
Esas No: 2015/12524
Karar No: 2015/12524
Karar Tarihi: 23/1/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSMAİL DURUSU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/12524) |
|
Karar Tarihi: 23/1/2019 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Volkan
ÇAKMAK |
Başvurucu |
: |
İsmail
DURUSU |
Vekili |
: |
Av. İbrahim
KAYA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu askerlik görevi sırasında uğranılan zararın
tazmini istemiyle açılan davada süre aşımı yönünden ret kararı verilmesinin
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu zorunlu askerlik görevini yerine getirmekte iken
27/7/2012 tarihinde mayın patlaması ve terör örgütünün silahlı saldırısı sonucu
yaralanmıştır.
7. Başvurucu, bunun üzerine önce Van Asker Hastanesinde,
ardından Gülhane Askerî Tıp Akademisinde (GATA) tedavi altına alınmıştır.
8. 30/7/2012 ile 15/8/2012 tarihleri arasında GATA"da yatarak
tedavi olan başvurucu için düzenlenen 15/8/2012 tarihli raporda sol kulak ani işitme kaybı tanısı konulmuş
ve kendisine hava değişimi izni verilmiştir.
9. 2012 ve 2013 yılları içinde başvurucu hakkında GATA
tarafından görme ve işitme duyusu ile ilgili rahatsızlıklardan dolayı birden
fazla rapor düzenlenmiş ve hava değişimi izinleri verilmiştir.
10. Hava değişimi izinlerinin ardından başvurucu hakkında
düzenlenen 13/3/2013 tarihli raporda başvurucunun görme ve işitme duyusu yönünden
rahatsızlığı bulunduğu ancak askerliğe elverişli olduğu ve taburcu
edilebileceği tespit edilmiştir.
11. Başvurucu bu sürecin ardından İçişleri Bakanlığına
başvurmuştur. Başvurucu 26/7/2013 tarihli dilekçesinde, askerlik görevini
yerine getirmekte iken meydana gelen olay nedeniyle görme ve işitme duyuları
yönünden rahatsızlandığını, vücudunda ve bacaklarında saldırı neticesinde
yaralanma olduğunu, ancak tedavi esnasında görme ve işitme duyularına yoğunlaşılması nedeniyle diğer yaralarının gereği gibi
tedavi edilmediğini belirtmiştir. Başvurucu sağlık durumunun net olarak tespit
edilmesi için rapor alınmasını ve uğradığını ileri sürdüğü maddi ve manevi
zararın tazmin edilmesini talep etmiştir.
12. Talep üzerine idarece cevap verilmemiş; ancak başvurucu,
İstanbul İl Jandarma Komutanlığının 24/9/2013 tarihli yazısı ile nakdi tazminat
işlemlerine esas olacak bir rapor düzenlenmesi için Bakırköy Sadi Konuk Devlet
Hastanesine sevk edilmiştir.
13. Anılan hastane tarafından düzenlenen 4/11/2013 tarihli
raporda başvurucunun kas ve iskelet sistemi yönünden %18, görme duyusu yönünden
%1 engelli olduğu tespit edilmiştir.
14. Bu raporun başvurucuya 6/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmesinin ardından başvurucu yaralanma nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın
tazmini için Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) 6/1/2014 tarihinde tam
yargı davası açmıştır.
15. AYİM İkinci Dairesi 24/12/2014 tarihli kararıyla davayı süre
aşımı yönünden reddetmiştir. Ret gerekçesinde öncelikle 4/7/1972 tarihli ve
1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun dava açma süresine
ilişkin hükümlerine yer verilerek idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka
suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden
itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemelerinin şart olduğu; bu isteklerin kısmen veya tamamen
reddi hâlinde ret işleminin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap
verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam
yargı davası açmaları gerektiği hatırlatılmıştır. Kararda, başvurucunun
yaralanması nedeniyle uğradığı zarara 13/3/2013 tarihinde vâkıf olduğu, süresi
içinde 26/7/2013 tarihinde zararının tazmini için idareye başvuruda bulunduğu
ve istemin zımnen reddedildiği belirtilerek başvurucunun 24/9/2013 tarihinde
sağlık kurumuna sevkinin ardından düzenlenen 4/11/2013 tarihli raporun nakdi
tazminata esas olmak üzere düzenlendiği ve dava açma süresine etkisinin
olmadığı vurgulanmıştır. Sonuç olarak zımnen ret iradesinin oluştuğu tarihten
itibaren altmış günlük süre içinde dava açılmadığı ifade edilerek ret gerekçesi
oluşturulmuştur.
