
Esas No: 2015/1630
Karar No: 2015/1630
Karar Tarihi: 22/1/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ADİLE MELEKOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/1630) |
|
Karar Tarihi: 22/1/2019 |
R.G. Tarih ve Sayı: 13/2/2019 -30685 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Mehmet Sadık
YAMLI |
Başvurucular |
: |
1. Adile
MELEKOĞLU |
|
|
2. Ayten
ÇORAK |
|
|
3. Fatma
BİLİR |
|
|
4. Fecire ÇORAK |
|
|
5. Hanım
ÇORAK |
|
|
6. Nursel
ÇORAK |
|
|
7. Saycan ÇORAK |
|
|
8. Sema
GİRGİNER |
|
|
9. Serdal ÇORAK |
|
|
10. Yeter
ŞEN |
Vekilleri |
: |
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK |
|
|
Av. Meral
HANBAYAT |
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından doğan maddi zararların eksik
tazmin edilmesi, manevi zararların ise hiç tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının; buna ilişkin idari ve yargısal sürecin makul sürede
sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, H. Ç."ın
mirasçılarıdır. H. Ç., Tunceli"nin Ovacık ilçesi Bilgeç
köyünde ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları
neticesinde köyünün boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda
kaldığını iddia etmiş ve 9/8/2004 tarihinde 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
kapsamında zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur. Bu
başvuruda manevi tazminat talep etmemiştir. Komisyonun 17/6/2009 tarihli ve
2009/2-2044 sayılı kararıyla bilgi ve belge eksikliğinden talebin reddine karar
verilmiştir.
10. H. Ç., Komisyon kararının iptali istemiyle dava açmış; dava
dilekçesinde de manevi tazminat istemine yer vermemiştir. Malatya İdare
Mahkemesi 26/1/2011 tarihli kararıyla özetle davalı idarenin kendisine sunulan
bilgi ve belgeleri dikkate alarak yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yapıp
buradan elde edilecek bilgiye göre karar vermesi gerektiği gerekçesiyle işlemi
iptal etmiştir.
11. İptal kararı üzerine anılan Komisyon tarafından yeniden
yapılan inceme ve değerlendirme sonucu 16/12/2011 tarihli ve 7141 sayılı
kararla H. Ç."a ahşap taş duvarlı ev için 6.850 TL,
sulak arazi için 574,37 TL, kıraç arazi için 1.708 TL ve ayrıca ceviz, badem,
erik, dut ağaçları için muhtelif bedellerde ve toplamda 40.905,37 TL ödenmesine
karar verilmiştir.
12. Bu arada H. Ç. 13/9/2010 tarihinde vefat etmiştir. Komisyon
kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile
birlikte sulhname örneği H. Ç."ın
mirasçıları olan başvurucuların vekiline gönderilmiştir.
13. “Yukarıda ayni/nakdi
olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun
tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış
olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhname 1/4/2012 tarihinde başvurucular vekili tarafından
imzalanmıştır.
14. Başvurucular özetle mülkten mahrum kalınan sürenin iki yıl
eksik hesaplandığını, zorunlu göçten önce murislerinin hayvanları olduğu hâlde
Komisyon tarafından buna ilişkin ödeme yapılmadığını belirterek Komisyon
kararında hükmedilen miktarın murislerinin gerçek zararını karşılamadığı ve
manevi tazminata da karar verilmediği iddialarıyla 19/6/2012 tarihinde iptal
davası açmışlardır.
15. Elazığ 2. İdare Mahkemesi 10/1/2013
tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle
başvurucular vekili ile davalı idare arasında imzalanan sulhnameyle
uğranılan zararlar tazmin edilmek suretiyle uyuşmazlığın ortadan kalktığı,
tarafları bağlayıcı nitelik taşıyan ve imzalama aşamasında davacı/davacı
vekilinin iradesini fesada uğratan herhangi bir hususun bulunmadığı görülmekte
olan sulhname sonucu uyuşmazlığın tekrar yargıya
taşınmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca 5233 sayılı
Kanun"da manevi zararın tazminine yönelik herhangi düzenlemeye yer verilmemiş
olması karşısında davacının manevi tazminat talebinin karşılanmaması yönüyle de
söz konusu Komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesi 19/12/2013 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararının usul ve
hukuka uygun olduğunu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın
bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğini belirtilerek kararı onamıştır.
17. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 30/10/2014 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 30/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular
26/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 5233 sayılı Kanun"un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 4. maddeleri; (Celal Demir,
B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-21, 23).
19. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname"
kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
“Komisyon,
doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci
maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma,
engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye
göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate
alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler.
Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname
tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.”
20. 5233 sayılı Kanun’un "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Sulhnamede belirlenen
zararlar, sulhnamenin imzalanmasından sonra valinin
onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten
üç ay içerisinde karşılanır.”
21. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in (Yönetmelik) "Zararın
karşılanmasına ilişkin sulhname"
kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
"Komisyon, doğrudan doğruya veya
bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 16 ncı maddeye göre belirlenen zararı, 21 inci maddeye
göre hesaplanan yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerindeki nakdî ödeme
tutarını, 20 nci maddeye göre ifa tarzı ile 23 üncü
ve 24 üncü maddelere göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan
zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara
göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği (EK-E)
davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir.
Davet yazısında, hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi
veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı
yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu
belirtilir.
Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili
temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde,
bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından
imzalanır.
Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş
sayılması hâllerinde, bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye
gönderilir.
Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda
ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır. "
22. Yönetmelik"in "Zararın
karşılanması" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
"Sulhnamede
belirlenen zararlar, sulhnamenin imzalanmasından
sonra valinin onayı üzerine ifa tarzına göre Bakanlık bütçesine bu amaçla
konulan ödenekten üç ay içerisinde karşılanır.
Bakanlık, ellibin
Yeni Türk Lirasının üzerindeki aynî ifa veya nakdî ödemelerin Bakan onayı ile
yapılmasını kararlaştırabilir. Bu miktar, her yıl bir önceki yıla ilişkin
olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca belirlenen yeniden
değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.
(Değişik üçüncü fıkra: 4/6/2018-2018/11862 K.)
Devlet, ödeme nedeniyle genel hükümlere göre sorumlulara rücu eder ve rücu
istemine ilişkin zamanaşımı süreleri bir kat artırılarak uygulanır."
23.Yönetmelik"in "Nakdî
ödemenin şekli ve tutarı" 27. maddesi şöyledir:
"Sulhname
tasarıları hak sahibi veya yetkili temsilcisi ile komisyon başkanı tarafından
imzalandıktan sonra Vali veya Bakan tarafından onaylanır.
Ödemeler sulhname
tasarılarının onay tarih ve sıraları dikkate alınarak yapılır. Nakdi ödemeler
hak sahibi veya sahiplerinin banka hesaplarına yapılır."
24. 5233 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde Kanun"un
amaçlarından birinin terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa sürede sulh yoluyla karşılanması
olduğu ifade edilmiştir. Kanun"un 12. maddesinin gerekçesinde ise sulhun davayı
sona erdirici işlem olduğu, sulhname imzalanmasının
dava açılmasını engelleyici olduğu belirtilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuruya benzer
şekilde terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle
uğranılan zararın tazminine ilişkin sulhname
imzalanmasının ardından köyü terkten önce var olan hayvanlara ilişkin zarar ve
manevi zararın tazmin edilmediği iddialarıyla yapılan şikâyetleri kapsayan bir
grup başvuruyu incelediği Akbayır ve diğerleri/Türkiye ((k.k.), B. No: 30415/08, 28/6/2011) kararında sulhname imzalanmasının taleplerden feragat edilmesini
gerektirdiği, dolayısıyla yerel boyuttaki bu uzlaşmanın tartışmasız olarak
ihtilaflı tazminat hakkında öne sürülen itiraza son verdiği gerekçesiyle
başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
26. AİHM, başvuranlar tarafından imzalanan dostane çözüm
beyanlarının (sulhnamelerin) manevi tazminattan söz
etmediğini gözlemlediğini belirterek dostane çözüme dair bu beyanların (sulhname) ilgili tarafların prosedürü sona erdirmeye
ilişkin açık iradesinin tezahürü olduğunu ifade etmiştir. AİHM tüm başvuru
sahiplerinin iç hukukta ve AİHM huzurunda avukatlar tarafından temsil
edildiğini, bu hâlde başvuranların hem 5233 sayılı Kanun ve kendi beyanlarının
manevi zarara ilişkin hiçbir talep içermediği iddiasını hem de bu anlaşmaların
sonuçlarından habersiz oldukları iddiasını ileri süremeyeceklerini belirtmiştir.
