyle başvurucunun tahliye talebinin reddine
ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
36. Başvurucu Yakub Saygılı 2/4/2015
tarihinde bu karara itiraz etmiş, İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğince 10/4/2015
tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
37. Başvurucu Yakub Saygılı, anılan
kararı 20/4/2015 tarihinde öğrenmiştir.
38. Başvurucu Yakub Saygılı -2015/8389
sayılı başvuru yönünden- 15/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
39. Başvurucular 17/3/2015 tarihinde İstanbul 2. Sulh Ceza
Hâkimliğine başvurarak tahliyelerine karar verilmesini talep etmişlerdir. Hâkimlik
23/3/2015 tarihinde dosya üzerinden yaptığı değerlendirme sonucunda daha önceki
tahliye talebinin reddine dair kararları da dikkate alarak başvurucuların
tahliye taleplerinin reddine karar vermiştir.
40. Başvurucular 28/3/2015 tarihinde bu karara itiraz etmiş,
İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 6/4/2015 tarihinde itirazın kesin olarak
reddine karar verilmiştir.
41. Başvurucular, anılan kararı 16/4/2015 tarihinde
öğrenmişlerdir.
42. Başvurucular -2015/8393 ve 2015/8395 sayılı başvurular yönünden-
15/5/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
43. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 28/9/2015 tarihli
iddianamesiyle başvurucuların da aralarında olduğu şüphelilerin Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne
üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî
casusluk amacıyla temin etme, resmî belgede sahtecilik, resmî belgeyi bozmak,
yok etmek veya gizlemek, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları dinlemek ve kaydetmek, verilerin süresi
içinde yok etmemek, kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına vermek
veya ele geçirmek, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek ve göreve ilişkin sırrı
açıklamak suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları istemiyle aynı
yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
44. İddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme)
tarafından 16/10/2015 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E. 2015/366 sayılı
dosyası üzerinden yargılamaya başlanmıştır.
45. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 16/10/2015 tarihinde
yaptığı tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi sırasında başvurucuların
tutukluluk durumunu da değerlendirmiş ve "Tutuklu
sanıklar Yakub
Saygılı, Kazım Aksoy. . . "un üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti,
mevcut delil durumu, teknik takip raporları, iletişim tespit tutanakları, baz
istasyonu sinyal kayıtları, arama tutanakları ve ekleri, ekspertiz raporları,
şahit beyanları, müşteki ifadeleri vs deliller
kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller
bulunması, sanıklara atılı suçlardan olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin
gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin
etme, silahlı terör örgütüne üye olma suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni
karine olarak varsayıldığı, CMK 103/3-a. 11 alt bendinde sayılan katalog
suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının
alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin
yoğunluğu da dikkate alındığında, sanıkların eylemlerinin subüta
ermesi halinde sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile
tutuklama tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli
kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu.
. . " gerekçesiyle tutukluluk hâllerinin devamına karar
vermiştir.
46. Mahkeme, yaptığı tensip incelemesi sırasında iddianamenin
başvuruculara tebliğine de karar vermiş ve iddianame başvurucuların bulunduğu
ceza infaz kurumu aracılığıyla 17/11/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ
edilmiştir.
47. Mahkeme 5/9/2016 tarihli duruşmada başvurucuların tutukluluk
durumunu da değerlendirmiştir. Bu değerlendirme öncesinde Mahkeme; Cumhuriyet
savcısının, başvurucuların ve başvurucular müdafiinin
beyanını almıştır. Mahkeme alınan beyanlar sonrasında "Tutuklu sanıklar Yakub Saygılı, Kazım Aksoy. . . "un
üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, delillerin henüz tamamen
toplanmamış olması, iletişim tespit tutanakları, şahit beyanları, müşteki
ifadeleri vs deliller kapsamında kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanıklara atılı
suçlardan olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini
siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme, silahlı terör örgütüne üye
olma suçlarının tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, CMK
100. Maddede sayılı katalog suçlardan oluşu, sanıklara isnat edilen suçların
kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesini
doğurması, müşteki sayısı ve eylemlerin yoğunluğu da dikkate alındığında,
sanıkların eylemlerinin subüta ermesi halinde
sanıklara verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama
tedbirinin ölçülü olması gibi sebeplerle, sanıklar üzerinde adli kontrol
hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetim sağlanamayacak oluşu,
sanıkların savunmalarının henüz alınmamış olması" gerekçesiyle
başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
48. Mahkeme 22/2/2017 tarihli duruşmada başvurucuların dijital
materyallerin kendilerine gönderilmesi yönündeki taleplerini de değerlendirmiş
ve "Mahkememiz dosyasında dijital
materyallerle alakalı yazılan yazı cevabında Mali suçlarla mücadele şube
müdürlüğü tarafından düzenlenen tutanakta; "dijital veriler üzerinde
değerlendirme yapılırken söz konusu 2012/656 sayılı soruşturma kapsamında şube
müdürlüğümüz eski çalışanları tarafından oluşturulan bilgi ve belgeler ile
yapılan soruşturmada şüpheliler ile ilgili delil olabilecek lehe ve aleyhe tüm bilgi
ve belgeler rapora ek olarak sunulmuştur" şeklinde tutanak düzenlendiği
mahkememiz dava dosyasında yapılan incelemede ;" K. 109 DİZİ 1-162,K. 112 D
1-112, K. 113 D 88-169, K. 115 D 27-108 , K. 119 D 282-363 K. 121 DİZİ 241-322,
K. 136 D. 310-357, K. 139 D. 1-409,K. 165 DİZİ 1-285, K. 170 D. 446-448, K.
153-154-155-156-157-158-159-160-161-162-163, K. 189 D. 1-176, K. 191 D.
