
Esas No: 2017/36064
Karar No: 2017/36064
Karar Tarihi: 25/12/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YAKUP ŞİMŞEK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/36064) |
|
Karar Tarihi: 25/12/2018 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Hüseyin
TURAN |
Başvurucu |
: |
Yakup ŞİMŞEK |
Vekili |
: |
Av. Mesut
YAZICI |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, darbe teşebbüsü sonrasında yürütülen soruşturmalar
kapsamında bir gazeteci hakkında uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluk süresinin
makul olmaması, tutukluluğa ilişkin kararların doğal hâkim ilkesine aykırı
olarak kurulmuş, bağımsız ve tarafsız olmayan bir hâkimlik/mahkeme tarafından
verilmesi, soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması ve tutukluluk incelemelerinin ve itiraz incelemelerinin
duruşmalı ve kısa sürede incelenip karara bağlanmaması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltına alınılan ilk andan itibaren avukat
yardımından yararlandırılmama nedeniyle adil yargılanma hakkının; tutuklamaya
konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamındaki eylemlere
ilişkin olması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin, arama işleminin hukuki
olmaması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ve gözaltında iken bazı
uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/10/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve
yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında
Türkiye"de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu
değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY"nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 31/7/2016
tarihinde "15.07.2016 tarihinde
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından devletin bağımsızlığını zayıflatmak ve
birliğini bozmak amacına yönelik kalkışma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
ortadan kaldırmaya, görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
kalkışılmış, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın gördüğü
düzeni ortadan kaldırmaya, bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu
düzenin fiilen uygu1annasınnı önlemeye teşebbüs edilmiştir. Darbe girişimine
ilişkin, olaydan 9 ay 10 gün önce Zaman Gazetesi"nin reklam filmi olarak
05.10.2015 tarihinde basın yayın kuruluşlarında yayınlamnaya
başlanan ve darbe teşebbüsüne atıf mahiyetindeki ...reklam filminin yapımcıları
olduğu" gerekçesiyle başvurucu hakkında da FETÖ/PDY"nin medya yapılanmasıyla bağlantılı olarak (Soruşturma
No: 2016/83705) soruşturma başlatılmış ve yakalama ve gözaltı kararları
verilmiştir.
9. Bu kararlar uyarınca başvurucu 1/8/2016 tarihinde Trabzon"da
babasına ait evde yakalanarak gözaltına alınmış ve ertesi gün hakkında
soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü İstanbul Emniyet Müdürlüğüne getirilmiştir.
Başvurucu 5/8/2016 tarihine kadar burada gözaltında tutulmuştur.
10. İstanbul Emniyet Müdürlüğünce 4/8/2016 tarihinde
başvurucunun ifadesine başvurulmuştur. Başvurucu ifadesinde;
i. Zaman gazetesinde 1991 yılında muhabir olarak işe
başladığını, 1992 yılında gazetenin Elazığ temsilciliğini yaptığını, 1994 yılında
İstanbul"da bulunan dağıtım büroları koordinatörlüğü görevini yaptıktan sonra
1997 yılında reklam müdür yardımcısı görevine getirildiğini, 1999 yıllında
reklam müdürü olduğunu, 2007 yılına kadar bu görevinin devam ettiğini,
ii. Başvurucu,2007-2010 yılları arasında gazete satış sorumlusu
görevini üstlendiğini, 2010 yılından sonra kayyumlar tarafından çıkışı yapılana
kadar olan süreçte marka pazarlama direktörü olarak görev yaptığını, marka
pazarlama direktörünün halkla ilişkiler ve tanıtım görevini yaptığını,
iii. Feza gazeteciliğin bünyesindeki Aksiyon dergisinin de üç
dört defa marka pazarlama ve tanıtım görevini üstlendiğini, 2014 yılı
itibarıyla 4/3/2016 tarihinde Zaman gazetesine kayyum atanıncaya kadarki sürede
T.S.nin sahibi olduğu ajans ile çalıştıklarını,
ajansın birden çok fikirleri getirdikten sonra şirket içinde bir değerlendirme
toplantısı yapıldığını, senaryonun getirildiği zaman yönetimde kimler müsaitse
