
Esas No: 2013/2720
Karar No: 2013/2720
Karar Tarihi: 5/11/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (4) |
(Başvuru Numarası: 2013/2720) |
|
Karar Tarihi: 5/11/2015 |
R.G. Tarih ve Sayı: 15/1/2016-29594 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan ALTAN |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
Raportör |
: |
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI |
Başvurucu |
: |
Turan GÜNANA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun faks yoluyla göndermek istediği mektubun bazı satırlarının
karalanarak alıcısına gönderilmesi nedeniyle haberleşme ve ifade özgürlüğünün
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 26/3/2013
tarihinde Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama
imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 15/6/2015
tarihinde, adli yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 3/7/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 3/7/2015
tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan süre sonunda görüşünü 28/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 4/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Başvurucu 5/8/2015 tarihinde bu görüşe karşı beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/9/2005
tarihinde 2005/1609 Soruşturma sayılı tutuklama kararıyla tutuklanan
başvurucunun, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Değişik İş E. 2015/350,
Değişik İş K.2015/350 sayılı kararı ile “ruhsatsız
ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, resmi
belgede sahtecilik, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun
beraberinde bir başka suç işleme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma
veya el değiştirme, yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da
nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme” suçunu
işlediği kanaati ile 39 yıl 36 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
10. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Tekirdağ 1 No.lu F
Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) bulunduğu sırada
Z.Y. isimli arkadaşına mektup göndermek istemiştir.
11. Anılan dört sayfalık mektupta başvurucunun mektup alıcısıyla
olan ilişkisinden, anılarından, tarafların ailelerinden ve gündelik hayatından
bahsettiği görülmektedir.
12. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca
anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu 7/9/2012 tarihli ve
2012/1018 sayılı kararıyla mektubun “terör
ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel
amaçlı olarak haberleşmelerine neden” olduğu gerekçesine istinaden
4. sayfasının 4. paragrafının 1., 2., 3., 4., 5., 6.,
7. ve 8. satırlarının tamamının karalanmak suretiyle alıcısına gönderilmesine
karar vermiştir.
13. Mektubun İnfaz Kurumunca sakıncalı olduğuna karar verilen
kısmı şöyledir:
“Doğrusu bu süreçte en çok canımı sıkan şeyler
hem önderimiz üzerindeki ağır tecrit hem de bazı yakın arkadaşlarımın
yaşamlarını yitirip, şehit düşmeleridir. Biliyorsun tam bir yıldır önderimiz
İmralı’da yoğun tecrit altında. Ne ailesi ne de avukatları görüşebiliyor. Bir de
bunun üzerine 36 avukatını da tutukladılar. Ayrıca Ekim ayında çok sevdiğim R.C., Ocak ayında C. Ve iki hafta önce de S. isminde bir
arkadaşımın şahadeti gerçekleşti. S. hevalin haberini
yeni aldım ama epeydir şehit düşmüş. Düştükçe çoğalırlar biliyorum, fakat
yüreğim çok acıdı. Zor günlerde güzel anılarımız olmuştu. Hepsini sana bir gün
anlatacağım, mektupta olmuyor… Hatırlıyor musun sana bazı internet adresleri
vermiştim.”
14. Başvurucu bu karara karşı Tekirdağ İnfaz Hâkimliği
nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği 18/10/2012
tarihli ve E.2012/2788, K.2012/2721 sayılı kararıyla İnfaz Kurumu Disiplin
Kurulu kararına atıfta bulunarak başvurucunun şikâyetini reddetmiştir.
15. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi 11/12/2012 tarihli ve 2012/1726 Değişik İş sayılı kararıyla
İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye atıf yaparak kararın usul ve yasaya
uygun olduğundan bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
16. Anılan karar başvurucuya 28/2/2013
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 26/3/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar
dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri
kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
18. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218
sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) 91.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
19. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında,
idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma
memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik
ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra
gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi
vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
20. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmi
dört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından
kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya
yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir.
Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak
fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin
kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının
sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir.
Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre
beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu
kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği
kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına
itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına
göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen
kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı
görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/3/2013 tarihli ve 2013/2720 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, Z.Y. isimli arkadaşına
hitaben yazmış olduğu mektubun Cezaevi idaresince soyut iddialara dayanılarak
sakıncalı bulunduğunu, idarenin kararına karşı yaptığı şikâyet ve itiraz
yollarında da somut olgu olmaksızın taleplerinin reddedildiğini, mektubun içeriğinde
suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde yorumlanabilecek
bir ifade bulunmadığını belirterek haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüş; manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun
haberleşme ile ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise
de bu iddiaların özü, göndermek istediği mektubun Cezaevi idaresince kısmen
sakıncalı görülerek bazı kısımlarının çıkarılması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin kısıtlanması hakkındadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında
değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de
haberleşme alanında ifade özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(AİHS/Sözleşme) 8. maddesi ile güvence altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 5947/72…, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucunun, bir arkadaşına göndermek istediği mektubunun
kısmen sakıncalı olduğuna karar verilmesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka
bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve
Bakanlık Görüşleri
25. Başvurucu, arkadaşına göndermek istediği mektubun içeriğinde
suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde yorumlanabilecek
bir ifade bulunmamasına rağmen İnfaz Kurumunca kısmen sakıncalı görüldüğünü
ifade ederek haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılarak başvurucunun
iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir.
b. Genel İlkeler
28. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve
gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim,
kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden
kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
29. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
30. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
31. Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme özgürlüğüne
sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır.
Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini
isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra -içeriği ve biçimi ne olursa
olsun- haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme
kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel
iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta,
elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme
faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği kapsamında
değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015,
§ 49).
32. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
33. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından
“öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma “meşru
bir amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda
gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve
diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978,
§§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
34. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya
Uygulanması
i. Müdahalenin
Varlığı
35. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla
başvurucunun bir arkadaşına göndermek istediği mektubun, örgütsel amaçlı haberleşme
yapıldığı gerekçesiyle kısmen sakıncalı olduğuna karar verilmiştir. Dolayısıyla
anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme özgürlüğüne
bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı,
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın;
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
Kanunilik
37. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen kanunla
öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi
içermektedir. İlk olarak müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir
düzenlemeye dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden
düzenleme, ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son
olarak söz konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona
göre yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana
gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
38. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek
kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir
yetkisini kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması
gereklidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında
belirtildiği üzere kanun ile temel esasların, ilkelerin ve çerçevenin ortaya
konulmuş olması gerekir (AYM, E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985).
Bu noktada -özellikle kanunun idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede
takdir yetkisi tanıdığı durumlarda- ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini
belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08..., 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye,
B. No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
39. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir (Ahmet
Temiz, § 39).
40. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
41. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer hakları,
infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar
uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi uyarınca cezaevlerinin haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu kurumu olarak kabul edildiği
değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
42. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123.
maddeleri oluşturmaktadır.
43. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde
ve anılan Tüzük’ün 91. maddesinde, hükümlülerin
mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına
sahip oldukları, resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına
gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği, hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
44. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler;
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi ile
birlikte mektubun kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak
tedbirler ile bu yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava
yollarının da düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık,
anlaşılabilir ve öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, § 44).
45. AİHM’in Gülmez/Türkiye (B. No: 16330/02, 20/5/2008,
§ 51) kararında da 5275 sayılı Kanun’un Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği,
herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir
haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve
ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır.
46. Görüldüğü üzere müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü, hak
ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
47. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin; Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
48. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında da haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka
uygun ve demokratik toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amaçlarıyla yapılmış olması şartları aranmakta olup bu şartlar
altında yapılmayan müdahaleler yasaklanmıştır.
49. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğine
yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği
düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı
olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü
fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de
belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması
şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel
hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki
düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği
karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme
hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü
fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
50. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın 22.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu kabul
edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması
şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis
edilebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca bu kurumların haberleşme hürriyetine
müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka Anayasa’nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine dayalı olması
gerekmektedir (Ahmet Temiz, §
50).
51. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında, “Kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
52. Somut olayda başvurucunun gönderdiği mektubun kısmen
sakıncalı bulunması, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 7/9/2012 tarihli
kararında, anılan mektubun 4. sayfasının 4. paragrafının 1.,
2., 3., 4., 5., 6., 7. ve 8. satırlarının “terör
ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel
amaçlı olarak haberleşmelerine neden olduğu” gerekçesine
dayandırılmıştır.
53. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun Cezaevi Disiplin
Kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin;
kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi
amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa"nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
54. Başvurucu, arkadaşına göndermek istediği mektubun içeriğinde
suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde yorumlanabilecek
bir ifade bulunmamasına rağmen İnfaz Kurumunca soyut şekilde kısmen sakıncalı
görüldüğünü ifade ederek haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık görüşünde, AİHM
kararlarında ceza infaz kurumlarında bulunan kişilerin yazışmalarının belirli
ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceğinin
ifade edildiği belirtilmiş; başvuruya konu mektubun gönderilmemesinin amaçlanan
hedefler açısından orantısız olup olmadığı, bu bağlamda demokratik bir toplumda
gerekli olma ve ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığı açısından değerlendirmede
bulunulmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır.
56. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
57. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri
incelediği kararlarında, öncelikle ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini zira ceza infaz kurumunun olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu
belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve
diğerleri/Türkiye, § 51; Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
58. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi
yaparken mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan
olduğunu göz önünde bulundurması gerektiğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
59. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa"nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların, Anayasa"nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
60. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ölçütü, Anayasa"nın 13. maddesi ile AİHS"in 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça
yansıtmaktadır. Bu nedenle demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve
açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih
Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
61. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en
geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar,
demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel
hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla
demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak
yasayla sınırlandırılabilirler." şeklinde ifade edilebilir
(AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir
deyişle yapılan sınırlama, hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını
durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyor veya
ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge
bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59,
K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148,
17/4/2008; Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94; Fatih Taş, §§ 92, 93).
62. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84 ; Fatih Taş, §§ 92, 93).
63. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, § 183).
64. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa"nın 19. maddesi kapsamında
hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma"
şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa ve Sözleşme"nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz
sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
65. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan gönderilen yazışmalara
yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek yukarıda belirtilen makul
nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde objektif bir gözlemciyi
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte olaya özgü
olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra yapılacak
değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet
sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
66. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından demokratik bir toplumda gerekli olma ve ölçülülük ilkesine uygun
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
67. Somut olayda hükümlü olan başvurucu, bir arkadaşına hitaben
yazmış olduğu mektubunu posta yoluyla göndermek istemiş; bulunduğu infaz
kurumunca örgütsel amaçlı haberleşme kapsamında kaldığı değerlendirilen
mektubun 4. sayfasının 4. paragrafının 1., 2., 3., 4.,
5., 6., 7. ve 8. satırlarının (bkz. § 12) okunamayacak şekilde üzeri
çizildikten sonra alıcısına gönderilmesine karar verilmiştir.
68. Mektupta sakıncalı olduğuna İnfaz Kurumunca karar verilen
kısımda başvurucu, mektup alıcısını da kapsar şekilde içinde bulunduğu bir
topluluğun varlığına işaret ederek bu topluluğun önderi olarak PKK (Kürdistan
İşçi Partisi) terör örgütünün lideri olduğu kamuoyunca bilinen A.Ö.yü göstermektedir. A.Ö.nün
hükümlü olarak kaldığı infaz kurumundaki koşullarını “ağır tecrit” uygulaması
olarak betimleyen başvurucu, bu koşullardan rahatsızlığını dile getirerek buna
ilişkin bilgileri karşı tarafla paylaşmaktadır.
69. Ayrıca söz konusu kısımda başvurucu yakın arkadaşları olarak
ifade ettiği bazı kişilerin isimlerini zikretmek suretiyle tarihleriyle
birlikte ölüm haberlerini vermekte ve onların “şehit” olduğunun altını
çizmektedir. Bu bağlamda A.Ö.yü önderleri olarak
gören topluluğun içindeki bu kişilerin, PKK terör örgütü faaliyetleri
kapsamında yasa dışı eylemlere katılmaları nedeniyle hayatlarını kaybeden
kişiler oldukları öngörülebilmektedir. Ölen bu kişilerin “öldükçe
çoğalacakları” inancını ifade
eden başvurucu, bu sözleriyle silahlı yasa dışı eylemlerin artarak devam
etmesini amaçlamaktadır. Dolayısıyla şiddet içeriği tartışmasız yasa dışı somut
eylemlerin meşrulaştırıp bu eylemlere katılanların yüceltildiği mektubun bu
kısmında, başvurucunun mektup alıcısına yasa dışı eylemlere katılanlar ile
ilgili gelişmeleri aktardığı anlaşılmaktadır.
70. Buradan hareketle yasa dışı örgüt faaliyetleri nedeniyle
hükümlü bulunan başvurucu tarafından başka yollardan öğrenilmesinin mümkün olup
olmadığı bilinmeyen söz konusu bilgi ve gelişmelerin mektup alıcısına
aktarılması suretiyle en azından örgüt içi ilişkilerin ve/veya örgütsel haber
akışının canlı tutulmaya çalışıldığı sonucuna ulaşılması mümkündür.
71. Öte yandan “cezalandırmanın” amaçlarından biri, daha önceden suç işlemiş olan bireylerin
yeniden suç işlemelerini engelleyerek onları ıslah etmektir. Örgütsel nitelik
taşıyan haberleşme riskini bu amaç kapsamında en aza indirmek hedefiyle infaz
kurumlarınca daha sıkı önlemler alınması kabul edilebilir mahiyettedir.
72. Dolayısıyla yasa dışı örgüt ile ilgili olduğu varsayılan
birtakım bilgilerin yer aldığı ve şiddet unsuru barındıran başvuruya konu
mektubun 4. sayfasının 4. paragrafının 1., 2., 3., 4.,
5., 6., 7. ve 8. satırlarının, örgütsel gayeli haberleşme kapsamında kaldığı
İnfaz Kurumunca değerlendirilerek kamu düzeni, cezaevinde disiplinin ve
güvenliğin sağlanması, suçun önlenmesi amaçlarıyla sansürlenmek suretiyle
mektubun gönderilmesi şeklinde tedbir alınması makul görülmüştür.
73. Bunun yanı sıra mektubun bazı bölümlerinin üzerinin
çizilmesi suretiyle gönderilmesine karar verildiğinden bu tedbirin, Anayasa’nın
22. ve Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamında orantısız olduğundan da söz edilemez.
Bu kapsamda kamu makamları tarafından söz konusu mektupta geçen cümlelerin
sansürlenmesi suretiyle mektubun gönderilmesine karar verilmesinin demokratik
bir toplumda gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle söz konusu mektup yönünden getirilen
kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın
22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerinin
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşılmakla 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Bakanlığa ve
Tekirdağ İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
5/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.