132-139, K. 192 D. 38-66 , K. 192 D. 335-337,K. 193 D. 27-39, K. 194 D. 12-29,
K. 194 D. 42-50, K. 194 D. 51-110, K. 194- D. 435-440, K. 194 D. 441-466 , K.
196 D. 45-49 , K. 196 D. 59-62" klasörlerde bulunduğuna dair tutanak olduğu,
mahkememiz dosyasınında taralı şekilde sanıklara
gönderildiği, Mali suçlarla mücadele şube müdürlüğü tarafından gönderilen
tutanağın 09/01/2017 tarihinde sanıklara tebliğ edildiği. . . " gerekçesiyle
talebin reddine karar vermiştir.
49. Mahkeme 24/12/2018 tarihli kararı ile sanıklar hakkında
çeşitli suçlardan mahkûmiyet ve/veya beraat kararı vermiştir. Aynı kararla başvurucuların
da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası,
haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek suçundan 3 yıl (on sekiz kez) hapis
cezası, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek suretiyle elde edilen kayıtları
ifşa etmek suçundan 3 yıl (on sekiz kez) hapis cezası, kişiler arasındaki aleni
olmayan konuşmaları dinlemek suçundan 9 ay (iki kez) hapis cezası, özel
hayatının gizliliğini ihlal etmek suçundan 2 yıl 3 ay (dört kez) hapis cezası,
özel hayata ilişkin görüntüleri ifşa etmek suçundan 3 yıl 4 ay 15 gün ve 2 yıl
3 ay (iki kez) hapis cezaları ve verilerin süresi içinde yok edilmemesi
suçundan 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Mahkeme
hükümle birlikte başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına da karar
vermiştir.
50. Başvurucular hakkında verilen mahkûmiyet hükmü başvurucular
tarafından istinaf edilmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
yargılama dosyası ilk derece mahkemesindedir.
B. İlgili Süreç
51. Başvurucuların da aralarında bulunduğu şüphelilerin İstanbul
sulh ceza hâkimlerinin tümünün reddi taleplerini kabul eden İstanbul 29. Asliye
Ceza Mahkemesi Hâkimi M. Ö. ile bu kişilerin tümünün tahliye taleplerini kabul
eden İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi M. B. hakkında disiplin ve ceza
soruşturması başlatılmıştır. Bu kapsamda anılan Hâkimler 27/4/2015 tarihinde
görevden el çektirilmişler (Sonrasında meslekten de çıkarılmışlar. ) ve 30/4/2015 ve 1/5/2015 tarihlerinde tutuklanmışlardır.
52. Hâkimler M. Ö. ve M. B. hakkında kamu davası açılmış;
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 tarihinde, adı geçen kişilerin söz konusu
kararları -kendilerinin de üyesi oldukları- Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ)/PDY liderinin ve yöneticilerinin talimatıyla verdiğini
belirterek silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 9 yıl hapis ve görevi
kötüye kullanma suçundan 1 yıl hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına karar
vermiştir. Dairenin görevi kötüye kullanma suçu yönünden yaptığı
değerlendirmelerin ilgili bölümleri şöyledir:
". . . Türk Ceza Muhakemesi Hukuku
yönünden, gerek mülga 1402 sayılı CMUK"un 21 vd. maddelerinde gerekse mer"i
5271 sayılı CMK"nın 22 ve devamı maddelerinde yer
alan düzenlemeler subjektif tarafsızlıkla ilgili olup
hakimin reddi hakkına ilişkindir. Bu nedenle şüpheli/sanık,müşteki/katılan ya da
Cumhuriyet savcısının hakimi reddetmesi mümkün ise de mahkeme veya hakimliği
bir kurum olarak reddetmesi mümkün değildir. Keza heyet halinde çalışan bir
mahkemenin veya bir adliyede veya yargı çevresinde bulunan tüm mahkemelerin
veya hakimlerinin toplu reddi usulü de yoktur . . .
. . .
5271 sayılı CMK"nın
22 vd. maddelerinde yer alan hakimin reddi müessesesinin, kural olarak
kovuşturma aşaması ile ilgili olduğu görülse de,gerek ilgili madde metinlerinde açıkça “şüpheli”
kavramına yer verilmesi gerekse yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından yargılanma hakkını teminat altına alan AS"nin
6. ve Anayasanın 36. maddelerinin emredici düzenlemeleri karşısında soruşturma
safhasında da hakimin reddinin mümkün olduğunun kabulünde zorunluluk
bulunmaktadır. Zira red, hakimin
tarafsızlığını temin bakımından getirilmiş bir kurumdur.
28. 06. 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545
sayılı Kanunla, sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış ve münhasıran soruşturma
aşamasında görevli sulh ceza hakimlikleri kurulmuştur. Adından da anlaşılacağı
üzere bu hakimlikler, “mahkeme” niteliği taşımazlar, çünkü dava görmezler,
sadece soruşturma aşaması ile ilgili tedbir taleplerini ve itirazları inceleyip
karara bağlarlar.
Soruşturma aşamasında tarafsızlığından şüphe
duyulan sulh ceza hakiminin, gerek kişisel gerekse
olgusal olarak somutlaştırılmak suretiyle reddi mümkündür. Ancak objektif
tarafsızlık gerekçesiyle tüm sulh ceza hakimleri reddedilemez.
6545 sy. kanunla Sulh Ceza Hakimlerinin reddine dair özel bir usul
getirilmediğine göre bu konuda genel hükümlerin uygulanması gerektiğinde şüphe
olmamalıdır.
Bu durumda red,
reddedilen hakimliğe yapılacak yazılı başvuru ile yapılmalıdır. Reddi istenen
hâkim, ret sebepleri hakkındaki görüşlerini yazılı olarak bildirerek (CMK m.
26/1-3) evrakı yargı çevresi içinde bulunduğu asliye ceza mahkemesine (CMK m.
27/2) (Prof. Dr. Yener Ünver-Prof. Dr. Hakan Hakeri
Ceza Muhakemesi Hukuku 12. baskı sh. 191) gönderir.