o anda o kişilerce toplantı yapıldığını, toplantılara satış adeti sorumlusu F.K.,
Kültür Sanat ve Edebiyat Uzmanı A.Ç., Grafik Tasarım Sorumlusu F.Y. ve
kendisinin katıldığını, zaman zaman Genel Yayın Yönetmeni E.D. ve Genel Yayın
Yönetmen Yardımcısı M.K.nın da katıldığını, reklam
filmlerine Fetullah Gülen"in bir yönlendirmesinin
kesinlikle olmadığını,
iv. Zaman gazetesinin 2015 yılı güz dönemi reklam filmi hakkında
ise abone kampanyasının yayın satış ekibince başlatıldıktan sonra destek amaçlı
marka pazarlama birimi olarak kendisinin de reklam filmi ile her zaman olduğu
gibi reklam filminin konusunu belirleyip kampanya düzenlediklerini, daha önceki
kampanyalar ile 2015 yılı güz dönemi reklam filminin konusunun belirlenmesi,
projenin hazırlanması ve yayın tarihinin belirlenmesinde herhangi bir
değişiklik olmadan yapıldığını, ilk etapta konuyu abone sayısının düşük
olmasından dolayı yükseltmek amaçlı abone kayıpları yaşadıkları için geri
kazanmak amaçlı, abone kampanyasına desteği verebilmek için neler
yapabilecekleri hususunu anlaşmalı olduğu reklam ajansı sahibi T.S.ye Brief olarak
aktardığını, olabildiğince ekonomik olarak bir reklam hazırlamasını kendisinden
istediğini, konuyu T.S.ye gazete binasında yüz yüze konuşarak 2015 yılı Eylül
ayı içinde söylediğini, T.S.nin yaklaşık on gün sonra
gazeteye aynı konsepte beş değişik senaryo ile geldiğini, bu dönemde M.K.,
F.Y., A.Ç. ve kendisinin T.S.nin toplantısına
girdiklerini, alternatif olarak sunulan beş senaryoyu da beğendiklerini, 17-25
Aralık sürecinden sonra Zaman gazetesi ve okuyucularının sıkıntılı döneme
girdiğini, yürütülen bir soruşturmada gazetenin Genel Yayın Yönetmeni E.D.nin gözaltına alındığını, bütün bunların okuyucularında
bir umutsuzluğa, bir ümitsizliğe yol açtığını, abone sayısında ciddi kayıplar
yaşandığını, abone sayısını tekrar eskisi gibi geri kazanabilmek, yükseltebilmek
amaçlı umutsuzluğa kapılmaya gerek yok
duygusunu verebilecek şekilde T.S. tarafından hazırlanan masa üstü sunumlarının
beşini de kullanma kararı aldıklarını,
v. Fetullah Gülen"in yazdığıÇağ ve Nesil Serisi 9. kitabı olan Sükutun Çığlıkları isminde bir kitabın
olduğundan haberdar olmadığını, tamamen tesadüf olduğunu, yine reklam filminin
yayımlandığı tarih ile darbe girişiminin yaşandığı tarih arasındaki 9 ay 10
günlük sürenin olmasının tamamen tesadüf olduğunu beyan etmiştir.
11. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 29/7/2016
tarihinde, başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak 27/7/2016
tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren
25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname"nin (KHK) 3.
maddesinin (l) numaralı fıkrasının (l) bendi uyarınca kısıtlama kararı
verilmiştir.
12. Cumhuriyet Başsavcılığı 4/8/2016 tarihinde konuyla ilgili
tanık beyanlarına başvurmuştur. Bu kapsamda;
i. Tanık S.D. ifadesinde "...
Olay tarihinde Zaman gazetesinin genel yayın müdürlüğünü E.D. yapmaktaydı.
05/10/2015 tarihinde yayınlanan 9 ay 10 gün sonra darbe imalı reklamın
tarafımızca "brif" adı verilen konusunu diğer
gazeteye ilişkin reklamlarda olduğu gibi E.D. ve gazetenin marka pazarlama
direktörü başvurucu belirlemiştir. Reklamın bu şekilde senaryosu belirlendikten
sonra başvurucu senaryoyu bana E.D.ye onaylattığını söylemişti. Ben reklamı 05
Ekim tarihinde yayınlanmasından 1-2 gün önce gördüğümde bir anlam veremedim.
Çünkü herhangi bir sebep sonuç bağlantısı yoktu. Birbirinden bağlantısız
figürler yer almakta olup ulusal ölçekte yayın yapan bir gazete için anlam
ifade etmiyordu. Siren sesleri ve ardından gelen yeni doğmuş bebeğin gülmesi
figürlerine bir anlam veremedim. Hatta başvurucuya niye bunun yayınlandığını
sordum. Hatta yayınlamamızın saçma olduğunu söyledim. O da bana E.D. ile
birlikte senaryoyu belirleyip onayladıklarını, bunun bir şekilde
yayınlanacağını, bana sadece görsel olarak fikrimi söylememi istedi. Ben
reklamın sadece fatura işleriyle ilgilendim. Reklam ise daha sonra T.M.S. nin reklam ajansı ... vasıtasıyla hazırlandı. T.S. piyasada
meşhur olarak bilinen bir reklamcıdır. Kendisinin reklam yayınlanmadan önce,
içeriğini gördükten sonra tepkisinin ne olduğunu bilmiyorum ..."
