
Esas No: 2013/2199
Karar No: 2013/2199
Karar Tarihi: 20/1/2016
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET ALİ AKIL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2199) |
|
Karar Tarihi: 20/1/2015 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh
KALELİ |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Akif YILDIRIM |
Başvurucu |
: |
Mehmet Ali AKIL |
Vekili |
: |
Av. Mehmet Selam ENEZ |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; telefon
görüşmelerinin hukuka aykırı şekilde kayda alınması nedeniyle özel hayata saygı
hakkının, bu kayıtların aleyhinde delil olarak kullanılması ve yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/3/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 25/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş 4/11/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 28/11/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve Ulusal
Yargı Ağı Projesi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Uyuşturucu ticareti
yapıldığına yönelik ihbarlar üzerine Ağrı Sulh Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli ve 2009/373 Değişik İş sayılı kararıyla
başvurucu ve şüphelinin iletişiminin tespit edilmesine karar verilmiştir.
Anılan Mahkeme kararında başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçunu
işlendiğine yönelik kuvvetli şüphenin bulunduğu, soruşturma konusu olayın
aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı olmadığı
gerekçesine yer verilmiştir.
9. Başvurucu ve diğer
şüpheliler hakkında Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
kapsamında 9/6/2010 tarihli ve 2010/38 sayılı
iddianame ile “uyuşturucu veya uyarıcı madde
ithal etme” suçlaması ile kamu davası açılmıştır. Aynı tarihte
başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüpheliler hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüte üye olma”
suçu yönünden de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
10. Anılan suç yönünden
yürütülen yargılama sonucunda Ağrı Ağır Ceza Mahkemesinin 15/11/2011
tarihli ve E.2011/125, K.2011/184 sayılı kararı ile başvurucunun iştirak
hâlinde uyuşturucu madde ithali yapmak suçu sabit görülerek 12 yıl 6 ay hapis
ve 7.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Gerekçeli kararın ilgili
kısmı şöyledir:
“YAZILI DELİLLER:
Sanıklara ait nüfus
ve adli sicil kayıtları, dosyada mevcut doktor raporları, yakalama ve üst arama
tutanağı, telefon dinleme kararları, tape kayıtları,
arama tutanakları, el koyma tutanağı, ekspertiz
raporları, emanet makbuzları ile ifade tutanakları, tartı vezin tutanakları, ön
ekspertiz raporu,
SSÇ"nin
kullandığı aracın stepne lastiği içerisinden çıkan toz maddelerin yapılan
incelemesi neticesinde Erzurum Kriminal Polis Laboratuarları tarafından tanzim edilen 02/12/2009 tarihli
2009/1194 numaralı ekspertiz raporunda 7886 gr kahve
renkli maddelerin toplamda yüzde kırk (%40) oranında eroin ihtiva ettiği ve
miktar olarak 3154,40 gr a karşılık geldiği tespit edilmiştir. Elde edilen
uyuşturucu maddenin adli emanetin 2009/367 sırasına kaydedildiği anlaşılmıştır.
…
DELİLLERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ VE KABUL
Sanıkların
iletişimlerinin tespiti sırasında M. A.adlı kişinin … plaka sayılı kamyon ile
İstanbul iline uyuşturucu madde götürdüğü bilgisine ulaşınca bu konu ile ilgili
olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bilgi verilmiş yapılan arama sonrasında söz
konusu araçta 46 850 gr toz esrar maddesi ele geçirilmiştir. Bu olayla ilgili
yargılama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi(CMK 250. Madde ile Görevli)
tarafından yapılmaktadır.
Başlatılan soruşturma
kapsamında elde edilen tapelerden sanıklar A. Y., H. A., R.N., A.C., Mehmet Ali AKIL ve A. K.nın İran"dan Türkiye"ye uyuşturucu ithal edecekleri
yönünde bilgiler elde edilmesi üzerine Ağrı Sulh Ceza mahkemesinden usulüne
uygun iletişimin tespitine dair kararlar verilmiş, sanıkların yakalanma
tarihine kadar iletişimleri tespit edilmiştir.
