8. Hukuk Dairesi 2012/3486 E. , 2012/9365 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine ve ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Siirt Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 11.10.2011 gün ve 747/1148 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde, 311 ada 108 sayılı parselin yaklaşık 30 yıl kadar önce tapu kayıt malikinden vekil edeni tarafından satın alındığını, kayıt maliklerine ulaşılamadığından tescil işleminin yapılmadığını, o günden bu yana taşınmazın vekil edeni tarafından tasarruf edildiğini, malik sıfatıyla zilyet olduğunu, kayıt maliklerinin mirasçıları olarak görülen davalılar tarafından vekil edeninin tasarrufuna karşı çıkmadıklarını, TMK.nun 713/2. maddesinde öngörülen koşulların vekil edeni tarafından tamamıyla gerçekleştiğini açıklayarak 311 ada 108 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tescilini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, cevap dilekçesinde TMK.nun 713/2. maddesinde belirtilen koşulların davacı taraf yararına gerçekleşmediğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, 311 ada 108 sayılı parselin kadastro tespitinin 25.07.1985 tarihinde yapıldığını, kadastro beyannamesinin 16.09.1989 tarihinde düzenlendiğini, davanın açıldığı 21.10.2008 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkrasında öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, kadastrodan önceki hukuki sebebe değer verilemeyeceğini ve kadastronun kesinleştiği 19.10.1989 tarihinden dava tarihine kadar TMK.nun 713. maddesi uyarınca 20 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığını gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK.nun 713/2. maddesi uyarınca tapu kütüğünün hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 fıkrası uyarınca kadastrodan önceki hukuki sebebe değer verilemeyeceği ve kadastronun kesinleştiği 09.10.1986 tarihinden dava tarihine kadar TMK.nun 713. maddesi uyarınca 20 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle asıl dava ve birleşen davalar bakımından davanın reddine karar verilmiş ise de, her şeyden önce davada taraf teşkili sağlanamamıştır. Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup davanın başında mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulur. Davacı vekili, Siirt Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2008 / 742 Esas sayılı dava dosyası ile (dava tarihi 06.10.2008) tapuda malik görünen 12 paydaş ile Maliye Hazinesine dava yöneltilerek TMK.nun 713/2. maddesi uyarınca tüm paydaşların payları bakımından iptal ve tescil isteğinde bulunmuş, daha sonra kayıt maliklerinden ... oğlu ...’in dava tarihinden önce ölü bulunması nedeniyle aynı yer Asliye Hukuk Mahkemesinde 2011/14 Esas sayılı ve 07.01.2011 tarihli dava ile, ...’in mirasçılarından olan ...,...,...,... ... ve ...’e karşı ayanı gerekçe ve hukuki sebeplerle açılan davanın eldeki dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiş, daha sonra ...’in mirasçılarından ...’in de ilk dava açılmasından önce ölü olduğunun belirlenmesi üzerine aynı yer Asliye Hukuk Mahkemesinde 2011/920 Esas sayılı dava dosyası ile 11.07.2011 tarihinde Burhanettin mirasçıları ..., ... ve ... İçli"ye karşı açılan davada, az önce açıklandığı biçimde açılan ilk dava dosyası ile birleştirilmiş ve yargılamanın her üç dosya bakımından 2008/747 Esas sayılı dava dosyası üzerinden yürütüldüğü belirlenmiştir. Birleşen dava dosyalarında davalı durumunda bulunan kişilere yöntemine uygun bir biçimde dava dilekçesinin tebliğ edildiği dosyadaki tebliğat parçalarından anlaşılmıştır. Kayıt maliklerinden bulunan paydaşlardan ...,..,...,..,...,... oğlu ..., ...,... ve ...’ya Siirt Sulh Hukuk Mahkemesinin 20.10.2009 tarih 2009/393 Esas -2009/518 Karar sayılı dava dosyası ile Siirt Defterdarı ... kayyım atanmış ve bunlara yönelik açılan davanın kayyım huzuruyla yürütüldüğü belirlenmiştir.
TMK.nun 713/2. fıkrasında; “aynı koşullar altında maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazını tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” hükmü yer almaktadır. Görüldüğü gibi, fıkrada 3 ayrı hukuki sebep belirlenmiştir. Birincisi maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan, ikincisi maliki 20 yıl önce ölmüş bulunan ve üçüncüsü malik hakkında gaiplik kararı verilmiş olan kimseler üzerinde bulunan tapu kayıtlarının bu nedenlerle hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle zilyedi bulunan kişi veya kişiler tarafından tapu iptali ve tescil davasını açabilecekleri öngörülmüştür. Davacı vekili gerek asıl dosyada ve gerekse birleşen dava dosyalarında TMK.nun 713/2. fıkrasında belirtilen hangi hukuki sebeplere dayandığını açıklamamış, mahkemece de bu husus üzerinde durulmamış ve davacı vekiline açıklattırmamıştır. Kayıt maliklerinin bir kısmının nüfus kayıtları ve veraset belgeleri olmadığından hangi tarihte öldükleri dosyadaki bilgilerden anlaşılamamıştır. Öte yandan, bir kısmına ise az önce açıklandığı gibi kayyım atanmak suretiyle taraf teşkili sağlanma yoluna gidilmiştir.