şeklinde beyanda bulunmuştur.
ii. T.H. ifadesinde "... 2016
yılı Mart ayına Zaman Gazetesine kayyum atanana kadar marka pazarlama sorumlusu
olarak çalışmaktaydım. Soruşturmaya konu 05/10/2015 tarihinde yayınlanan 9 ay
10 gün sonra darbe iması çağrıştıran reklam filminin senaryosu başvurucu ve
E.D. tarafından hazırlanmıştır. E.D. reklamın yayınladığı günün akşamında
gazetedeki görevinden istifa etmiştir. Neden istifa ettiğini bilmiyorum. Gazete
içerisinde istifa nedeni konusunda herhangi bir duyumum olmadı. Reklam fimi yayınlanmadan önce içerisindeki figürleri görünce bir
anlam veremedim. Bunun silahlı kuvvetler içerisindeki örgüt mensuplarına bir
mesaj olabileceği de aklıma gelmedi. Reklamı hazırlayan ... reklam ajansının
sahibi T.M.S. ile E.D. ve başvurucunun samimi olduklarını biliyorum ancak ne
kadar süredir tanıştıklarını bilmiyorum. Telefonda konuştukları zamanlarda
birbirleriyle samimi olarak konuşuyorlardı. T. nin
gözlemlediğim kadarıyla cemaat yapılanmasıyla bir ilişkisi olduğunu
düşünmüyorum ... Ancak saydığım şahıslarla ilişkisinin boyutunu bilemeyeceğim.
T., 17-25 Aralık 2013 sürecinden sonra gazetenin reklam işlerini yapmaya
başlamıştır. Brif kendisine verildikten sonra T.
reklamı şaşırtıcı bulduğu için reklamcılık açısından başarılı olabileceğini
düşündüğünü başvurucuya söylemişti ..." şeklinde beyanda
bulunmuştur.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 5/8/2016 tarihinde Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye
teşebbüs etme suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu İstanbul 5. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir.
14. Başvurucunun Hâkimlikteki ifadesi şöyledir:
"... Suçlamalar hususunda kollukta
sorulan sorulara ayrıntılı cevaplar verdim, kolluktaki ifadem doğrudur, ben
Zaman Gazetesinde marka pazarlama direktörü olarak görev yaptım, yaklaşık 25
yıl bu gazetede çalıştım, kayyum heyeti atanana kadar bu gazetede çalıştım,
ayrıntılı savunma yaptığım için kolluktaki savunmama ekleyeceğim bir husus
yoktur..."
15. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 5/8/2016 tarihinde,
başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.
16. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
" ... atılı suçun niteliği, mevcut delil
durumu, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı,
atılı suçun yasada öngörülen cezasının üst sınırı, atılı suçun katalog
suçlardan oluşu, şüphelinin uzun bir süre FETÖ/PDY isimli silahlı terör
örgütünün adeta yayın organı olarak bilinen Zaman Gazetesi isimli gazetenin
marka pazarlama direktörü olarak görev yaptığı, bu örgütün 15.07.2016 tarihinde
darbe teşebbüsünde bulunduğu, şüphelinin çok uzun bir süreden beri bu örgütün
fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettiği, bu hususun tanık
beyanlarından da açık bir şekilde anlaşıldığı, buna göre şüphelinin atılı suçu
işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, bu aşamada adli kontrol
hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından ...
tutuklanmasına [karar verildi.]"
17. Başvurucu 12/8/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 19/8/2016 tarihinde "Dosyada tutukluluk halinin sonlandırılmasını
gerektirecek yeni bir delil bulunmadığı ve İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliğinin
... kararının usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle
itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
18. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 12/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya
veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs
etme, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve silahlı terör
örgütüne üye olma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu
dışında on altı şüpheli hakkında da benzer suçlardan cezalandırma talebinde
bulunulmuştur.
19. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY"nin
yapısına, kamuoyunca bilinen isimleriyle "17-25
Aralık", "MİT tırları",
"Selam-Tevhid-Kudüs
Ordusu", "Tahşiye",
"Kozmik oda" ve "Balyoz" gibi soruşturmalarda veya bu
soruşturmalar sonucunda açılan davalarda anılan örgütün yargı ve emniyet
içindeki unsurlarını kendi amaçları doğrultusunda nasıl kullandığına ve
Hükûmeti devirmeye yönelik eylemlerine değinilmiştir. Devamında ise FETÖ/PDY
ile bağlantılarının bulunduğu ve darbe girişimine iştirak ettikleri
değerlendirilen Zaman, Today"s Zaman, Taraf,
Samanyolu TV, Can Ezincan TV gibi örgütün medya
yapılanmasına dâhil olduğu belirtilen unsurlara yer verilmiştir.
