
Esas No: 2013/6440
Karar No: 2013/6440
Karar Tarihi: 3/2/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
OSMAN GÜMÜŞCÜ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6440) |
|
Karar Tarihi: 3/2/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Bahadır
YALÇINÖZ |
Basvurucu |
: |
Osman
GÜMÜŞCÜ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerliğe elverişli olunmadığı hâlde askerlik
yaptırılması nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararların
tazmini istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)
tarafından süre aşımı nedeniyle reddedilmesi sonucu Anayasa’nın 36. ve 40.
maddelerinde düzenlenen hakların ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/8/2013 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıylayapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel
teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 20/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. İkinci Bölümce 14/3/2014
tarihinde başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 31/3/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 27/5/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
5/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 10/6/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, askerliğe elverişsiz olmamasına rağmen haksız
olarak üç yıl askerlik yaptığından bahisle 19/1/2009 tarihinde İçişleri Bakanlığından
tazminat talebinde bulunmuş; talebin 19/5/2009 tarihli işlem ile reddedilmesi
üzerine maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi istemiyle 22/6/2009
tarihli dilekçesini AYİM"e göndermiştir.
10. AYİM Genel Sekreterliğinin 7/7/2009 tarihli yazısıyla
başvurucuya, ilgili dilekçeden Mahkemede dava açmak istendiğinin anlaşıldığı,
bunun için harç yatırılması ve ekte gönderilen örnek dava dilekçesine uygun
dilekçe hazırlanması gerektiği şeklindeyanıt
verilmiş, bu yanıttan çok sonra başvurucu 18/8/2011 tarihinde askerliğe
elverişli olmadığı hâlde kendisine askerlik hizmeti yaptırılmasından dolayı
uğradığını ileri sürdüğü zararların tazmini istemiyle dava açmıştır. AYİM
İkinci Dairesince dava dilekçesinin usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle ret
kararı verilmiş ve bu karar üzerine başvurucu 10/1/2012 ve 16/3/2012
tarihlerinde kayda giren dilekçeleri ile davayı yenilemiştir.
11. AYİM İkinci Dairesi 4/7/2012 tarihli ve E.2012/578,
K.2012/656 sayılı kararı ile davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın ilgili
kısımları şöyledir:
“…kanunen askerliğe elverişli olmadığı halde
kendisine askerlik yaptırıldığını, aradan seneler geçtikten sonra verilen bu
kararla mağdur olduğunu, askeri cezaevlerinde ve oda hapsinde bir ton işkence
yapıldığını, tezkere aldıktan sonra bu kararın alındığını, 3 sene askerlik
yaptığını, hatta 6 gün eksik hizmeti olduğu belirtilerek, bunun Bornova İlçe J.K.lığında tamamlattırıldığını, bu mağduriyeti dolayısıyla
dava açmak istemesine rağmen harç yatırması gerektiği söylendiğini, 2 senedir
dava açamadığını, zaman aşımı olmasın diye dilekçe yazıp müracaat ettiğini, bu
şekilde baştan itibaren askerliğe elverişli olmadığı halde yaklaşık üç yıl
askerlik hizmeti yapmış olması nedeniyle uğramış olduğu zararın tazmini
amacıyla 20.000 TL maddi ve 40,000 TL. de manevi tazminat olarak toplam
12.000,00 TL. tazminatın ödenmesine, ayrıca ikinci kez alınan harcın iadesine
karar vermesini talep ve dava etmiştir.
