
Esas No: 2013/2719
Karar No: 2013/2719
Karar Tarihi: 9/3/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FAİK ÖZGÜR EROL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2719) |
|
Karar Tarihi: 9/3/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Hüseyin TURAN |
Başvurucu |
: |
Faik Özgür EROL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumu tarafından Demokratik Modernite
adlı Dergi"nin (Dergi) başvurucuya teslim edilmeyerek yayına erişiminin
engellenmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/4/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru
formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/7/2015
tarihinde, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 15/7/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm başkanıtarafından 9/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/12/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 22/1/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulanmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla
tutuklanan başvurucu, başvuru tarihi itibarıyla Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunmaktadır.
10. Posta yoluyla gönderilmiş olan Demokratik Modernite adlı
Dergi"nin 2012 yılı 3. sayısı, Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza
İnfaz Kurumu Eğitim Kurulunun (Eğitim Kurulu) 21/11/2012
tarihli ve K.2012/64/63 sayılı kararı gereğince başvurucuya teslim edilmemiştir.
11. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“İlgili dergide yasa dışı
terör örgütünün sözde lideri Abdullah ÖCALAN"ın
yasaklı kitaplarından alıntılar (Örnk.
S.29-86) yapılmış olup; ÖCALAN"ı
ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı (Örnek. S.35-47) ifade
ve yorumlar vardır.
Belirtilen
nedenlerden: Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 62. Maddesinin 3. bendinde geçen "Kuruma
gelen her türlü yayının, kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen
haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan nitelikte olup olmadığına karar
vermek." ve ayrıca, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi"nin 11. Maddesinin (b) bendinde geçen "Mahkemece
yasaklanmamış olsa bile, Kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen
haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit
edilen hiçbir yayın kuruma kabul edilmez." hükmüne binaen ilgili yayınların
arşive kaldırılmasına, adı geçen hükümlü ve tutuklulara verilmemesine, ...”
12 Başvurucu, bu karara karşı Kocaeli İnfaz Hâkimliğine (İnfaz
Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. Başvurucunun itirazını inceleyen İnfaz
Hâkimliği 13/2/2013 tarihli ve E.2012/2531, K.2013/839
sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.
13. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
" ... Taleple ilgili
olarak C.Savcısından yazılı görüş istenilmiş C.Savcısı yasal olmayanitirazın reddinekarar verilmesimütalaasında
bulunmuştur.
İtiraz edenin dilekçesi, Eğitim Kurulu
kararına yönelik karar ve ekleri bir bütün halinde inceleyip
değerlendirildiğinde, kararının usul ve yasalara uygun olduğu kanaat ve
sonucuna varıldığından talebin reddine karar verilmesi gerekmiştir."
14. Başvurucunun anılan ret kararına karşı yaptığı itiraz,
Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/3/2013 tarihli ve
2013/322 Değişik İş sayılı kararında İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya
uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiş, anılan karar başvurucuya 14/3/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 11/4/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Başvuruya Konu Dergi
16. Demokratik Modernite, merkezi İstanbul’da olan ve iki ayda
bir yayımlanan bir dergidir.
17. Dergi"nin başvuruya konu 2012/3 numaralı sayısının ilgili
kısımları, başvuru dosyasının içinde bulunan nüshadan incelenmiştir.
18. Dergi"nin 28. vd. sayfalarında yer
verilen ve N.K. tarafından kaleme alınan “Kapitalist
Modernitenin Hegomonik
Saldırısı ve Ortadoğu Krizinden Çıkış” başlıklı makalede,
Ortadoğu’da meydana gelen gelişmelerin temel nedenleri ve bundan çıkış yolları
üzerinde durulurken bu nedenlerden birinin Abdullah Öcalan tarafından dile
getirilen “kapitalist hegemonyanın ‘çekirdek
gücü’ olan İsrail’in her koşulda
korunması ve varlığını bölgesel hegemon olarak sürdürmesinin
sağlanması” olduğu belirtilmiştir. Ayrıca kapitalist modernitenin bu amaçla gerçekleşen saldırılarının, Ortadoğu
toplumsallığını parçalamakla kalmadığı, aynı zamanda atomize
edilen toplumsallığın kendi içerisinde çok yönlü çelişki ve çatışma zeminine
çekilerek sosyal kültür olarak da bitirilmek istendiği ifade edilmiştir.
19. Makalenin devamında ise yazar, Ortadoğu’nun krizden çıkışı
için Abdullah Öcalan tarafından dile getirilen demokratik moderniteden
alıntılara yer verilmiştir. Bunlardan birinin demokratik ulus kavramı,
diğerinin ise komün ekonomisi olduğu belirtilerek bu konuda açıklamalar
yapılırken yazar, terör örgütü lideri olan Abdullah Öcalan’ın kavramsal
tanımlamalarına yer vermiştir.