SSÇ"nin kullandığı
aracın stepne lastiğinden çıkan toz maddelerin yapılan incelemesi neticesinde
Erzurum Kriminal Polis Laboratuarları
tarafından tanzim edilen 02/12/2009 tarihli 2009/1194 numaralı ekspertiz raporunda 7886 gr kahve renkli maddelerin toplamda
yüzde kırk (%40) oranında eroin ihtiva ettiği ve miktar olarak 3154,40 gr a
karşılık geldiği tespit edilmiştir.
…
Sanık Mehmet Ali Akıl
alınan savunmalarında; her ne kadar atılı suçlamayı kabul etmeyip Doğbuyazıt ilçesinde hayvan satın aldığını ve 25.000.00 TL
dolandırıldığını yakalanan uyuşturucu ile bir ilgisinin bulunmadığını
belirterek suçlamaları kabul etmemiş ise de; 14.09.2009 tarihli iletişimin
tespiti tutanağında sanık R. N. ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde
‘bizim durumumuz iyidir, biz oturmuş bekliyoruz, orada nahoş olaylar olmuş onun
için araba gecikmiş, kaza olmuş telefonda net söyleyemiyoruz’ şeklindeki
beyanı, diğer sanıklarla uzun süre birlikte Doğubayazıt ilçesinde kalmışı,
sanıklarla yaptığı telefon görüşmeleri ve özellikle sanık R.nin
Türkiye"ye suça konu uyuşturucunun ücretini almak için gönderdiği sanık Y. ile
yaptığı telefon görüşmeleri, 217 ve 224 numaralı iletişimin tespitinde, sanık
R. N. ve H. A. ile yaptığı görüşmeler, 355 numaralı iletişimin tespiti
tutanağında sanık R. N. ile yaptığı görüşmede sanık R.nin
trenin gelmesini bekliyoruz dediği, sanık Mehmet Ali"nin de trendeki durum
nedir şeklindeki konuşmalar ve devamındaki konuşmalar, SSÇ"nin
uyuşturucu ile yola çıktıktan sonra, sanık Mehmet Ali"nin sanıklar R. N., A. K. ve H. A. ile birlikte uyuşturucuyu beklemeleri,
yine kendisinin bu sanıklarla birlikte yakalanması hususları birlikte
değerlendirildiğinde sanığın savunmalarının tamamıyla suçtan kurtulmaya yönelik
olduğu, İran ülkesinden getirtilen uyuşturucunun sanık A. C. ile birlikte
Türkiye"deki alıcıları oldukları kanaatine varılmıştır.”
12. Anılan karara karşı
başvurucunun temyiz talebini inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi 11/10/2012 tarihli ve E.2012/2135, K.2012/15084 sayılı ilamı
ile mahkûmiyet kararının onanmasına karar vermiştir.
13. Başvurucu, onama ilamını 28/2/2013 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
14. Bireysel başvuru 28/3/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 188. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan (1) ve (4)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Uyuşturucu veya
uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç
eden kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
…
(4) Uyuşturucu veya
uyarıcı maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin
olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında
artırılır.”
16. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesinin, 25/5/2005 tarihli ve 5353 sayılı
Kanun’un 17. maddesi ile değiştirilmeden önceki (1) ve (6) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine
ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde
edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın
telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda
alınabilir...
(6) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak
uygulanabilir:
a) Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
6. Uyuşturucu
veya uyarıcı madde imal ve ticareti (Madde 188),
…
8. Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde
220),
…”
17. 5271 sayılı Kanun’un 137. maddesi şöyledir:
“(1) 135
inci maddeye göre verilecek karar gereğince Cumhuriyet savcısı veya
görevlendireceği adlî kolluk görevlisi, telekomünikasyon hizmeti veren kurum ve
kuruluşların yetkililerinden iletişimin tespiti, dinlenmesi veya kayda alınması
işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların yerleştirilmesini yazılı
olarak istediğinde, bu istem derhâl yerine getirilir; yerine getirilmemesi
hâlinde zor kullanılabilir. İşlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat ile
işlemi yapanın kimliği bir tutanakla saptanır.