…
Davacının talebinin askerlik öncesi itibarıyla
askerliğe elverişsiz olmasına rağmen haksız olarak 3 yıl süre ile askerlik
yaptırılmasından dolayı uğradığı zararların tazmini olduğundan, davanın
işlemden doğan tam yargı davası olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
…
Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden davacı
Osman GÜMÜŞÇÜ"nün acemi eğitimi sonrasında tertip
edilmiş olduğu Kastamonu-İnebolu İlçe J.K.lığında
askerlik hizmetini yapmakta iken 06.01.2003 tarihinde firar ettiği, müteakiben
06.01.2004 tarihinde kendiliğinden döndüğü, askerlik hizmeti devam ederken sevk
edilmiş olduğu GATA Asker hastanesine katılmayarak 20.02.2004 tarihinde yeniden
firar ettiği, daha sonra 16.04.2004 tarihinde üzerinde esrar maddesiyle
Bodrum"da emniyet görevlilerince yakalandığı, bu şekilde işlemiş olduğu firar
suçlarından dolayı J.Gn.K.lığı Askeri Mahkemesince
yargılanmakta iken sevk edilmiş olduğu Kütahya Asker Hst. Bştbp.liğinin
18.10.2007 tarihli ve 632 numaralı üst komutanlık onaylı TSK Sağlık Raporuyla “antisosyal kişilik bozukluğu" tanısı konularak “suç
tarihlerinde ve halen askerliğe elverişli değildir. TCK.nın
32"nci maddesinden istifade edemez" (yani askerliğe elverişsizlik halinin,
askeri hizmete başlangıç tarihinde değil, firar suçunu işlediği tarihten
itibaren başladığı) karar verildiği, anılan rapor nedeniyle de davacının
yargılanmakta olduğu 06.01.2003-06.01.2004 ve 20.02.2004-16.04.2004 tarihleri
arasındaki firar suçlarında dolayı 11.11.2008 tarihinde beraatına karar
verildiği ve bu kararın temyiz edilmediğinden 16.01.2009 tarihinde
kesinleştiği, bu durumda davacının zararını 18.10.2007 tarihli raporla öğrenmiş
olduğu, ancak anılan rapor dosyada olmadığından kesinleşme tarihinin tespit
edilemediği, bu nedenle de mahkememizin yerleşik içtihatları gereğince davacı
lehine yorumla davacının zararını öğrendiği tarih kabul edilen raporun
kesinleşme tarihinin bu davada uygulanamadığı, bununla birlikte bir an için
dava açma süresi açısından daha da lehe olabilecek şekilde dava açma tarihi J.Gn.K lığı Askeri Mahkemesinin beraat kararının kesinleşme
tarihinden başlatılsa, yani davacının askerliğe elverişli olmadığını bu tarihte
(16.01.2009) öğrendiği kabul edilse dahi, 16.01.2009 tarihinden itibaren 60 gün
içinde dava açılması veya davalı idareye ihtiyari müracaatta bulunulması
gerekirken bu süre geçirildikten çok sonra 18.08.2011 tarihinde açılan davada
süre aşımı bulunduğu anlaşıldığından, davanın süre aşımı yönünden reddine karar
verilmesi ektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
…”
12. Bu karara karşı başvurucunun yaptığı düzeltme başvurusu,
yine süresinde yapılmadığı gerekçesiyle aynı Dairenin 26/6/2013 tarihli ve
E.2103/816, K.2013/773 sayılı kararı ile süre aşımı nedeniyle reddedilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin
incelenmesinden; Dairemizin davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin AYİ M
İkinci Dairesinin 04.07.2012 gün ve E.2012/578, K.2012/656 sayılı kararının
27.07.2012 tarihinde bizzat davacıya tebliğ edildiği, hatta davacının da
30.07.2012 tarihli dilekçeyle "istemi halinde iade edilmesine karar
verilen harcın" kendisine iade edilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Davacının bu kararın tebliğinden itibaren 15
gün içerisinde (en geç 11.08.2012 günü mesai bitimine kadar müracaat etmesi
gerektiği, ancak müracaatın son gününün çalışmaya ara verme "adli
tatil" süresine rastladığından 1602 sayılı AYİM Kanunu’nun 86"ncı maddesi
gereği, 6 eylülden itibaren 7 gün uzatılarak 13.09.2012 tarihinde mesai
bitimine kadar) karar düzeltme talebinde bulunması gerekirken, bu tarihten
sonra 02.11.2012 tarihinde kayda geçen dilekçesi ile kararın düzeltilmesi
yönünde yaptığı başvurunun süresi geçirildikten sonra yapıldığı
anlaşıldığından, karar düzeltme isteminin süre aşımı yönünden reddine karar
verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır."