20. Dergi"nin 33. sayfasından başlayıp
devam eden ve C. Ö. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da
Ahlak-Politika ve Demokrasi Sorunu” başlıklı makalede, Ortadoğu
coğrafyasında yaşanan ortak sorunların başında ahlak, politika ve demokrasinin
geldiği, bu kavramların toplumsal oluşumundaki yeri ve önemi üzerinde durulurken
Öcalan tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da
Uygarlık Krizi” adlı kitaptan alıntılar yapılarak “ahlak”, “politika”
ve “demokrasi” kavramlarının
açıklanmasına yer verilmiştir.
21. Makalenin devamında ise Ortadoğu’da
halkların kendi dinamiklerine dayanan, oradan beslenen ahlaki ve politik
yapılanmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu, özellikle halkın
kendisini kattığı ve kararlarını doğrudan katılımı ile gerçekleştirdiği
toplumsal yapılanmaya gereksinim olduğu belirtilirken bu konuda Öcalan’ın “Demokratik Ulus Çözümü” adlı savunmasında
belirttiği konfederalist çözüm modelinin önemli
olduğuna vurgu yapılmıştır.
22. Dergi"nin, 36 ilâ 38. sayfalarında, Y.D. tarafından kaleme
alınan “Ortadoğu’da Liderlik Kültü ve
Önderlik Gerçeği” başlıklı makalede, Ortadoğu’da liderlik kültü ele
alınırken bunun anlaşılabilmesi için derin bir tarih kültürüne gereksinim
olduğu, önderliğin varoluş ya da yok oluş dönemlerinde ortaya çıktığı, bu tür
önderlerin daha çok peygamber olarak adlandırıldığı,toplumların
sadece güncel sorunlarını çözen değil, geleceklerini de güvence altına alan
çözümleri; zihinsel, örgütsel ve eylemsel olarak yaşama geçiren kişilerin önder
olabileceği; Hz. İsa, Hz. Muhammed, Lenin, Mandela ve Abdullah Öcalan’ın ilk
akla gelen örnek önderler olduğu ifade edilmiştir.
23. Dergi"nin, 39 ilâ 42. sayfalarında, M.Y. tarafından kaleme
alınan “Ortadoğu Toplumunda Tarihsel
Direnişler ve Çözüm Arayışları” başlıklı makalede yazar, Ortadoğu’da
devletler arasında kan bağı ya da akraba uyuşması
olduğu gibi devletçi geleneğe karşı da direnişler olduğunu, bu direnişlerin
toplumsal mirası paylaşarak devam ettiğini, oysa bu direnişlerin birbirinden
kopuk olduğunu, bunun anlaşılabilmesi için Abdullah Öcalan’ın direnişlerdeki
nedensellik bağı konusundaki görüşlerinin önemle incelenmesi gerektiğini,
Öcalan’ın “merkez-çevre diyalektiği”
ekseninde bir direnişler tarihi açıklaması yaptığını, bu diyalektiğin, merkezî
uygarlığın bunalım süreçleriyle açıklandığını belirtmiştir.
24. Dergi"nin 44 ilâ 48. sayfalarında
A.S. tarafından kaleme alınan “Devlet ve
Demokrasi İkileminde Ortadoğu Çözümü” başlıklı makalede, güncel
sorunlara çözüm arayışında işaret edilen yerin tarih olduğu, güncelde yaşanan
sorunların çözümünün sadece bilmekle değil, aynı zamanda yapmakla
gerçekleşeceği, tarih ile şimdi arasındaki bu bağlamın diyalektiğini en güçlü ifadelendirenin Abdullah Öcalan olduğu belirtilmiştir. Öcalan’ın “tarih günümüzde saklı, biz tarihin başlangıcında
gizliyiz” derken çözümün de sorunun da adresini ve dolayısıyla
diyalektiğini verdiğini ifade etmiştir. Ortadoğu’da çözümden bahsedilebilmesi
için öncelikli olarak toplumsal hakikat perspektifinin kabul edilmesi
gerektiği, bunun kabul edildiği durumda ise her toplumsallığın farklı bir hakikati
olduğunun kabul edilmiş olduğu, dolayısıyla her toplumun çözümünün de farklı
olacağı ifade edilmiştir. Çözüm modellerinden birincisi Öcalan’a göre “devlet ulusuyla demokratik ulusun varlığını ve
özerkliğini esas alan anayasal çözüm” olup bir değer çözüm yöntemi
ise “Demokratik Konfederalizm”dir. Yazar, Öcalan’ın
demokratik konfederalizm çözümünün özünün
demokrasinin toplumsallaşması oduğunu ifade etmiştir.
25. Dergi"nin 49 ilâ 54. sayfalarında A.S. tarafından kaleme
alınan “Ortadoğu’da Kadın Devrimi”
başlıklı makalenin girişinde Abdullah Öcalan’ın “Sistem reformla düzelme şansını çoktan yitirmiştir. Gerekli olan, tüm
toplumsal alanlarda yürütülecek bir kadın devrimidir.” ifadelerine
yer verilmiştir. Yazının devamında bir toplumu düşürmenin, zayıflatmanın ve
köleleştirmenin ilk adımının kadınları düşürmek, zayıflatmak ve köleleştirmek
olduğu; güçten düşürülen kadının, güçten düşürülen toplumsallık, toplumsal
ahlak ve toplumsal vicdan demek olduğu ifade edilmiştir. Kadının özgürleşmesi
için ne yapılması gerektiği sorusuna yazar, Öcalan’ın “Aslında negatif bir duruş gerekiyor. Sistemin hakikat
rejimine her cepheden olumsuz davranmak! Kuru bir cephe alıştan bahsetmiyorum.