Ret isteminin kabulü halinde, davaya bakmakla bir başka hâkim veya mahkeme
görevlendirilir. . (CMK m. 27/4).
Red talebini kabul eden Asliye Ceza Mahkemesi hakiminin tahliye
taleplerini değerlendirmek üzere her hangi bir hakimi
görevlendirip görevlendiremeyeceğine gelince;
5235 sayılı Kanunun değişik 10. maddesi ile
CMK m. 101/1, 103, 108/1 ve 268/3 incelendiğinde, soruşturma aşamasında
tutuklama ve tahliye kararlarını yalnızca sulh ceza hakimliği ve hakimi verebilir. Tutukluluğa itirazı ise, CMK m. 268/3
uyarınca sadece bir başka sulh ceza hakimliği ve hakimi
inceleyebilir. Soruşturma aşamasında tutuklama ve tahliye konusunda asliye ceza
mahkemesine ve hakimine yetki verilmemiştir. Asliye ceza mahkemesi, ancak kabul
ettiği iddianamenin kovuşturmasını yürütürken tutuklama tedbiri ile ilgili
kararlar verebilir. Bunun dışında Anayasa ve kanunlar asliye ceza
mahkemelerine, doğrudan veya dolaylı olarak soruşturma aşamasına müdahale etme
yetkisi vermemiştir. (Prof. Dr. Ersan ŞEN yorumluyorum 13syf. 313-315) Bu
nedenle Asliye Ceza Mahkemesi red talebini yerinde
görürse ancak aynı yer ya da yargı çevresinde bulunan bir başka sulh ceza
hakimini görevlendirebilir.
. . .
. . . Somut olayda, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesi hakimi sanık M. Ö. nün mutad
uygulama gereğince taleple ilgili dilekçe ve eklerini 5271 sy.
CMK’nın 24. maddesi gereğince görüş yazıları da
eklenerek iade edilmek üzere reddedilen hakimlere göndermesi,evrakın
tekrar gelmesi durumunda ise yukarda açıklandığı üzere Türk Ceza Muhakemesi
hukukunda uygulanma yeri bulunmayan ve esasen haklı bir gerekçeye de
dayanmadığı Anayasa Mahkemesincetespit edilen
"objektif tarafsızlık" iddiasına müstenit taleplerin reddine karar vermesi
gerekirken hiç birisi ilgili Cumhuriyet savcılarınıngörüş
yazılarında belirtilen gerekçelerlegönderilmemiş ve
bu şekilde söz konusu soruşturma dosyaları kendisi tarafından incelenmemiş
olmasına vetamamı toplu olarak reddedilmiş durumdaki
İstanbul Sulh Ceza Hakimlerinin,kendilerine yönelik
olarak yapılan bu toplu reddi hakim taleplerini inceleme yetkisinin
bulunmadığına yönelik olumsuz görüş yazılarına rağmen, talep dilekçelerini CMK’nın 8 vd. maddelerinde öngörülen şartları da taşımadığı
halde birleştirerek 32. Asliye Ceza hakimi sanık M. B. yi
görevlendirmesi ve buna ilişkin müzekkereyi 24/04/2015 günü mesai bitiminden
sonra saat 17:28’de imzalamasıyla UYAP üzerinden, fiziken
de aynı gün İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi personelinin kalemi kapatıp
adliyeden ayrılmasından sonra Hakim M. B. nin
doğrudan kendisine, hakim odasında 29. Asliye Ceza Mahkemesi zabıt katibi Ö. A.
marifetiyle göndermesi . . . sanık Hakim M. B. nin .
. . 5235 sayılı Kanun"un, 6545 sayılı Kanunla değişik 10. Maddesi gereğince
soruşturma aşamasında tutukluluğa ilişkin tüm kararları verme yetkisinin Sulh
Ceza Hakimliğine ait olduğu ve asliye ceza mahkemelerinin soruşturma
evresindeki işlemlerle ilgili bir yetkisinin bulunmamasına rağmen, 29. Asliye
Ceza Mahkemesi hakimi M. Ö. nün kanuna aykırı şekilde görevlendirme kararına
dayanarak, toplam 594 adet klasörden oluşan belgeleri incelemeden . . . gece
saat 22. 00-22. 30 sıralarında kararların yazımını bitirerek, koridorda
bekleyen avukatlara tebliğ ettirmesi . . . karşısında;
Suç tarihi itibariyle hakim olan sanıkların
verdikleri kararların esasen de sorunlu oldukları görülmekle birlikte,bu durumun müsnet suç
yönünden yargısal faaaliyet kapsamında
değerlendirilmesi ve verilen kararlara karşı kanun yollarına baş vurulabileceği
ileri sürülse de yukarda izah edildiği üzere, kamu düzenine ilişkin görevle
ilgili kuralları görmezden gelip yargılama hukukuna ilişkin işleyiş ve düzeni
yok sayarak, "mahkemeler üstü" bir tavırla örgüt liderinin talimatı üzerine
kurgulandığında şüphe bulunmayan plan doğrultusunda tam bir örgütsel
organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, fiil ve eylem birliği
ile, aynı örgüt mensubu olmaktan soruşturulan altmışüç
şüpheli ile ilgili hakimin reddi ve tahliye taleplerini, mutad
işleyiş ve uygulama dışına çıkıp,mesai saati dışında,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek, olayı bir
oldu bitti fırsatçılığı içerisinde sonuçlandıracak bir gizlilikle ve eşgüdümle
hareket ederek görevli olmadıkları halde kabul eden sanıkların, karar verme
süreci ile ilgili hukuka aykırı eylemleriyle görevlerinin gereklerine aykırı
davrandıklarında şüphe yoktur. . . "
53. Anılan mahkûmiyet hükmü, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
26/9/2017 tarihli kararla onanarak kesinleşmiştir. Kararın ilgili bölümleri
şöyledir:
". . . İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülmekte olup beş yüz doksan dört klasörden oluşan yedi
ayrı soruşturma dosyasında biri gazeteci, diğerleri emniyet görevlisi olan
altmış üç şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs, devletin gizli kalması gereken bilgileri siyasal
veya askeri casusluk amacıyla temin etme gibi çok sayıda suçtan tutuklu
bulunduğu, bu şüphelilerin müdafilerinin farklı tarihlerdeki tahliye
istemlerinin İstanbul Sulh Ceza Hakimliklerinin kararlarıyla reddedildiği, keza
altmış üç şüpheliden otuz altısının, haklarında tutuklama nedeni bulunmadığını
ileri sürerek yaptıkları bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesince 08. 04. 2015
tarihinde kabul edilemez bulunduğu,
Bu süreç sonunda, FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü lideri Fethullah Gülen"in "www. he. o" isimli internet sitesinde yayınlanan
"Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları" başlıklı vaaz/sohbet görünümlü
kriptolu/örgütsel konuşmasıyla altmış üç tutuklu şüphelinin serbest
bırakılmasının sağlanması için talimat verdiği, bunun üzerine 20. 04. 2015
tarihinde şüphelilerin müdafileri olan yirmi avukat tarafından İstanbul
Adliyesindeki tüm sulh ceza hakimliklerinde görevli hakimlerin reddiyle
şüphelilerin tahliye edilmesi istemli elli bir adet dilekçeden oluşan evrakın
uygulanan prosedüre aykırı olarak tarama ve kayıt işlemlerinden geçirilmeksizin
günün muhabere nöbetçisi İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M. Ö.
