
Esas No: 2013/3354
Karar No: 2013/3354
Karar Tarihi: 4/11/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TURAN GÜNANA BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2013/3354) |
|
Karar Tarihi: 4/11/2013 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI |
Başvurucu |
: |
Turan GÜNANA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda faks yoluyla gönderilmek
istenen mektubun bazı satırlarının karalanarak alıcısına gönderilmesi nedeniyle
haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 6/5/2013 tarihinde Kocaeli
Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış
ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını
karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım isteminde bulunmuştur.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/6/2015 tarihinde,
adli yardım talebinin kabulüne, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 3/7/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular 3/7/2015 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 26/8/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 6/10/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 7/10/2015
tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/9/2005 tarihinde
2005/1609 Soruşturma sayılı tutuklama kararıyla tutuklanan başvurucunun,
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Değişik İş E.2015/350, Değişik İş
K.2015/350 sayılı kararı ile “ruhsatsız
ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, resmi
belgede sahtecilik, devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun
beraberinde bir başka suç işleme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma
veya el değiştirme, yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da
nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme” suçunu
işlediği kanaatiyle 39 yıl 36 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
10. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Tekirdağ 1
No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu sırada R.K.
isimli arkadaşına faks yoluyla mektup göndermek istemiştir. İlgili mektup
şöyledir:
“Selam, sevgi ve saygılarımı sunuyor, seni ve
yanında bulunan tüm arkadaşları, dostları sevgiyle sıkıca kucaklayıp öpüyorum.
Şimdiden kurban bayramınızı kutluyor, barışa,
özgürlüğe ve güzelliklere vesile olmasını diliyorum.
Sevgili heval, sen
ve S. hevalin faksını aynı zamanda aldım ancak
cevaplamaya şimdi fırsat buldum. Zaten H. heval
faksların ulaştığına dair size haber yazmıştı. Umarız o faks elinize geçmiştir.
Heval R., vallahi siz gittikten sonra epey bir boşluk doğdu. Varlığınızla
bizlere neşe moral oluyordunuz. Hem siz hem 95’teki S.’ler
bir anda çekip gittiniz, hem de hiç ardınıza bakmadan. Ama yakalayacağım
sizleri. Gittiğiniz yerlerden övgüyle bahsetmişsiniz, artık bir hapishaneden ne
kadar övgüyle bahsedilebilecekse! Sizin adınıza sevindim. Bugün bizim T. hevalin dosya arkadaşı M. de yazmıştı. Onu da yarın
Kandıra’ya gönderecekler. Kendi isteğiydi. Teker teker bıraktınız
bırakıyorsunuz beni ve H. hevali. İki saat kadar önce
H. heval bana yürekten bir stran
(?) söyledi. S. hevalin yerini tutmasa da fena değil
ama Dara Hejire’yi özledim.
Can heval, ben halen
yalnızım. Zaten 5 Ekimden beri açlık grevindeyim.
İdarene yanıma kimseyi verdi, ne de beni bizim arkadaşların yanına verdi. Fakat
sorun değil, alışkınım yalnızlığa, zaten hep hücrelerdeydik.
Benim sağlık ve moral durumum iyi. Bel
problemi eskisi gibi. Bazen iyi bazen kötü, alıştık birbirimize. Umarım sende
ciddi bir problem yoktur. Kendini dışarıya hazırlıyorsun değil mi? Bizim C. Heval geçenlerde bizimkilere misafir olmuştu, size de
selamları olmuş. Telefonla arıyor aileyi, S. heval
firarlarda. Yer kalmadı. Tekrardan kucaklıyor, öpüyorum. Ara sıra yazın bana.”
11. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu 22/10/2012
tarihli ve 2012/1298 sayılı kararla 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218
sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (İnfaz Tüzüğü) 91.
maddesinin (3) numaralı fıkrasına gönderme yapmak suretiyle örgütsel haberleşme
kapsamında değerlendirdiği bu mektubun 4. paragrafının 1. ve 2. satırlarının
tamamının (Can heval,
ben halen yalnızım. Zaten 5 Ekimden beri açlık
grevindeyim. İdare ne yanıma kimseyi verdi, ne de
beni…) karalanmak suretiyle alıcısına gönderilmesine karar
vermiştir.