Onu çözerek karşı duruşun sergilenmesi gerektiğini savunuyorum”
sözlerine atıf yaparak cevap vermeye çalışmıştır.
26. Makalenin devamında, kadın
hareketinin bir toplumun ulusal demokratik özgürlük mücadelesinin öncülüğünü de
yürüttüğü; bu mücadeleyi sokak siyasetinde, meclis kürsülerinde, kota
uygulamasında ve eşbaşkanlık ilkesiyle ülkede ve tüm
bölgede gerçekleştirdiği, Kürt kadının; ataerkil din, töre ve sosyal kapatma
cenderesinden çıkarıp ulusal özgürlük mücadelesinin söz ve karar gücüne
dönüştürenin Kürdistan Devrimi olduğu; bu özelliğiyle devrimin bir kadın
devrimi olduğu ifade edilmiştir.
27. Dergi"nin 57 ilâ 60. sayfalarında R.Ç tarafından kaleme
alınan “Ortadoğu’da Kürt Kültürel Tarihi”
başlıklı makalede kültürel tarih ve bu bağlamda Kürtlerin tarihi anlatılmaya
çalışılmıştır. Yazar, Kürt etnik kimliğini açıklarken neolitik dönemde Kürt
etnik kimliği ile Kürt kabile kimliğinin iç içe geçtiğini, Kürtlerdeki
kabile-aşiretçiliğinin güçlü olmasının nedeninin bu olduğu, Kürtlerin kabileyi
ilk yaşayan toplum olmasının büyük ihtimal dahilinde
olması nedeniyle Abdullah Öcalan’ın, Kürtlerin kabile toplumunun temsilcisi
olduğunu ifade ettiğini belirtmiştir.
28. Dergi"nin 61 ilâ 64. sayfalarında
R.Ç. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da
Yaşananlar Sanal mı?” başlıklı makalede Ortadoğu’da yaşanan
ayaklanmalar ve arayışlar konu edinilmiş, bölgenin merkezinde yer alan
Kürtlerin de herkes gibi bu gelişmelere duyarlı olmasının doğal olduğu, zira bu
gelişmelerden en çok etkilenen ve etkilenme potansiyeline sahip bir halk
konumunda olduğu, Kürtlerin bölgedeki diğer halklardan daha önce örgütlendiği
ve devrimsel sürece girdiği ifade edilmiştir. Yazının devamında PKK’nın bir güç
olarak geliştiği sürece değinilmiş; 1970 yıllarında şekillenen PKK’nın
liderliğini yapan Öcalan’ın önce sosyalist ideolojiyi benimsediği, Sovyet
blokunun çökmesiyle eski sosyalist anlayış yerine “daha az devlet daha çok demokrasi” biçiminde bakışını
formüle ettiği ve Konfederal demokratik bir sistemi teorileştirdiği ifade edilmiştir.
29. Dergi"nin 68 ilâ 72. sayfalarında
M.İ. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da
Mezhep Sorunu ve Şii Geleneği” başlıklı makalede 2010 yılının
sonlarında başlayan ve “Arap Baharı”
olarak adlandırılan halk hareketlenmelerinin, “Ortadoğu’nun
kültürel ve sosyo-politik dokusuna dayatılan
kapitalist modernite unsurlarına karşı bir direnişi
de temsil ettikleri” şeklinde de anlaşılması gerektiği, bu konuda “Öcalan” ın“…her şeyden önce yaşanan çatışmanın uygarlık hegomonyası çerçevesinde değil, kültürel çerçevede
geliştiğinin bilinmesi önem taşır. Kültürel
çatışmanın uzun sürmesi ve bölgenin yerleşik kültürünün kolayca teslim
olmaması, hatta kültürel hegomonik savaşa kalkışması
beklenmelidir.”
görüşüne yer verilmiştir. Yazıda, Şia ve Şiilik kavramları üzerinde durulmuş,nihayetinde İran Devrimi
açıklanırken bu konuda Abdullah Öcalan’ın görüşlerine yer verilmiştir. Yazıda
Öcalan’ın İran devrimini, “20.yy.’ın son
büyük sosyal devrimi olarak” tanımladığı, bu devrimin “esas gücünün tarihin derinliklerinden gelen toplumsal
kültüründen ve isyan geleneğinden” aldığı belirtilmiştir.
