
Esas No: 2013/6821
Karar No: 2013/6821
Karar Tarihi: 3/2/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET ANDUSE BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6821) |
|
Karar Tarihi: 3/2/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Özgür DUMAN |
Başvurucu |
: |
Mehmet ANDUSE |
Vekili |
: |
Av. İbrahim GÜL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında yapılan imar
affı başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi üzerine açılan iptal
davasının kabulü neticesinde tapu tahsis belgesi veya tapu verilmemesi ve
taşınmazın üçüncü bir kişinin taşınmazı ile trampa edilmesi işlemine karşı
açılan iptal davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; derece
mahkemelerinin kararlarında gerekçe bulunmaması, delillerin hatalı
değerlendirilmesi ve yargılamaların makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2013 tarihinde Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/11/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 9/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 25/2/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
4/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 19/3/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
1. Başvurucunun İmar Affı
Kapsamında Takip Ettiği İdari Süreçler
a. Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 Ada 6
Parsel Sayılı Taşınmaz Yönünden
8. Başvurucu, öncesinde Maliye Hazinesine ait iken Ankara
Büyükşehir Belediyesine devredilen Ankara ili Keçiören ilçesi Uyanış
Mahallesi"nde bulunan 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 1980 yılında
bir konut yapımı için temel inşasına başlamış ancak inşaatı tamamlamamıştır.
9. Başvurucu, bu taşınmaza ilişkin emlak vergilerini Keçiören
Belediyesine ödediğini belirtmekle birlikte buna ilişkin bir belge ibraz
etmemiştir.
10. Başvurucu, 25/8/1986 tarihinde imar affından yararlanmak
amacıyla tapu tahsis belgesi verilmek üzere Emlak Bankası Keçiören Belediyesi
Gecekondu hesabına 2.000 TL ödemede bulunduğunu belirtmekle birlikte buna
ilişkin bir belge ibraz etmemiştir.
11. Başvurucunun bu taşınmaza yönelik olarak kendisine tapu
tahsis belgesi veya tapu verilmesine ilişkin yaptığı başvuru, Keçiören
Belediyesince -başvuru formu ve eklerinden tespit edilemeyen bir tarihte-
taşınmazın mülkiyetinin Ankara Büyükşehir Belediyesine ait olduğu gerekçesiyle
reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun Ankara Büyükşehir Belediyesine
yaptığı başvuruya ise bir cevap verilmemiştir.
12. Ankara Büyükşehir Belediyesi, 6/2/2001 tarihli Büyükşehir
Belediye Encümeni kararı gereğince 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki
payını, Keçiören ilçesi Bağlarbaşı Mahallesi 33004 ada 5 parsel sayılı
taşınmazdaki O.Y.nin payıyla başabaş
trampa yoluyla 16/3/2001 tarihinde devretmiştir.
13. Başvurucu 7/2/2005 tarihinde 32970 ada 6 parsel sayılı
taşınmazın trampa yoluyla üçüncü kişilere devrinin iptali ve bu taşınmazın
kendisine tahsis edilerek devredilmesi istemiyle Ankara Büyükşehir Belediyesine
başvurmuştur.
14. Ankara Büyükşehir Belediyesi, başvurucunun gecekondusunun bulunduğu
32970 ada 5 parsel sayılı taşınmazın imar affı başvurusu kapsamında başvurucuya
verilebilmesi için Keçiören Belediyesine devredildiği, bu nedenle yapılan
işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun talebini 22/4/2005
tarihinde reddetmiştir.
b. Keçiören İlçesi Uyanış Mahallesi 32970 Ada 5
Parsel Sayılı Taşınmaz Yönünden
15. Ayrıca yine öncesinde mülkiyeti Hazineye ait iken Büyükşehir
Belediyesine devredilen Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi"nde bulunan 32970 ada
5 parsel sayılı taşınmaz üzerinde başvurucu ve kardeşlerine aitüç
katlı ve tamamlanmış bir bina bulunmaktadır.
16. Başvurucu, anılan taşınmazdaki hakkın miras yoluyla
kendisine kaldığını ancakborca batık olması nedeniyle
mırası reddettiği için bu taşınmazda hak sahibi
olamadığını ifade etmiş ancak bu bilgilere ilişkin herhangi bir belge ibraz
etmemiştir.
17. Başvurucunun açtığı davada Ankara Büyükşehir BelediyesininAnkara 12. İdare Mahkemesine sunduğu belgelere
göre, bu taşınmaz yönünden de 18/9/1987 tarihinde imar affı başvurusunda
bulunulduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 24).