TMK.nun 713/2. fıkrasında yer alan hukuki sebeplerden bir veya birkaçına dayalı olarak açılan davalar kamu düzeni ağırlıklı davalar olup mahkemece kendiliğinden araştırma ve inceleme hakkına sahiptir. Yani re’sen araştırma inceleme kuralı bu tür davalar için geçerlidir. Bu nedenle bu tür davalarda kayıt maliklerine kayyım atanmak suretiyle taraf teşkilinin sağlanması ve davanın yürütülmesi olanaklı değildir. Sapma göstermeyen Yargıtay uygulaması bu yöndedir. Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak dava kayıt malikine, kayıt maliki ölmüş ise mirasçılarına yöneltilerek açılır. Bu nedenle öncelikle ölen kayıt maliklerine ait hasımlı (hasım Hazine olacak) veraset belgelerinin alınması için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, veraset belgeleri sunulduğunda davanın mirasçılarına yöneltilmesi ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri gözetilerek tebliğlerin yapılması ve taraf teşkilinin öncelikle sağlanması zorunludur. Dava koşulları göz ardı edilerek ve taraf teşkili sağlanmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuş bulunması bu bakımdan usul ve kanuna aykırıdır.
Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesiyle mümkün olur. HUMK.nun 73.maddesinde; “Kanunun gösterdiği istisnalar haricinde Hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremez,” denilmektedir. Madde metninde açıkça görüldüğü üzere taraflar, yöntemine uygun bir biçimde davet edilmedikçe mahkemece karar verilemez. Aynı durum Hukuk Muhakemesi Kanununun 27. maddesinde de; “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi haklarıyla bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler” amir hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu maddede yer alan "hukuki dinlenilme hakkı" tabiriyle 73. maddesindeki durum ifade edilmiştir. Yani bu ilke (kavram) aynı zamanda taraf teşkili koşulunu da içermektedir. Bu hak, Anayasanın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Bu hak iddia ve savunma hakkı olarak da bilinse iddia ve savunma hakkından daha geniş ve daha üst bir kavram olarak nitelendirilmektedir. Somut olayda, mahkemece, her ne kadar, işin esası hakkında bir karar verilmiş ise de, yargılama sırasında tapu kayıt malikinin bir kısmına herhangi bir şekilde ve yolla tebligat yapılmamış ve taraf teşkili sağlanamamıştır. Böylece, davada taraf sıfatıyla savunma hakkı tanınmamış ve daha ötesi savunma hakkı kısıtlanmıştır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgulardan da anlaşılacağı üzere davada taraf teşkili sağlanmadan işin esası hakkında hüküm kurulamaz (HGK.nun 22.02.2012 tarih, 2011/8-763 E., 2012/85 sayılı Kararı).
Kadastro tutanağının kesinleştiği tarihe göre kadastrodan önceki hukuki sebepler bakımından 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. fıkrasında açıklanan 10 yıllık hak düşürücü süre gerçekleşmiştir. Her ne kadar kesinleşme tarihinden dava tarihine kadar biçimsel açıdan bakıldığında 20 yıllık kazanma süresi bazı paydaşlar açısından dolmamış ise de her şeyden önce süre TMK.nun 713/2. fıkrasında açıklanan ve davacı tarafın dayanabileceği hukuki sebepler bakımından başlangıç ve bitiş tarihleri farklılık göstermektedir. Davacı tarafa dayandığı hukuki sebep açıklattırılmadan bu sürenin geçip geçmediğinin saptanması pek mümkün görülmemektedir. Kaldı ki, birleştirilen her iki dava bakımından mahkemenin gösterdiği gerekçenin uygun düşmediği dosyadaki bilgi ve belgelerle sabittir.
Şu halde mahkemece yapılacak iş; yukarıda açıklandığı biçimde öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra davacı taraftan TMK.nun 713/2. fıkrasında belirtilen hangi hukuki sebep ya da sebeplere dayandığı konusunda açıklama istenmesi, ondan sonra oluşacak duruma göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı ve dosya kapsamı ile örtüşmeyen yüzeysel bir gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 18.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.