30. Dergi"nin 81 ilâ 86. sayfalarında
H.D. tarafından kaleme alınan “BOP(Büyük
Ortadoğu Projesi) ve Siyasal İslam” başlıklı makalede, kapitalist modernitenin yapısal kriziyle bağlantılı olarak ortaya
çıkan krizin, “III. Dünya Savaşı”
olarak nitelendirildiği, küresel güç merkezlerinin I. ve II. Dünya savaşlarında
yarım bıraktıkları hesapların Ortadoğu üzerinde yürütüldüğü, söz konusu
projenin bölgede yeni bir hegomonya oluşturma
operasyonu olduğu ifade edilmiştir. Yazıda, projenin birden fazla ayağının
olduğu, bunlardan birinin dünyanın neresinde olursa olsun sistem dışı devrimci
demokratik hareketlerin tasfiye edilmesi, parçalanması ve söz konusu
eğilimlerin etkisizleştirilmesi olduğu, aynı politikanın Kürtlere ve Kürt
Özgürlük Hareketine de karşı kullanıldığı, Öcalan’ın uluslararası bir komployla
Türkiye’ye teslim edilmesinin de bu politikayla yakından ilişkili olduğu iddia
edilmiştir.
C. İlgili Hukuk
31. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı
İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun“İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar başlıklı
4. maddesi şöyledir:
“İnfaz Hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz
kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri,
barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin
sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve
tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahadeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları,
izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem
veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan
disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya
yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan
şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme
kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve
tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri
raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar
vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan
konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
32. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz
hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Şikayet başvurusu
üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde
karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikayet konusu işlem
veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge
isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet
savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi,
hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri
toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve
vekaletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı
aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun
savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”
33. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı”
kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış
olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma
hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması
koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına
çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar,
hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden
hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya
müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye
verilmez.”
34. 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza
İnfaz Kurumlarının Yönetimi İle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Eğitim
kurulunun görev ve yetkileri” kenar başlıklı 43. maddesinin (1)
numaralı fırkasının (ı) bendi şöyledir:
“(1) Eğitim Kurulu aşağıda sayılan işleri
yapmakla görevli ve yetkilidir;
…
ı) Kuruma gelen her türlü yayının, kurum
güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları
kapsayan nitelikte olup olmadığına karar vermek,
…”
35. 12/7/2005 tarihli Adalet Bakanı oluru
ile yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma
kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,
b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum
güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve
yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen, hiçbir yayın kuruma
kabul edilmez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; kendisine verilmemesine
karar verilen Dergi hakkında mahkemeler tarafından verilmiş herhangi bir
yasaklama kararı olmadığını, ayrıca Eğitim Kurulunun yasaklamaya ilişkin
kararında, Kanunda belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme şartının ne
şekilde gerçekleştiğine dair yeterli gerekçenin de yer almadığını, dolayısıyla
Eğitim Kurulunun başvuruya konu müdahalesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek
söz konusu müdahale nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş,
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Başvurucu, basım veya dağıtımına ilişkin herhangi bir
yasaklama kararı bulunmayan, kamuya açık alanlarda satışı yapılan ve herkesin
erişimine açık olan Dergi"nin Eğitim Kurulu tarafından yasaklanmasının
Anayasa’nın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (Sözleşme) 10.
maddelerine aykırı olduğunu belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
39. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun ifade özgürlüğünün
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetinin kabul edilebilirliği yönünden görüş
bildirilmemiştir.
40. Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
41. Başvurucu, kendisine verilmemesine
karar verilen Dergi hakkında mahkemeler tarafından verilmiş herhangi bir
yasaklama kararı olmadığını, ayrıca Eğitim Kurulunun yasaklamaya ilişkin
kararında, Kanunda belirtilen kurum güvenliğini tehlikeye düşürme şartının ne
şekilde gerçekleştiğine dair yeterli gerekçenin yer almadığını, dolayısıyla
Eğitim Kurulunun başvuruya konu müdahalesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek
söz konusu müdahale nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
42. Bakanlık görüş yazısında, başvuruya konu Dergi"nin
başvurucuya verilmemesine ilişkin kararın kanuni bir dayanağının olduğu, bu
kapsamda söz konusu kararın suç işlenmesinin önlenmesi ve kamu emniyeti gibi
amaçlarla alındığının anlaşıldığı; Eğitim Kurulu kararında, Dergi"nin bazı
bölümlerinde Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar bulunduğu
gerekçesiyle verilmediği belirtilmiştir.
43. Bakanlık, ayrıca başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin
yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı
ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde
incelenmesi gerektiğini belirterek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)
bazı kararlarına atıfta bulunarak cezaevlerinde düzenin ve disiplinin
sağlanması çok önemli olduğundan kuralların daha sıkı uygulanabileceğini ve bu
tür uygulamaların Sözleşme’nin 10. maddesine uygun olacağını ifade etmiştir.
44. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu
fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların
izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin
kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel
nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması,
suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel
ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla
sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek
kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
45. Sözleşme"nin 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü
hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke
sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de
verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema
işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve
sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve
demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu
güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve
tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler,
koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
46. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim
veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade
aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
47. İfade özgürlüğü; insanın serbestçe haber, bilgi ve
başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı
kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla
serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin
Aydın, § 40).