16. Ret hükmüne yönelik karar düzeltme istemi mahkemenin
27/5/2015 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
17. Başvurucu nihai kararı 26/6/2015 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 27/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 1602 sayılı mülga Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan
önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 23/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; idarenin 26/7/2013 tarihli başvurusunu zımnen
reddetmiş sayılmadığını, tazminat talebi üzerine sağlık kurumuna sevk
edildiğini, nihai zararı 4/11/2013 tarihli rapor ile öğrendiğini ve bu raporun
tebliğinden itibaren süresinde dava açtığını belirterek davanın süre aşımı
yönünden reddi sonucu mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
21. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
23.Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine "...
adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi"ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
24. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
25.Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili
bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada
açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki
ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve
Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34).
26. Dava açma sürelerini düzenleyen, son derece karışık ve
dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi gösterilmeyen işlemlerle
ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim
hakkını aşırı sınırlandıracak şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir (Mohammed Aynosah, § 40).
27. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut
olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve
somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin
bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız
kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
28. Somut olayda Mahkeme, öncelikle başvurucunun yaralanması
nedeniyle uğradığı zararın tazmini için tedavi sürecinin bitmesinin ardından
bir yıllık süre içinde zararlarının tazmini için İçişleri Bakanlığına başvurduğunu,
ancak tazminat talebine yönelik olarak altmış gün içinde bir cevap verilmemesi
nedeniyle talebin zımnen reddedildiğini ve zımnen ret üzerine altmış gün içinde
dava açılmadığını tespit etmiştir. Mahkeme 4/11/2013 tarihli raporun ise nakdi
tazminat için aldırılan ve dava süresine etkisi olmayan bir rapor olduğunu
değerlendirmiştir.
29. Mahkeme süre ret gerekçesini zımnen ret üzerine altmış gün
içinde dava açılmaması üzerine kurmuştur. Başvurucu 26/7/2013 tarihli dilekçesi
ile uğradığını ileri sürdüğü zararı ayrıntılarıyla açıklayarak idareden
tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu bu dilekçesinde, daha sonra 4/11/2013
tarihli raporda belirtilen vücudunun diğer bölgelerine ilişkin yaralanmalardan
da söz etmiştir. Başvurucunun 1602 sayılı mülga Kanun"un 43. maddesinde ifade
edilen tam yargı davasına dair zorunlu başvuru içeren süreci 26/7/2013 tarihli
dilekçesi başlattığı ancak bu süreci anılan maddede belirtilen şekilde zımnen
ret üzerine dava yoluna giderek sonuçlandırmadığı dikkate alındığında
mahkemenin somut olaya yönelik tespitlerinin temelsiz olmadığı görülmektedir.
Bir başka ifadeyle zararını detaylandırarak idari başvuruda bulunan başvurucunun
dava hakkının doğduğundan haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin
bulunmadığı söylenemez.
30. 24/9/2013 tarihli sevk işleminin ve 4/11/2013 tarihli
raporun dava süresini kesen hâller olarak değerlendirilmemesi mahkemenin
takdirinde olan hususlardır. Başvurucunun askerlik görevi sırasında meydana
gelen yaralanma sonucu zarara uğradığından haberdar olduğu, bu zararları
açıklayarak tazminat için idareye başvurduğu, idarenin tazminat talebine
yönelik herhangi bir cevap vermediği ve zımnen ret üzerine altmış günlük sürede
dava açılmadığı gözönüne alınırsa mahkemenin
yorumunun öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez.
31. Bu durumda derece mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu
olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü,
sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair
değerlendirmesinin başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya
da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna
varılmıştır.
32. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
23/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.