
Esas No: 2013/1766
Karar No: 2013/1766
Karar Tarihi: 1/12/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MELİH TATAROĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/1766) |
|
Karar Tarihi: 1/12/2015 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Alparslan ALTAN |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Bahadır YALÇINÖZ |
Başvurucu |
: |
Melih TATAROĞLU |
Vekili |
: |
Av. Recep SELÇUK |
I.
BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, maddi ve manevi
tazminat istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)
tarafından kısmen reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 28/2/2013 tarihinde Edirne İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 20/5/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular Bakanlığa bildirilmiş, Bakanlık 1/7/2015
tarihli yazısında görüş sunmayacağını belirtmiştir.
III. OLAY
VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, askerlik
hizmetini yerine getirmekte iken düşme sonucu sağ ayak bileğini kırmış ve
ayağında kalıcı hasar meydana gelmiştir.
8. Başvurucu, idarenin
gerekli özeni göstermemesi sonucu oluşan hizmet kusuru nedeniyle ayağında işlev
kaybı oluştuğundan bahisle meydana gelen zararların tazmini amacıyla 240.000 TL
maddi ve 60.000 TL manevi olmak üzere toplam 300.000 TL tazminat ödenmesine
karar verilmesi talebiyle 5/10/2010 tarihinde AYİM"de dava açmıştır.
9. AYİM İkinci Dairesinin 12/9/2012 tarihli ve E.2010/1170, K.2012/754 sayılı
kararıyla başvurucunun maddi tazminat talebinin 4.000 TL"sinin, manevi tazminat
talebinin ise 1.000 TL"sinin kabulü ile fazlaya ilişkin maddi ve manevi
tazminat talebinin reddine karar verilmiş; ayrıca 26/9/2011 tarihli ve 659
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) uyarınca reddedilen tazminat
miktarları üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan tarife uyarınca 19.010
TL vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye ödenmesine
hükmedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“ …
hizmetini yerine getirirken 04.01.2010 tarihinde birlik içinde hava
şartlarından kaynaklanan yerlerin buz ve kaygan olmasından kaynaklı düşme
sonucunda sağ ayak bileğinde kırık meydana geldiği, 05.01.2010 tarihinde
Sarıkamış Asker Hastanesinde tedavisinin yapılarak ayağının alçıya alındığı,
1,5 ay hava değişimi verildiği, hava değişimi sonrasında yapılan kontrol
sonrasında 1 ay daha hava değişimi verildiği, yapılan tedavileri sonucunda
askerlik hizmetini tamamlayarak 09.07.2010 tarihinde terhis edildiği,..
…
Davacının yaralanmasına neden olan maddi olayın, askerlik
gibi özellikli kamu hizmetinin ifası sırasında hava şartlarından kaynaklanan
yerlerin buz ve kaygan olmasından kaynaklandığı, hizmetin ifası sırasında
kimsenin zarar görmemesi için gerekli tedbirleri ve kontrolü sağlamakla görevli
bulunan idarenin, bu haliyle hizmet kusuru içinde bulunduğu anlaşılmakla,
davacının zararlarının hizmet kusuru ilkesi gereğince davalı idare tarafından
karşılanması gerektiği, ancak davacının da gerekli dikkat ve özeni göstermediği
anlaşıldığından müterafik kusurlu olduğu sonucuna
varılmıştır.
Davacının
olay sebebiyle maruz kaldığı sakatlık oranının belirlenmesi için Kurulumuzca
sevk edildiği GATA Komutanlığının 23.12.2011 gün ve 10771 sayılı sağlık raporu ile; davacının %4 (yüzdedört)
oranında meslekte kazanma gücünden kaybettiği ve askerliğe elverişli olduğu
belirtilmiştir.
