
Esas No: 2013/5017
Karar No: 2013/5017
Karar Tarihi: 2/12/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUSTAFA ÖZEN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5017) |
|
Karar Tarihi: 2/12/2015 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh
KALELİ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Kamil
KAYA |
Başvurucu |
: |
Mustafa ÖZEN |
Vekili |
: |
Av. Kürşat KARACABEY |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, itirazın iptali davasına konu uyuşmazlığın
dayanağı olan sözleşmenin geçerlilik süresinin Mahkemece hatalı
değerlendirilmesi neticesinde davanın reddine karar verilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 8/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 13/9/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Birinci Bölüm tarafından 9/1/2014 tarihinde yapılan
toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve
olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlığın 13/2/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına
ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Ankara ilinde emlak komisyoncusu olarak
çalışmakta olup Ankara ili Çankaya ilçesindeki konut niteliğindeki taşınmazın
satımına veya kiralanmasına aracılık etmek üzere sözü edilen taşınmazın maliki
(satıcı) ile 10/8/2010 tarihinde sözleşme imzalamıştır.
8. Taraflar arasındaki sözleşmede taşınmazın satış fiyatının
138.000 TL ile 155.000 TL arasında olacağı kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin
bazı hükümleri şöyledir:
i. “... emlakın 10/04/2011 gününe
kadar satılması / kiraya verilmesi için müşteri T.’nin
aracılığını kabul eder.”
ii. “Hizmet gerçekleştiğinde müşteri emlak satılır ise satış
fiyatının %2 + KDV’sini … T.’ye ödemeyi kabul ve
taahhüt eder.”
iii. “Taraflar sözleşme süresinin bitiminden en az 15 gün
önce yazılı fesih bildiriminde bulunurlarsa sözleşme dönem sonu itibarıyla,
fesih bildiriminde bulunulmazsa uzama süresi sonunda sona erecektir. Uzama
süresi otuz gündür.”
iv. “Sözleşme ve uzama süresince, söz konusu emlaka T.’ce alıcı / kiracı
bulunmasına rağmen müşteri herhangi bir sebepten dolayı satışı / kiralamayı
engellerse, … satış bedelinin % 4 + KDV’sini … T.’ye ödemeyi kabul ve taahhüt eder.”
9. Başvurucu, anılan sözleşmeye istinaden yürüttüğü
çalışmalar sonucunda taşınmaza alıcı bulmuş; 140.850 TL satım bedelinde anlaşıp
protokol yapmış ve satıcıyı bilgilendirmiştir.
10. Bunun üzerine satıcı, satım işlemlerini kendisi adına
yapması için noter tarafından düzenlenmiş bir vekâletname ile H.I.yı vekil tayin etmiştir.
11. Başvurucu, satıcının vekili ve alıcılar satış işlemini
gerçekleştirmek üzere 24/9/2010 tarihinde ilgili tapu müdürlüğüne
başvurmuşlardır. Ancak işlemler sırasında satıcı vekilinin, satıcının satımdan
vazgeçtiğini bildirmesi üzerine tapu işlemleri tamamlanamamıştır. Başvurucu ve
alıcı tarafından düzenlenen tutanakla bu durum tespit edilmiştir.
12. Başvurucu, taşınmaza alıcı bulmasına rağmen satıcının
satımdan vazgeçtiği gerekçesiyle başka alacaklarla birlikte 10/8/2010 tarihli
sözleşmede “satış bedelinin % 4 + KDV’si” şeklinde kararlaştırılan tellaliye
alacağının ödenmesi için icra takibi başlatmıştır.
13. İcra takibi kapsamında borçlu sıfatı olan satıcının ödeme
emrinin tellaliye alacağına ilişkin kısmına itiraz etmesi üzerine takip durmuş,
bunun üzerine başvurucu Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde itirazın iptali
davası açmıştır.
14. Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama
sonucunda 1/10/2012 tarihli ve E.2011/174, K.2012/1579 sayılı karar ile dava
konusu tellallık sözleşmesinin süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Tellallık sözleşmesinin 30 gün süreli olduğu, sürenin işlem yapılmadan
dolduğu anlaşılmakla, hükümsüz kalan sözleşmeden dolayı davalının hizmet
alımını tamamlamadığından, satışın gerçekleşmediğinden, davacının talep ettiği
takibe konu ücreti davalıdan talep edemeyeceğinden davacının davasının reddine
karar vermek gerekmiştir.”
15. Başvurucu anılan kararı temyiz etmiş; temyiz dilekçesinde
davaya konu sözleşmenin 10/4/2011 tarihine kadar geçerli olduğunu, 30 günlük
sürenin ise sözleşmenin sona ermesinden sonra uygulanacak uzatma süresine
ilişkin olduğunu, bu çerçevede edimini sözleşmenin geçerli olduğu dönemde
yerine getirdiğini, bu nedenle davanın reddedilmesinin haksız olduğunu temyiz
nedeni olarak ileri sürmüştür.
16. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2/5/2013 tarihli ve E.2013/3312, K.2013/10997 sayılı ilamı ile başvurucunun
temyiz itirazlarını yerinde görmeyerek İlk Derece Mahkemesi kararının
onanmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun
gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve
yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, … karar verildi.”
17. Karar 11/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 8/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun
19. maddesi şöyledir:
“Bir
akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbestçe tayin olunabilir.
Kanunun
kat"i surette emreylediği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlaka
(adaba) veya umumi intizama yahut şahsi hükümlere müteallik haklara mugayir bulunmadıkça,
iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir.”
19. 818 sayılı mülga Kanun’un 405. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Yaptığı hazırlık veya icra eylediği tavassut akdin icrasına müncer
olunca, tellal ücrete müstahak olur.”
20. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun
67. maddesi şöyledir:
“Takip
talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene
içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını
ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
...”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 2/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 8/7/2013 tarihli ve 2013/5017 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; emlak komisyoncusu olduğunu, satımına aracılık
ettiği taşınmazın maliki (satıcı) ile sözleşme serbestisi çerçevesinde yaptığı
sözleşmede taşınmaza alıcı bulunduktan sonra satıcının satıştan vazgeçmesi
hâlinde ücret ödeyeceği ve sözleşmenin geçerlilik süresinin 6 ay olduğunun
kararlaştırıldığını, sözleşme süresi içinde taşınmaza alıcı bulduğunu, buna
rağmen satıcının satıştan vazgeçmesi nedeniyle satış işlemi tamamlanamadığından
tellaliye ücretine hak kazandığını, bu alacağının ödenmesi için başlattığı icra
takibine satıcının itiraz etmesi üzerine açtığı itirazın iptali davasında
Mahkemenin sözleşme süresinin dolduğu gerekçesiyle davasını reddettiğini,
halbuki sözleşmenin 6 ay süreli olduğunu, sözleşmede geçen 30 günlük sürenin
ise sözleşmenin sona ermesinden sonra uygulanacak uzatma süresine ilişkin
olduğunu, Mahkemenin bu süreyi hatalı biçimde sözleşmenin geçerlilik süresi
olarak kabul ettiğini, bu hususu temyizde ileri sürmesine rağmen kararın
onandığını, anılan kararın bariz takdir hatası içerdiğini belirterek
Anayasa’nın 2., 10., 36., 40. ve 123. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve yargılama süresince
yaptığı yargılama giderlerinin tazmin edilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun,
açmış olduğu itirazın iptali davasına konu uyuşmazlığın dayanağı olan
sözleşmenin 6 ay süreli olmasına rağmen davaya bakan Mahkemenin sözleşme
süresini hatalı biçimde 30 gün kabul ederek sözleşme süresinin dolduğu
gerekçesiyle davayı reddetmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 10., 36., 40. ve 123.
maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür.