(2) 135
inci maddeye göre verilen karar gereğince tutulan kayıtlar, Cumhuriyet
Savcılığınca görevlendirilen kişiler tarafından çözülerek metin hâline
getirilir. Yabancı dildeki kayıtlar, tercüman aracılığı ile Türkçe"ye
çevrilir.
(3) 135
inci maddeye göre verilen kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin birinci
fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde, bunun uygulanmasına
Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda, yapılan tespit
veya dinlemeye ilişkin kayıtlar Cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç
on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit edilir.
(4)
Tespit ve dinlemeye ilişkin kayıtların yok edilmesi halinde soruşturma evresinin
bitiminden itibaren, en geç onbeş gün içinde,
Cumhuriyet Başsavcılığı, tedbirin nedeni, kapsamı, süresi ve sonucu hakkında
ilgilisine yazılı olarak bilgi verir.”
18. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi”
kenar başlıklı 206. maddesinin (2) numaralı fırkası şöyledir:
“Ortaya
konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
a)
Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
…”
19. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri takdir yetkisi” kenar başlıklı
217. maddesi şöyledir:
“(1)
Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere
dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2)
Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat
edilebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 20/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu; mahkumiyetine
esas teşkil eden yegâne delilin telefon dinleme kayıtları olduğunu, bu delilin
hukuka aykırı olarak elde edildiğini, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesindeki
şartların oluşmadığını, belirtilen Kanun’daki “tesadüfen
elde edilen delil” hükümleri kapsamında dinleme zincirine dâhil edildiğini,
ayrıca bu şartların ve özellikle tedbir süresinin en çok üç ay olduğu ve bir
defaya mahsus uzatılabileceğini, sadece örgütlü suçlarda sürenin bir aydan
fazla olmamak üzere ilanihaye uzatılabileceğine yönelik düzenlemelerin
Anayasa’daki sınırlama ölçütlerine aykırı olduğunu, haberleşme özgürlüğünün
özüne zarar verdiğini, ayrıca özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğini,
Anayasa"nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gerekleri ile
ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturduğunu, ayrıca telefon görüşme kayıtlarının
içeriğinin de suç işlediği kanaati oluşturacak düzeyde olmadığını, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”
suçundan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla tedbir süresinin
uzatılmasına esas teşkil eden suç örgütü bulgularının dayanaksız kaldığını
belirterek Anayasa’nın 13., 19., 20., 22., 36. ve 38.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvurucu, Anayasa’nın 19.
maddesinde belirtilen hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun iddialarının özünün, yargılamada hukuka aykırı
olarak elde edilmiş delillerin kullanıldığı ve haksız yere mahkûmiyet kararı
verildiği hususu ile ilgili olduğu görülmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucu, kişi hürriyeti ve güvenliği ile ilgili açıklamalarını,
mahkûmiyetin sonucunun adil olmadığı bağlamında dile getirmiştir. Diğer yandan
Anayasa’nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği genel olarak düzenlenmekle
birlikte başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın
22. maddesinde özel ve ayrı olarak düzenlenmiştir. Bu sebeplerle başvurucunun
iddiaları aşağıda adil yargılanma hakkı ile haberleşme hürriyeti çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
1. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesindeki şartlar
oluşmaksızın telefonlarının dinlendiğini ve bu nedenle haberleşme
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Bakanlık görüşünde Ağrı Sulh
Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli ve 2009/373
Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun telefonunun üç ay süreyle
dinlenilmesine karar verildiği; telekomünikasyon üzerinden yapılan denetimin,
millî güvenliğin korunması ve suçun önlenmesi için demokratik toplumda gerekli
olduğu belirtilmiştir. Diğer yandan anılan kararların Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce verildiği ifade edilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı verdiği cevapta başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
Başvurucu ayrıca Bakanlığın, haberleşme hürriyeti yönünden yapılan şikâyetlerin
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında olduğuna dair görüşünün
kanuna uygun olmadığını, nihai karar tarihine göre zaman bakımından yetki
kurallarının belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir.
26. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin
gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört
saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar
kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda
belirtilir.”
27. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özel ve aile
hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına
saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi,
ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu
olabilir.”