13. Karar, başvurucuya 24/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 15/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
16. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
17. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun 35. maddesinin (a) bendi şöyledir:
“Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis
edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni
bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava
açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış
olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek
reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar
ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.”
18. Anılan Kanun’un 40. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma
süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı
süre gösterilmeyen hallerde altmış gündür.”
19. Anılan Kanun’un 42. maddesi şöyledir:
“İlgililer, haklarını ihlal eden bir idari
işlem dolayısıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde doğrudan doğruya tam yargı
davası veya iptal ve tam yargı davaları ile birlikte açabilecekleri gibi ilk
önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki
kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği
veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı, icra tarihinden
itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de
ilgililerin 35 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
20. Anılan Kanun’un 59. maddesi şöyledir:
“Kararlarda, sırası ile, aşağıdaki hususlar
bulunur:
a) Tarafların ve varsa vekillerinin veya
temsilcilerinin ad ve soyadları yahut unvanları ve adresleri;
b) Davacının ileri sürdüğü maddi vakıaların
dayandığı hukuki sebeplerin özeti ve isteğinin sonucu ile davalının
savunmasının özeti;
c) Başsavcılığın düşüncesi;
d) Duruşmalı davalarda, duruşma yapılıp
yapılmadığı ve yapılmış ise hazır bulunan taraflar ve vekil veya
temsilcilerinin ad ve soyadları;
e) Kararın dayandığı kanuni ve hukuki sebepler
ile gerekçesi ve hüküm;
f) Kararın tarihi ve oy birliği ile veya oy
çokluğuyla mı verildiği;
g) Muhakeme masrafları ile vekalet ücretinin
hangi tarafa yükletildiği;
h) Kararı veren Daire veya Daireler Kurulu
Başkan ve üyelerinin ad ve soyadları ve imzaları ve varsa ayrışık oyları.”
21. Anılan Kanun’un 66.maddesi şöyledir:
“Daireler ile Daireler Kurulundan verilen
kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere, ilamın tebliği tarihinden
itibaren onbeş gün içinde aşağıda yazılı sebepler dolayısiyle kararın düzeltilmesi istenebilir.
a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların,
kararda karşılanmamış olması;
b) Bir ilamda birbirine aykırı hükümler
bulunması;
c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması;
Kanunun 45 inci maddesine göre verilen
kararların düzeltilmesi işlemi kabul edilerek davaya yeniden bakılması ve esas
hakkında karar verilmesi halinde de karar düzeltilmesi isteminde bulunulabilir.
Daireler ile Daireler Kurulu, kararın
düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle bağlıdır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıdabaşvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu 2004 yılında askerlik hizmetini tamamladığını
ancak askerlik hizmeti yapmaya engel hastalığına ilişkin sağlık raporunun 2007
yılında verildiğini oysa askerlik hizmeti sırasında bu raporun verilmesi
gerektiğini, kendisine askerlik hizmeti yaptırılmasından dolayı uğradığı
zararların tazmini istemiyle açtığı davanın ise süre aşımı nedeniyle
reddedildiğini, bu kararda başvurulacak mercii ve süresinin belirtilmediğini,
bu nedenle karar düzeltme talebini süresinde yapamadığını, AYİM’in
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığını, bunun yanında yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; uğradığı maddi ve manevi
zararları için 60.000 TL tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirme ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 16). Buna göre başvurucunun; mahkemeye erişim hakkının
ihlal edilmesi, AYİM’in bağımsız ve tarafsız olmaması
ile yargılamanın uzun sürmesi şikâyetlerinin ayrı başlıklar hâlinde incelenmesi
gerekmiştir.
1. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
26. Başvurucu 2004 yılında askerlik hizmetini tamamladığını
ancak askerlik hizmeti yapmaya engel hastalığına ilişkin sağlık raporunun 2007
yılında verildiğini oysa askerlik hizmeti sırasında bu raporun verilmesi
gerektiğini, kendisine askerlik hizmeti yaptırılmasından dolayı uğradığı
zararların tazmini istemiyle açtığı davanın ise süre aşımı nedeniyle
reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının alt güvencelerinden olan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüş yazısında; mahkemeye erişimin bir unsuru olan
mahkeme hakkının mutlak bir hak olmadığı, özellikle bir davanın açılabilirliğine ilişkin bazı sınırlamalar ve niteliği
gereği bu konuda düzenleyici işlemlere konu olabileceği, bununla birlikte dava
açmak isteyen bir kişi içinbu sınırlamaların
mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmaması gerektiği;
AYİM tarafından, başvurucunun askere elverişli olmadığını sağlık raporunun
kesinleştiği tarih itibarıyla bildiği, raporun kesinleşme tarihinin tespit
edilmemesi nedeniyle başvurucu lehine yorum yapılarak rapor nedeniyle ceza
davasından beraat etmesine ilişkin kararın kesinleşme tarihini dava açma
süresinin başlangıcı olarak kabul edildiği belirtilerek başvurucunun iddiaları
incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği yönünde beyanda
bulunulmuştur.
28. Başvurucu cevap dilekçesinde 19/1/2009 tarihinde tazminat talebiyle
İçişleri Bakanlığına başvuru yaptığını, 15/5/2009 tarihli işlem ile talebinin
reddedildiğini, 22/9/2009 tarihinde AYİM’e dilekçe
verdiğini; bu dilekçesine, AYİM Genel Sekreterliğince ilgili dilekçeden
Mahkemede dava açmak istendiğinin anlaşıldığı, bunun için harç yatırılması ve
ekte gönderilen örnek dava dilekçesine uygun dilekçe hazırlanması gerektiği
yanıtının verildiğini, daha sonra açtığı davanın ise süre aşımı yönünden
reddedildiğini belirtmiştir.
29. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki
haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre,
Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı
saklıdır.”
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
32. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelmektedir. (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü”
ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili
erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını
ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili
fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki
belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye
erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar
verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, §
34).
33. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmayı, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermeyi ifade etmektedir (AYM., E.2013/64, K.2013/142,
28/11/2013).
34. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru
bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B.
No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine
ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu
davalar, niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte
bu sınırlamalar, dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34; Rodríguez Valín/İspanya, B. No: 47792/99,
11/10/2001, § 22).
35. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız
hâle getiren uygulamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla
birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvurma için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvurma hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğini kabul etmek gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§
36-40).
36. Belli bir hakkın mahkemede ileri sürülebilmesi ya da hak
arama hürriyeti kapsamında bir davanın açılabilmesi için öngörülecek süreler
hukuk güvenliği ilkesi gereği olup adil yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilemez. Anılan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği
kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana
gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek
adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve
meşru amaçlara hizmet eder (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Stubbings ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
22083/93,22095/93; 22/10/1996, § 51). Süre sınırlaması getiren bu müdahaleler,
devletin takdir yetkisi içinde olup ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı
oldukça ve hakkın özünü zedelemedikçe Anayasa"da yer alan hak arama hürriyetini
engellemiş sayılmaz.