18. Büyükşehir Belediyesi Encümeni 31/1/2002 tarihinde 32970 ada
5 parsel sayılı taşınmazın imar affı başvurusu kapsamında m2si 40.000.000 TL bedelle
başvurucuya satılmak üzere Keçiören Belediyesine devredilmesine karar
vermiştir. Keçiören Belediyesinin, başvuru formu ve eklerinden tespit
edilemeyen bir tarihte bu taşınmazı başvurucuya satış yoluyla devrettiği
anlaşılmaktadır.
2. Başvurucunun İmar Affı
Başvurusu Kapsamında Takip Ettiği Yargısal Süreçler
a. İmar Affı Başvurusunun
Reddi İşlemine Karşı Açılan Dava
19. Başvurucu, 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaza yönelik
olarak imar affı kapsamında tapu tahsis belgesi verilmesi için yaptığı
başvurunun reddedilmesi işlemine karşı Keçiören Belediyesi aleyhine Ankara 1.
İdare Mahkemesinde iptal davası açmış; Mahkeme, 27/4/2001 tarihli ve
E.2000/863, K.2001/503 sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir.
20. Karar temyiz edilmiş, Danıştay Altıncı Dairesinin 10/12/2002
tarihli ve E.2001/6416, K.2002/5808 sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar
verilmiştir.
21. Bozma ilamına uyan Mahkeme, 21/5/2004 tarihli ve E.2004/527,
K.2004/580 sayılı kararı ile davanın kabulüne ve dava konusu işlemin iptaline
karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Dosyanın incelenmesinden, davacı
tarafından ilk defa 18/9/1987 tarihinde imar affı başvurusunda bulunulduğu
anlaşılmaktadır.
Bu durumda, genel olarak idarelerce yapılacak
tespit ve değerlendirme işlemleri için öngörülen 7/12/1987 tarihine kadar
ilgililerce imar affı başvurusunda bulunulabileceği sonucuna varıldığından,
davacının 18/9/1987 tarihli başvurusu değerlendirilmek suretiyle 2981 sayılı
Kanunda öngörülen diğer şartları da taşıması halinde davacının hak sahibi
sayılması gerekmektedir.
Bu itibarla, davacının imar affı başvurusunun
yasal süreler geçirildikten sonra yapıldığı gerekçesiyle isteminin reddine
ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir."
22. Temyiz edilen karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 10/11/2006 tarihli
ve E.2004/4205, K.2006/5157 sayılı ilamıyla onanmıştır.
b. 32970 Ada 6 Parsel
Sayılı Taşınmazın Başvurucuya Tahsis Edilmesi İsteminin Reddi İşlemine Karşı
Açılan Dava
23. Başvurucu, 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın trampa
yoluyla üçüncü kişilere devrinin iptali ve bu taşınmazın kendisine tahsis
edilerek devredilmesi isteminin reddine ilişkin idari işleme karşı 20/5/2005
tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesinin E.2005/1007sayılı dosyasında iptal
davası açmıştır.
24. Mahkeme, 4/10/2007 tarihli ve E.2005/1007, K.2007/1278
sayılı kararı ile davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"... Ankara 1. İdare Mahkemesince
verilmiş olan iptal kararı, davacının Keçiören Uyanış Mahallesinde bulunan
32970 ada 6 parsel yönünden "mutlak suretle 2981 sayılı Kanun hükümlerine göre
hak sahibi sayılmasını" öngörmediğinden, üzerinde üç katlı ev bulunan aynı ada
5 parsel için tapu verilmiş olan davacının, Ankara 1. İdare Mahkemesi kararında
belirtilen 18/9/1987 tarihli imar affı başvurusunda yapının 3 katlı ve bitmiş
olarak gösterilmiş olması karşısında, üzerinde sadece bir "temel" olduğundan
söz edilen ve davalı idare hissesi 2001 yılında takas yoluyla başka bir şahsa
verilen 6 parselde hak sahibi sayılması ve bu konuda yaptığı başvurunun dava
konusu işlemle reddedilmesinde hukuka aykırılık görülmemiştir."
25. Temyiz edilen karar Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 27/9/2010 tarihli ve E.2008/10254, K.2010/8449 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
26. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 26/6/2013
tarihli ve E.2012/7663, K.2013/5254 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
27. Nihai karar başvurucu vekiline 2/8/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
28. Başvurucu 29/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
29. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
verme” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“a) Bu Kanun
hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel
Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince
yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre
tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine
tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek
ilgilisine "Tapu Tahsis Belgesi" verilir.
Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya
kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas
teşkil eder.”