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvurucunun, açtığı davanın
dayanağı olan sözleşmenin geçerlilik süresinin Mahkemece hatalı değerlendirilmesi
neticesinde davanın reddine karar verildiği yönündeki iddiası, adil yargılanma
hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı açısından incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına dayanan şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
26. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi
gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
30. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli
karar hakkı, Anayasa"nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin
uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule
ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan
gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve
denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
31. Anayasa"daki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin Anayasa"nın 36. maddesine göre “tarafların
dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi”
vardır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM
içtihatlarına göre bir mahkemenin davaya yaklaşımının, anılan mahkemenin
başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve başvurucuların temel
şikâyetlerini incelemekten kaçınmasına neden olması hâlinde Sözleşme"nin 6.
maddesi, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenmesi hakkı bakımından
ihlal edilmiş olur (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84,
85).
32. Mahkemeler “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını
yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük,
tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hadjıanastassıou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992,
§ 33) tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara
uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir
toplumda toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini
öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (Sencer
Başat ve diğerleri, § 34).
33. Mahkemelerin bu yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi
gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Diğer bir ifadeyle derece mahkemeleri,
kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 26; Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
34. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık
ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer
Başat ve diğerleri, § 35).
35. Ayrıca insan haklarına ilişkin güvenceler soyut ve teorik
olarak değil, uygulamada etkili bir şekilde olmalıdır. Buna göre mahkemelerin,
ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp
iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve
tutarlı olması da gerekir. Diğer bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen
gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (Sencer Başat ve diğerleri, § 36).
36. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece
nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal
düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm
arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013,
§ 24). Gerekçelendirme; davanın sonucuna etkili olay, olgu ve kanıtları
açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte bu şekildeki gerekçelendirmenin mutlaka
detaylı olması gerekmez. Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin
diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen
delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve
diğerlerinin reddedilmesi hususunda makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi
sağlayacak ölçü ve özene sahip olması beklenir (Sencer Başat ve diğerleri, §
37).
37. Zira bir davada tarafların hukuk düzenince hangi nedenle
haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne
uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken
mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması "gerekçeli karar hakkı" yönünden
zorunludur (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 38).
38. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt”
vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların
cevapsız bırakılmış olması, hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
39. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmalıdır (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26).
Ancak başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvuruları ile başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli karar hakkının ihlali olarak
görülebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603,
20/2/2014, § 49).
40. Başvuru konusu olayda emlak komisyoncusu olan başvurucu
ile satımına aracılık ettiği taşınmazın maliki (satıcı) arasında taşınmazın
satılması/kiralanması konusunda 10/8/2010 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Bu
sözleşmenin A/9. maddesinde “... emlakın 10/04/2011 gününe kadar satılması / kiraya
verilmesi için müşteri T.’nin aracılığını kabul
eder.”, C/1.
maddesinde ise “Taraflar sözleşme süresinin
bitiminden en az 15 gün önce yazılı fesih bildiriminde bulunurlarsa sözleşme
dönem sonu itibarıyla, fesih bildiriminde bulunulmazsa uzama süresi sonunda
sona erecektir. Uzama süresi otuz gündür.” şeklinde hükümlere yer
verilmiştir. Sözleşmede ayrıca taşınmaza alıcı bulunduktan sonra satıcının
satıştan vazgeçmesi hâlinde başvurucuya ücret ödeyeceği de kararlaştırılmıştır.