12. Başvurucu bu karara karşı Tekirdağ İnfaz Hâkimliği
nezdinde şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği 23/11/2012 tarihli
ve E.2012/3086, K.2012/3045 sayılı kararla İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
kararına atıfta bulunarak başvurucunun şikâyetini reddetmiştir.
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi
28/2/2013 tarihli ve 2013/259 Değişik İş sayılı kararla İnfaz Hâkimliğinin
kararındaki gerekçeye atıf yapılarak kararın usul ve yasaya uygun olduğundan
bahisle başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir.
14. Anılan karar başvurucuya 8/4/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 6/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1)Hükümlü, bu
maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve
telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme
hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer
suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise
gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
16. (İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
17. İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar,
zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare
memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan
mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi
personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca
görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine
konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
18. İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmi
dört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından
kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya
yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir.
Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak
fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin
kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının
sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir.
Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre
beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu
kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği
kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına
itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına
göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren on beş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının
kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren
bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin
kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının
okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun
verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
298. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Hükümlü ve tutukluların beslenmesini
engelleyenler hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir. Hükümlü
ve tutukluların açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya
da bu yolda kendilerine talimat verilmesi de beslenmenin engellenmesi sayılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 4/11/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/5/2013 tarihli ve 2013/3354 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, R.K. isimli arkadaşına göndermek istediği
başvuruya konu faks metninin Cezaevi idaresince soyut iddialara dayanılarak
engellendiğini, faksın içeriğinde suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel
haberleşme şeklinde yorumlanabilecek bir ifade bulunmadığını belirterek
haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş; manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun
haberleşme ile ifade hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise
de bu iddiaların özü, göndermek istediği mektubun Cezaevi idaresince kısmen
sakıncalı görülerek bazı kısımlarının çıkarılması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin kısıtlanması hakkındadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS/Sözleşme) 8. maddesi ile güvence
altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72…, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B.
No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun, bir arkadaşına göndermek istediği
mektubunun kısmen sakıncalı olduğuna karar verilmesi nedeniyle anayasal
haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun
değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
24. Başvurucu arkadaşına göndermek istediği faks metninin
içeriğinde suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde
yorumlanabilecek bir ifade bulunmamasına rağmen İnfaz Kurumunca kısmen sakıncalı
görüldüğünü ifade ederek haberleşme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde, AİHM içtihatları hatırlatılarak başvurucunun
iddialarının bu kararlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru
dilekçesindeki ifadelerini yinelemiş; mektup alıcısıyla arasında örgütsel bir
bağ bulunmadığını, alıcının örgüt üyesi olmadığını, sansürlenen satırların
düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde yazıldığını, satırlarda sakıncalı bir
ibare olmadığını belirtmiştir.
b. Genel İlkeler
27. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden
kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
28. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
29. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
30. Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra -içeriği ve
biçimi ne olursa olsun- haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır.
Haberleşme kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve
görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir.
Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan
haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin gizliliği
kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet
Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015,
§ 49).
31. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50).
32. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın “ulaşılabilir”, yeterince açık ve belirli bir eylemin
gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci olarak
söz konusu sınırlandırma “meşru bir amaca” dayalı olmalı, bunun yanı sıra
müdahale demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71,
6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88,
25/3/1992, § 34).
33. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelenmesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
34. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla
başvurucunun bir arkadaşına faks yoluyla göndermek istediği mektubun, örgütsel
amaçlı haberleşme yapıldığı gerekçesiyle kısmen sakıncalı olduğuna karar
verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından
başvurucunun haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği
müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle
sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
§ 36).
Kanunilik
36. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk
olarak müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye
dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme,
ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz
konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre
yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana
gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
37. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun kalitesi” olarak tanımlanabilecek
kanuni düzenlemede bulunması gereken temel esaslar belirlenerek takdir
yetkisini kullanacak mercilerin sınırlarının da netliğe kavuşturulması
gereklidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği
üzere kanun ile temel esasların, ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması
gerekir (AYM, E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985). Bu noktada -özellikle kanunun
idari makamlara haberleşme özgürlüğüne müdahalede takdir yetkisi tanıdığı
durumlarda- ilgili kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta
belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 15672/08..., 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye, B. No: 9460/03, 3/7/2007, §
21).
38. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü hâlinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale, kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir (Ahmet
Temiz, § 39).
39. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
40. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin,
Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu
Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi
uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu
kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
41. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.
42. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve anılan Tüzük’ün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve
telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları,
resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks
ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun
asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve
çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine
neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri,
tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
43. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler;
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve anlaşılabilir
şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi ile birlikte mektubun
kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu
yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da
düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve
öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet
Temiz, § 44).
44. AİHM’in Gülmez/Türkiye
(B. No: 16330/02, 20/5/2008, § 51) kararında da 5275 sayılı Kanun’un Avrupa
İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme
Komitesi tarafından incelendiği, herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı,
hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye karşı yerinde koruma
sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır.
45. Görüldüğü üzere müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
46. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin; Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
47. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da
haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik
toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik
refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın
korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış
olması şartları aranmakta olup bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler
yasaklanmıştır.
48. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen
amaçlara dayalı olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla
birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna
tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim
kararı alınması şartına yönelik olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde
yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların
dar yorumlanması gereği karşısında Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin anılan
maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
49. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca bu kurumların haberleşme
hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine
dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz,
§ 50).
50. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
51. Somut olayda başvurucunun gönderdiği mektubun kısmen
sakıncalı bulunması, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 22/10/2012 tarihli
kararıyla anılan mektubun 4. paragrafının 1. ve 2. satırlarında örgütsel amaçlı
haberleşme yapıldığı gerekçesine dayandırılmıştır.
52. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 298. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca hükümlü ve tutukluların açlık grevine veya ölüm
orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda kendilerine talimat
verilmesi suçtur.
53. Bu kapsamda başvurucunun mektubunun Cezaevi Disiplin
Kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin;
kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi
amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa"nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
54. Başvurucu, arkadaşına göndermek istediği faks metninin,
içeriğinde suç unsuru oluşturabilecek veya örgütsel haberleşme şeklinde
yorumlanabilecek bir ifade bulunmamasına rağmen İnfaz Kurumunca soyut şekilde
kısmen sakıncalı görüldüğünü, mektup alıcısıyla arasında örgütsel bir bağ
bulunmadığını, alıcının örgüt üyesi olmadığını ifade ederek haberleşme hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarında ceza infaz kurumlarında
bulunan kişilerin yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına
Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet vermeyeceği belirtilmiş; başvuruya konu
mektubun gönderilmemesinin amaçlanan hedefler açısından orantısız olup
olmadığı, bu bağlamda demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine
uygun olup olmadığı açısından değerlendirmede bulunulmasının gerekli olduğu
vurgulanmıştır.
56. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, § 97).
57. AİHM haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği
kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini, keza zira ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimleri
dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, §
51; Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık,
§ 98).
58. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli
araçlardan olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
59. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa"nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların, Anayasa"nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
60. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ölçütü, Anayasa"nın 13. maddesi ile AİHS"in 8., 9.,
10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu nedenle
demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde
yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B.
No: 2013/1461, 12/11/2014, § 92).
61. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." şeklinde ifade
edilebilir (AYM, E.2006/142, K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir deyişle yapılan
sınırlama, hak ve özgürlüğün özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya
aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hâle getiriyor veya ölçülülük ilkesine
aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik
toplum düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM,
E.2006/142, K.2008/148, 17/4/2008; Abdullah
Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014 § 94; Fatih Taş, §§ 92, 93).
62. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§
92, 93).
63. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, §
183).
64. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa"nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak
tutma" olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
dışında (İbrahim Uysal, B. No:
2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa"nın ve Sözleşme"nin ortak alanı
kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01,
6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §
35).
65. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesinde
objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına ikna
edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98-102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
66. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 87).
67. Somut olayda hükümlü olan başvurucu, başka bir infaz
kurumunda tutuklu/hükümlü olarak bulunan arkadaşına hitaben yazmış olduğu
mektubunu faks yoluyla göndermek istemiş, bulunduğu infaz kurumunca yukarıda
(bkz. § 10) tamamına yer verilen mektupta örgütsel amaçlı haberleşme kapsamında
kaldığı kanaatine varılan 4. paragrafın 1. ve 2. satırlarının (bkz. § 11)
okunamayacak şekilde üzeri çizildikten sonra mektubun alıcısına gönderilmesine
karar verilmiştir.