Davacının
maddi zararlarının tespiti için resen seçilen bilirkişi tarafından tanzim
olunan 20.04.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre; davacının 19.308,00 TL. maddi tazminat hak edişinin mevcut olduğu bildirilmiştir. Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna, davacı vekili
tarafından; 05.10.2010 tarihinde açılan bu davada 02.11.2011 tarih ve 659
sayılı KHK’nin 14/1’inci maddesinin uygulanmaması gerektiği belirtilerek itiraz
edilmiş ise de; davalı idare tarafından 28.06.2012 tarihli başsavcılık
düşüncesine karşı cevap verildiği anlaşıldığından davacı vekilinin itirazının
yerinde olmadığı sonucuna varılarak, mahkememizin yerleşik içtihatlarına ve ilmi
verilere uygun bulunan bilirkişi raporu uyarınca, davacının müterafik
kusuru da dikkate alınarak uygulama yapılmasına karar verilmiştir.”
10. Başvurucu tarafından;
tazminat talebinin reddine ilişkin kararın yerinde olmadığı, ayrıca davanın
açıldığı tarihte 659 sayılı KHK"nın yürürlükte olmamasına rağmen aleyhine
vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla karar düzeltme
talebinde bulunulmuş; başvurucunun bu talebi de AYİM İkinci Dairesinin 6/2/2013 tarihli ve E.2013/178, K.2013/120 sayılı kararıyla
reddedilmiş ve başvurucuya 203 TL karar düzeltme para cezası verilmiştir.
11. Karar 15/2/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu Anayasa
Mahkemesine 28/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 11/4/2013
tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
Askeri Yüksek İdari Mahkemesi Kanunu’nun 46. maddesinin dördüncü fıkrasına
eklenen cümle şöyledir:
“Ancak,
tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek
suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına
ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
14. 659 sayılı KHK’nın 14.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil
adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk
birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk
müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu
davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve
takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar
üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 1/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun
28/2/2013 tarihli ve 2013/1766 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A.
Başvurucunun İddiaları
16.
Başvurucu; bilirkişi incelemesi sonucu tespit edilen tazminatın gerekçesiz
olarak AYİM tarafından düşürüldüğünü, daha az maddi tazminata hükmedildiğini, AYİM’in benzer davalar için farklı kararlar da verdiğini,
karar düzeltme talebinin reddedilmesi üzerine para cezasına mahkûm edildiğini
ve davanın açılmasından sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK uyarınca avukatlık
ücreti ödemesine hükmedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; 34.318 TL
maddi ve 60.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
B.
Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi,
olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp
olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin, adil
yargılanma hakkı çerçevesinde yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı ve
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıkları altında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
18. Başvurucu, açtığı
davanın kısmen kabul edilmesinin ve bilirkişi raporunda tespit edilen tutardan
daha az tazminata gerekçesiz olarak hükmedilmesinin adil yargılanma hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 49.
maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
22. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
23. Anılan kurallar uyarınca
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
24. AYİM
İkinci Dairesi başvurucunun, askerlik hizmetini yerine getirirken düşmesi
neticesinde ayağının kırılmasında idarenin hizmet kusurunun varlığını kabul
etmiş; diğer yandan başvurucunun da gerekli dikkat ve özeni göstermediğinden
yaralanma olayında müterafik kusurunun var olduğu
tespitini yapmış, bunun ardından sakatlık oranının belirlenmesi yoluna gitmiş
ve olay nedeniyle başvurucunun uğradığı zararın miktarı hakkında yaptırdığı
bilirkişi incelemesi sonucunda başvurucunun 19.308 TL maddi zararının bulunduğunu
belirlemiş, son olarak da başvurucunun müterafik
kusurunu da dikkate alarak 4.000 TL maddi ve 1.000 TL manevi tazminatın
başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
25. Adil yargılanma hakkı
bireylere, dava sonucunda verilen kararın değil; yargılama sürecinin ve
usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu
nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun; yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller
ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge
sunmuş olması gerekir.
26.