41. Başvurucu, sözleşme süresi içinde taşınmaza alıcı
bulmasına rağmen satıcının satıştan vazgeçmesi nedeniyle satış işlemi
tamamlanamamasına rağmen sözleşmede kararlaştırılan tellaliye ücretine hak
kazandığını ileri sürerek satıcı hakkında icra takibi başlatmış; satıcının
itiraz etmesi üzerine itirazın iptali davası açmak suretiyle Mahkemeye
başvurmuştur. Mahkeme, yukarıda bahsi geçen oluşa göre başvurucunun ücret
alacağı hakkı doğup doğmadığı yönünden değerlendirme yapmamış “taraflar arasında imzalanmış sözleşmesinin 30 gün
süreli olduğu, sürenin işlem yapılmadan dolduğu, hizmet alımı tamamlamadığından
ve satış gerçekleşmediğinden hükümsüz kalan sözleşmeden dolayı başvurucunun
ücret talep edemeyeceği” gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiştir (bkz. § 14).
42. Mahkeme, taraflar arasındaki sözleşmenin 30 gün süreli
olduğunu ve sürenin işlem yapılmadan dolduğunu karar gerekçesinde belirtmiş ise
de 10/8/2010 tarihli anılan sözleşmede geçen “...
emlakın 10/04/2011 gününe kadar satılması / kiraya
verilmesi için müşteri T.’nin aracılığını kabul
eder.” şeklindeki hüküm dikkate alındığında 30 günlük süreyi ne
şekilde tespit ettiğini açıklamamıştır.
43. Başvuruya konu yargılama dosyası içeriğindeki belgeler
incelendiğinde davalı malikin de davaya cevap ve ödeme emrine itiraz
dilekçelerinde dava konusu sözleşmenin süresinin dolduğuna ilişkin bir itiraz
ileri sürmediği, başvurucuya herhangi bir borcu olmadığını savunduğu
anlaşılmaktadır.
44. Başvuruya konu davada başvurucunun anılan hükme dayanarak
sözleşmenin 10/4/2011 tarihine kadar geçerli olduğunu ileri sürdüğü dikkate
alındığında davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki bu iddianın Mahkemece
makul bir gerekçe ile yanıtlanmadığı değerlendirilmiştir. Mahkemenin, bu
yaklaşımla “tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir
biçimde inceleme görevini” tam anlamıyla yerine getirdiği söylenemez. Mahkeme
kararında şeklen gerekçe mevcut olmakla birlikte bu gerekçe, davanın şartları
ve davada dayanılan sözleşme hükümleri dikkate alındığında makul bir gerekçe
değildir.
45. Başvurucu temyiz başvurusunda, İlk Derece Mahkemesinin
dava konusu sözleşmenin 30 gün geçerli olduğu yönündeki kabulünün hatalı
olduğunu, sözleşmenin 10/8/2010 ile 10/4/2011 tarihleri arasında geçerli
olduğunu, sözleşmede geçen 30 günlük sürenin ise sözleşmenin sona ermesinden
sonra uygulanacak uzatma süresine ilişkin olduğunu, bu nedenle Mahkeme
kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Buna rağmen temyiz
incelemesini yapan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2/5/2013 tarihli kararında,
başvurucunun esasa dair hususlarla ilgili bu somut şikâyetini tartışmaksızın
temyiz edilen kararı onamıştır (bkz. § 16).
46. Başvurucunun, davanın sonucuna etkili olabilecek
iddiasının neden kabul edilmediğinin ilk derece ve temyiz mahkemelerince makul
gerekçeyle açıklanmaması nedeniyle başvuru konusu davada hakkaniyete uygun bir
yargılama yapılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
47. Belirtilen nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi
Yönünden
48. Başvurucu; anayasal haklarının ihlal edildiğinin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve
yargılama süresince yaptığı yargılama giderlerinin tazmin edilmesi talebinde
bulunmuştur.
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.
…”
50. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, Mahkemece
başvurucu tarafından ileri sürülen ve davanın sonucunu değiştirebilecek
nitelikteki esaslı bir iddiaya makul bir gerekçe ile yanıt verilmemesi
nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin olduğundan 6216
sayılı Kanun’un (1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili
Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
51. Yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun diğer taleplerinin
reddine karar verilmesi gerekir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve
1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
2/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.