48. Somut olayda cezaevinde tutuklu olarak bulunan başvurucuya gönderilenDergi"nin, Eğitim Kurulu tarafından sakıncalı
bulunması nedeniyle cezaevi idaresince verilmemesinin, ifade özgürlüğü
kapsamında kaldığı konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Haber veya
fikirlere ulaşma hakkı, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Anayasa’da
ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla
birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel
düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesinin uygun olacağı
değerlendirilmiştir.
49. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak
alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak
sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No. 74025/01, 6/10/2005, §
69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de (Yankov/Bulgaristan, B. No. 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik
Krallık, B. No. 8231/78, 12/10/1983) Anayasa ve Sözleşme kapsamında
koruma altındadır.
50. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir.
Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik
toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir
sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler gözönüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne
getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan
ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (İbrahim Bilmez, B. No: 2013/434, 26/2/2015, § 51).
51. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin ve düzenin
korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda
mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda
dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve
ölçülü olmalıdır (Benzer yönde AİHM kararları için bkz.Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73…, 23/3/1983, §§ 99-105).
52. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda, ifade
özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle
müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere
dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin
Varlığı
53. Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olan başvurucunun Dergi"ye erişiminin engellenmesinin, başvurucunun bilgi ve
düşünceleri edinme özgürlüğüne ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik bir
müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
54. Tespit edilen müdahalenin, Anayasa’nın 26. maddesi anlamında
meşru kabul edilebilmesi için aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
sınırlama nedenlerinden bir veya daha fazlasına dayanması ve hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
güvencelere uygun olması gereklidir. Bu nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş
ve kanunla öngörülmüş olma, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyet"in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).
i. Kanunilik
55. Başvurucu, Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve
hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edilmiş olmasına
karşılık Eğitim Kurulu kararında atıf yapılan Yönerge maddesinin, 5275 sayılı
Kanun’un 62. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenmeyen bir kısıtlamayı
kapsadığını belirterek müdahalenin kanunilik şartını yerine getirmediğini iddia
etmiştir.
56. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri “belirlilik”tir.
Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup birey, belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem
ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların kamu
otoritesine hangi müdahale yetkisini doğurduğunu kanundan öğrenebilme imkânına
sahip olmalıdır. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp
davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği; kuralların öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini,
devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden
kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73,20/5/2010;
AYM, E.2009/21, K.2011/16, 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011;
AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012).
57. Kanunilik şartı, hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların
yalnızca şeklî olarak kanunla düzenlenmesi ile sınırlı olmayıp bunların içerik
olarak da belirli bir amacı gerçekleştirmeye elverişli olmalarına ilişkin
gerekliliği ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni; bireylerin, gerektiğinde
hukuki yardım almak suretiyle hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal
yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte
öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla
uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede
öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte kanun metninin tüm sonuç ve etkileri
göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu
metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve
büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip
kanunun, aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM,
E.2011/62, K.2012/2, 12/1/2012).
58. AİHM içtihatlarına göre de bir kanuni düzenlemenin
bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi,
kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği
alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde
öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez.
Kanunun açıklığı, arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir
katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere
uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması
ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller içermektedir
(Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 83).
59. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı”
kenar başlıklı 62. ve Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin “Kuruma
kabul edilmeyecek yayınlar” kenar başlıklı 11. maddelerinde,
yasaklanmış veya yasaklanmamış olmakla birlikte kurum güvenliğini tehlikeye
düşüren veyahut müstehcen içeriğe sahip yayınların ceza infaz kurumuna kabul
edilmeyeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
60. Ceza infaz kurumları ve infazla ilgili mevzuatın, belirli
düzeyde açık ve öngörülebilir olması yanında özellikle özgürlüğü bağlayıcı
cezanın amacı, kurumun iç disiplininin sağlanması ve benzeri birçok nedenle
cezaevi idaresine belirli ölçüde takdir yetkisi ve bir hareket alanı sağlaması
da gerekir. Bu nedenle müdahalenin dayanağı olan düzenlemeler; yeterli düzeyde
açık, belirli, öngörülebilir ve erişilebilir niteliktedir (İbrahim Bilmez, § 59).