ye odasında teslim edildiği, sanık M. Ö. nün reddi hakim taleplerini kabul
ederek, muhabere nöbetçisi İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi sanık M.
B. yi tahliye istemleri konusunda karar vermek üzere
24. 04. 2015 tarihinde görevlendirdiği, sanık M. B. nin
de 25. 04. 2015 tarihinde talepleri kabul ederek tutuklu bulunan şüphelilerin
tamamının tahliyesine karar verdiği olayda;
Silahlı terör örgütü üyesi olma suçu
bakımından;
Terör örgütlerinin; amaç suçun işlenmesi
yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren, iş bölümüne dayalı,
hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve
denetim konularında duyarlı oldukları, örgütün hiyerarşik yapısına dahil
olmayan, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları,
denetleyemedikleri, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan
kişilerin faaliyetlerine izin vermeyecekleri, bu kapsamda FETÖ/PDY silahlı
terör örgüt lideri Fethullah Gülen"in 19. 04. 2015
günü örgütün yayın organlarından "www. herkul. org" isimli internet sitesinde
yayınlanan talimatı doğrultusunda, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği ve bu
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlara ilişkin yedi ayrı soruşturma
dosyasında tutuklu olan altmış üç şüphelinin müdafiliğini yapan yirmi avukatın,
örgüt liderinin talimatından bir gün sonra 20. 04. 2015 tarihinde toplu halde
verdikleri elli bir adet dilekçeye istinaden dosyaları kısmen dahi olsa
incelemeden ve delillere temas etmeksizin, altmış üç şüphelinin tamamının
istisnasız olarak tahliyelerini sağlamak için örgüt tarafından verilen görevi
yerine getirmek üzere birlikte harekete geçen ve ancak "adanmış" bir
örgüt mensubunca yapılabilecek bir yöntem ve üslupla, hukuka açıkça aykırı bir
zeminde bulunduklarını bilerek önceden tasarlanmış, amaç ve örgütsel
faaliyetleri yönünden bilinçli olarak söz konusu usulsüz ve hukuka aykırı
kararları veren sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün amaçlarını
gerçekleştirmesine hizmet ettikleri ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü
mensuplarının kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün
mensupları tarafından kullanıldığı bilinen ByLock
iletişim sistemini kullanmak suretiyle örgütün hiyerarşik yapısına dahil
oldukları ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri
anlaşılmaktadır.
. . .
Görevi kötüye kullanma suçu bakımından ise;
Sanıkların inceleme konusu davada yaptıkları
ağır hukuka aykırılıkların, mesleki kıdemleri ve yetkili çalıştıkları
mahkemelerdeki görev süreleri dikkate alındığında, beşeri hata ve mesleki
tecrübesizlik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmaması, reddi hakim taleplerinin
kabul edilip tahliye kararları verildiği anda şüphelilere haksız bir menfaat
sağlanması karşısında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce organize edilen tahliye
planını hayata geçiren sanıklar M. Ö. ve M. B. nin,
verilecek kararlarla ilgili denetim mekanizmalarını bertaraf edecek şekilde tam
bir örgütsel organizasyon, gizlilik ve adanmışlık hali içerisinde, iştirak
halinde söz konusu soruşturma evrakını incelemeden verdikleri hukuka aykırı
kararlarla şüphelilerin tamamının tahliye edilmesine karar vererek, aynı
örgütün mensubu olmaktan haklarında soruşturma yürütülen altmış üç şüpheliye
menfaat sağladıkları ve bu şekilde sanıkların, görevlerinin gereklerine aykırı
hareket etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün faaliyeti kapsamında .
. . görevi kötüye kullanma suçunu ayrı ayrı işledikleri kabul edilmelidir . . .