30. 2981 sayılı Kanun’un “Tapu
tahsis belgesi verilen gecekondular” kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
“Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular
hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.
a) (Değişik :
22/5/1986 - 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa
tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun
oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya
bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak
kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.
b) (Değişik :
22/5/1986 - 3290/6 md.) Hazine, belediye, il özel
idarelerine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresinde olan veya bu Kanun
uyarınca mülkiyetlerine geçen arsa veya araziler üzerinde, ıslah imar planları
ile meydana getirilen imar parselleri içinde hak sahiplerine, yapılarının işgal
ettiği arazi de dikkate alınarak ıslah imar planında getirilen ölçülere uygun
şekilde arsa veya hisse tahsis edilir. Gecekondusu muhafaza edilemeyen hak
sahiplerine aynı bölgede veya diğer gecekondu ıslah veya önleme bölgesinde
başka bir arsa veya hisse verilir. Tahsis edilen arsa veya hissenin bedeli
4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kanun veya 6/6/1984 tarih ve 3016 sayılı Kanuna
göre tespit edilir.
…
c) (Değişik:22/5/1986 -
3290/6 md.) Islah imar planları belediye veya
valiliklerce mümkün olduğu kadar fiili durum dikkate alınarak ve yapılanma
şartları da belirlenerek yapılır veya belediye veya valiliklerce Yeminli Özel
Teknik Bürolara yaptırılır. En geç (1) ay içinde belediye meclislerince kabul
edilenler belediye meclislerince, büyük şehir yönetiminde ilçe belediye
meclislerince Kabul edilenler ilçe belediye meclislerince, il idare
kurullarınca kabul edilenler valilikçe tasdik edilerek yürürlüğe girer. Bu
planların tescili de (1) ay içinde ivedilik ve öncelikle yapılır.
İmar planı olan yerlerde mevcut imar planları gerektiği
takdirde ıslah imar planları şeklinde yeniden düzenlenir.
…”
31. 13/12/2006 tarihli ve 26375 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"nin
İkinci Kısım İkinci Bölüm (14) numaralı bendi şöyledir:
"Yargı Yerleri ile İcra ve İflas
Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen
Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
İdare ve vergi mahkemelerinde takip edilen
davalar için
(a) Duruşmasız ise 325,00 TL
(b) Duruşmalı ise 400,00
TL"
32. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu"nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4)
numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3)
numaralı fıkrası ile 60. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 3/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, 2981 sayılı Kanun kapsamında imar affı
başvurusunda bulunduğu Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi"nde bulunan 32970 ada 6
parsel sayılı taşınmaz bakımından mahkeme kararı ile hak sahibi olmasına rağmen
bu taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediyesince üçüncü bir kişiye trampa
edildiğini, böylece önceki Mahkeme kararının gereğinin yerine getirilmediğini,
bu idari işleme karşı Ankara 12. İdare Mahkemesinde açtığı iptal davasının ise
reddedildiğini belirtmiştir.
35. Başvurucu ayrıca Derece Mahkemelerinin kararlarında gerekçe
bulunmadığını, aleyhine sonuçlanan davada önemli tutarda vekâlet ücreti ve yargılama
masrafı ödemek durumunda bırakıldığını, Derece Mahkemelerince delillerin hatalı
değerlendirildiğini ve tapu tahsis belgesi verilmesine yönelik yargılamanın on
yılı aşkın makul olmayan bir sürede tamamlandığını ifade etmiştir.
36. Başvurucu bu nedenlerle Anayasa"nın 35. ve 36. maddelerinde
tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37. Başvurucu Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi"nde bulunan 32970
ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu tahsis belgesi veya tapu verilmesi
için yaptığı başvurunun reddedilmesi işlemine karşı Keçiören Belediyesi
aleyhine açtığı davanın Ankara 1. İdare Mahkemesince kabul edildiğini ancak bu
taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediyesince üçüncü bir kişiye trampa edildiğini,
bu işlemin iptal edilerek taşınmazın kendisine tahsis edilmesi istemiyle açtığı
davanın ise Ankara 12. İdare Mahkemesince reddedildiğini belirterek mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlığın görüş yazısında Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) sadece mevcut mülkü ve varlıkları koruduğu, bir
kişinin sahip olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkının bu konudaki
menfaati ne kadar güçlü olursa olsun bu korumadan yararlanamayacağı, somut
olayda Ankara 1. İdare Mahkemesince imar affı başvurusunun süresinde olduğu,
başvurucunun diğer koşulları da taşıması hâlinde hak sahibi sayılması gerektiği
gerekçesiyle davanın kabul edildiği, dolayısıyla bu kararda diğer koşulların
varlığı yönünden bir değerlendirme olmadığı gibi başvurucunun kabul ettiği
üzere uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden verilen bir tapu tahsis belgesi de
bulunmadığı, ayrıca bu taşınmaz üzerinde bir yapı olmayıp sadece inşaat
temelinin mevcut olduğu, üzerinde yapı bulunan taşınmazın tapusunun ise
başvurucuya verildiği belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edilip edilmediğinin
tespitinde bu hususların da gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, imar affı
başvurusunda bulunduğutaşınmaza Belediyeler
tarafından tazminat ödenmeden el konulduğunu ifade etmiştir.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir.”