61. Eğitim Kurulu kararında; Dergi"de PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı
kitaplarından alıntılar yapılması, adı geçeni ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı
ifade ve yorumlara yer verilmesi hususlarının, kurum güvenliğini tehlikeye
düşürdüğü gerekçelerine dayanıldığı, şikâyet üzerine bu kararı denetleyen İnfaz
Hâkimliğinin de bu gerekçelere atıfta bulunarak Eğitim Kurulu kararını hukuka
uygun bulduğu anlaşılmaktadır. Gerek Eğitim Kurulu gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında
başvuruya konu Dergi içeriğinde, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın
yasaklı kitaplarından alıntılar yapılması ile anılan kişi ve örgütü övücü,
meşrulaştırıcı ifade ve yorumlar bulunması, 5275 sayılı Kanun’un 62. ve Ceza
İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin
11. maddeleri kapsamında değerlendirilmiştir. Belirtilen hususlar çerçevesinde,
başvurucunun haber veya fikirlere ulaşma hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
62. Başvurucu; kendisine verilmeyen Dergi hakkında bir toplatma
kararının bulunmadığını, kanunda tahdidi olarak sayılan “kurum güvenliğini tehlikeye düşürme”
şartının gerçekleşmediğini, kurum güvenliğinin ne tür bir tehlikeye maruz
kalacağına dair somut bir gerekçenin gösterilmediğini belirterek müdahalenin
meşru bir amacının bulunmadığını iddia etmiştir.
63. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenliğin,
kamu düzeninin, kamu güvenliğinin, Cumhuriyet"in temel nitelikleri ve devletin
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması; suçların önlenmesi,
suçluların cezalandırılması, devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş
bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile
hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama
görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması
gerekir (Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 57).
64. Somut olayda müdahale gerekçesi;Dergi"de
PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar
yapılması, adı geçeni ve örgütü övücü, meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer
verilmesi hususlarının, kurum güvenliğini tehlikeye düşürmesi olarak
gösterilmiştir.
65. Gerçekten C.Ö. tarafından kaleme
alınan “Ortadoğu’da Ahlak-Politika ve
Demokrasi Sorunu” başlıklı makalede, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan
ortak sorunlar olarak ahlak, politika ve demokrasinin geldiği, bu kavramların
toplumsal oluşumundaki yeri ve önemi üzerinde duran yazarın, Abdullah Öcalan’ın
fikirlerinden alıntılar yaparken anılan kişiyi meşrulaştırıcı ifade ve
yorumlara yer verdiği anlaşılmaktadır.
66. Bu tespitler ışığında, başvuruya konu müdahalenin, “kamu düzeni”nin sağlanması kapsamında Devlet tarafından
belirlenen amaçların ve faaliyetlerin bir uzantısı niteliğinde olduğu, bunun da
Anayasa’nın ifade özgürlüğünü güvence altına alan 26. maddesinin ikinci fıkrası
anlamında meşru bir amaç taşıdığının kabulü gerekir.
iii. Demokratik Bir
Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
67. Başvurucu, Dergi"nin verilmeme gerekçesi olarak Eğitim
Kurulu kararında Abdullah Öcalan’ın kitaplarından alıntılar yapılmış olmasının
ve örgütü övücü ifadelerin bulunmasının gösterildiğini, ancak Dergide hangi
bağlamda Öcalan’ın hangi kitabından alıntılar yapıldığının gösterilmediğini,
Öcalan"ın adının geçmesinin yasaklama için yeterli görüldüğünü belirterek
dergiye el konulmasının ölçüsüz ve orantısız olduğunu iddia etmiştir.
68. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade
özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Mehmet Ali Aydın , § 64).
69. 1982 Anayasası"nda belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik
toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin “demokratik toplum düzeninin gerekleri”
ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü,
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 65).
70. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla
sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her
temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla
getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların
kullanılmasını ciddi surette güçleştirip, amacına ulaşmasına engel olmaması ve
etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
71. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan
sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin
gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka
deyişle, öze dokunan sınırlamalar, “demokratik
toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük
ilkesi”ne
evleviyetle aykırı olacağından, Anayasa koyucu temel hak ve özgürlüklerin özüne
dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik
toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük
ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).
72. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum
düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını,
başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendilerini
göstermelerini gerektirmektedir. “Demokratik
toplum düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir.Buna göre sınırlayıcı tedbir, bir
toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da başvurulabilecek en son çare
niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir
olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın,
§ 68).
73. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden
olan ifade özgürlüğünün, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya
ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir
bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de
geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli
olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
74. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada esas
alınan bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı
ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir
ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve
ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul
bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4,
K.2007/81, 18/10/2007; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 93).
75. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir (Fatih Taş, §§ 92, 93)
76. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
77. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Fatih Taş, § 97).
78. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren
Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirtilen
yaklaşımına benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e
göre “gerekli” kavramı, “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacı” ifade
etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, § 48). O hâlde ifade
özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacı karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede
müdahale, meşru amaç taşıyan orantılı bir müdahale olmalıdır. İkinci olarak
müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla
ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için
bkz. Tayfun Cengiz, B. No:
2013/8463, 18/9/2014, § 56).
79. Dolayısıyla içeriğinde PKK terör örgütü lideri Abdullah
Öcalan’ın yasaklı kitaplarından alıntılar yapıldığı, adı geçen ve örgütü övücü,
meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verildiği tespit edilen Dergi"nin
başvurucuya verilmemesi yoluyla ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin, cezaevi
güvenliğinin tehlikeye düşürülmemesi şeklindeki meşru amaçla orantılı olduğunun
kabulü hâlinde başvurucunun talebinin reddine ilişkin gerekçelerin inandırıcı,
başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir (benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Özgür
Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000,
§ 57).
80. Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkese” tanındığının hatırda tutulması
gerekir. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde kapatılmış bulunan bir tutuklu olan
başvurucunun da herkes gibi Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden
yararlanabileceğinde tereddüt bulunmamaktadır. Bununla beraber disiplini
bozacak ve dolayısıyla cezaevi güvenliğini tehlikeye düşürecek faaliyetleri
önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen ve güvenliğin
sağlanması da düşünülemez (Özkan Kart,
B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 50).
81. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada
uygulamadan önce müdahalenin gözetilen meşru amaçlarla orantılı olması
hususunun, öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi
gerekir. Bu konuda kamu otoritelerinin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu
takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin
niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir (Özkan Kart, § 51).
82. Somut olayda başvurucuya Ceza İnfaz Kurumu tarafından teslim
edilmeyen Dergi hakkında, Eğitim Kurulu tarafından verilen kararda, anılan
Dergi"nin içeriğinde PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yasaklı
kitaplarından alıntılar yapıldığı; adı geçeni ve terör örgütünü övücü,
meşrulaştırıcı ifade ve yorumlara yer verildiği belirtilmiş ve bu hususlar
karara gerekçe gösterilmiştir. Bu karara karşı yapılan şikâyet başvurusu
üzerine İnfaz Hâkimliğinin vermiş olduğu ret kararında, Eğitim Kurulu kararının
usul ve yasalara uygun olduğu belirtilmiştir. İtiraz üzerine Kocaeli 2. Ağır
Ceza Mahkemesince verilen kararda ise İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçe
yerinde görüldüğünden itirazın reddine karar verilmiştir.
83. Dergi"nin 61 ilâ 64. sayfalarında
R.Ç. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da
Yaşananlar Sanal mı?” başlıklı makalede, bölgenin merkezinde yer
alan Kürtlerin de herkes gibi bu gelişmelere duyarlı olmasının doğal olduğu, bu
gelişmelerden Kürtlerin en çok etkilenen ve etkilenme potansiyeline sahip bir
halk konumunda olduğu, Kürtlerin bölgedeki diğer halklardan daha önce
örgütlendiği ve devrimsel sürece girdiği ifade edilirken PKK’nın bölgede bir
güç olarak geliştiği, 1970 yıllarında şekillenen PKK’nın liderliğini yapan
Öcalan’ın önce sosyalist ideolojiyi benimsediği, Sovyet blokunun çökmesiyle
eski sosyalist anlayış yerine “daha az
devlet daha çok demokrasi” biçiminde bakışını formüle ettiği ve konfederal demokratik bir sistemi teorileştirdiği
ifade edilmiştir.
84. Dergi"nin 57 ilâ 60. sayfalarında R.Ç. tarafından kaleme
alınan “Ortadoğu’da Kürt Kültürel Tarihi”
başlıklı makalede ise Kürtlerin tarihi anlatılmaya çalışılmıştır. Yazar, Kürt
etnik kimliğini açıklarken neolitik dönemde Kürt etnik kimliği ile Kürt kabile
kimliğinin iç içe geçtiğini, Kürtlerdeki kabile-aşiretçiliğinin güçlü olmasının
nedenin bu olduğunu, Kürtlerin kabileyi ilk yaşayan toplum olmasının büyük
ihtimal dahilinde olduğunu, bu nedenle Abdullah
Öcalan’ın, Kürtlerin kabile toplumunun temsilcisi olduğunu ifade ettiğini
belirtmiştir.
85. Y.D. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Liderlik Kültü ve Önderlik Gerçeği” başlıklı
makalede ise yazar, önderliği tanımlarken önderliğin varoluş ya da yok oluş
dönemlerinde ortaya çıktığı, bu tür önderlerin daha çok peygamber olarak adlandırıldığı,toplumların sadece
güncel sorunlarını çözen değil, geleceklerini de güvence altına alan çözümleri
zihinsel, örgütsel ve eylemsel olarak yaşama geçiren kişilerin önder
olabileceği belirtilmiş; Hz. İsa, Hz. Muhammed, Lenin ve Mandela gibiAbdullah Öcalan’ın da ilk akla gelen örnek önderler
olduğu ifade edilmiştir
86. AİHM’e göre denetim görevi, “demokratik bir toplumu” niteleyen ilkelere
azami dikkat göstermeyi zorunlu kılmaktadır. İfade özgürlüğü, sadece hoşa giden
veya zararsız ya da tepki oluşturmayacak bilgi veya fikirler için değil;
devlete veya halkın bir kısmına ters düşen veya onları şoke eden ya da üzüntüye
sevk edenler için de geçerlidir. Demokratik toplumun “olmazsa olmazları” olan çoğulculuk,
hoşgörü ve açık fikirlilik bunu gerektirir (Handyside/Birleşik Krallık,§ 49).