20. Başvurucuyla ilgili suçlamalara esas alınan iddianamedeki
olgular şöyle özetlenebilir:
i. Başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütünün yayın organı olan Zaman
gazetesinin marka pazarlama direktörü olarak görev yaptığı ileri sürülmüştür.
ii. İkametgâhında yapılan aramada Fetullah
Gülen tarafından yazılmış örgütsel doküman niteliğindeki kitapların bulunduğu
ileri sürülmüştür.
iii. Başvurucunun FETÖ/PDY"nin finans
kuruluşu olduğu belirtilen Bank Asyada hesap
hareketlerinin örgüte destek mahiyetinde olduğu ileri sürülmüştür. Bu kapsamda
başvurucunun eşi F.Ş.nin Bank Asyada
hesabının olduğu, bu hesabında 31/12/2013 ila 24/12/2014 tarihlerinde hesabında
45.527,63 TL"lik artış olduğu ve her iki çocuğunun aynı dönemde söz konusu
Bankada hesap açtırdıkları belirtilmiştir.
iv. Telefon kayıtlarına dayanılarak başvurucunun FETÖ/PDY"nin üst düzey yöneticilerinden oldukları iddia edilen
ve haklarında bu yapılanmayla bağlantılı suçlardan kamu davası açılan bazı
kişilerle (H.K., A.A., A.K., S.K., H.E., ve A.K.) iletişim hâlinde olduğu ileri
sürülmüştür.
21. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak
yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü şöyledir:
" örgütsel amaçlar doğrultusunda
öncesinden bildikleri darbe girişimine, maddi cebir kullanmak suretiyle iştirak
eden faillerin eyleminegirişime sözde neden teşkil
eden siyasal ve toplumsal kaos ortamının bulunduğuna ve bu ortamın
yaratılmasına yönelik örgütsel amaçla gerçekleştirilen kalkışma suçlarının
hareket unsurunun alt unsuru olan "cebir" teriminin öncülü ve ayrı
düşünülemeyecek bir parçası olan söylem ve propagandalarda bulunmak, medya etki
gücünü kullanarak toplumun darbe girişimine karşı koymamasını telkin etmek veya
hücre tipi örgütlenme modeline göre teşkilatlanan Silahlı Kuvvetler
içerisindeki hücrelerin bir kısmının katıldığı darbe girişimine ilişkin talimat
iletmek suretiyle iştirak ettikleri, asli fail oldukları ... darbe girişimi
tarihinden önce haklarında "silahlı terör örgütü yöneticisi olma" suçundan
açılan iddianame ve iddianamelerdeki eylem tarihlerinden sonra faaliyetlerine
devam ettikleri, ayrıca ... her birinin kendi bölümünde anlatılan başka soruturmalara konu eylemlerinin çeşitliliği ve yoğunluğu
nazara alınıp iş bu iddianamemize konu eylemleriyle birlikte
değerlendirildiğinde eylemlerin kalkışma suçlarıyla amaçlanan zarar tehlikesini
yaratmaya elverişli olduğu, tüm şüphelilerin eylemlerinin ise terör örgütünün
faaliyeti kapsamında aynı amaca yönelik olduğu için deliller ile eylemlerinin
hukuki vasıflandırılmasının birlikte değerlendirilebilmesini teminen aynı iddianameye konu edildiği anlaşılmakla;
...
... Üzerlerine atılı kalkışma suçları
niteliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, anayasal düzeni
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütünün üyesi olmaları
nedeniyle silahlı terör örgütüne üye olma suçlarını işlediklerinin kabulüyle
... cezalandırılmalarına ..." .
22. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi 3/5/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/127 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
23. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi 19/9/2017 tarihinde başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar vermiştir.
24. Başvurucu 22/9/2017 tarihinde tutukluluk hâlinin devamına
ilişkin bu karara itiraz etmiştir. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesince
9/10/2017 tarihinde itirazın reddine karar verilmiştir.
25. Başvurucu, anılan kararı 9/10/2016 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
26. Başvurucu 20/10/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
27. Cumhuriyet Savcısı 11/12/2017 tarihli duruşmada esas
hakkındaki mütalaasını sunmuştur. Savcılık mütalaasında; iddianamede olduğu
üzere (bkz. §§ 20, 21) FETÖ/PDY hakkında genel bazı açıklamalara yer verilmiş,
başvurucunun da aralarında bulunduğu her bir sanık hakkında ayrı ayrı
değerlendirme yapılmıştır. Başvurucuyla ilgili değerlendirmeler genel olarak
iddianamede belirtilen olgularla aynı mahiyette olup bunlara ek olarak Zaman TV isimli Youtube kanalında "Zaman gazetesi reklam filmi- Sükutun Çığlığı-Ekim
2015" ismiyle 5/10/2015 tarihinde bir dakika süreli olarak
yayımlanan kayda değinilmiştir.
28. Mütalaada; Zaman gazetesinin 2015 yılı güz dönemine ait kısa
reklam filminin açıklama kısmında "Zaman
gazetesinin güz dönemi yeni abone kampanyası başladı. Ulusal kanalların yanı
sıra internet sitelerinde bu andan itibaren yayınlanmaya başlayan yeni reklam
filminde tek bir kelime bile kullanılmıyor." açıklamasının
yazılı olduğu, 20 saniyelik reklam filminin olağanüstü ve tehdit durumlarında
uyarı amaçlı çalınan siren sesleri eşliğinde boş görünümlü binaların, insansız
sokakların olduğu, terk edilmiş izlenimi veren bir yerleşim yerinin havadan
çekilmiş görüntüleriyle başladığı, ardından gülen, yeni doğmuş bir bebeğin
ekrana geldiği, akabinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) kullanmış olduğu
zırhlı araçlara ait top sesi eşliğinde Zaman gazetesinin logosunun göründüğü,
bu kısa reklam filminin sonunda duyulan top sesinin başlangıçta gösterilen
yerleşim yerinin bombalandığı algısını oluşturduğu ifade edilmiştir.
29. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/2/2018 tarihli
kararıyla başvurucunun cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası"nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka
bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
İddianamede ve mütalaada belirtilen delillere atıfla verilen kararın ilgi kısmı
şöyledir:
"... terör örgütüyle organik bağları
açıklanan medya unsurları sanıkların ... söz konusu reklam filminin hazırlanıp
yayınlanması eylemine ve anlatılan şekilde darbe girişimini önceden bilerek,
maddi cebir kullanmak suretiyle iştirak eden faillerin eylemine girişime sözde
neden teşkil eden siyasal ve toplumsal kaos ortamının bulunduğuna ve bu ortamın
yaratılmasına yönelik örgütsel amaçla gerçekleştirilen kalkışma suçlarının
hareket unsurunun alt unsuru olan "cebir" teriminin öncülü ve ayrı
düşünülemeyecek bir parçası olan söylem ve propagandalarda bulunmak, hücre tipi
örgütlenme modeline göre teşkilatlanan Silahlı Kuvvetler içerisindeki FETÖ
hücrelerinin bir kısmının katıldığı darbe girişimine ilişkin talimat iletmek
suretiyle iştirak ettikleri ve bu nedenlerle üzerine atılı anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etme suçunun asli faili olduğu ... somut olayda sanığın eyleminin bir
bütün olarak TCK"nın 309/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı
anlaşılmakla .... cezalandırılmasına ... karar verilmiştir."
30. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf aşamasında derdesttir ve başvurucunun hükmen tutukluluk durumu devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Tazminat istemi" kenar başlıklı
141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
32. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
" Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
33. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
34. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
35. 5271 sayılı Kanun"un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı
halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
36. 668 sayılı KHK"nın "Soruşturma
ve kovuşturma işlemleri" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"...
l) Müdafiin dosya
içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının kararıyla kısıtlanabilir.
..."
37. 5237 sayılı Kanun"un "Hükûmete
karşı suç" kenar başlıklı 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası verilir."
38. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu"nun "Terör
tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak;
baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle,
Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik,
ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya
genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından
girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
39. 3713 sayılı Kanun"un "Terör
suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara
ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar
doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan
suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına
suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
40. 3713 sayılı Kanun"un "Terör
suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
41. 3713 sayılı Kanun"un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin
olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan
cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
42. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Gözaltına Almanın
Hukuki Olmadığı ve Gözaltı Süresinin Makul Olmadığı İddiaları
a. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde yakalanarak gözaltına
alınması ve hakkında herhangi bir adli işlem yapılmadan beş gün gün boyunca
gözaltında tutulması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
44. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
46. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013,§§ 16, 17).
47. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
48. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 84-93).
49. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin
iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığı
a.Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklamaya
neden olabilecek hiçbir maddi olgunun kararda gösterilmediğini, tutuklama
kararının gerekçesiz olduğunu ve tutuklama kararında adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde
bulunmuştur.
b. Değerlendirme
52. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
53. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da,
savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin
yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din,
vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı
suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez;
suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
54. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikayetinin özü tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
56. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (aynı kararda bkz. §§ 187-191) kararında,
olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin
bireysel başvuruları incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel
hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir.
Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra
bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin
olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa"nın 15. maddesi
uyarınca yapılacaktır.
57. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde
olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da olağanüstü hâl
birçok kez uzatılmıştır. Olağanüstü hâl ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü
gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 224, 226). Olağanüstü hâl ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan
tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY"den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf
edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin kamu makamlarınca ve
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere
dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 216).
58. Başvurucunun tutuklandığı tarihte Türkiye"de olağanüstü hâl
yönetim usulü yürürlüktedir. Tutuklama kararında, başvurucunun darbe teşebbüsü
kapsamında bir suç işlediği ve darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu ileri sürülmüştür (bkz. §§ 8, 15, 162). Dolayısıyla başvurucunun tutuklanmasına
dayanak olan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili
olduğu görülmektedir.
59. Bu itibarla olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylar
kapsamında bir suçlamayla tutuklanan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa"nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
60. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
61. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa"nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
62. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
63. Öte yandan Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesine
göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
64. Diğer taraftan Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
65. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §
76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
66. Başvurucu, İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/8/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
67. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY"nin
medya yapılanması içinde yer aldığı iddiasıyla yürütülen bir soruşturma (bkz. §
8) kapsamında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçundan 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi
uyarınca tutuklanmıştır (bkz. §§ 15, 16). Dolayısıyla başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
68. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
69. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında başvurucunun
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün medya yapılanması içinde yer alan medya
organlarında görev yaptığı ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyet yürüttüğü
belirtilmiştir (bkz. § 16).
70. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianamede ve mütalaada;
FETÖ/PDY"nin medya yapılanması içinde yer alan medya
organlarında görev yaptığına ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyet
yürüttüğüne, Bank Asya hesabındaki hareketliliğe ve Zaman TV isimli Youtube kanalında "Zaman gazetesi reklam filmi- Sükutun Çığlığı-Ekim 2015"
ismiyle 5/10/2015 tarihinde bir dakika süreli olarak yayımlanan reklam filmine
dayanılmıştır (bkz. §§ 18, 20, 21,22, 30). 14 Temmuz gecesi yapılan darbe
girişimine zemin hazırlamak ve bunun için kamuoyunun algısını şekillendirmek
amacıyla bu reklamın yapıldığı belirtilmiştir. Reklama konu olayda belirtilen
doğumun olacağı günde ise askerî bir darbe teşebbüsü gerçekleşmiştir.
71. Soruşturma mercilerince Zaman gazetesinde marka pazarlama
direktörü olarak görev yapan başvurucunun söz konusu gazetenin reklamını konu
alan filmin hazırlanıp yayımlamasında sorumluluğunun bulunduğu, 15 Temmuz 2016
tarihinde FETÖ/PDY tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminden 9 ay 10 gün
önce yayımlanan bu reklam filmiyle -içeriği dikkate alınarak-
gerçekleştirileceğini önceden bildiği darbe girişiminin alt yapısını
oluşturmaya çalıştığı ve bu girişime iştirak ettiği ileri sürülmüştür. Bu
durumun terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul
edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.
72. Başvurucunun yukarıda belirtilen eylemleri nedeniyle
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/2/2018 tarihli kararıyla 5237 saylı
Kanun"un 309. maddesi uyarınca "cebir
ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın öngördüğü düzeni
ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu
düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etme" suçundan
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
73. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli
belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
74. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
75. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken suça ilişkin
kanunda öngörülen ceza miktarına, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında
olmasına, delilleri etkileme imkânın bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz
kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir.
76. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme
suçu, Türk hukuk sisteminin öngördüğü ağır yaptırım olan ve "hapis"
cezasını gerektirmektedir. Başvurucu ayrıca hukuk sistemimizdeki en ağır
suçlardan birini işlediğinden bahisle en ağır ceza olan "cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası"nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka
bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs
etme" suçundan Mahkemece mahkum edilmiştir. İsnat edilen suça
ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (Hüseyin Burçak,
B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Aydın Yavuz
ve diğerleri, § 275). Ayrıca anılan suçlar, 5271 sayılı Kanun"un
100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği
"tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasındadır.
77. Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma
konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların
güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin
yetersiz kalması söz konusu olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 271, 272;Selçuk
Özdemir,§§ 78, 79).
78. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
79. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
80. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 64).
81. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için
öngörülen cezanın miktarını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
83. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa"da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
84. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğun devamı kararları ile itiraz
ve tahliye taleplerinin reddi kararlarının gerekçesiz olduğunu, tutukluluğun
devamını haklı gösterecek makul bir sebep de bulunmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
85. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Buna göre somut olayda başvurucunun iddialarının özü tutukluluğun makul
süreyi aştığına ilişkin olup başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin
Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkası kapsamında
incelenmesi gerekir.
86. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
87. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise hüküm kesinleşmemiş olsa da 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
88. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 16/2/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 29)
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde
kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu, başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
89. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin ve İstanbul 26. ve 27. Ağır Ceza Mahkemelerinin Bağımsız ve
Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
90. Başvurucu, soruşturma evresinde tutukluluğa ilişkin karar
veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme güvencesini
sağlamadığını, ayrıca kovuşturma aşamasında yargılama ile birlikte tutukluluk
incelemesini yapan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi ile itiraz talebini
inceleyen 27. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/7/2016 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 20/7/2016 tarihli 667 sayılı KHK"nın 3. maddesi
nedeniyle hâkimlik teminatından yoksun olmaları nedeniyle bağımsız ve tarafsız
olmadıklarını ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
91. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan
başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam
etmektedir. Bu itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına
ve tutukluluğun devamına karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız
olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasına ve tutukluluğun
devamına karar veren mercinin başta Anayasa"nın 19.
maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı davranıp
davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
92. Anayasa"nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
Bağımsızlık; mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye,
davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız
olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
93. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı bağımsız
olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların görev
süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
94. Anayasa"nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından
açıkça bahsedilmemekle birlikte Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca davanın
tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkı, adil yargılanma hakkının zımni
bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini
tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa"nın bütünlüğü ilkesi
gereği- Anayasa"nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
95. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar
karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli
hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve
yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin tarafsız olmadığı
izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin
bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık
ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek
bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
96. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız
olması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde
vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise
hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi
kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
97. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve Hâkim ve
Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yapılan atama sonucunda sulh ceza hâkimlerinin
-soruşturma aşamasında tutuklama tedbirine ilişkin karar vermek de dâhil olmak
üzere- kanun ile verilen görevleri yaptıkları anlaşılmaktadır. Bağımsız ve
tarafsız olmadıkları iddia edilen sulh ceza hâkimliklerinin Cumhuriyet
savcısının taleplerini reddederek şüpheliler lehine kararlar da verdikleri
bilinmektedir. Bu itibarla bazı soyut varsayımlardan hareket ederek ilgili
hâkimlerin bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hikmet
Kopar ve diğerleri, § 114; Hidayet
Karaca, § 78, Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
64-78).
98. Nitekim Anayasa Mahkemesi; sulh ceza hâkimlerinin de diğer
tüm hâkimler gibi HSK tarafından atandıkları ve Anayasa"nın 139. maddesinde
öngörülen hâkimlik teminatına sahip bulundukları, diğer tüm mahkemelerde olduğu
gibi Anayasa"nın öngördüğü biçimde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına uygun olarak teşkilatlandırıldıkları, bunların yapılanması
ve işleyişinde tarafsız davranamayacakları sonucuna ulaşılmasını gerektiren herhangi
bir unsur bulunmadığı, ayrıca somut, nesnel ve inandırıcı delillerle hâkimin
tarafsızlığını yitirdiğinin ortaya konması durumunda davaya bakmasını
engelleyen usul hükümlerinin de bulunduğu gerekçeleriyle sulh ceza
hâkimliklerini ihdas eden kanun hükmünün iptali istemini reddetmiştir (AYM,
E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
99. Başvurucu ayrıca İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi ile itiraz
talebini inceleyen 27. Ağır Ceza Mahkemesinin 667 sayılı KHK"nın 3. maddesi
nedeniyle hâkimlik teminatından yoksun olmaları nedeniyle bağımsız ve tarafsız
olmadıklarını ileri sürmüştür.
100. 667 sayılı KHK"nın 3. maddesiyle yargı mensupları ile bu
meslekten sayılanlara ilişkin bazı tedbirler öngörülmüştür. Buna göre terör
örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı
olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten
çıkarılmalarına karar verileceği öngörülmüştür.
101. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY"nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 51, Mehmet Hasan Altan (2), §
12). Bu kapsamda hâkim ve savcılar hakkında da benzer tedbirler uygulanmıştır (Selçuk Özdemir, § 25). Dolayısıyla
getirilen bu düzenlemede tüm hâkim ve savcılar hakkında değil 15 Temmuz darbe
girişiminde bulunan FETÖ/PDY ile bağlantılı hâkim ve savcılar hakkında
meslekten çıkarma kararı verileceği belirtilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun
tutukluluk incelemelerinde bulunan ağır ceza mahkemelerinin bağımsızlık ve
tarafsızlık güvencelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğuna ilişkin
karar veren sulh ceza hâkimliklerinin ve tutukluluk hâlinin devamına ve
itirazlar hakkında karar veren ağır ceza mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
103. Buna göre başvurucunun sulh ceza hâkimliğince tutuklanmasının
ve tutukluluğunun ağır ceza mahkemelerince devam ettirilmesinin hakka dair
-başta 19., 37., 138., 139. ve 140. maddeler olmak üzere- Anayasa"da yer alan
güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa"nın 15. maddesinde
yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
5. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
104. Başvurucu, soruşturma dosyasına ilişkin kısıtlama kararı nedeniyle
tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun
bırakıldığını ve silahların eşitliği ilkesine uyulmadığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
105. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin sekizinci
fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
106. Başvurunun Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
107. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru
yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir…”
108. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan
başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her
aşamasında resen dikkate alınması gereken bir başvuru koşuludur. Bireysel
başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013,
§§ 19, 20).
109. Somut olayda başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 12/4/2017 tarihli iddianamesi ile Türkiye Büyük Millet
Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme ve
silahlı terör örgütüne üye olma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İstanbul 26.
Ağır Ceza Mahkemesi 3/5/2017 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar vermiş, ve E.2017/127 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır. Mahkemece yapılan tensip incelemesinde
başvurucunun tutukluluğunun devamına ve ilk duruşmanın 19/6/2017 tarihinde
yapılmasına karar verilmiştir.
110. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 29/7/2016 tarihinde
başvurucu hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak 668 sayılı KHK"nın 3.
maddesi uyarınca kısıtlama kararı verilmiştir (bkz. § 11).
