17. Hukuk Dairesi 2014/13247 E. , 2016/5712 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacılar vekili ve davalı ...-i vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 10.05.2016 Salı günü davacılar vekili Av. ... ile davalı ... vekili Av. ... geldi. Diğer davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf vekilleri dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili; müvekkillerinin desteği ..."ın kullandığı motosiklete davalıların işleteni, sürücüsü, zorunlu
ve ihtiyari mali sorumluluk sigortacıları olduğu aracın çarpması sonucu 17.07.2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasında hayatını kaybettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, asıl davada; aracın işleteni, sürücüsü ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısından; birleşen davada; aracın ihtiyari mali sorumluluk sigortacısından; davacı eş ve çocuklar için ayrı ayrı 1.000 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 500 TL defin gideri; davacı ... için 200.000 TL, ... için ayrı ayrı 150.000 TL,... için ayrı ayrı 100.000 TL manevi tazminatın (zorunlu mali sorumluluk sigortacısı haricindeki davalılardan) kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, asıl davada; 12.07.2012 tarihinde harcını tamamlamak suretiyle maddi tazminat taleplerini davacı ... için 449.000 TL, .. için 161.000 TL, ...için 60.000 TL"ye yükseltmiştir.
Davalı ...... vekili; müvekkilinin işleteni olduğu aracın sürücüsü..."in yapılan otopsisinde ölüm nedeninin kalp krizi olduğunun belirlendiğini, bu nedenle kazanın oluşumunda kusurunun olmadığını, manevi tazminat taleplerinin fahiş olduğunu öne sürerek, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalılar davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece; davalı ...."ye yönelik davanın feragat nedeniyle reddine; asıl davada maddi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile, davacı ... için 367,285,54 TL, Elif için 118.645,55 TL, ... için 24.305,95 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline; manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile, davacılar ... için ayrı ayrı 25.000 TL, davacılar... ayrı ayrı 10.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalılar ...i., ...., ...den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, karardan
sonra davalı zorunlu mali sorululuk sigortacısı .... tarafından sigorta limiti olan 175.000 TL"nin ödenmesi ve davalı vekilinin talebi üzerine, 11.02.2014 tarihli ek kararla; davalı ...."ye yönelik davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmesinin yanı sıra sigorta ödemesi, davacıların destek tazminatlarından davacı eşe %50, davacı çocuklara %25"er paylar dahilinde mahsup edilerek eş için 279.785 TL,... için 55.451 TL destek tazminatının tahsiline karar verilmiş; asıl ve ek karar, davacılar vekili ile davalı ....... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, davacılar murisinin ölümü nedeni ile 6098 sayılı TBK."nun 53. ve 56. maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
HUMK."nun 91 ve devamı maddeleri (6100 s. HMK. 307 ve devamı) uyarınca "feragat kesin bir hükmün sonuçlarını doğurur ve kararın kesinleşmesine kadar feragat isteminde bulunulabilir". Somut olayda davacı vekili karar kesinleşmeden, davalı ...."ye yönelik davasından feragat etmiştir. Mahkemeler, Kanunda gösterilen istisnalar dışında kendi hükümlerini kendileri kaldıramazlar. İlk derece mahkemelerin kararlarını bozup kaldırma yetkisi münhasıran Yargıtay"a aittir. Yerel mahkeme duruşmaya son verip karar vermekle davadan elini çekmiştir. Artık mahkeme, karardan sonraki dönemde usule ilişkin haller dışında davayı tekrar ele alıp esasa etkili karar veremez. Mahkemenin belirtilen doğrultuda inceleme yapıp karar vermesine imkan veren bir usul hükmü de yoktur. Böyle bir durumda mahkemeye verilen feragat isteğinin temyiz isteği kabul edilerek Yargıtaya sevkinin sağlanması, Yargıtay tarafından verilecek bozma ilamından sonra dosyanın ele alınıp feragat sebebiyle gerekli kararın verilmesi mümkün olur. Yerleşmiş Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. Somut olayda, mahkemenin verdiği 11.02.2014 tarihli ek kararın yok hükmünde olmasına göre, taraf vekillerinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile ek kararın bozularak ortadan kaldırılması gerekmiştir.
2-6100 sayılı HMK."nun 166 ve devamı maddeleri uyarınca, davaların birleştirilmesine karar verilmesi halinde sadece
bunların yargılaması birlikte yürütülmekte olup, her dava bağımsız karakterini korumaktadır. Bu durumda her bir dava karar başlığında ayrı ayrı gösterilmeli, her biri için ayrı ayrı hüküm kurulmalı, yargılama giderleri ve vekalet ücreti vs. her dava için ayrı ayrı belirlenmelidir.
Somut olayda, asıl ve birleştirilen davalar için sanki tek bir dava imiş gibi düşünülerek hüküm kurulmuş, ayrı ayrı hüküm oluşturulmamıştır. Bu durumda mahkemece, asıl ve birleşen davalar için ayrı ayrı hüküm kurulması, vekalet ücreti v.s."nin asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı belirlenip hüküm altına alınması gerekirken, yazılı olduğu gibi tek bir dava varmış gibi hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bozma nedeni yapılmıştır.
3-10.04.1992 gün 1991/7-1992/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hüküm altına alınmamış bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK."nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir.
Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise, bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki, İBK. ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK. m. 294-297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK.’nun 388. maddesinde (HMK. m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık,
şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut olayda; yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 06.11.2013 tarihli kısa kararda davalı .... yönünden herhangi bir hüküm kurulmadığı halde, gerekçeli kararda "Davanın davalı .... yönünden feragat nedeniyle reddine" şeklinde hüküm tesis olunduğu görülmektedir. Bu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.04.1992 gün ve 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
4-Bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar vekili ile davalı ...-.... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 1.350,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalı ...-İ...ye verilmesine, 1.350,00 TL vekalet ücretinin davalı ...-..."nden alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacılara verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde
temyiz eden davacılar ve davalı ......i"ne geri verilmesine, 10.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.