28. Görüldüğü üzere haberleşme
özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliğine saygı hakkı, gerek Anayasa’da gerekse Sözleşme’de güvence altına alınmaktadır. Anılan
düzenlemelerde ifade edilen haberleşme kavramının, telefon vasıtasıyla yapılan
iletişimi de içine aldığı ve dolayısıyla başvurucunun, telefonlarının hukuka
aykırı olarak dinlendiği ve haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği
iddialarının, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında yer aldığı
konusunda tereddüt yoktur (Yasemin Çongar ve
diğerleri, B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §
33).
29. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri Sözleşme’nin 8.
maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte Anayasa’da Sözleşme’nin
8. maddesi kapsamında yer alan konulara karşılık tek madde bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği genel olarak düzenlenmekle
birlikte başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın
22. maddesinde özel ve ayrı olarak düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın 22. maddesi ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra -içeriği ve
biçimi ne olursa olsun- haberleşmenin içeriğinin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Haberleşme bağlamında, bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü,
yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması
gerekir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
§ 49).
31. Posta, elektronik posta,
telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetleri,
haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmelidir
(Yasemin Çongar ve diğerleri, §
50).
32. Haberleşmenin içeriğinin
denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne
yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Telekomünikasyon yoluyla iletişimin
dinlenmesi ve kayda alınması da bu kapsamdaki müdahalelerdir (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 52).
33. Somut olayda Ağrı Sulh Ceza
Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli ve 2009/373 Değişik İş
sayılı kararıyla başvurucunun uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediğine
dair kuvvetli suç şüphesi bulunduğu belirtilerek soruşturma konusu olayın
aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı bulunmadığı
gerekçesiyle telefonunun üç ay süreyle dinlenilmesine karar verildiği
görülmüştür.
34. Başvurucunun kullandığı
telefon, 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi gereğince hâkim kararına istinaden
kolluk görevlileri tarafından dinlenmiştir. Buna göre başvurucu hakkında
uygulanan bu tedbirin, haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahale oluşturduğu
açıktır.
35. Haberleşme özgürlüğü, mutlak
nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel
sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 8.
maddesinin (2) numaralı fıkralarında sıralanmaktadır (Yasemin Çongar ve diğerleri, § 52).
36. Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasına göre millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak ve
usulüne göre verilmiş hâkim kararı ile veya aynı sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri ile haberleşme özgürlüğüne ve haberleşmenin gizliliğine müdahale
edilebilir. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde
karar kendiliğinden kalkar (Yasemin Çongar
ve diğerleri, § 53). Sözleşme’nin 8. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik müdahalenin hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması gerekli olup bu şartlar altında
yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır (Yasemin
Çongar ve diğerleri, § 54).
37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
aykırı olamaz.”
38. Belirtilen Anayasa hükmü,
hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip
olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından
hangi ölçütler gözönünde bulundurularak sınırlanabileceğini
ortaya koymaktadır. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa
kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde
tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta
yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 22.
maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi
gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013,
§ 35).
39. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz (B. No: 2013/1822, 20/5/2015) kararında haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler belirlenmiştir. Gizli
uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski barındıran, haberleşmenin
gizliliğine yönelen tedbirlerin, uygulama alanı ve usulünün açık kanun
hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”,
“yeterince açık” ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir”
olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlama “meşru bir amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale
demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır.
40. AİHM de gizli tedbirlere
ilişkin kanun hükümlerinin barındırması gereken asgari unsurları belirlemiştir.
Bu kapsamda izleme kararı verilmesine yol açabilecek suçların niteliği,
iletişimleri izlenecek kişi kategorisi, izleme sürelerinin sınırları, elde
edilen verilerin inceleme, değerlendirme ve saklanmalarına ilişkin esaslar,
verilerin başkalarıyla paylaşılmasına ilişkin önlemler ve elde edilen verilerin
ortadan kaldırılmasına ilişkin koşulların kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi
gereklidir (The Association For European Integration And Human Rights ve Ekimdzhiev/Bulgaristan, B. No: 62540/00, 28/6/2007, §§ 76, 77).