"
C. Başvuru Öncesi Süreç
54. Başvurucular, aynı soruşturma kapsamında ayrıca 24/10/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine (B. No: 2014/16838) başvuruda bulunmuşlardır. Söz
konusu başvuruda başvurucular; doğal hâkim ilkesine aykırı kurulmuş, tarafsız
ve bağımsız olmayan mahkemelerce kanuna aykırı olarak tutuklanmaları ve isnat
edilen suçlara ilişkin hakların bildirilmemesi nedeniyle özgürlük ve güvenlik
hakkının, soruşturma sürecinde kamu görevlilerinin insan haysiyeti ile
bağdaşmayan eylemleri nedeniyle kötü muamele yasağının, haklarında kesinleşmiş
yargı kararı bulunmamasına karşın suçlu ilan edilmeleri nedeniyle masumiyet
karinesinin, mensubu oldukları iddia edilen cemaate yönelik nefret ve
ötekileştirme söylemi ile meslekten atılmaları ve uydurma soruşturmalar
açılması nedeniyle ayrımcılık yasağının ve etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
55. Anayasa Mahkemesi 9/9/2015 tarihinde kötü muamele ile ilgili
iddialar yönünden başvuru yollarının
tüketilmemiş olması, başvurucuların haklarındaki suçlamalar ve
hakları bildirilmeden ve avukat yardımından yararlanma hakkı tanınmadan
gözaltına alındıkları iddiaları yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması, gözaltı ve tutuklamanın kanuni olmadığı
iddiaları yönünden açıkça dayanaktan yoksun
olması, ayrımcılık yasağının, etkili başvuru hakkı ile masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddiaları yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması, doğal hâkim, tarafsız ve bağımsız hâkim
ilkelerinin ihlal edildiği iddiaları yönünden açıkça
dayanaktan yoksun olması nedenleriyle kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Mehmet Fatih Yiğit ve diğerleri,
B. No: 2014/16838, 9/9/2015).
IV. İLGİLİ HUKUK
56. İlgili hukuk için bkz. Mustafa
Başer ve Metin Özçelik, B. No: 2015/7908, 20/1/2016, §§ 50-75.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
57. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucular; soruşturma dosyasında kısıtlılık kararı
bulunmasına rağmen haklarında düzenlenen iddianamenin -daha mahkemesine tevzi
edilmediği hâlde- medyaya servis edildiğini, servis edilen medya organlarınca
kendilerinin karalama kampanyasına maruz bırakıldığını, bu medya organlarınca
peşinen suçlu ilan edildiklerini,Cumhurbaşkanı ve bir
kısım Hükûmet üyeleri tarafından, görev aldıkları bir soruşturmanın darbe
teşebbüsü niteliğinde olduğu kabul edilerek kendilerinden ve bu soruşturmaya
katılan diğer kolluk görevlilerinden hesap sorulacağının belirtildiğini hatta
kendilerinin yine bu kişilerce hukuk dışı bir yapı üyesi olduğunun ifade
edildiğini, hiçbir delile dayanmadan yapılan bu açıklamaların masumiyet
karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.
59. Bakanlık, başvurucuların başka başvurularında sunulan
görüşlere ve bu başvurularla ilgili olarak verilen Anayasa Mahkemesinin önceki
bir kararına atıfta bulunup bu şikâyete ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek
olmadığını bildirmiştir.
b. Değerlendirme
60. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
61. Somut olayda başvurucuların başvuru formları ve eklerinde,
Cumhurbaşkanı ve Hükûmet üyeleri ile bir kısım medya organının hangi açıklama
ve yorumları ile kendilerinin suçlu ve terörist olarak ilan edilmesi suretiyle
masumiyet karinesini ihlal ettiklerini belirtmedikleri görülmektedir. Bunun
yanı sıra başvurucular, masumiyet karinesini ihlal ettiklerini ileri sürdükleri
bir kısım Hükûmet üyeleri ve medya organlarına yönelik hiçbir belirleyici ya da
ayırt edici ifade de kullanmamış; başvuru formunda anılan iddialarını somut bir
olgu veya olay belirtmeksizin soyut olarak dile getirmişlerdir.
62. Dolayısıyla başvurucuların masumiyet karinesini ihlal
ettiklerini ileri sürdükleri Cumhurbaşkanı ve bazı Hükûmet üyeleri ile bir
kısım medya organı tarafından yapıldığı iddia edilen açıklama ve yorumlar
yönünden başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili deliller sunarak olaylara
ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine
ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma
yükümlülüklerini yerine getirmedikleri anlaşılmıştır.
63. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin Diğer İddialar
a. Başvurucuların İddiaları
64. Başvurucular; hâkimin reddi taleplerinin usulüne uygun
değerlendirilmediğini, 5271 sayılı Kanun"un 29. maddesi gereğince mümkün
olmadığı hâlde hâkimin reddi talebi sonuçlandırılmadan iddianamenin okunmasına
geçildiğini, görevsiz ve yetkisiz bir mahkemede yargılamalarının yapıldığını,
işlenemez bir suçtan dolayı yargılamaları yapıldığından haklarında 5271 sayılı
Kanun"un 223. maddesi gereğince derhâl beraat kararı verilmesi gerekirken
hukuka aykırı bir şekilde yargılamaya devam edildiğini ifade etmişlerdir.
65. Başvurucular ayrıca kamu görevlisi olmaları nedeniyle
haklarında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerin
Yargılanması Hakkında Kanun gereğince soruşturma ve kovuşturma izni alınması
gerektiğini ancak bu iznin alınmamış olması nedeniyle yargılama hakkında durma
kararı verilmesi talebinde bulunduklarını fakat bu talebin hukuka aykırı olarak
reddedildiğini, savunma hakkını gereği gibi kullanmak için gerekli olan bilgi
ve belge ile yeterli sürenin kendilerine verilmediğini, birtakım soruşturma ve
kovuşturma dosyalarının akıbetinin kendileri hakkında yürütülen yargılamayı
etkileyeceği gerekçesiyle bu dosyaların bekletici mesele yapılması talebinde
bulunduklarını ancak bu taleplerinin de hukuka aykırı bir şekilde
reddedildiğini belirterek etkili başvuru ile adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
66. Birleştirilen başka bir başvuruda dile getirilen bu iddiaya
ilişkin olarak Bakanlığa bildirim yapılması gerekli görülmemiştir (bkz. § 7).