37. Somut olayda başvurucu, acemi eğitimi sonrasında
Kastamonu-İnebolu İlçe Jandarma Komutanlığında askerlik hizmetini yapmakta iken
6/1/2003 tarihinde firar etmiş, 6/1/2004 tarihinde kendiliğinden birliğine dönmüş,askerlik hizmeti devam ederken sevk edilmiş olduğu
GATA"ya gitmeyerek 20/2/2004 tarihinde yeniden firar etmiş, daha sonra
16/4/2004 tarihinde emniyet görevlilerince yakalanmış, bu şekilde işlemiş
olduğu firar suçlarından dolayı Jandarma Genel Komutanlığı Askerî Mahkemesince
yargılanmakta iken sevk edilmiş olduğu Kütahya Asker Hastanesi Baştabipliğinin
18/10/2007 tarihli ve 632 numaralı sağlık raporuyla başvurucuya antisosyal kişilik bozukluğu tanısı konularak “Suç tarihlerinde ve halen askerliğe elverişli
değildir. TCK.nın 32"nci maddesinden istifade
edemez.” yönünde karar verilmiş, bu rapor üzerine 6/1/2003-6/1/2004
ve 20/2/2004-16/4/2004 tarihleri arasındaki firar suçlarında dolayı
başvurucunun 11/11/2008 tarihinde beraatına karar verilmiş ve bu karar temyiz
edilmeyerek 16/1/2009 tarihinde kesinleşmiştir.
38. Başvurucu 19/1/2009 tarihinde tazminat talebiyle İçişleri
Bakanlığına başvuru yapmış, 15/5/2009 tarihli işlem ile başvurucunun talebi
reddedilmiş, 22/9/2009 tarihinde AYİM’e verdiği
dilekçe üzerine AYİM Genel Sekreterliğince 7/7/2009 tarihinde, ilgili
dilekçeden Mahkemede dava açmak istendiğinin anlaşıldığı, bunun için harç
yatırılması ve ekte gönderilen örnek dava dilekçesine uygun dilekçe hazırlanması
gerektiği şeklinde yanıt verilmiş; bu yanıttan çok sonra başvurucu 18/8/2011
tarihinde askerliğe elverişli olmadığı hâlde kendisine askerlik hizmeti
yaptırılmasından dolayı uğradığını ileri sürdüğü zararların tazmini istemiyle
dava açmıştır.
39. AYİM İkinci Dairesi ise başvurucunun zararını 18/10/2007
tarihli raporla öğrenmiş olduğu ancak anılan rapor dosyada olmadığından
kesinleşme tarihinin tespit edilemediği, bu nedenle de yerleşik içtihatları
gereğince başvurucu lehine yorum yaparak başvurucunun zararını öğrendiği tarih
kabul edilen raporun kesinleşme tarihinin bu davada uygulanmadığı, bununla
birlikte dava açma süresi açısından daha da lehe olabilecek şekilde dava açma
tarihinin Jandarma Genel Komutanlığı Askerî Mahkemesinin beraat kararının
kesinleşme tarihinden başlatılsa yani başvurucunun askerliğe elverişli
olmadığını bu tarihte (16/1/2009) öğrendiği kabul edilse dahi, 16/1/2009
tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açılması veya davalı idareye
ihtiyari müracaatta bulunulması gerekirken bu süre geçirildikten çok sonra
18/8/2011 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle süre aşımı
yönünden davanın reddine karar vermiştir.
40. Mahkemelerin, usul kurallarını uygularken bir yandan davanın
hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten; öte yandan kanunla
öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı
esneklikten kaçınmaları gereklidir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
41. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği mevzuatın
yorumlanması ve uygulanması derece mahkemelerinin görevi olmakla birlikte bu
yorum ve uygulamaların etkilerinin Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanında bulunan hak ve yükümlülüklerle bağdaşıp bağdaşmadığının Anayasa
Mahkemesince incelenebileceği tabiidir.Mahkemeye
erişim hakkı yönünden yapılacak böyle bir inceleme, somut olayın koşulları
çerçevesinde olacaktır.
42. İdari işlemlerin sürekli biçimde dava açılma tehdidi altında
kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini
sağlamak düşüncesi ile idari davaların açılma süresi kanunlarla düzenlenmiş;
1602 sayılı Kanun’un 40. maddesi uyarınca dava açma süresinin işlemin yazılı
bildirim tarihinden itibaren altmış gün olduğu, 42. maddesinde bir idari
işlemin icrası nedeniyle doğan zararlardan dolayı ilgililerin icra tarihinden
itibaren altmış gün içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde doğrudan doğruya
tam yargı davası açabilecekleri,bu durumda olanların
Kanun’un 35. maddesi uyarınca idareye başvuru haklarının saklı olduğu
belirtilmiş; Kanun’un 35. maddesinin (a) bendinde ise dava açma süresi içinde
idareye başvuru yapılabileceği, yapılan bu başvurunun dava açma süresini
durduracağı, altmış gün içinde idare tarafından cevap verilmez ise kalan dava
açma süresi içinde davanın açılabileceği düzenlenmiştir (Emre Kartal, B. No: 2014/5020, 6/10/2015,
§ 41).