87. Buna karşılık millî güvenlik ve ülkenin toprak bütünlüğünün
korunması, kamu düzeninin sağlanması ve terörle mücadelenin bir yöntemi olarak
ifade özgürlüğü kapsamındaki güvencelere birtakım sınırlamalar getirilmesi
mümkündür. Ancak bu sebeplere dayanarak özgürlüğe getirilen sınırlama, elde
edilmek istenen amaçla kullanılan vasıta arasında orantı olması ve bu yönde
acil bir sosyal ihtiyaç bulunması hâlinde ölçülü kabul edilebilecektir (benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Zana/Türkiye,
B. No: 18954/91, 25/11/1997, §§ 55-62). Bu noktada
gözetilmesi gereken orantı, kişilerin haber veya fikirlere ulaşma hakkı ile
devletin, toplumu terör eylemlerinden koruma ve ceza infaz kurumlarındaki
güvenlik sorunlarını ortadan kaldırma yükümlülüğü arasında olup devletin bu
konudaki takdir marjını kullanırken anılan orantının
gözetilip gözetilmediğinin belirlenmesi gerekir. Bu değerlendirmenin ise ceza
infaz kurumlardaki somut güvenlik sorunları ışığında yapılması gereklidir.
88. Başvurucu tarafından ifade edildiği ve Bakanlık tarafından
da herhangi bir itirazda bulunulmadığı üzere başvuruya konu Dergi hakkında
herhangi bir genel yasaklama kararı bulunmamaktadır. Somut başvuru bakımından
kamu otoritesinin sınırlama gerekçesi olan cezaevi güvenliğinin sağlanması
perspektifinde, özellikle terör suçları nedeniyle tutulan kişilere ulaştırılmasına
izin verilecek yayınlara ilişkin sınırlamaların orantılılığı değerlendirilirken
bu kapsamdaki kişilerin tutuldukları ceza infaz kurumlarının güvenliği
konusundaki somut risk ve tehlikelerin dikkatten uzak tutulmaması gereklidir.
89. Başvuruya konu olayda, “cezaevi
güvenliği” başlığı altında somutlaşmış olan “kamu düzeninin korunması” meşru amacı
çerçevesinde, başvurucunun Dergi"ye erişimi
engellenmiştir. Nitekim Dergi"nin 68 ilâ 72. sayfalarında
M.İ. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da
Mezhep Sorunu ve Şii Geleneği?” başlıklı makalede, M.Y. tarafından
kaleme alınan “Ortadoğu Toplumunda Tarihsel
Direnişler ve Çözüm Arayışları” başlıklı makalede ve Dergi"nin 33.
sayfasından başlayıp devam eden ve C.Ö. tarafından kaleme alınan “Ortadoğu’da Ahlak-Politika ve Demokrasi Sorunu”
başlıklı makalede yazarların görüşlerini aktarırken Öcalan’ın yasaklı
kitaplarından alıntılar yaptıkları anlaşılmaktadır.
90. Ancak tüm bunlara rağmen Ceza İnfaz Kurumunun iç
güvenliğinden sorumlu kamu otoritesinin bir parçası olan Eğitim Kurulunun
müdahale oluşturan kararının gerekçesinden ve bunu uygun bulan İnfaz Hâkimliği
kararlarından, Dergi"nin başvurucuya ulaştırılmasına izin verilmesinin, Kurum
güvenliği bakımından ne tür somut risk ve tehlikeler taşıdığı anlaşılamamaktadır.
Bu bağlamda, anılan kararda dayanılan Dergi"de
Abdullah Öcalan’ın kitaplarından alıntılar yapılması,adı geçeni ve terör örgütünü meşrulaştırıcı
ifade ve yorumlara yer verilmesi olarak ifade edilen gerekçelerin “cezaevi güvenliği” bağlamında “ilgili" ve "yeterli” olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla Dergi"ye erişiminin engellenmesi suretiyle başvurucunun
haber veya fikirlere ulaşma hakkına getirilen kısıtlamanın, demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun ve hedeflenen meşru amaçlarla orantılı olduğu
kanaatine ulaşılamamıştır.
91. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
92. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
93. Başvurucu insan onuru ve saygınlığını zedeleyen ve bilgi
alma hakkından mahrum kalmasına yol açan kararlar sonucunda ortaya çıkan acı ve
üzüntüsü nedeniyle 2.500 TL manevi tazminat ve yaptığı ve yapacağı masraflar
nedeniyle 1.000 TL’nin kendisine ödenmesini talep etmiştir.
94. Başvuruda ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
95. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmiş olması
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
96. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin kabulüne,
B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT"ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
D. Başvurucuya net 1.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
F. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
9/3/2016tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun cezasını çekmekte olduğu ceza infaz kurumunun
“Demokratik Modernite” adlı derginin başvurucuya
teslimini engellemesinde, Abdullah ÖCALAN (2013/409) ve Engin DEMİR (2013/2947)
başvurularına ilişkin karşıoylarımızda belirtilen
nedenlerle, her hangi bir ihlal bulunmadığı kanaatiyle çoğunluk görüşüne
katılmamaktayım.
Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.