b. Değerlendirme
67. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
68. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit
edilmiştir (bkz. § 50). Bu
kapsamda başvurucuların bu başlık altındaki şikâyetlerine ilişkin hukuk
sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda
bulundukları anlaşılmaktadır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
70. Başvurucular; suç işlediklerine dair kuvvetli belirti
olmamasına rağmen tutuklandıklarını, bir soruşturmanın yürütülmesi açısından
yetkili merci olan savcılık makamı tarafından verilen bir emri yerine
getirdikleri için somut olayda işlenemez suç durumunun mevcut olduğunu, olayda
kaçma ve delilleri etkileme ihtimalinin bulunmadığını, tutuklama ve tutukluluğa
itirazın reddi kararlarının gerekçeden yoksun olduğunu, bu kadar bilinen bir
soruşturmada tutuklanmaları nedeniyle kamuoyunda suçlu algısı uyandırıldığını
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
71. Başvurucuların 24/10/2014 tarihinde, aynı konuya ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundukları, Birinci Bölümün
9/9/2015 tarihli ve 2014/16838 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle
kabul edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. § 56).
72. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
2. Tahliye Kararına Rağmen Serbest
Bırakılmamaya İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
73. Başvurucular; İstanbul sulh ceza hâkimlerinin tümünün
reddine ve tahliyeye ilişkin talepte bulunduğunu, İstanbul 29. Asliye Ceza
Mahkemesince hâkimlerin reddi isteminin kabul edildiğini ve tahliye talebini
karara bağlamak üzere İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin görevlendirildiğini
ve bu Mahkeme tarafından da tahliye kararı verildiğini, bu karardan sonra
tahliye kararlarının uygulanmaması amacıyla siyasi iradenin yargı erki üzerinde
baskı kurduğunu hatta hâkimin reddi taleplerini kabul eden ve tahliyelerine
karar veren her iki Mahkeme hâkiminin hem görevden uzaklaştırıldığını hem de tutuklandığını,tahliye kararına rağmen serbest
bırakılmalarının hukuka aykırı bir şekilde engellendiğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
74. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına atıfta
bulunarak bu şikâyete ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek olmadığını
bildirmiştir.
b. Değerlendirme
75. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
. . .
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. "
76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların serbest bırakılmalarına
ilişkin mahkeme kararının uygulanmadığına ve bu karara rağmen hürriyetlerinin
kısıtlanmasına devam edildiğine yönelik iddialarının mahkemeye erişim hakkıyla
ilgili genel ilkeler ışığında Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü ve sekizinci
fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
77. Anayasa Mahkemesi Hüseyin
Korkmaz (B. No: 2014/16835, 18/7/2018, §§ 88-109) kararında; aynı
soruşturma kapsamında başka bir başvurucunun İstanbul 32. Asliye Ceza
Mahkemesince verilen tahliye kararına rağmen serbest bırakılmanın hukuka aykırı
bir şekilde engellendiği yönündeki iddiasının tahliyeye ilişkin İstanbul 32. Asliye
Ceza Mahkemesi kararının yetkili bir yargı mercii tarafından verilmiş bir karar
olduğunun kabulünün mümkün olmadığını ve başvurucunun söz konusu tahliye kararı
sonrasındaki tutulmasının hukuki bir temelinin bulunmadığının söylenemeyeceğini
de belirterek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmıştır.
78. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
79. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Doğal Hâkim,
Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
80. Başvurucular; tutukluluğuna ilişkin kararları veren sulh
ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
ilkesine aykırı olduğunu, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme niteliğinde
bulunmadığını, bu Hâkimliklerin proje Mahkemeleri olduğunu belirterek etkili
başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir
b. Değerlendirme
81. Başvurucuların 24/10/2014 tarihinde aynı konuya ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundukları, Birinci Bölümün
9/9/2015 tarihli ve 2014/16838 başvuru numaralı kararıyla başvurunun bu yönüyle
kabul edilemez olduğuna kesin olarak karar verildiği anlaşılmıştır (bkz. § 56).
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru niteliğinde olması
nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluğun Devamına Karar Veren Ağır Ceza
Mahkemelerinin Doğal Hâkim Güvencesine Aykırı Olduğu ile Tarafsız ve Bağımsız
Mahkeme Olmadığı İddiası
a. Başvurucuların İddiaları
83. Başvurucular; kendileri hakkında yargılamayı yapan ve
tutukluluğa ilişkin kararları veren İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza
Mahkemelerinin HSYK"nın bir kararıyla kurulduğunu,
özel yetkili mahkemeler kaldırılmasına rağmen HSYK"nın
12/2/2015 tarihli kararıyla ihtisaslaşma adı altında bazı mahkemelere özel
yetkiler verildiğini, bu mahkemelerden ikisinin kendisiyle ilgili tutukluluk
incelemeleri yapan İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemeleri olduğunu, bu
şekilde yetkilendiren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kurulduğu tarihten
önceki suçlara bakma konusunda da yetkilendirildiğini ifade etmişlerdir.
84. Başvurucular ayrıca Cumhurbaşkanı ve bazı Hükûmet üyeleri
ile HSYK"nın üst kademedeki yöneticilerinin
açıklamalarının ve yine HSYK"nın birtakım
işlemlerinin yargı organının bağımsız ve tarafsız olmadığını açıkça ortaya
koyduğunu, tüm bu nedenlerle kendileri hakkında tutukluluğunun hukuka
uygunluğunu denetleyecek İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin doğal
hâkim güvencesine sahip olduğunun ve dolayıyla tarafsız ve bağımsız olduğunun
söylenemeyeceğini iddia ederek kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
85. Birleştirilen başka bir başvuruda dile getirilen bu iddiaya
ilişkin olarak Bakanlığa bildirim yapılması gerekli görülmemiştir (bkz. § 7).
b. Değerlendirme
86. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü itibarıyla, tutukluluğunun hukuka
uygunluğunu denetleyecek mahkemelerin doğal hâkim güvencesi ile tarafsızlık ve
bağımsızlık niteliklerinden yoksun olduğuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu
nedenle başvurucuların bu başlık altındaki iddiaları Anayasa"nın 19. maddesi
kapsamında değerlendirilmiştir.
87. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden
veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E. 2014/164, K. 2015/12, 14/1/2015).
88. Bununla birlikte kanuni (doğal) hâkim güvencesi, yeni kurulan
mahkemelerin veya kurulu bulunan mahkemelere yeni atanan hâkimlerin önceden
işlenen suçlara ilişkin olarak hiçbir şekilde yargılama yapamayacakları
biçiminde anlaşılamaz. Belirli bir olay, kişi veya toplulukla sınırlı olmamak
kaydıyla yeni kurulan bir mahkemenin veya kurulu bulunan bir mahkemeye yeni
atanan hâkimin kurulma veya atanma tarihinden önce gerçekleşen uyuşmazlıklara
bakmaları kanuni hâkim güvencesine aykırılık teşkil etmez (AYM, E. 2014/164, K.
2015/12, 14/1/2015).
89. Bu kapsamda bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden
sonra bu suça ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması,
yürürlüğü müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim
ilkesine aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E. 2009/52, K. 2010/16, 21/1/2010).
90. Anayasa’nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre
“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. ”
Bağımsızlık; mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye,
davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız
olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E. 2014/164,
K. 2015/12, 14/1/2015).
91. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
92. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde
adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak davanın tarafsız bir mahkemede
görülmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde
ise mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa
Mahkemesi içtihadı uyarınca bu hak da adil yargılanma hakkının zımni bir
unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini
tamamlayan iki unsur olduğu nazara alındığında -Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi
gereği- Anayasa’nın 138. , 139. ve 140. maddelerinin
de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
93. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar
karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli
hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve
yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin bunların nesnel olarak
tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık,
mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için
öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de
taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E. 2014/164, K.
2015/12, 14/1/2015).
94. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız durması,
hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan, hukuk kuralları çerçevesinde vicdani
kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise hukuk
düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi kılınmıştır
(AYM, E. 2014/164, K. 2015/12, 14/1/2015).
95. Somut olayda 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk
Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun’un 9. maddesinin beşinci fıkrasına dayanılarak ihtisaslaşmanın
sağlanabilmesi amacıyla HSYK Birinci Dairesinin 12/2/2015 tarihli kararı ile
İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerine genel hükümlere göre baktığı
davaların yanı sıra 26/9/2004 tarihli5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci
kitap dördüncü kısmının dört, beş, altı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlar
(318. , 319. , 323. , 324. , 325. ve 332. maddeler hariç) ile 12/4/1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlara ilişkin açılacak
davalara bakma görevi verilmiştir. Başvurucuların tutukluluğunun devamına karar
veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde ve tutukluluğun devamı kararına
itirazı değerlendiren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görev yapan hâkimler
de diğer tüm hâkimler gibi HSYK tarafından atanmakta ve Anayasa’nın 139. maddesinde
öngörülen hâkimlik teminatına sahip bulunmaktadırlar. Dolayısıyla HSYK
tarafından belirli suçlara ilişkin davalara bakmak hususunda başvurucuların
yargılamasının yapılmaya başlandığı tarihten önce ihtisas mahkemesi olarak
yetki verildiğinden bahisle anılan mahkemenin doğal
hâkim ilkesine aykırı olarak kurulduğunun kabulü mümkün olmadığı
gibi bu mahkemede görev yapan hâkimlerin İstanbul Adliyesinde bulunan diğer
ağır ceza mahkemelerinde görev yapan hâkimlerden mahkemelerin bağımsızlığı yönünden farklı bir konuma
yerleştirilmelerini gerektiren herhangi bir neden de bulunmamaktadır. Öte
yandan bu mahkemelerde görev yapan hâkimler diğer tüm hâkimler gibi Anayasa ve
kanun hükümlerinde yer alan, bağımsızlığı öngören ve tarafsızlığı temin eden
güvencelere sahiptirler. Bu nedenle anılan mahkemede görev yapan hâkimlerin
nesnel açıdan tarafsızlıklarının bulunmadığı ileri sürülemez (benzer yönde
değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 194; Mustafa Başer ve Metin Özçelik, § 130).
96. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSYK tarafından
ihtisaslaşmanın sağlanabilmesi amacıyla terör suçlarına ilişkin davalara
bakmakla yetkilendirilen İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görev yapmakta
olan hâkimlerin gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen
olgulardan, siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme ve yorumlardan
hareketle başvuruculara yönelik somut ön yargılı bir işlem ve tutumları
gösterilmeksizin subjektif değerlendirmelere ve
varsayımlara dayalı olarak siyasal veya kişisel nedenlerle bağımsız ve tarafsız
davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (benzer yönde değerlendirmeler
için bkz. Mustafa Başer ve Metin Özçelik, §
131).
97. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların doğal hâkim ilkesine aykırı olarak
kurulan, bağımsız ve tarafsız olmayan mahkemelerce tutukluluk durumunun
değerlendirildiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
98. Başvurucular, soruşturma dosyasında gizlilik (kısıtlama)
kararı verilmesi nedeniyle soruşturma belgelerinin tamamına erişemediklerini
belirterek adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
99. Bakanlık görüşünde; başvurucuların hem Cumhuriyet savcısı huzurundaki
ifadeleri hem de Hâkimlik tarafından yapılan sorguları esnasında haklarındaki
suçlamaların kendilerine ayrıntılı olarak anlatıldığı, kendilerinin de isnat
edilen eylem ve suçlamalara karşı savunma yaptıkları, bu nedenlerle tutukluluğa
karşı etkili bir itirazda bulunulamadığının kabulünün mümkün olmadığı
gerekçesiyle bu şikâyetin kabul edilemezliğine karar verilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
100. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, §§ 19, 20).