41. Somut olayda başvurucunun
haberleşmesinin gizliliğine yönelik müdahalenin dayanağı 5271 Kanun’un 135. ve
137. maddeleridir. Müdahale tarihi itibarıyla yürürlükteki
hâliyle 135. maddeye göre sadece sınırlı sayıda sayılan suç türleri bakımından
yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda
hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının
kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit
edilebileceği, dinlenebileceği ve kayda alınabileceği; Cumhuriyet savcısının
kararını derhâl hâkimin onayına sunacağı ve hâkimin, kararını en geç yirmi dört
saat içinde vereceği, sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar
verilmesi hâlinde tedbirin Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılacağı
düzenlenmiştir. Aynı maddede hâkim kararında; yüklenen suçun türünün,
hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliğinin, iletişim aracının türünün,
telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodun, tedbirin
türü, kapsamı ve süresinin belirtileceği; tedbir kararının en çok üç ay için
verilebileceği düzenlenmiştir.
42. Görüldüğü üzere 5271 sayılı
Kanun’un 135. ve 137. maddelerinde telefon görüşmelerinin dinlenmesine yönelik
açık ve detaylı kurallar ortaya konulmuş, kamu makamlarının değerlendirme
yetkisinin kapsam ve sınırları net bir şekilde belirtilmiştir. Aynı şekilde
dinleme tedbirinin hangi suçlar için verileceği, süresi, kayıtların saklanma,
imha edilme şartları belirlenmiştir. Ayrıca acil durumlarda dahi dinleme
tedbiri alınmasının, keyfîliğe karşı yeterli bir
güvence sağlayacak şekilde hâkim onayına tabi tutulması öngörülmüştür. Buna
göre müdahalenin dayanağı olan kanun hükümleri, hak ve özgürlüğe yönelen
müdahalelerin sınırlarını yeterli açıklıkta ortaya koyan, erişilebilir ve
öngörülebilir niteliktedir. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 5271 sayılı
Kanun’un anılan maddelerinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Gürsel Duran ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 39254/07…,
11/1/2011).
43. Haberleşme özgürlüğüne
yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın
22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenliğin, kamu
düzeninin, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, suç işlenmesinin önlenmesi
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına dayanması gerekir. Ayrıca bu sebeplere dayanılarak verilmiş hâkim
kararı da gereklidir.
44. Somut olayda suç
işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak
5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ve hâkim kararıyla başvurucunun
telefonu dinlenilmiştir. Dolayısıyla müdahale Anayasa’nın 22. maddesinde
gösterilen meşru bir amaca dayalıdır.
45. AİHM içtihatlarında ifade
edilen demokratik toplumda zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin
acil bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç
bakımından orantılı olması unsurlarını içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, § 97).
46. Haberleşme özgürlüğüne
ilişkin olarak Anayasa"nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlanmaların Anayasa"nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda da
bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (Yasemin
Çongar ve diğerleri, §§ 57, 58).
47. Anayasa Mahkemesinin
kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile
araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen
amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir.
Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen
amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup
olmadığı değerlendirilmelidir (Fatih Taş,
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 92, 93).
48. Somut olayda suç
işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak
5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca Ağrı Sulh Ceza Mahkemesinin 14/9/2009 tarihli kararıyla başvurucunun telefonu dinlenilmiştir.
Anılan Mahkeme kararlarında, başvurucunun uyuşturucu madde ticareti suçunu
işlendiğine yönelik kuvvetli şüphenin bulunduğu ve soruşturma konusu olayın
aydınlatılabilmesi için bu aşamada başkaca delil elde etme imkânı olmadığı
gerekçesine yer verilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde anılan
kararlar doğrultusunda elde edilmiş iletişim içeriklerine dayanılmıştır.
Başvurucu tarafından belirtilen kararların dışında da haberleşme hürriyetine
müdahalede bulunulduğuna dair delil sunulmamıştır.