111. Başvuru formu ve eklerinde kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte ve yargılama sırasında bu kısıtlamanın devam ettiği ileri
sürülmediğine göre İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul
edildiği 3/5/2017 tarihi (bkz. § 22) itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı
Kanun"un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır. İddianamenin kabulü kararının ve tensip zabtının
başvurucuya tebliğ tarihi tam olarak dosyadan anlaşılamamakta ise de başvurucunun
bu kararı en son ilk duruşmanın yapıldığı 19/6/2017 tarihinde öğrendiği kabul
edilmelidir (bkz. § 23). Başvurucunun bu tarih itibarıyla dosyaya erişim imkânı
bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun dosyaya erişimin kısıtlanmasına yönelik
başvurusunu 19/6/2017 tarihinden itibaren otuz gün içinde en son 20/7/2017
tarihinde yapması gerekmektedir. Otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra
20/10/2017 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunduğu
anlaşılmıştır.
112. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Tutukluluğa İtirazın
Etkin Şekilde Değerlendirilmediği İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
113. Başvurucu, gözaltı sonrası tahliye taleplerinin ve
tutukluluğun devamı kararlarına karşı yaptığı itirazlarının duruşma yapılmadan
ve kısa süre içinde karara bağlanmadan değerlendirildiğini belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
114. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün
kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki
iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem,
eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile
dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde
belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi
nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No:
2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19).
115. Somut olayda başvurucu, gözaltı sonrasında tahliye
taleplerinin ve itirazlarının duruşmalı yapılmadığını ve bunların kısa sürede
sonlandırılmadığını ileri sürmektedir. Buna karşılık başvurucu,bu
iddialarına ilişkin olarak hiçbir tarih, hâkimlik ya da mahkeme ismi
belirtmediği gibi herhangi bir belge de sunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun
anılan iddialarının herhangi bir bilgi veya belgeye dayandırılmaksızın soyut
olarak dile getirildiği görülmektedir.
116. Bu itibarla başvurucu, bu bölümdeki ihlal iddiasına ilişkin
olarak delillerini sunma ve bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin
hangi nedenle ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki
yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.
117. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğa itiraz
bağlamında etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının temellendirilmemiş
olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
118. Başvurucu; gözaltına alındığı ilk andan itibaren avukat
yardımından yararlandırılmaması, ceza infaz kurumunda avukatıyla görüşmesinin
teknik kayda alınması ve görevli infaz memurunun huzurunda yapılması nedeniyle
savunma hakkı, avukatla görüşme hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
119. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Buna göre somut olayda başvurucunun iddialarının özü adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin
Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
120. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
121. Somut olayda başvurucu hakkındaki yargılamanın
sonuçlanmadığı, başvurucunun yargılaması sonunda yerel Mahkemece verilen
kararın istinaf incelemesinin devam ettiği (bkz. § 30), adil yargılanma hakkı
kapsamında ileri sürülen bu iddiaların yargılama sürecinde ve kanun yolunda
incelenmesi imkânının bulunduğu anlaşılmaktadır.
122. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
123. Başvurucu, yasal şartları bulunmayan ve hukuka aykırı
şekilde yapılan arama işlemleri nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
124. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
125. Arama tedbirinin hukuka aykırılığını tespit edip
gerektiğinde yeterli giderim sağlama potansiyeli olduğu kabul edilen 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen yola başvurulduğunda derece
mahkemelerinin hukuka aykırılığı tespit ederken ve yeterli giderim sağlama
hususlarında karar verirken tedbirin özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil
edip etmediği de dâhil olmak üzere somut olayın tüm koşullarını dikkate almak
durumunda olduğu açıktır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde
öngörülen yol, arama tedbirinin özel hayata saygı hakkına müdahale ettiği
durumlarda da etkili bir başvuru yolu niteliğindedir (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis Yayıncılık San. ve Tic.
A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, § 30; el koyma tedbiri yönünden
bkz. Nuray Işık, B. No: 2014/7561,
28/9/2016, § 68).
126. Somut olayda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve
yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
127. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
D. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal edildiği İddiası
1. Başvurucunun İddiaları
128. Başvurucu, basın özgürlüğü kapsamındaki faaliyetleri
nedeniyle hakkında tutuklanmasının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini
iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
129. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§
61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No:
2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§
60-74).
130. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 66-83). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate
alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri
nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı
bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
131. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
132. Başvurucu; dar ve sağlıksız koşullarda dört gün boyunca
gözaltında tutulduğunu, en temel insani ihtiyaçlarını giderme konusunda zorluk
çıkarıldığını ve kamu görevlilerinin tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını
belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
133. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
134. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan
itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi
olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden
bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların
Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge
bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun
anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir.
135. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin
şikâyetler yönünden ise başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını
iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve
yargısal merciler bulunmaktadır. Bu kapsamda başvurucu, şikâyetlerini öncelikle
yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü
muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa
zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır
(benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet
Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, §
30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının
ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep
bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki bir
değerlendirme için Didem Tütenk,
B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).
136. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini ve varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
137. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A) 1. Gözaltının hukuki olmaması ve gözaltı süresinin makul
olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliğinin ve mahkemelerin bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
6. Tutukluluğa itirazın etkin şekilde değerlendirilmediğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.