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
42. Belirtilen hükümler uyarınca bir anayasal hak ihlali
iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi
için başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa"da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olması ve Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamında yer alması, ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına
temel alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması
gerekir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 31).
43. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
44. Anayasa"nın 35. maddesi kapsamında sadece sahip olunan bir
mülke ve varlıklara koruma sağlanmaktadır. Bir kişinin hâlihazırda sahip
olmadığı bir varlığın mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati
ne kadar güçlü olursa olsun, mevcut mülke sağlanan bu korumadan
yararlanamayacaktır (Murat İslamoğlu,
B. No: 2013/614, 25/6/2014, § 32).
45. Yukarıdaki hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir
"ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacak" iddiasını
elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa ve Sözleşme"nin
ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına
dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir. (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi,
B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).
46. Yukarıda belirtildiği üzere mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucunun öncelikle böyle bir hakkının var olduğunu,
en azından meşru bir beklenti kapsamında menfaatinin bulunduğunu kanıtlaması
gerekmektedir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlali iddiasının değerlendirilebilmesi
için öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek bir hakkının
mevcudiyetinin tartışılması gerekmektedir.
47. Başvuru konusu olayda, uyuşmazlık konusu taşınmazın tapuda
Ankara Büyükşehir Belediyesi adınakayıtlı iken üçüncü
bir kişinin taşınmazı ile trampa edildiği hususunda şüphe bulunmamaktadır. Öte
yandan bu taşınmaz üzerinde başvurucuya ait bir yapının bulunmadığı gibi bu
taşınmaz üzerinde bulunan bir binanın yıkımına veya tahliyesine dair bir
işlemin de şikâyet edilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut olayda Anayasa
Mahkemesince, şikâyet konusu yapılan taşınmazın tapu tahsis belgesinin ve
tapusunun alınamaması nedeniyle mülkiyetinin ihlal edildiği iddiası ile sınırlı
olarak inceleme yapılacaktır.
48. "Tapu tahsis belgesi", imar ve gecekondu mevzuatı
çerçevesinde; hazine, belediye, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve il özel
idarelerinin müstakilen sahip oldukları taşınmazlar
üzerinde 2981 sayılı Kanun"a göre belirlenen çerçevede ilgili kişilere tanınan
ve şahsi hak içeren bir belgedir. Tapu tahsis belgesi 4721 sayılı Kanun’da
düzenlenmemiştir. 4721 sayılı Kanun, taşınmazlar bakımından tapu sicilini ve bu
sicile dayalı olarak düzenlenen "tapu senedi"ni
esas almaktadır. Tapu senedi ise bir taşınmaz üzerinde kişinin mutlak hak sahipliğini
gösteren ve herkese karşı ileri sürülebilen bir hak sağlamaktadır (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015,
§ 45).
49. AİHM de tapu tahsis belgesi verilen taşınmazların kamu malı
niteliğinde olduğunu, dolayısıyla bu taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı
yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması mümkün olmadığı için başvurucuların
tahliye edilinceye kadar uzun süre taşınmazı kullanmalarının mülkiyet hakkının
kazanılmasına gerekçe olamayacağını, tapu tahsis belgesi ile mülk sahibi
olmanın koşulları olduğundan bu belgenin koşullu bir hak sağladığını ve bu
koşulların oluşup oluşmadığının ise derece mahkemeleri tarafından
değerlendirilebilecek bir husus olduğunu ifade etmektedir (Anat ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37899/04, 26/4/2011, § 53).
50. Tapu tahsis belgesi, tapu senedi olmayıp sadece kişinin söz
konusu taşınmazı elinde bulundurduğunu belgelemektedir. Bu belgenin verilmesi,
belge sahibine mülkiyet hakkı tanındığı anlamına gelmemekte ve yetkili
makamlara tapu senedi verme zorunluluğu getirmemektedir. Gerçekten de 2981
sayılı Kanun’un 10. maddesinde bu belgenin ıslah imar planı
gerçekleştirildikten sonra hak sahiplerine verilecek tapu senedi için esas
teşkil ettiği belirtilmektedir. Tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu kaydı
alınmasının bazı şartları bulunmaktadır. Bu şartların yerine getirilmemesi
sebebiyle tapu kaydı verilmemesi hâlinde sadece bu belgeye dayalı olarak
kullanılan taşınmazın başvurucunun elinden alınması ile alacaklı konuma
geldiğinden söz edilemez. Başvurucu, bu taşınmazla ilgili olarak 1 No.lu Ek
Protokol"ün 1. maddesi anlamında “mülk”ün varlığını iddia edemez (Anat ve diğerleri/Türkiye,§§
55, 56).
51. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurucunun, uyuşmazlık konusu
32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden mülkiyet hakkının bulunup
bulunmadığının tespiti gerekir.
52. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiasında bulunduğu
uyuşmazlık konusu Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı
taşınmazın maliki olan Ankara Büyükşehir Belediyesince bu taşınmaz yönünden
başvurucuya tapu tahsis belgesi verilmediği ve taşınmazın üçüncü bir kişinin
taşınmazı ile trampa edildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla ortada başvurucu adına
düzenlenen bir tapu kaydı olmadığı gibi başvurucuya, kendisinin de başvuru
formunda belirttiği üzere anılan taşınmaza yönelik olarak verilmiş bir tapu
tahsis belgesinin de bulunmadığı açıktır.
53. Başvurucu 1987 yılında imar affı başvurusunda bulunmuş ancak
başvurucunun tapu tahsis belgesi verilmesi talebi Keçiören Belediyesince
başvurucunun süresinde imar affı başvurusunda bulunmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir. Başvurucunun bu idari işleme karşı açtığı davada Ankara 1.
İdare Mahkemesince; imar affı başvurusunun süresinde olduğu, bu nedenle 2981
sayılı Kanun"da öngörülen diğer koşulları da taşıması hâlinde başvurucunun hak
sahibi sayılması gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir
(bkz. § 21). Bu durumdaMahkemece salt süre yönünden
idari işlemin incelendiği, tapu tahsis belgesi ve tapu verilmesine yönelik 2981
sayılı Kanun kapsamındaki diğer koşulların ise irdelenmediği görülmektedir.
Dolayısıyla başvurucunun bu taşınmaz bakımından tapu kaydına dayalı mevcut bir
"mülk"ü bulunmadığı gibi kendisine tapu
tahsis belgesi ve tapu verilmesine dair mahkeme kararına dayalı bir "meşru
beklenti"sinden de söz edilemez.
54. Nitekim bu taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediyesince üçüncü
bir kişiye trampa edilmesi üzerine açılan davada Ankara 12. İdare Mahkemesinin
4/10/2007 tarihli kararı ile, Ankara 1. İdare Mahkemesince verilmiş iptal
kararının Keçiören ilçesi, Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz
yönünden başvurucunun mutlak suretle hak sahibi sayılmasını öngörmediği, imar
affı başvurusunda belirtilen üç katlı yapının ise 32970 ada 5 parsel sayılı
taşınmaz üzerinde mevcut olduğu ve bu parsel için ise başvurucuya tapu
verildiği, bu nedenle 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz bakımından
başvurucunun hak sahibi sayılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir (bkz. § 24).Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü
Dairesince hüküm onanmış ve karar düzeltme isteminin Danıştayın
aynı Dairesi tarafından reddedilmesi sonucu hüküm kesinleşmiştir.
55. Başvuru konusu olayda, Keçiören ilçesi Uyanış Mahallesi
32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın mülkiyetinin öncesinde Ankara Büyükşehir
Belediyesine ait olduğu,sonrasında trampa yoluyla
üçüncü bir kişi adına tapuya tescil edildiği ve başvurucu adına bu taşınmaz
yönünden tapu kaydının bulunmadığı, başvurucuya üzerinde üç katlı yapının da
mevcut olduğu imar affı başvurusu kapsamında aynı mahallede bulunan 32970 ada 5
parsel sayılı taşınmazın tapusunun verildiği ancak 2981 sayılı Kanun
kapsamındaki koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle uyuşmazlık konusu 32970
ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu tahsis belgesi ve tapu verilmediği
anlaşılmaktadır. Tapu tahsis belgesinin koşullu olarak kullanım hakkı
sağladığı, başvurucunun somut davasında ise tapu tahsis belgesi verilmesi
koşullarının dahi gerçekleşmediği, mevcut koşullarda başvurucuya tapu tahsis
belgesi veya tapu verilmesini sağlayan bir kanun hükmü veya yerleşik içtihat da
bulunmadığı, başvurucunun bunu Mahkeme önünde ispat da edemediği hususları
dikkate alındığında başvurucunun, meşru beklenti kapsamında dahi bir hak veya
alacağının olmadığı anlaşılmaktadır.