AİHM"e göre söz konusu düzenleme, başvuranların
prosedürle ilgili her türlü iddiadan feragat etmelerini gerektirmektedir ve
uluslararası boyutta, bu anlaşmanın söz konusu ödemeyle ilgili anlaşmazlığı
tartışmasız bir şekilde sonlandırması nedeniyle başvuranların şikâyette
bulunamayacakları sonucuna ulaşılmıştır (Akbayır ve diğerleri/Türkiye, § 77).
27. AİHM, sürü hayvanlarının farklı türlerine göre yapılan
besicilikten elde edilen gelirlerin tazminatının komisyonlarca yanlış
değerlendirilmesine ilişkin şikâyette de dostane çözümün kabul edilmesiyle
ilgili yukarıda belirtilen sonuçların da ayrıca bu şikâyete uygulanabilir
olduğu kanaatindedir. AİHM"e göre sulhnamelerin
imzalandığı ve ödemeler gerçekleştiği andan itibaren Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) bağlamında başvuranların mağdur sıfatı yok olmaktadır (Akbayır ve diğerleri/Türkiye, § 78).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 22/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Maddi Zararların Eksik
Tazmin Edildiğine İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucular; murislerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında
yapmış oldukları başvurunun kısmen kabul edilip kısmen reddedildiğini,
murislerinin göç öncesinde hayvancılık yaptığı hâlde buna ilişkin zararlarının
karşılanmadığını, mülkünden mahrum kaldığı sürenin iki yıl eksik
hesaplandığını, birim bedellerin adil hesaplanmadığını, zararının kabul edilen
kısmı için idare ile sulhname imzalamakla birlikte
kabul edilmeyen kısım için Danıştay Onuncu Dairesi içtihadına göre iptal ve tam
yargı davası açtıklarını ancak davanın reddedildiğini belirterek eksik tazmin
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
30. Bakanlık görüşünde AİHM"in Akbayır ve
diğerleri/Türkiye kararında ülkemiz tarafından alınan genel
tedbirlerin çokluğu yani maddi zarara maruz kalan başvuranlara toplamda önemli
bir miktar ödeme yapılmasını öngören ve bir başvuru yolu oluşturan 5233 sayılı
Kanun’un kabul edilmesinin şikâyeti çürütecek nitelikte bulunduğu sonucuna
vardığı belirtilmiştir.
31. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı verdikleri cevapta
Bakanlık görüşüne katılmadıklarını belirterek ihlalin tespitine karar verilmesini
istemişlerdir.
b. Değerlendirme
32. Başvurucuların murisi, terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması amacıyla 5233 sayılı
Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından tespit edilen
zararları öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak 40.905,37 TL tazminat
miktarı belirlenmiş (bkz. § 11) ve başvurucular vekiline kararlaştırılan
tazminat miktarını içerir sulhname örneği ile
birlikte sulha davet yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucular vekili
tarafından kabul edilerek başvurucular adına sulhname
imzalanmıştır.
33. 5233 sayılı Kanun’un gerek genel gerekçesinden gerekse
içerdiği düzenlemelerden terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı
yoluna gitmelerine gerek kalmadan idarece en kısa sürede sulh yoluyla
karşılanmasının amaçlandığı, bu çerçevede ilgili hukuk kısmında yer verilen
düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere sulhname
düzenlenerek uyuşmazlıkların bir an evvel bitirilmesine özel önem atfedildiği
anlaşılmaktadır.
34. 5233 sayılı Kanun"dan kaynaklı uyuşmazlıklara bakan idare
mahkemeleri ve Danıştay Onbeşinci Dairesi, Kanun"un
bu amacını esas alarak yorumlamış ve sulhname
imzalanmasıyla davacıların uğradıkları zararların tazmin edilmek suretiyle
uyuşmazlığın ortadan kalktığı, dolayısıyla sulhname
imzalanmasının ardından uyuşmazlığın artık yargıya taşınmasının mümkün olmadığı
sonucuna varmışlardır.
35. Sulhname dışı bırakılan bakiye
zarara dair açılan davaların sulhname imzalanmış
olması nedeniyle reddedilmesi yönündeki idare mahkemeleri ve Danıştayın bu yaklaşımı bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine taşınmış, Anayasa Mahkemesi -sulhname
konusu paranın ödenmediği iddiasının bulunması durumu hariç- makul bir
tazminata hükmedilmesini temin eden sulhnameyle
birlikte başvurucuların mağdur sıfatının ortadan kalkacağı sonucuna varmış ve
mağdur sıfatının ortadan kalkmış olması gerekçesiyle başvuruların kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§
29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58; Salih Alkan, B. No:
2013/4747, 31/3/2016). Bir başka ifadeyle idare mahkemeleri ve Danıştayın anılan yorumunda mülkiyet hakkı yönünden bir
sorun görülmemiştir.
