
Esas No: 2015/18910
Karar No: 2015/18910
Karar Tarihi: 9/1/2019
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MELİHA SİVİŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/18910) |
|
Karar Tarihi: 9/1/2019 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M.Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
Meliha SİVİŞ |
Vekili |
: |
Av. Hasan
Ferhat ŞENTÜRK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, velayet
hakkı sahibi tarafından çocuğun isminin değiştirilmesi talebiyle açılan dava
sonucunda verilen kabul kararının sonradan kaldırılması nedeniyle aile hayatına
saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, H.Ş. isimli kişi ile 2007 yılında evlenmiştir. Bu
evlilikten 2009 yılında Hüseyin ismini verdikleri bir erkek çocuk dünyaya
gelmiştir.
10. Başvurucu ile H.Ş., evlilik birliğinin sarsıldığı
gerekçesiyle Kütahya 1. Aile Mahkemesinin 10/3/2011 tarihli kararıyla
boşanmıştır. Kararla birlikte müşterek çocuk Hüseyin"in velayeti annesi olan
başvurucuya verilmiş ve çocuk ile baba H.Ş. arasında kişisel ilişki kurulmasına
hükmedilmiştir. Söz konusu karar 30/6/2011 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, müşterek çocuğun isminin Umut olarak
değiştirilmesi talebiyle21/7/2011 tarihinde Kütahya 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde isim tashihi davası açmıştır. Velayet hakkı sahibi olduğunu
belirten başvurucu dava dilekçesinde, doğduğu andan itibaren müşterek çocuğa
Umut ismiyle seslendiklerini ve davanın haklı nedenlere dayandığını ileri
sürmüştür.
12. Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli
kararıyla davanın reddine hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde; müşterek çocuğa
başvurucu tarafından Umut, baba H.Ş. tarafından Hüseyin şeklinde hitap edildiği
ancak duruşma esnasında çocuğa Umut diye seslenildiğinde tepki vermediği, sesin
geldiği tarafa bakmadığı belirtilmiştir. Hüseyin ismiyle seslenildiğinde ise
çocuğun sesin geldiği yöne baktığı, bu nedenle çocuğun Hüseyin ismiyle
bütünleştiğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Kararda, çocuğun isminin
değiştirilmesi talebi yönünden yasal koşulların oluşmadığı değerlendirmesine
yer verilmiştir. Temyiz edilmeyen karar kesinleşmiştir.
13.Başvurucu, velayeti altında olduğunu belirttiği müşterek
çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesi talebini yineleyerek aynı
gerekçelerle 21/12/2012 tarihinde bir kez daha isim tashihi davası açmıştır.
14. Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli kararıyla
davanın kabulü ile müşterek çocuğun isminin Umut olarak tashih edilmesine karar
verilmiştir. Karar gerekçesinde; baba H.Ş. tarafından çocuğun isminin Hüseyin
olarak nüfus kütüğüne kaydedildiği, buna rağmen çocuğun Umut şeklinde hitap
edilerek büyütüldüğü ve kendisini Umut olarak tanıyıp bildiği ifade edilmiştir.
Kararda, davalı Kütahya Nüfus Müdürlüğü (Nüfus Müdürlüğü) temsilcisi tarafından
baba H.Ş.nin de beyanının alınması gerektiğine
ilişkin savunma yapıldığı belirtilmiş ise de velayet hakkı sahibi olan
başvurucunun çocuğun yasal temsilcisi konumunda olması nedeniyle tek başına
dava açabileceği ifade edilerek anılan savunmaya itibar edilmemiştir. Temyiz
edilmeyen karar kesinleşmiştir.
15. Başvurucunun eski eşi ve müşterek çocuğun babası H.Ş., Kütahya
2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli isim tashihi davasının kabulüne
ilişkin kararının kaldırılması talebiyle (isim düzeltilmesi talepli)
başvurucuya ve Nüfus Müdürlüğüne karşı 6/12/2013 tarihinde Kütahya 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde H.Ş.; başvurucunun
kendisine haber vermeden ve haklı bir gerekçe olmadan müşterek çocuğun isminin
değiştirilmesi talebiyle dava açtığını, söz konusu dava neticesinde çocuğun
isminin Umut olarak değiştirilmesine karar verildiğini, taraf teşkilinin
sağlanması amacıyla ilgili mahkeme tarafından da kendisine herhangi bir çağrıda
bulunulmadığını ve tashih kararını sonradan öğrendiğini belirterek anılan
kararın kaldırılması gerektiğini ileri sürmüştür.
16. Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/10/2014 tarihli
kararıyla davanın kabulü ile müşterek çocuğun isminin Umut olarak
değiştirilmesine ilişkin Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli
kararının iptaline ve çocuğun isminin Hüseyin olarak nüfusa tescil edilmesine
hükmedilmiştir. Başvurucunun davalı sıfatıyla katılımının sağlandığı dava
sonunda verilen karar gerekçesinde, ismin değiştirilmesinden zarar gören
kimsenin değiştirme kararının kaldırılmasını dava edebileceği ve davaya dâhil
edilmeyerek velayete ilişkin haklarını kullanması engellenen baba H.Ş.nin bu hususta itiraz hakkının bulunduğu
belirtilmiştir. Kararda, H.Ş. tarafından yasal süresinde açılan ve haklı
nedenlere dayanan söz konusu davanın -Yargıtay uygulaması da dikkate alınarak-
kabulünün gerektiği ifade edilmiştir.
17. Söz konusu karar (kapatılan) Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
1/10/2015 tarihli kararıyla onanmıştır.
18.Nihai karar 4/11/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
19.Başvurucu 3/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu"nun "Adın değiştirilmesi" kenar
başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"Adın değiştirilmesi, ancak haklı
sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.
Adın değiştirildiği nüfus siciline kayıt ve
ilân olunur.
Ad değişmekle kişisel durum değişmez.
Adın değiştirilmesinden zarar gören kimse,
bunu öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde değiştirme kararının
kaldırılmasını dava edebilir. "
21.4721 sayılı Kanun"un
"Velayet" başlıklı kısmında yer alan 335. maddenin birinci
fıkrası şöyledir:
"Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının
velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan
alınamaz."
22.4721 sayılı Kanun"un
"Velayet"başlıklı
kısmında yer alan 336. madde şöyledir:
"Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba
velâyeti birlikte kullanırlar.
Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli
gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir.
Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde
sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa
aittir."
23. 4721 sayılı Kanun"un
"Velayet"başlıklı
kısmında yer alan 339. maddenin beşinci fıkrası şöyledir:
"Çocuğun adını ana ve babası koyar."
24. 4721 sayılı Kanun"un "Velayet"başlıklı
kısmında yer alan 342. maddenin birinci fıkrası şöyledir:
"Ana
ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal
temsilcisidirler."
25.25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun "Nüfus davaları " kenar
başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme
davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği
lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu
yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus
müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara
bağlanır.
b) Haklı sebeplerin bulunması hâlinde aynı
konuya ilişkin düzeltme yapılması hâkimden istenebilir..."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
27. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama
ilişkin tüketici bir tanım yapılmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51).
Bununla birlikte Sözleşme’nin denetim organlarının içtihatlarında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi
kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesine temel alındığı
anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına
indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle
uyumlu birçok hukuksal çıkar, bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Bu kapsamda
dış dünya ile ilişki kurma noktasında son derece önemli olan isim hakkı da
Sözleşme denetim organları tarafından ön ismi ve soy ismi kapsayacak şekilde
maddenin güvence alanı içinde yorumlanmıştır.
28. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinin isim ve soy ismi konusunda
açık bir hüküm içermediğini belirtmekle beraber bunun kişinin kimliğinin ve
aile bağlarının belirlenmesinde kullanılan bir araç olması nedeniyle belirli
bir dereceye kadar diğer kişilerle ilişki kurmayı da içeren özel hayata ve aile
hayatına saygı hakkıyla ilgili olduğunu, bir kamu hukuku konusu olarak toplumun
ve devletin isimlerin düzenlenmesi konusuyla ilgilenmesinin bu unsuru özel
hayat ve aile hayatı kavramlarından uzaklaştırmayacağını kabul etmektedir (Burghartz/İsviçre, B. No: 16213/90, 22/2/1994, §
24; Stjerna/Finlandiya, B. No: 18131/91, 25/11/1994,
§ 37). Bu kapsamda isimleri üzerinde değişiklik yapılması hususunda ciddi
nedenlere sahip olan kişilerin belirli şartlar altında bu imkâna sahip olması,
Sözleşme’nin 8. maddesinin koruma alanına girmektedir. Ancak AİHM"e göre nüfus bilgilerinin eksiksiz olarak
kaydedilmesi, kimliğin belirlenmesi veya belli isimdeki kişilerin belli bir
aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerektirdiği
durumlarda isim değiştirme imkânına yasal birtakım sınırlamalar getirilmesi
mümkündür (Stjerna/Finlandiya, § 39; Kemal Taşkın ve diğerleri/Türkiye, B. No:
30206/04…, 2/2/2010, § 48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu; nüfus kaydında ismi Hüseyin olarak yazılı
olmasına rağmen doğumundan itibaren müşterek çocuğa Umut ismiyle hitap
edildiğini, boşanma kararıyla birlikte çocuk üzerindeki velayet hakkının
kendisine verildiğini, bu hak kapsamında açtığı dava neticesinde Kütahya 2.
Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 7/5/2013 tarihli kararla çocuğun isminin Umut
olarak tashih edildiğini ve kararın kesinleştiğini belirtmiştir. Başvurucu,
tashih kararından sonra çocuğunun okul kaydının Umut ismiyle yapıldığını,
sünnet töreninde de Umut ismiyle davetiye basıldığını, velayet hakkı sahibi
anne ve babanın çocuğunun soy ismini değiştirebileceği konusunda Anayasa
Mahkemesince verilen kararlar olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, çocuğunun
isminin Umut olarak tashih edilmesine ilişkin kararın kaldırılması nedeniyle
velayet hakkının kısıtlandığını ve değişen durum nedeniyle çocuğun
psikolojisinin bozulduğunu belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucu, ismin Umut şeklinde tashihine
ilişkin kesin hüküm teşkil eden kararın Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin
16/10/2014 tarihli kararıyla kaldırılması nedeniyle kanuni hâkim güvencesinin
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
31. Bakanlık görüşünde; başvurucunun velayeti kendisine tevdi
edilen çocuğun ismini tek başına değiştirmesinin Türk Medenî Kanunu hükümlerine
aykırılık oluşturduğu belirtilmiştir. Bu durumun baba H.Ş.nin
aile hayatına saygı hakkına müdahale teşkil edeceğinin vurgulandığı görüş
yazısında, müşterek çocuğun isminin Umut olarak tashih edilmesine ilişkin
kararın Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından kaldırılmasının mevzuata
ve içtihada uygun olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca yargılama sırasında
tarafların delillerini serbestçe sunabildikleri ve nihai kararın tarafların
çatışan menfaatlerinin çözümünde adil bir denge sağladığı belirtilmiştir.
32.Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda
dile getirdiği hususları tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
33. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes ... aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. "
34. Anayasa"nın 41. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
...
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma,
yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan
ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
..."
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bireyin yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin
ayrılmaz bir unsuru hâline gelen, birey olarak kimliğin belirlenmesinde en
önemli unsurlardan biri ve vazgeçilmez, devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı
bir kişilik hakkı olan isim hakkının da kişinin özel hayatının bir unsuru
olduğu açıktır. Dolayısıyla cinsiyet, doğum kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile
bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda değişiklik ve düzeltme yapılmasını
isteme hakkının yanı sıra isim hakkı da Anayasa"nın 20. maddesi kapsamında
değerlendirilmelidir. Bununla birlikte -somut başvuruda olduğu gibi- velayeti
kendisine tevdi edilen çocuğun isminin velayet hakkı sahibi anne ya da baba
tarafından tek başına değiştirilmesine karar verilmesi yönünde ileri sürülen
taleplerin velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili
olduğu anlaşıldığından bu hususun aile hayatına saygı hakkı kapsamında ele
alınması gerekir. Bu nedenle somut başvurunun Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
37. Velayet; reşit olmayan çocuklarının bakım ve gözetimi
konusunda anne ve babaya verilen hak ve yükümlülüklerden oluşan bir müessese
olup bu bağlamda çocuğun bakımı ve eğitimi, kanuni temsili, mal varlığının
yönetimi ve çocuğun menfaatlerinin korunması için hukuki bir temel oluşturmaktadır.