43. Başvurucu 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma
süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette
bulunmayıp anılan sürenin başlangıç tarihinin esas itibarıyla terhis tarihi
olarak ve lehine yorum yapılarak hakkında düzenlenen sağlık raporunun
kesinleşme tarihinin esas alınarak belirlenmesinin mahkemeye erişim hakkını
ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
44. Başvuru konusu olaya bakıldığında rahatsızlığı nedeniyle
askerlik hizmeti yükümlüsü olmaması gerekirken kendisine askerlik hizmeti
yaptırılması işlemi nedeniyle başvurucunun uğradığı zararın tazmini istemiyle
açtığı davada AYİM tarafından, dava açma süresinin başvurucunun lehine yorum yapılaraksağlık raporunun kesinleştiği tarihte bu
durumundan haberdar olduğunun kabul edildiği ancak raporun onaylanma tarihinin
tespit edilmediği, bu hâlde bile başvurucu lehine daha geniş yorumla kesinleşen
raporun esas alınarak ceza davasında verilen beraat kararının kesinleştiği
tarihten itibaren dava açma süresinin başladığı şeklinde değerlendirme
yapılarak 1602 sayılı Kanun’da öngörülen sürelerden sonra başvurucunun açtığı
davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Bu durumda başvurucu her ne kadar ceza davası hakkında
verilen kararın kesinleştiği 16/1/2009 tarihinden itibaren süresi içinde
19/1/2009 tarihinde idareye başvuru yapmış ise de idare tarafından talebin
15/5/2009 tarihli işlem ile reddedilmesi üzerine süresi içinde ve usulüne uygun
bir şekilde dava açmadığı, buna ilişkin bilgilendirmeye rağmen uzun bir süre
bekledikten ve dava açma süresini geçirdikten sonra 18/8/2011 tarihinde AYİM"de dava açtığı görülmekte olup AYİM"in,
başvurucunun askere elverişsiz olduğunu en geç ceza davasında verilen beraat
kararının kesinleştiği tarih itibarıyla öğrendiği ve bu tarihten itibaren 1602
sayılı Kanun"da belirtilen sürelere riayet etmek suretiyle dava açması
gerektiği şeklinde yapılan yorum üzerine davanın süre aşımı yönünden reddine karar
vermesi, mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle
getiren nitelikte olmadığından başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal
edilmediği sonucuna varılmıştır.
46. Diğer taraftan başvurucu, davanın süre aşımı yönünden
reddine ilişkin kararda başvurulacak mercii ve süresinin gösterilmediğini
belirterek Anayasa’nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
48. Anayasa"nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin
birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek
yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle korunan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde Anayasa"nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan
en etkili güvencelerden biridir. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara
karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya
işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını
giderebilmesinin etkili yolu; yargı mercileri önünde dava hakkını
kullanabilmesidir (AYM, E.2013/71, K.2013/77,18/6/2013).
49. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından askere elverişli
olmadığı hâlde kendisine askerlik hizmeti yaptırılmasından dolayı uğradığı
zararlarının tazmini istemiyle AYİM’de dava açılmış;
AYİM davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermiş, anılan karara karşı
yapılan düzeltme başvurusu da süresinde yapılmadığı gerekçesiyle yine süre
aşımı yönünden reddetmiştir.
50. Başvurucu, karar düzeltme yolu için öngörülen sürenin
kararda gösterilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmektedir.