36. Diğer taraftan Danıştay Onuncu Dairesinin sulhname dışı bırakılan hususlar için dava açılabileceği
yönündeki kararlarına rağmen aksi yönde karar verilmesinin mülkiyet hakkını
ihlal ettiği iddiası da daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir.
Anayasa Mahkemesi söz konusu içtihadında, Danıştay dava daireleri arasındaki iş
bölümü kapsamında 5233 sayılı Kanun’dan kaynaklanan davaları ve temyiz
başvurularını inceleme görevi Danıştay Onuncu Dairesine ait iken Danıştay Genel
Kurulunca alınan 25/4/2011 tarihli kararla bu görevin Danıştay Onbeşinci Dairesine devredildiğini, aynı yıl Danıştay Onbeşinci Dairesinin içtihat değişikliğine giderek 5233
sayılı Kanun"un 12. maddesinin madde metni ve gerekçesinden hareketle sulhname imzalanması ile uyuşmazlığın ortadan kalktığından
bakiye zararlar için dava açılamayacağı şeklinde içtihadını oluşturduğunu ve Onbeşinci Dairenin bu içtihadı istikrarlı şekilde
uyguladığının anlaşıldığını belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, derece
mahkemelerince hukuk kurallarının yorumlanması ve delillerin
değerlendirilmesinde farklılıklar meydana gelmesi ya da önceki çözümün
tatminkâr bulunmaması veya yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında
içtihadın müstakar hâle gelmesi için belli bir zamana ihtiyaç duyulması gibi
çeşitli nedenlerle içtihat değişikliği yaşanabileceğini belirterek söz konusu
iddiayı kabul edilemez bulmuştur (Ramazan
Acar, B. No: 2013/7939, 15/12/2015; Selvi
Ağgül ve diğerleri, B. No: 2013/6201,
21/4/2016).
37. Somut olayda da Anayasa Mahkemesinin anılan içtihatlarından
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Şöyle ki olayda, eksik
hesaplandığı iddia edilen zararın miktarı üzerinde başvurucuların idareyle
anlaşma sağlamış ve sulhnameyi imzalamış olmaları
sebebiyle maddi mağduriyetlerinin giderildiği anlaşılmaktadır. Başvurucular,
Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan
ettikleri alacağı tümüyle davalı idareden tahsil ettiklerinden mülkiyet hakkına
ilişkin mağduriyet giderilmiş ve bu hak yönünden mağdurluk statüsü de aynı
tarihte sona ermiştir.Belirtmek
gerekir ki başvurucular Komisyonun sulhname teklifini
avukatları aracılığıyla kabul etmiş ve sulhnameler
başvurucular adına avukatları tarafından imzalanmıştır. Dolayısıyla
başvurucuların maddi tazminat iddialarını sona erdiren sulhnamenin
bu hukuki sonucundan habersiz oldukları da düşünülemez. Öte yandan
başvurucular, Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarının
kendilerine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da
bulunmamıştır.
38. Diğer taraftan manevi tazminatın 5233 sayılı Kanun"da
öngörülmediğinden sulhname konusu olamayacağı açık
olup bu kısımda varılan sonuç sadece maddi tazminata ilişkindir. Manevi
tazminat yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılacaktır.
39. Açıklanan gerekçelerle eksik maddi tazminattan kaynaklanan
mülkiyet hakkına yönelik şikâyet yönünden başvurucuların mağdurluk statüsünü
kaybettiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Manevi Zararların
Tazmin Edilmediğine İlişkin Şikâyet Yönünden
a. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucular, murislerinin manevi zararlarının tazmin
edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
41. Bakanlık görüşünde; AİHM"in Doğan ve diğerleri/Türkiye (B. No:
8803-8811/02, 13/7/2006) kararında başvuranların manevi zarara ilişkin tazminat
taleplerini reddettiği, yeri değiştirilen kişilerin durumunu iyileştirmek
amacıyla Türk makamları tarafından alınan tedbirleri dikkate alarak bu kararın
Sözleşme"nin 13. ve 8. maddeleri ile ek 1 No.lu Protokol"ün 1. maddesiyle
ilgili tespit edilen ihlallerden kaynaklanan bütün manevi zarar için uygun bir
tazminat teşkil ettiği kanaatine vardığı belirtilmiştir.
42. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı verdikleri cevapta
Bakanlık görüşüne katılmadıklarını belirterek ihlalin tespitine karar
verilmesini istemişlerdir.
b. Değerlendirme
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar
başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı
doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
44. 6216 sayılı Kanun"un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç
temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvuruya
konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden
ya da ihmalinden dolayı başvurucunun güncel
bir hakkının ihlal edilmesi, bu ihlalden dolayı kişisel olarak ve doğrudan etkilenmiş olması ve bunların
sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179,
20/3/2014, § 24).
45. Bireysel başvuruda, bir başvurunun kabul edilebilmesi için
başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden
doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu
konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu
zannı veya şüphesi mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479,
6/2/2014, § 24).
46. Öte yandan bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas
itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut
olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre doğrudan mağdur ile
arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa ve
Sözleşme"nin ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden
meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda
bulunabileceklerdir (Gürkan Kaçar ve
diğerleri, B. No: 2014/11855, 13/9/2017, § 56).
47. Anayasa Mahkemesi, mağdurun bizzat başvuru yapmasının mümkün
olmadığı ve mağdur ile yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu kimi durumlarda
-özellikle yaşam hakkının söz konusu olduğu- başvurucuların ihlalden doğrudan
etkilenmemiş olmalarına rağmen ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle
bu etkiye dayanarak kendi adlarına başvuru yapabileceklerine de karar vermiştir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41; Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 65).
48. Somut olayda başvurucuların murisi H. Ç., anılan Komisyon
tarafından tazminat belirlenmeden önce vefat etmiştir. Başvurucular, Komisyon
tarafından belirlenen tazminatı sulhname imzalayarak
kabul etmiş ve ardından murislerine manevi tazminat ödenmesi gerektiği
iddiasını da içeren davalarını açmışlardır. Bir başka deyişle başvuruya konu
manevi tazminat ödenmesi istemini de içeren dava muris tarafından değil
mirasçılar tarafından açılmıştır. Manevi tazminat çekildiği ileri sürülen
ruhsal elem ve üzüntülerin bir ölçüde giderimini
sağlamaktadır. Bireysel başvuru ise ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilmektedir. Olayda istenen manevi tazminat
köyden göç edilmesine ilişkin olaylar nedeniyle mirasçıların değil murisin çektiği
ileri sürülen ruhsal elem ve üzüntülerin giderimini
amaçlamakta olup bu yönüyle mirasçıları doğrudan etkilediği ileri
sürülemeyeceğinden, murisin de hayatta iken manevi tazminat yönünde iradesini
ortaya koymadığı görüldüğünden başvurucuların manevi tazminat istemi yönünden
doğrudan veya dolaylı mağdur sıfatını taşımadıkları sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmı bakımından diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
50. Başvurucular; mülkten uzak kalınan sürenin eksik
hesaplanması, köyü terkten evvel var olan hayvan varlığına ilişkin iddialarının
dikkate alınmaması, manevi tazminat istemlerinin reddedilmesi nedenleriyle adil
yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca
5233 sayılı Kanun kapsamındaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmişlerdir.
2. Değerlendirme
51. Somut olayda sulhname imzalanarak
uyuşmazlığın sona erdirildiğine ilişkin yukarıda mülkiyet hakkına dair
gerekçede belirtilen değerlendirmeden ve varılan sonuçtan makul sürede
yargılama unsuru hariç adil yargılanma hakkına ilişkin şikâyetler yönünden
ayrılmayı gerektirecek bir neden bulunmadığından başvurucuların bu başlık
altındaki şikâyetlerinin incelenmesine gerek görülmemiştir. Diğer taraftan
makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikâyet ise sulhname
imzalanmasından bağımsız olduğundan ve başvurucuların temel şikâyetlerinden
ayrıca ele alınabilecek nitelikte olduğundan makul sürede yargılanma hakkı
yönünden inceleme yapılmıştır.
52. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve
30495 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe
giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli
ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların
Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a geçici madde eklenmiştir.
53. 6384 sayılı Kanun"a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu)
Başkanlığı tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
54. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§
27-36) kararında Anayasa Mahkemesi; yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen
bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının
getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu
yolun etkililiğini tartışmıştır.
55. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
56. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi zararların eksik tazmin edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
2. Manevi zararların tazmin edilmediğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
22/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.