Yakın bir geçmişe kadar anne ve babanın çocukları üzerindeki hâkimiyet hakkı
olarak görülen velayet, günümüzde hem bir yükümlülük hem de bir hak olarak
kabul edilmektedir (Nurcan Yolcu
[GK], B. No: 2013/9880, 11/11/2015, § 28; Gülbu Özgüler [GK], B. No: 2013/7979, 11/11/2015, § 35).
38. Çeşitli hukuk sistemlerinde koruma, bakım ve gözetim hakkı
veya benzer terimlerle ifade edilen velayet hakkının kapsamına çocuğun ismini
belirleme hakkı da girmektedir. Söz konusu hukuki değer, velayet hakkının ifası
ve bu bağlamda aile bağlarının sürdürülmesi noktasındaki işlevi nedeniyle aile
hayatına saygı hakkının içerdiği güvencelerden biri olarak korunmaktadır (Nurcan Yolcu, § 31; Gülbu Özgüler, § 38).
39. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci
fıkrasında düzenlenmiştir. Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile
hayatına saygı hakkının Anayasa"daki karşılığını oluşturan bu düzenleme, madde
gerekçesi de dikkate alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına
müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi
düzenleyip yaşayabilmesi gerekliliğine işaret etmektedir. Ayrıca Anayasa’nın
41. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği
ilkesi gereği özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif
yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde
bulundurulması gerekmektedir (Nurcan Yolcu,
§ 32; Gülbu Özgüler, § 39).
40. Aile hayatındaki temel ilişkiler kadın ve erkek ile ebeveyn
ve çocuk arasındaki ilişkilerdir. Resmî evlilik birlikleri kural olarak aile
hayatı kapsamında güvence altına alınmakta olup evlilik içinde doğan çocuklar
da kendiliğinden evlilik ilişkisinin bir parçası sayılır. Bu çerçevede çocuğun
doğumundan itibaren çocuk ve ebeveyni arasında aile hayatı anlamına gelen bir
bağ kurulduğunun kabulü gerekir (Nurcan
Yolcu, § 33; Gülbu Özgüler, § 40).
41. Çocuğun isminin belirlenmesi, velayet hakkı çerçevesinde
anne ve babaya tanınan yetkilerden biridir. Nitekim mevzuatta da bu durum açık
şekilde düzenlenmiş ve çocuğun isminin anne ve babası tarafından
belirlenmesinin velayetin kapsamında olduğu belirtilmiştir (bkz. § 23).
42. 4721 sayılı Kanun’un velayet hakkına ilişkin 335.
maddesinde; ergin olmayan çocuğun anne ve babasının velayeti altında olduğu,
yasal sebep olmadıkça velayetin anne ve babadan alınamayacağı belirtilmek
suretiyle evlilik ilişkisi süresince velayet hakkının ve bu kapsamdaki yetkilerin
ortak kullanımına işaret edilmiştir. Anılan Kanun"un 336. maddesinde ise
evlilik devam ettiği sürece anne ve babanın velayeti birlikte kullanacağı,
ortak hayata son verilmesi veya ayrılık hâlinde hâkimin velayeti eşlerden
birine verebileceği, anne ve babadan birinin ölümü hâlinde velayetin sağ
kalana, boşanmada ise çocuğun kendisine bırakıldığı tarafa ait olduğu hüküm
altına alınmıştır.