101. Somut olayda başvurucular; gizlilik kararı nedeniyle hangi
soruşturma belgelerini inceleyemediklerini, bu inceleyemedikleri belgelerin
niçin önem taşıdığını açıklamamışlar, yukarıdaki iddialarını soyut bir şekilde
dile getirmişlerdir. Gizlilik kararına ilişkin olarak bireysel başvuru
dosyalarına herhangi bir bilgi ya da belge eklememişlerdir. Başvurucular
ayrıca, bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiğini, buna ilişkin gerekçe ile delillerini
açıklamamışlardır. Bu itibarla başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak ve hangi Anayasa hükmünün
ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını
ortaya koymak yükümlülüğü başvuruculara ait olmasına rağmen başvurucular
tarafından bu yükümlülük yerine getirilmemiştir.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Yargılama Aşamasında Delillere Erişememe
Nedeniyle Tutukluluğa Etkin İtiraz Edilemediğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
103. Başvurucular, yargılama aşamasında dijital materyallerin
tamamının ve gizli tanık beyanlarının ise bir kısmının kendilerine verilmemesi
nedeniyle etkin tahliye talebinde bulunamadıklarını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
104. Birleştirilen başka bir başvuruda dile getirilen bu iddiaya
ilişkin olarak Bakanlığa bildirim yapılması gerekli görülmemiştir (bkz. § 7).
b. Değerlendirme
105. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. "
106. Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
107. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada
öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün güvencelerini sağlamak
mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin
yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
108. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın
taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava
dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu
nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
109. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa"nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere mahkemeye
başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa"nın 19. maddesinin
dördüncü fıkrası yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan
veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir
başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da
açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ
ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, § 175).
110. Somut olayda verilmediği iddia edilen dijital materyallere
ilişkin hazırlanan raporun başvuruculara tebliğ edildiği ve başvurucuların
dijital materyallerin içeriklerinden bu şekilde haberdar oldukları (bkz. 48),
gizli tanık beyanlarının da kendilerine verildiği, ayrıca başvurucuların soruşturma
ve kovuşturma sürecindeki alınan beyanları ile tutukluluğa ilişkin talep
dilekçeleri incelendiğinde haklarındaki suç isnadına temel teşkil eden belge ve
bilgilere sahip olarak müdafileriyle birlikte ayrıntılı şekilde beyanlarda
bulundukları görülmektedir. Kaldı ki başvurucular hakkındaki suçlamaların ve
haklarındaki delillerin açıklandığı ana belge olan iddianamenin de kendilerine
tebliğ edildiği anlaşılmaktadır (bkz. 46).
111. Tüm bu nedenlerle başvurucuların tutukluluğun yasallığına
etkili bir şekilde itiraz edebilmek için temel öneme sahip iddianame, dijital
materyaller ve diğer ilgili belgelerin içeriği ile ilgili yeterli bilgiye sahip
olduğu ve bu nedenle de tutukluluk anlamında silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesinin ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
112. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların yargılama aşamasında
delillere erişememe nedeniyle tutukluluğa etkin itiraz edilemediğine ilişkin
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
113. Başvurucular; tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda
kaçma şüphesi ve delilleri karartma nedenlerine ilişkin yeterli bir gerekçenin bulunmadığını,bu kararlarda soruşturma mercilerince hangi
delillere ulaşıldığının ve soruşturmanın neden sonuçlandırılmadığının
tartışılmadığını, soyut ve matbu gerekçelerle tutukluluğun devam ettirildiğini,
kovuşturma aşamasında da aynı şekilde kararlar verildiğini, adli kontrol
tedbirlerinin neden yetersiz kalacağının bu kararlarda açıklanmadığını, iddia
edilen suçların katalog suç olmasının tutukluluğun uzun süre devam
ettirilmesine tek başına gerekçe yapıldığını ifade etmişlerdir.
114. Başvurucular ayrıca 5271 sayılı Kanun"da öngörülen 2 yıllık
azami tutukluluk süresinin üzerinden 10 ay gibi bir süre geçmesine rağmen 5271
sayılı Kanun"un 102. maddesinde öngörülen usule uygun bir tutukluluğun
uzatılması kararının alınmadığını, ilgili maddede uzatma kararı verilmeden önce
Cumhuriyet savcısının, sanık ile müdafiinin görüşleri
alınmasının zorunlu olduğunun belirtildiğini ancak bu zorunluluk dikkate
alınmadan ve ölçülülük ilkesi göz ardı edilerek tutukluluklarının matbu
gerekçelerle devam ettirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği ile
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
115. Bakanlık görüşünde, başvurucular hakkında yürütülen
soruşturmanın niteliği ve iddia edilen eylemlerin kapsamı dikkate alınarak bir
değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
116. Başvurucular; Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında Anayasa Mahkemesinin daha önce verdiği
kararlarda 6-7 aylık tutukluluk sürelerini tutukluluğun makul süreyi aştığı
şikâyetleri bakımından kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali olarak
gördüğünü, kendilerinin de uzun süredir tutuklu olduklarını ve haklarında uzun
bir süre dava açılmadığını, tutukluluğun devamına dair gerekçelerin yetersiz
olduğunu, bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının tutukluluğun makul
süreyi aşması nedeniyle ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
b. Değerlendirme
117. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
"
118. Başvurucuların bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
119. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır. "
120. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "
121. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
122. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
123. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 24/12/2018 tarihinde
mahkûmiyetine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına
ilişkin iddiası 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun
tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna uygun
telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
124. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddiası yönünden yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
2. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer
başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tahliye kararına rağmen serbest bırakılmama dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluğun devamına karar veren ağır ceza mahkemelerinin
doğal hâkim güvencesine aykırı olması, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmaması
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Yargılama aşamasında delillere erişilemediği için tutukluluğa
etkin itiraz edilememesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.