51. Başvurucu, süresinde açmadığı davaya ilişkin olarak davanın
daha sonraki aşamalarında ortaya çıktığını ileri sürdüğü bilgilendirme
eksikliğinden şikâyet etmekte ise de bireysel başvuru yapılmadan önce usulüne
uygun olarak davanın açılması gerektiği oysa başvurucunun tazminat talebi
hakkındaki davanın süresinde açılmadığı için usulden reddedildiği ve bu kararın
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki başvurucu iddiasının yukarıda
açıklandığı üzere açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
bulunduğuna karar verildiği anlaşılmaktadır.
52. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan bireysel başvurularda
yargılama aşamasında öngörülen tüm usule ilişkin güvencelerin tek tek ihlal
edilip edilmediğini değil; yargılamaya bir bütün olarak bakmak suretiyle
başvurucular için öngörülen güvencelere aykırı hareket edilmesi sonucunda
yargılamanın bütününü dikkate alarak Anayasa ve Sözleşme"de
korunan hak veya hakların ihlal edilip edilmediğine karar verekecektir.
53. Bu durumda başvurucunun karar düzeltme isteminden elde etmek
istediği amaç, açtığı davanın süresinde olduğunun kabul edilerek işin esasına
girilmesi olduğu oysa yukarıda açıklandığı üzere açtığı davanın süresinde
olmadığı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin kararın Mahkememizce adil
yargılanma hakkını ihlal etmediği sonucuna varıldığı, bu nedenle her hâlükârda
süresinde açılmayan bir dava hakkında verilen karara karşı başvuru süresinin
gösterilmemesine ilişkin eksikliğin yargılamanın bütünlüğü çerçevesinde doğrudan
başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediği sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle adil yargılanma hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmınındiğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve
Tarafsız Olmadığına İlişkin İddia
55. Başvurucu, AYİM’in bünyesindeki
sınıf subayları nedeniyle bağımsız ve tarafsız olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
56. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel
haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu bariz
olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular
açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013,
§ 24).
57. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce incelenirken
belirtildiği üzere AYİM’in oluşumu, statüsü ve
görevleri Anayasa ve ilgili kanunda hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askerî hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden askerî hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun
bulunmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları,
ayrıca disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip
karara bağlandığı görülmektedir (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan sınıf subayı
üyelerin en fazla dört yıl görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda
bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev sürelerinde idari veya
askerî yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu
subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir.
58. Açıklanan nedenlerle mahkemenin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargılama Süresinin Makul Olmadığına İlişkin
İddia
59. Başvurucu, açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılamaması
nedeniyle Anayasa"nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
60. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
61. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41–45).
62. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan ancak
sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici
olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda
belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar
verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da
uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, başvurucunun askerlik hizmetinden
dolayı uğradığı zararların tazmini isteminden kaynaklanmasından dolayı medeni
hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, § 44).
63. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup bu tarih, somut başvuru açısından davanın
yenilenmesi için sunulan dilekçenin kayıt tarihi olan 10/1/2012"dir.
64. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin
reddedildiği 26/6/2013"tür.
65. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan
uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı
yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup özellikle idari yargı
alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme
incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel
oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından usul hükümleri
de dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§
54-60).
66. Somut olaya bakıldığında yenileme dilekçesinin verildiği
tarihten itibaren ilk derece yargılamasında geçen sürenin 5 ay 20 gün, kanun
yolunda geçen sürenin 11 ay 22 gün ve toplam yargılama süresinin 1 yıl 5 ay 16
gün sürdüğü, başvuru konusu olayda uygulanması gereken usul hükümleri nazara
alındığında söz konusu yargılama prosedüründe geçen 1 yıl 5 ay 16 günlük
yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara
bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir
bulgu saptanmadığı anlaşılmaktadır.
67. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresini makul süreyi aşmamış ve başvuruya konu
uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle
geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmamıştır.
68. Açıklanan nedenlerle başvuruya konu yargılamanın makul
süreyi aşmadığı ve başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık
olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.