43. Çocuğun temsili ya da çocuğun kimliğinin belirlenmesi gibi
konularda velayeti kendisine bırakılmayan anne veya babanın hiçbir hak ileri
süremeyeceği şeklindeki yaklaşımın aile hayatına saygı hakkı kapsamında
korunmayacağı açıktır. Çocuk üzerindeki yetki ve sorumluluklar yönünden çocuğun
velayetini elinde bulunduran anne ya da babanın esas hak sahibi olduğu gözardı edilmemekle birlikte çocuğun menfaatlerinin
gerektirdiği durumlar ile haklı ve makul beklentilerin oluştuğu hâllerde
velayet hakkı sahibi olmayan tarafın da çocuk üzerinde velayetin kapsamından
kaynaklanan birtakım yetkileri kullanabileceği değerlendirilmelidir. 4721
sayılı Kanun"un 342. maddesinde yer alan düzenleme, velayet hakkı kendisine
tanınmayan tarafın çocuk üzerindeki temsil yetkisini tümüyle dışlamaması
nedeniyle aile hayatına saygı hakkının bu yönüyle içerdiği güvencelerin mevzuat
bağlamında ele alınmış olmasına örnek olarak gösterilebilir. Anne ve babanın
velayetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisi
olacaklarına ilişkin söz konusu düzenleme gereğince, boşanma sonrası velayet
hakkı kendisine verilmese dahi lehine çocukla kişisel ilişki kurulan tarafın da
haklı nedenlere dayanan sınırlı durumlarda çocuğun temsiline ilişkin birtakım
hak ve yetkilerinin bulunabileceği dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde veli olma
vasfı kaldırılan tarafın çocuğun ebeveyni olmasından doğan hak ve yetkilerinin
bütünüyle sona erdiğinin kabul edilmesi gerekecektir ki böyle bir durumun
adalet ve hakkaniyet ile bağdaştığı söylenemez.
44. Kişinin isminin korunması ve kamu düzenini bozmadığı
müddetçe ismin değiştirilmesine imkân tanınması yönünde devletin pozitif
yükümlülüklerinin bulunduğu açıktır. Söz konusu pozitif yükümlülükler, somut
olayın özellikleri gözönünde bulundurularak idari ve
yargısal karar vericiler tarafından kişilerin bu yöndeki makul taleplerinin
karşılanmasını veya taleplerin reddi durumunda buna ilişkin ilgili ve yeterli
gerekçeler sunulmasını gerektirir. Ancak velayet altında bulunan küçükler
hakkındaki isim değişikliklerine ilişkin söz konusu talepler, velayet hakkı
sahibi taraf dışında çocuğun menfaatlerinin gerektirdiği durumlar ile haklı ve
makul beklentilerin oluştuğu hâllerde çocuk ile aile bağını sürdüren diğer
tarafça da ileri sürülebilmelidir. Bu anlamda anılan yükümlülükler, idari ve
yargısal makamlar tarafından çocuğun menfaatleri dikkate alınarak tarafların
çatışan menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasını gerekli kılmaktadır.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Başvuru konusu olayda müşterek çocuğun evlilik birliği
içinde ve hukuken mevcut olan ailenin bir parçası olarak dünyaya geldiği
görülmektedir. Boşanma kararı sonrasında velayet hakkı başvurucuya verilirken
baba H.Ş.ye de çocukla kişisel ilişki kurma hakkı tanınmıştır. Bu bağlamda
boşanma davası sonucunda velayet hakkı kendisine tevdi edilmiş olan başvurucu
ile çocuğu arasındaki söz konusu ilişki aile hayatının kurulması için
yeterlidir.
46. Somut olayda velayet hakkı sahibi olan başvurucunun boşanma
kararı kesinleştikten sonraki süreçte müşterek çocuğun Hüseyin olan isminin
Umut olarak tashih edilmesi talebiyle iki kez dava açtığı anlaşılmaktadır. Söz
konusu davalardan ilki Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli
kararıyla reddedilmiş ise de diğeri Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin
7/5/2013 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve müşterek çocuğun isminin Umut
olarak tashih edilmesine karar verilmiştir. Anılan kararın temyiz edilmemesi
üzerine kesinleştiği görülmektedir.