56. Bu durumda başvurucuyu, taşınmazın mülkiyetini elde etme
konusunda meşru bir beklentiye sevkedecek bir kanun
hükmü veya yerleşik yargısal bir içtihat da bulunmadığından başvurucunun,
Anayasa"nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan
yararlandırılması mümkün değildir.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun anılan taşınmaza ilişkin
olarak Anayasa’nın 35. maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin
bulunmadığı anlaşıldığından mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
58. Başvurucu; tarafı olduğu Ankara 12. İdare Mahkemesinin
E.2005/1007 sayılı dava dosyasında görülen yargılama neticesinde verilen Derece
Mahkemesi kararlarının gerekçesiz olduğunu, Mahkemenin davanın reddine dair
kararın gerekçesinde, kendisinin hak sahibi sayılması gerektiği iddiasının
dayandığı Ankara 1. İdare Mahkemesinin kararının irdelenmediğini belirterek
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlığın görüş yazısında AİHM içtihatlarına göre
mahkemelerin her iddiaya ayrıntılı cevap vermek durumunda olmadığı, davanın
sonucunu temelden etkileyecek bir itiraz varsa mahkeme kararında özellikle bu
husus üzerinde durulması gerektiği, temyiz mahkemesinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya o gerekçeyi kararında
kullanarak veya basit bir atıfla kararına yansıtmasının yeterli olduğu, somut
olayda da İlk Derece Mahkemesi kararında başvurucunun talebine ve ilgili
mevzuat hükümlerine yer verilerek başvurucunun dayandığı Mahkeme kararının da
irdelendiği, Danıştay onama ilamında da İlk Derece Mahkemesinin kararına atıfta
bulunulduğu belirtilerek bu hususların Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulması
gerektiğinin düşünüldüğü bildirilmiştir.
60. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki
beyanlarını tekrar etmiştir.
61. Anayasa"nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır."
62. 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir."
63. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ve bunun doğal
sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına
alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir
temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa"nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır
(Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
64. Ancak derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara
yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri
kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması söz konusu ise mahkeme bu
hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda
dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddi yeterli olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56).
65. Öte yandan temyiz mercilerinin kararlarının tamamen
gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak
ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan
husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları
incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da
bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
66. Somut olayda, başvurucunun açtığı davada Ankara 12. İdare
Mahkemesince, başvurucunun iddiaları ve davalının savunması, getirtilen bilgi
ve belgeler ile birlikte değerlendirilmiş; yukarıdaki gerekçelerle davanın
reddine karar verilmiştir (bkz. § 24). Bu durumda İlk Derece Mahkemesi
kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
67. Ayrıca İlk Derece Mahkemesinin karar gerekçesinde
-başvurucunun iddiasının aksine- başvurucunun dayandığı Ankara 1. İdare Mahkemesinin
iptal kararının ayrıntılı olarak irdelendiği ve tartışıldığı görülmektedir. İlk
Derece Mahkemesi, başvurucunun dayandığı Mahkeme kararı ile imar affı
başvurusunun süresinde yapıldığının tespit edilerek salt süre yönünden talebin
reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin
iptal edildiğini ancak bu kararda 2981 sayılı Kanun"daki diğer koşulların
gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmediğini belirterek sonuç olarak
başvurucunun dayandığı bu karar ile uyuşmazlık konusu taşınmaz yönünden
başvurucunun mutlak suretle hak sahibi sayılmasının öngörülmediği kanaatine
varmış ve gerekçeli kararda bu hususlar açık olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla
başvurucunun, dayandığı söz konusu kararın İlk Derece Mahkemesince
irdelenmeyerek bu yöndeki iddialarının gerekçeli kararda karşılanmadığı
yönündeki şikâyetinin temelsiz olduğu anlaşılmaktadır.
68. İlk Derece Mahkemesi kararının temyizi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesince, Mahkemece verilen kararın
gerekçesine atıf yapılarak ve bu gerekçe kabul edilerek hüküm onanmış ve karar
düzeltme istemi de aynı Daire tarafından 2577 sayılı Kanun"un 54. maddesinde
yazılı nedenlerin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir (bkz. §§ 25, 26).
Dolayısıyla Danıştay kararlarının da gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
69. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
70. Başvurucu, Ankara 12. İdare Mahkemesince Keçiören ilçesi
Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yerine aynı ada 5 parsel sayılı
taşınmazın delilleri değerlendirilmek suretiyle adil olmayan bir karar
verildiğini ileri sürmüştür.
71. Bakanlığın görüş yazısında, adil yargılanma hakkının
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verdiği bildirilmiştir.
72. Başvurucu cevap dilekçesinde başvuru formundaki iddialarını
tekrar etmiştir.
73. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
74. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
75. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
76. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,derece mahkemesi
kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Muhammet
Kaplan, B. No: 2013/1586, 18/9/2013, § 21).