68. Mektubun sakıncalı olduğuna İnfaz Kurumunca karar verilen
kısımda “Zaten 5 Ekimden
beri açlık grevindeyim.” cümlesi yer almaktadır. 5237 sayılı
Kanun’un 298. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca hükümlü ve tutukluların
açlık grevine veya ölüm orucuna teşvik veya ikna edilmeleri ya da bu yolda
kendilerine talimat verilmesi suçtur. Haberleşmenin farklı infaz kurumlarında
bulunan kişiler arasında gerçekleştirilmek istendiği hatırda tutulmalıdır.
Hükümlü olan başvurucunun yine hükümlü/tutuklu olan R.K.ya, kendisinin açlık grevinde olduğunu tarihiyle
birlikte bildirmek suretiyle haber verdiği tartışmasızdır.
69. Başvurucu tarafından bu haberin iletilmek istendiği dönemde
PKK terör örgütüne destek vermek amacıyla ülke genelindeki infaz kurumlarında
açlık grevi eylemlerinin devam ettiği, eylem yapan veya ileride yapması
muhtemel hükümlü/tutuklular arasındaki eyleme yönelik iletişimin söz konusu
eylemleri yaygınlaştırabileceği veya var olanların süresini uzatabileceği
öngörülebilir bir olgudur.
70. Öte yandan infaz kurumlarında kişisel sebeplerle yapılan
münferit açlık grevi eylemlerinden aynı veya farklı infaz kurumlarında bulunan
diğer tutuklu/hükümlülerin haberdar edilmesi, bu kişileri de eylem başlatmaya
teşvik ederek mevcut olan eylemlerin toplu eylemlere dönüşmesine sebebiyet
verebilecek; bu yolla infaz kurumlarındaki asayiş ve güvenlik tehlikeye
düşebilecektir.
71. Tüm bu bilgiler ışığında başlangıç sebebi ve amacı ne
olursa olsun açlık grevi yapma eylemi ile ilgili bilgi ve haberlerin
tutuklu/hükümlüler arasındaki iletişime konu olmasına infaz kurumlarınca
temkinle yaklaşılması ve bu haberleşmenin daha sıkı denetime tabi tutulması
kabul edilebilir mahiyettedir.
72. Yasa dışı örgüt faaliyetleri nedeniyle hükümlü bulunan
başvurucunun, geçmişte PKK terör örgütü mensubu olduğu bilinen bir kısım
hükümlüyle iletişim hâlinde bulunduğu Mahkeme nezdindeki diğer başvurularına (Örn. B. No: 2013/8554) yansımıştır. Dolayısıyla
başvurucunun haberleşmek istediği
tarihte farklı infaz kurumunda tutuklu/hükümlü bulunan R.K.ya, 5 Ekim’den beri açlık grevinde olduğu
bilgisini vermesinin R.K.yı da açlık grevi yapma veya
yapıyorsa devam etme yönünde teşvik etme ihtimalinin bulunduğunu değerlendiren,
bu doğrultuda ülke genelindeki eylemleri de dikkate alarak haberleşmenin
örgütsel gayeli olabileceği kanaatine varan İnfaz Kurumunca kamu düzeni,
cezaevinde disiplinin ve güvenliğin sağlanması, suçun önlenmesi amaçlarıyla
anılan kısımlarının çıkartılarak mektubun gönderilmesi şeklinde tedbir alınması
makul görülmüştür. (Atilla ve
diğerleri/Türkiye).
73. Bunun yanı sıra iki satırın çizilmesi suretiyle mektubun
gönderilmesine karar verildiğinden bu tedbirin, Anayasa’nın 22. ve Sözleşme’nin
8. maddesi bağlamında orantısız olduğundan da söz edilemez. Bu kapsamda kamu
makamları tarafından söz konusu mektupta geçen anılan cümlelerin sansürlenmesi
suretiyle mektubun gönderilmesine karar verilmesinin demokratik bir toplumda
gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle söz konusu mektupla ilgili olarak
yapılan kısıtlamanın bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın
22. maddesinde yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerinin
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 22. maddesinde
güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Adli yardım talebinin kabulüyle geçici muafiyet sağlanan
yargılama giderlerinin tahsilinin başvurucunun mağduriyetine neden olacağı
anlaşılmakla 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurucunun yargılama
giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Bakanlığa ve Tekirdağ İnfaz
Hâkimliğine gönderilmesine
4/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.