47. Müşterek çocuğun babası ve başvurucunun eski eşi olan H.Ş.
tarafından başvurucuya ve Nüfus Müdürlüğüne karşı 6/12/2013 tarihinde Kütahya
1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmış ve müşterek çocuğun isminin Umut
olarak tashih edilmesine ilişkin kararın kaldırılması talep edilmiştir. Dava
dilekçesinde H.Ş., çocuğun isminin değiştirilmesi kararıyla neticelenen dava
sürecinden sonradan haberdar olduğunu ve çocuğun isminin değiştirilmesini
gerektiren haklı bir neden bulunmadığını ileri sürmüştür.
48. Başvuru dosyası incelendiğinde H.Ş. tarafından ileri sürülen
hususları değerlendiren Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince, müşterek çocuğun
isminin Umut olarak değiştirilmesine ilişkin Kütahya 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 7/5/2013 tarihli kararının iptaline hükmedildiği görülmektedir.
16/10/2014 tarihli kararda, ismin değiştirilmesinden zarar gören kimsenin
değiştirme kararının kaldırılmasını talep edebileceği ve H.Ş.nin
velayete ilişkin haklarının kullanılmasının engellendiği belirtilmiştir.
49. H.Ş., müşterek çocuğun isminin Umut olarak değiştirilmesi
için başvurucu tarafından açılan dava sürecinden haberdar olmadığını,
gerek başvurucu tarafından gerekse ilgili mahkeme tarafından kendisine bilgi
verilmediğini ileri sürmüştür. Velayet altında bulunan küçükler hakkındaki isim
değişikliklerine ilişkin taleplerin yalnızca velayet hakkı sahibi olan ebeveyn
tarafından değil çocuğun menfaatlerinin gerektirdiği durumlar ile haklı ve
makul beklentilerin oluştuğu durumlarda çocuk ile aile bağını sürdüren diğer
tarafça da ileri sürülebilmesine imkân sağlanmalıdır. Somut olayda, önceki
davada H.Ş.nin katılımının sağlanmadığının derece
mahkemelerince gözetildiği, H.Ş.nin iddiaları kapsamında
bir inceleme yapılarak ve taraf teşkili sağlanarak karar verildiği
anlaşılmaktadır.
50. Mevcut başvuru yönünden, isim değişikliğine imkân tanıyan
yargısal yolların bulunduğu ve bu kapsamda ileri sürülen tüm taleplerin süreç
içinde incelendiği hususunda bir tereddüt yoktur. Öte yandan söz konusu nihai
yargılamada, çocuğun menfaatlerinin gerektirdiği durumların ya da kendisine
velayet hakkı tanınmayan H.Ş.nin haklı ve makul
beklentilerinin oluşabileceği hususunun gözardı
edilmediği görülmektedir. Baba H.Ş. tarafından açılan dava kapsamında, çocuğun
velayeti kendisine bırakılmasa dahi H.Ş.nin temsil
yetkisinin bulunmadığı yönünde derece mahkemelerinin bir yaklaşımı olmadığı,
yargılama sürecinde taraf sıfatı bulunan başvurucunun, H.Ş.nin
ve Nüfus Müdürlüğünün davanın esası hakkında adil koşullarda iddialarını ileri
sürebildikleri, bu iddialar kapsamında incelemelerin yapıldığı, verilen kararda
ilgili ve yeterli gerekçelerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca yargılamada
çocuğun menfaatlerinin dikkate alınmadığını ya da belirli bir yaşa ulaşan
çocuğun isim değişikliğini haklı kılmayı gerektiren sebeplerin varlığının
tespiti noktasında yargısal makamlar tarafından keyfî bir tutum sergilendiğini
söylemeyi gerekli kılan bir durumun bulunmadığı değerlendirilmektedir.
Belirtilen hususlar dikkate alındığında başvurucu ile baba H.Ş.nin
aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki çatışan menfaatleri arasında adil bir
denge kurulmadığı söylenemeyecektir.
51. Somut olaydaki tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde
kamusal makamların aile hayatına saygı hakkı kapsamında üzerlerine düşen
pozitif yükümlülüklere aykırı şekilde hareket etmedikleri ve çocuğun yararını
da dikkate alarak taraflar arasında adil bir denge gözettikleri sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla başvuru konusu olayda bir ihlal saptanmamıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 20.
maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.