77. Başvuru konusu olayda Ankara 12. İdare Mahkemesinin
1/12/2005 ve 24/3/2006 tarihli ara kararları ile hem uyuşmazlık konusu Keçiören
ilçesi Uyanış Mahallesi 32970 ada 6 parsel sayılı hem de davalı idarenin
savunması üzerine ve ilgisi nedeniyle aynı ada 5 parsel sayılı taşınmazlara
ilişkin belgeler getirtilerek incelenmiş, Mahkemenin 4/10/2007 tarihli kararı
ile -başvurucunun iddiasının aksine- 32970 ada 5 ve 6 parsel sayılı
taşınmazlara ait belgeler birlikte incelenip değerlendirilerek ilgili hukuk
kuralları da yorumlanmak suretiyle yukarıdaki gerekçelerle dava reddedilmiştir
(bkz. § 24).Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 27/9/2010 tarihli ilamıyla hüküm
onanmış, karar düzeltme talebi aynı Dairenin 26/6/2013 tarihli ilamıyla
reddedilmiştir.
78. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
79. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Derece
Mahkemelerinin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
80. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
d. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
81. Başvurucu, davanın reddedilmesiyle aleyhine yüksek miktarda
avukatlık ücretine ve yargılama masrafına hükmedildiğini belirterek mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
82. Bakanlığın görüş yazısında bu konuda bir görüş
bildirilmemiştir.
83. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme,
… açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
84. Anayasa"nın "Hak
arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesi şöyledir:
"Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
..."
85. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, mahkeme kararını önemli ölçüde
etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
86. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve AİHM kararlarında da
geçen "kaybeden öder"
ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen
değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarına hükmedilmesine ilişkin
düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen,
B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 50).
87. AİHM, bu ilke gereği muhtemel davacıları mahkeme önüne
abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği için mahkemeye erişim hakkını
engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki düzenlemelerin tek başına adil
yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla birlikte davanın koşulları
çerçevesinde hesaplanan masrafın miktarının bu hakkın engellenip
engellenmediğini tespitte önemli bir faktör olduğunu kabul etmektedir (Stankov/Bulgaristan, 68490/01, 12/7/2007, § 52).
88. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler, mahkemeye erişim hakkına
müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir
amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu
yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil
dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş
olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61,
62).
89. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece
mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede
bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu
yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi
içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da
aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun davayı kaybetmesi hâlinde kendisine
yüklenecek olan avukatlık ücreti, bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§§ 38, 39).
90. Vekâlet ücretinin ve yargılama masraflarının orantılılık
incelemesi yapılırken öngörülen miktarın ülke şartlarında ne anlam ifade
ettiği, başvurucunun ödeme gücü ve davanın özel şartları gibi hususlar dikkate
alınmalıdır. Somut olayda başvurucu aleyhine 325 TL vekâlet ücretine
hükmedilmiş ve 101,10 TL tutarındaki yargılama masraflarının başvurucu üzerinde
bırakılmasına karar verilmiştir. Başvurucu, aylık asgari ücretin yarısından az
olan bu vekâlet ücretini ve yargılama masraflarını ödeme gücüne sahip
olmadığına dair hiçbir bilgi ve belge sunmamıştır. Ayrıca başvurucu dava
sürecinde adli yardım talebinde bulunduğuna dair belge sunmamış ve dava dosyasında
adli yardım talebine de rastlanılmamıştır. Bu durumda başvurucunun İdare
Mahkemesindeki davasının esastan reddedildiği ve temyiz incelemesinden geçerek
kesinleştiği, bu nedenle idari yargıda oluşan yargılama masraflarına katlanmak
zorunda kalmasının yargılamanın olağan sonucu olduğu, dolayısıyla davayı
kaybeden başvurucunun yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının ve
hükmedilen vekâlet ücretinin, gerek miktarları itibarıyla ve gerekse de
başvurucunun adli yardım talep etmemesi de nazara alındığında başvurucuya, dava
açmasını imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik
yük getirdiğinden ve bu suretle mahkemeye erişim hakkına yönelik orantısız bir
müdahale oluşturduğundan söz edilemez.
91. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Ankara 1. İdare
Mahkemesinde Görülen İptal Davası Yönünden
92. Başvurucu, tapu tahsis belgesi verilmesi isteminin reddine
ilişkin idari işleme karşı açtığı Ankara 1. İdare Mahkemesinin E.2000/863
sayılı dava dosyasında görülen yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı
gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
93. Bakanlığın görüş yazısında bu konu ile ilgili bir görüş
bildirilmemiştir.
94. 6216 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
95. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan ve bu
başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün
değildir.
96. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir
tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde
uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
97. Somut olayda başvurucu, makul sürede yargılanma şikâyetine
ilişkin olarak tarafı olduğu idari yargı sürecinin on yılı aşkın bir süreden
beri devam ettiğini belirtmektedir. Ancak başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun tarafı olduğu iki ayrı yargılama sürecinin mevcut
olduğu görülmektedir. Başvurucunun tapu tahsis belgesi verilmesine dair
talebinin Keçiören Belediyesince reddi işlemine karşı açtığı Ankara 1. İdare
Mahkemesinin E.2000/863 sayılı iptal davasında verilen karar Danıştay Altıncı
Dairesinin 10/12/2002 tarihli kararı ile bozulmuş, bozma ilamı üzerine
Mahkemece verilen 21/5/2004 tarihli hüküm ise Dairenin 10/11/2006 tarihli
ilamıyla onanmış ve bu ilama karşı karar düzeltme yoluna da gidilmemiştir. Bu
durumda ihlal iddiasına konu kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi dışında kalan bir tarihte kesinleştiği anlaşılmıştır.
98. Açıklanan nedenlerden dolayı başvuru konusu Ankara 1. İdare
Mahkemesi kararının 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğunun
anlaşılmasıyla başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Ankara 12. İdare
Mahkemesinde Görülen Tam Yargı Davası Yönünden
99. Başvurucu ayrıca 32970 ada 6 parsel sayılı taşınmazın trampa
yoluyla üçüncü kişilere tahsis edilmesi işleminin iptal edilmesi ve taşınmazın
kendisine verilmek üzere Keçiören Belediyesine devredilmesi için yaptığı
başvurunun Ankara Büyükşehir Belediyesince reddedilmesi işlemine karşı Ankara
12. İdare Mahkemesinin E.2005/1007 sayılı dosyasında açtığı davanın makul
sürede sonuçlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
100. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
101. Başvurucu, Ankara 12. İdare Mahkemesinin E.2005/1007 sayılı
dava dosyasında açtığı iptal davasında makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
102. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzer bir başvuruda
görüş bildirildiğinden bu konuda yeniden görüş bildirilmesine gerek olmadığı
belirtilmiştir.
103. Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa"nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü
Sözleşme"nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme"nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa"nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa"nın 141.
maddesinin de Anayasa"nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
104. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve
diğerleri, §§ 41-45).
105. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve
yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da
Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma kapsamına
girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler,
başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali
talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın taşınmazın
trampa edilmesi işleminin iptal edilerek başvurucuya tahsis edilmesi talebinin
reddine dair idari işlemin iptali istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu
görüldüğünden somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Selahattin
Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
106. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili makul süre
değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarihtir (Güher Ergun
ve diğerleri, § 50). Ancak bazı özel durumlarda uyuşmazlığın ortaya
çıktığı daha önceki bir tarih de başlangıç tarihi olarak kabul
edilebilmektedir. Bu durum özellikle yargısal süreç öncesinde ilgili idareye
müracaat edilmesinin söz konusu olduğu başvurular bakımından geçerlidir (Selahattin Akyıl, § 45). Somut başvuru
açısından bu tarih, başvurucunun Büyükşehir Belediyesine müracaat ettiği
7/2/2005 tarihidir.
107. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35). Somut
başvuru açısından bu tarih, Ankara 12. İdare Mahkemesince verilen hükmün
onanmasına dair ilama karşı yapılan karar düzeltme isteminin Danıştay Ondördüncü Dairesince reddedildiği 26/6/2013 tarihidir.
108. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucunun 7/2/2005 tarihinde taşınmazın kendisine tahsis edilmeyip üçüncü
bir kişinin taşınmazı ile trampa edilmesi işleminin iptali istemiyle Ankara
Büyükşehir Belediyesine başvurduğu, Büyükşehir Belediyesince 22/4/2005
tarihinde isteminin reddedilmesi üzerine bu defa 20/5/2005 tarihinde Ankara 12.
İdare Mahkemesinde iptal davası açtığı, tarafların dilekçeleri ve delillerin
toplanması sonucu 4/10/2007 tarihli kararla Mahkemece davanın reddine karar
verildiği, temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 27/9/2010 tarihli ilamıyla hükmün
onandığı, karar düzeltme talebinin de aynı Dairenin 26/6/2013 tarihli ilamıyla
reddedilerek ilk derece mahkemesi kararının kesinleştiği ve yargılamanın bu
tarih itibarıyla sonlandığı görülmektedir.
109. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan
uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı
yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer
verilmiş olupözellikle idari yargı alanındaki yapısal
sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde
geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu
anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların
makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru
konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da
yer alan usul hükümleri de dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin
Akyıl, §§ 54-60).
110. Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında
başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına bir etkisi olduğunun tespit
edilmediği ve davanın mahiyeti de gözetildiğinde 2577 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yaklaşık sekiz
yıl beş ay süren yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
111. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa"nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
112. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
113. Başvurucu 600.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
114. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
115. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
116. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmakla beraber başvurucu tarafından ileri sürülen
zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
117. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.