8. Hukuk Dairesi 2012/12197 E. , 2012/11145 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile ... ve dahili davalı ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Tuzluca Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 05.07.2011 gün ve 129/149 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı ... ve dahili davalı ... tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, dava konusu 103 ada 12 parselin öncesi Aziz Birlik’e ait olup 1994 yılında satın ve devralındığını, tespit tarihine kadar aralıksız olarak kullandığını, ancak kadastro çalışmaları sırasında taşınmazla ilgisi bulunmayan davalılar adına tespit ve tescil edildiğini açıklayarak tapu kaydının iptaliyle müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... ile dahili davalı ..., yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, kısa kararda davanın kabulüne, gerekçeli kararda ise, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, 103 ada 12 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaline, 12A(143.52 m2) ve 12B (1256.96 m2) ile gösterilen kısmın davalı adına arsa vasfı ile tapuya tesciline, 12A(143.52 m2) ve 12B (1256.96 m2) ile gösterilen kısımlar dışında kalan kısmın ise aynı vasıfla iptalden önceki gibi tapuya tesciline, davacının aynı ada 13 ve 14 parsel kapsamında kalan yerlere ilişkin yerlerin ise dava konusu olmaması nedeni ile reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Ev, ahır ve arsa niteliğindeki 103 ada 12 parsel, Zorba Satı’ya ceddinden intikal ettiği, 1996 yılında satış yoluyla çocuklarına devrettiği açıklanarak, 27.02.2008 tarihinde 1/2 oranında İbrahim ve ... adına tespit edilmiş, tutanağın 27.10.2008 tarihinde kesinleşmesi üzerine tapu kaydı oluşmuştur.
Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi uyarınca açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, kurulan hüküm infaza elverişli olmayıp duraksama yaratacak niteliktedir. Düzgün, doğru ve sağlıklı sicil oluşturma kamu düzeniyle ilgilidir. Bu nedenle mahkemece kendiliğinden bu husus göz önünde bulundurulur.
Hüküm fıkrasında da açıkça görüldüğü üzere, kısa kararda davanın kabulüne, gerekçeli kararda ise davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş, kısa kararla gerekçeli karar arasında aykırılık oluşturulmuştur. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki bu uyumsuzluk mahkemelere olan güveni sarsar. Hükümlerin kurulmasında esas olan kısa karardır. Gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekir. Bu konuya ilişkin 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kısa kararla gerekçeli kararın aykırı olması bozma nedeni olduğu ve yerel mahkemenin bozmadan sonra önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydıyla hâkimin vicdani kanaatine göre karar verebileceği açıklanmıştır. Hüküm, bu nedenle Kanuna, tarih ve numarası anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına aykırı olarak tesis edilmiştir.
Diğer yönden kararda hangi bölümlerin tapu kayıtlarının iptaline karar verilip, hangi bölümlerin reddine karar verilmediği anlaşılamamaktadır. HUMK.nun 388. (HMK.m.297.) maddesinde, bir kararda bulunması gereken hususların nelerden ibaret olduğu tek tek bentler halinde sayılmak suretiyle gösterilmiştir. Hüküm, sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. (HUMK.m. 388/2.fıkra) HUMK.nun 389 (HMK.m.298). maddesinde ise; "verilen karar ile iki tarafa tahmil ve bahşedilen vazife ve haklar şüphe ve tereddüdü mucip olmayacak surette gayet sarih ve açık yazılmalıdır" hükmüne yer verilmiştir. Hüküm fıkrasında, hükme konu olan taşınmaz bölümlerin hangileri hakkında kabul, hangileri hakkında red kararı verildiğinin açık ve duraksamaya neden olmayacak şekilde belirtilmesi gerekir.
Dava konusu taşınmaz bölümleri 103 ada 12 parsel kapsamında kalan yerlerdir. Kazanma koşulları oluştuğu takdirde iptal ve tescile karar verilebilmesi için dava konusu taşınmaz bölümünün, ana parselden ayrılmasının mümkün olması gerekir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 15.maddesinin son fıkrası hükmüne göre, ayırmayı gerektiren taksimlerde ayırma tarihindeki imar mevzuatı dikkate alınır. İmara ilişkin anılan kanunun hükümleri emredici nitelikte olup göz önünde tutulması gerekir. Bu durumda, dava konusu taşınmaz bölümünün 3194 sayılı İmar Kanununun 15.maddesi ve Plansız Alanlar Hakkındaki Yönetmeliğin 62.maddesi uyarınca taşınmazın Arslanlı Köyü sınırları içerisinde bulunduğu dikkate alınarak aynen ifrazının mümkün olup-olmadığı, uzman bilirkişiden sorularak dava konusu taşınmaz bölümlerinin ayrılmasının mümkün olup-olmadığının belirlenmesi, ayrılmasının mümkün olmadığının belirlenmesi halinde, dava konusu taşınmaz bölümünün miktarı ile bu yeri kapsayan parselin miktarı oranlanmak suretiyle davacının mülkiyet hakkının paylı olarak tanınması ve buna göre hüküm kurulması gerekir. Mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve esaslar göz önünde tutularak elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davalıların temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA, HUMK.nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, istek halinde 18,40 TL peşin harcı temyiz eden davalı ... ve dahili davalı ..."ya ayrı ayrı iadesine 26.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.