Somut olayda başvurucunun; yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair
bir bilgi ya da belge sunmadığı, Mahkemece delillerin değerlendirilmesinin ve
verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği, öte yandan
AYİM İkinci Dairesince de bilirkişi incelemesinde tespit edilen maddi zarardan
daha azına hükmedilmesinin gerekçesi olarak başvurucunun müterafik
kusurunun gösterildiği anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Karar Düzeltme Talebinin Reddedilmesi
Sonucunda Verilen Para Cezası Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal
Edildiği İddiası
28. Başvurucu, karar
düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine aleyhine para
cezasına hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
29. Anılan şikâyet konusu,
daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince hükmolunan bu
miktarın; gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı
olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu
yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği kabul edilerek bu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (Mustafa Kemal Sungur, B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42;
Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, §§ 38, 39; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maillard/Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005, §§
35, 37; Topaloğlu/Türkiye, B. No:
38388/04, 3/7/2012; Dalar/Türkiye,
B. No: 35957/05, 21/2/2012, § 52). Somut başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Aleyhine Hükmedilen Avukatlık Ücreti
Nedeniyle Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
30. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen
avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, başvuruya
konu dava daha evvel açıldığı hâlde 2/11/2011
tarihinde yürürlüğe giren 659 sayılı KHK uyarınca aleyhine avukatlık ücretine
hükmedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
32. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi
şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
(Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme,
görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
33. Mahkemeye erişim hakkı,
bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka
ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
34. Taraflardan birinin
yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında
lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının ödenmesine hükmedilmesine yönelik
düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı,
zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı
müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların; hakkın özüne zarar
vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama
amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları
arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine
katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61, 62).
35. Dava sonucundaki
başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi
de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle
bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında
makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Başvuru konusu olayda dava
açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak
yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin
bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi
öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine
hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava
sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli
yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek, kamu
otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı
imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde
başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir
(Serkan Acar, §§ 38, 39).
36. Buna karşılık bir hukuki
uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar
üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri
ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye
başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski
taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların
makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil
etmektedir (Özkan Şen, § 54).
37. Başvurucunun tam yargı
(tazminat) davasını açtığı 5/10/2010 tarihi itibarıyla
yürürlükteki usul hükümlerinde, dava
dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla
değiştirilmesini öngören bir düzenleme bulunmamakla birlikte dava sonucunda
haksız çıkan davacının, her hâlükârda davalı idare lehine, reddedilen miktar
üzerinden nispi avukatlık ücreti ödemesini gerektiren düzenlemenin bulunduğu
anlaşılmaktadır.
38. Tazminat alacağının
miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin
takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin
bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam
olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında
karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan
düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın
açıldığı tarihte mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların
tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin
olmadığı görülmektedir.
39. Başvurucunun da bu
nedenle AYİM’e açtığı davada uğradığı zarar için
240.000 TL maddi ve 60.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu
anlaşılmaktadır. AYİM, başvurucu lehine toplam 5.000 TL maddi ve manevi
tazminata ve 880 TL avukatlık ücretine hükmettikten sonra başvurucunun
reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden davalı idare lehine
19.010 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
40. Buna göre başvurucunun;
dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak
amacıyla talebini yüksek tuttuğu, davanın reddedilmesi sonrasında 19.010 TL
avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır.
41. Başvurucu aleyhine
avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim
hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin
ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
42. Somut olayın koşulları
bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah
imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu
ve yargılama sonucunda hak kazandığı tazminat ve avukatlık ücretinden çok daha
fazlasını avukatlık ücreti olarak davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı
görülmüştür. Böylece başvurucunun, tazminat alacağından mahrum bırakılarak ölçülü
olmayan bir müdahalenin varlığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu 34.318 TL
maddi ve 60.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvuru konusu olayda,
tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle
giderilemeyecek olan zararları karşılığında başvurucuya takdiren
net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın, sonucu
itibarıyla adil olmadığına ve karar düzeltme para cezası verilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Aleyhe avukatlık ücretine
hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C.
Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya net 20.000 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
D.
198,35 TL harç ve 1.500 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL
yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu
sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına
1/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.