49. 5271 sayılı Kanun’un 135.
maddesi telefonların dinlenmesi tedbirleri karşısında kişilerin özel
hayatlarının ve haberleşme hürriyetlerinin korunması bağlamında yeterli
güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da anılan Kanun hükmüyle getirilen
güvencelere uyulmuştur. Daha açık ifadeyle başvurucu hakkında anılan Kanun"un
135. maddesinde sınırlı sayıda sayılmış olan bir suç isnadı dolayısıyla
(uyuşturucu madde ticareti yapma) ve Sulh Ceza Mahkemesi kararlarına dayalı
olarak telefonunun dinlenilmesi tedbirine başvurulmuştur. Buna göre kamu
düzenini tehdit eden nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç
kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak başvurucunun telefon
görüşmelerinin dinlenmesinin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı
söylenemez. Bunun yanı sıra Mahkeme kararlarında üç aylık süreyle bu tedbire
hükmedilmiş olduğundan söz konusu tedbirin açık bir süreyle sınırlandırılmış
olması ve müdahalenin kısa sürmesi karşısında orantılı olduğu sonucuna
varılmıştır.
50. Diğer yandan başvurucu,
anılan tedbir süresinin üç ayı aştığını da iddia etmiştir.
51. Anayasa Mahkemesine başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü
başvurucuya aittir (Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
52. Başvurucunun; kamu gücünün
işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve
özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da
örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir,
§ 20).
53. Başvuruya konu ihlal
iddiasıyla ilgili deliller sunarak ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya
kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine ekleme sorumluluğu
başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu tarafından soyut şekilde, telefon dinleme
sürelerinin üç ayı aştığı belirtilmiş olup buna ilişkin Anayasa Mahkemesine bir
bilgi ya da kanıt sunulmamıştır.
54. Açıklanan nedenlerle
başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından
kanıtlanamamış olması ve bir ihlalin olmadığının açık olması nedenleriyle
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
55. Başvurucu; hakkındaki
dinleme kararının Kanun’un aradığı koşullara uygun verilmediğini, bu suretle
elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu ve hükme esas alınmasının yasal
olmadığını, bu sebeplerle haksız olarak mahkûm edildiğini iddia etmiştir.
56. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
58. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
59. Anılan kurallar uyarınca
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun
esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz.
Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir
hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Onur Gür, B. No:
2012/828, 21/11/2013, § 21).
60. Belirli bir davaya ilişkin
olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili
olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut
yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme
yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin
görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi, başvuru konusu yargılamanın
bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 27).
61. Başvurucu yargılandığı ceza
davasında; kayıtlara yansıyan görüşmelerin suç unsuru taşımadığını, hayvan alım
satımı konularına ilişkin olduğunu, uyuşturucu madde ile bir ilgisinin
olmadığını, bu sebeplerle haksız yere mahkûm edildiğini ileri sürmüştür.
Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, Derece Mahkemesinin delilleri
değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkindir.
62. Yukarıda başvurucunun
haberleşme hürriyetine yönelik iddiaları incelenirken başvurucu hakkındaki
telefon dinleme tedbirinin 5271 sayılı
Kanun"un 135. maddesindeki koşullara uygun olarak ve Mahkeme kararına istinaden
alındığı, somut olayda başvurucunun haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediği
ortaya konulmuştu. Buna göre başvurucunun yargılandığı ceza davasında delil
olarak kullanılan telefon kayıtlarının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu
söylenemez.
63. Mahkemenin gerekçeli kararı
incelendiğinde söz konusu kararın sanık savunmalarına, arama tutanağına, iletişim
içeriklerine, aramada ele geçirilen uyuşturucu maddelere ve diğer delillere
dayanılarak verildiği görülmektedir. Anılan kararda tarafların iddia ve
savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk
kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 10).
64. Somut olayda başvurucunun
delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir
muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir olgu bulunmamakta olup mahkûmiyet
hükmü duruşmada başvurucu ve vekilinin huzurunda tartışılmış delillere
dayandırılmıştır. Delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açık
keyfîlik oluşturan bir bulguya da rastlanmamıştır.
Diğer taraftan başvuru dosyası incelendiğinde “silahların
eşitliği” ve “çelişmeli yargılama”
ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz
etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir delil de
bulunmamaktadır.
65. Açıklanan nedenlerle
başvurucu tarafından yargılamanın sonucu yönünden ileri sürülen ihlal
iddialarının, kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.