
Esas No: 2013/2254
Karar No: 2013/2254
Karar Tarihi: 15/10/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
LOKMAN GÖNÜL VE MEHMET EMİN
GİRGİN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2254) |
|
Karar Tarihi: 15/10/2015 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
Raportör |
: |
Hüseyin TURAN |
Başvurucular |
: |
1- Lokman GÖNÜL |
|
|
2- Mehmet Emin GİRGİN |
Vekili |
: |
Av. Mesut BEŞTAŞ |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun uzun
sürmesi, tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararların gerekçelerinin
yeterli olmaması ve tutukluğa itiraz incelemesinin duruşmasız yapılması
nedenleriyle Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 25/3/2013
tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 31/12/2013 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular 6/2/2014
tarihinde bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/4/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş yazısı 17/4/2014 tarihinde
başvuruculara bildirilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı
beyanlarını 2/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular 9/5/2006 tarihinde gözaltına alınmış ve Batman Sulh Ceza
Mahkemesinin 11/5/2006 tarihli ve 2006/984 Değişik İş sayılı kararı ile “PKK
terör örgütü üyesi olmak, PKK terör örgütü adına molotof
kokteylli saldırıda bulunmak ve eylem hazırlığında olmak” suçlarından
tutuklanmışlardır.
9. Mahkemenin tutuklama
gerekçesi şu şekildedir:
“...müsnet suçun vasıf
ve mahiyeti, mevcut delil durumu,
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve kaçacakları,
saklayacakları delilleri
yok edip gizleyecekleri hususunda kuvvetli şüphenin bulunması, ayrıca suçun 5271 sayılı CMK.nun 100. maddesinde belirtilen
suçlardan oluşu nedenleriyle TUTUKLANMALARINA [karar verilmiştir.]”
10. Başvurucularla birlikte dört
sanık hakkında, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 26/7/2006
tarihli ve E.2006/489 sayılı iddianamesi ile 5/5/2006 tarihinde yasa dışı PKK
terör örgütü adına Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Batman il binasına yapılan molotof kokteylli saldırıyı gerçekleştirdikleri iddiası ve
“örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, mala zarar verme ve
patlayıcı madde kullanmak suretiyle genel güvenliği kasten tehlikeye sokma”
suçlarını işlediklerinden bahisle kamu davası açılmıştır. İddianamede suça
ilişkin deliller olarak şüphelilerin ikrarları, zapt edilen suç eşyaları, ekspertiz raporları, görüntü kayıtları, görüntü kaydı çözüm
tutanakları, olay yeri tespit tutanakları ve telefon kayıtları gösterilmiştir.
11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesince 5/9/2006 tarihli ilk duruşmada “sanıklara isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve sanıklara isnat edilen
suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan bulunması”
gerekçeleriyle başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
12. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli ve E.2006/228, K.2007/222 sayılı kararıyla
başvurucuların, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 151., 152., 170., 174. ve 314. maddeleri uyarınca toplam 9 yıl
33 ay 20 gün hapis ve 100 TL adli para cezası ile ayrı ayrı
cezalandırılmalarına ayrıca sanıklara verilen ceza miktarı ve tutuklulukta
geçirilen süre dikkate alınarak tutukluluk
hâllerinin devamına karar verilmiştir.
13. Başvurucuların temyizi
üzerine Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/5/2007
tarihli kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 11/6/2008 tarihli ve E.2008/741,
K.2008/7572 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
14. Bozma kararı sonrasında
yapılan yargılamada Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dört celse duruşma
yapılmış ve başvurular hakkında “sanıklara
isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
bulunması ve sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen
suçlardan bulunması” gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar
verilmiştir.
15. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli ve E.2008/430, K.2009/24 sayılı kararıyla
başvurucuların yeniden 5237 sayılı Kanun’un 151.,
152., 170., 174. ve 314. maddeleri uyarınca toplam 9 yıl 33 ay 20 gün hapis ve
100 TL adli para cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına ve sanıklara verilen
ceza miktarı ve tutuklulukta geçirdikleri süreler dikkate alınarak tutukluluk hâllerinin devamına karar
verilmiştir.
16. Başvurucuların temyizi
üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30/10/2012 tarihli
ve E.2010/9947, K.2012/11775 sayılı ilamı ile Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli kararı yeniden bozulmuştur.
17. Bozma sonrası Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2/1/2013 tarihli tensip ara
kararıyla başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiş,
başvurucu Lokman Gönül’ün itirazı üzerine Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin
11/1/2013 tarihli ve 2013/4 Değişik İş sayılı kararıyla, başvurucu Mehmet Emin
Girgin’in itirazı üzerine Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/2/2013 tarih
ve 2013/30 Değişik İş sayılı kararıyla dosya üzerinde yapılan inceleme
neticesinde itirazların reddine karar verilmiştir.
18. Bozma kararı sonrasında
yapılan ilk duruşmada Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2013 tarihli ve
E.2013/1, K.2013/49 sayılı kararıyla başvurucuların 5237 sayılı Kanun’un 151., 170. ve 314. maddeleri uyarınca toplam 6 yıl 9 ay 20 gün
hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına ve verilen ceza miktarı ile
tutuklulukta geçirdikleri süre dikkate alınarak tahliyelerine karar
verilmiştir.
19. Başvurucular 25/3/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
20. 5237 sayılı Kanun’un 314.
maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan
suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
21. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında
ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları
yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda,
gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı
aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasına hükmolunur.”
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) Sadece adlî para
cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda
tutuklama kararı verilemez.”
23. 5271 sayılı Kanun’un 101.
maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin
seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin
yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl
serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara
itiraz edilebilir.”
24. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde
tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde
gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
25. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi
şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde
bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk
hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak
karar verilir.
…
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde
de re"sen karar verir.”
26. 5271 sayılı Kanun’un 270.
maddesi şöyledir:
“İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi
için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme
ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da
emredebilir.”
27. 5271 sayılı Kanun’un 271.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz
hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde
Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
28. Mahkemenin 15/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 25/3/2013 tarihli ve 2013/2254 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
29. Başvurucular,
tutukluluklarının uzun sürdüğünü, tutukluluklarının devamına ilişkin verilen
kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu, adli kontrol taleplerinin
orantılılık tartışması yapılmaksızın reddedildiğini, tutukluğa itiraz
incelemelerinin duruşmasız olarak yapıldığını belirterek Anayasa’nın 19.
maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşler, ihlalin tespiti ile manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Tutuklamaya
Yönelik İtiraz Başvurularının İtiraz Merciince Duruşmasız İncelendiği İddiası
30. Başvurucular, çekişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkesine aykırı olarak herhangi bir tarih
belirtilmeksizin itiraz merciince tutukluluğa ilişkin kararların defalarca
duruşmasız olarak verildiğini belirterek Anayasanın 19. maddesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan
kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı
merciine başvurma hakkına sahiptir.”
32. Avrupa İnsan hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun
kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre
içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması
için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
33. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple
olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında
süratle karar verebilecek ve tutulması kanuni değilse salıverilmesine
hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Anılan Anayasa ve
Sözleşme hükümleri esas olarak tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz
başvurusu üzerine, bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye
talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının incelenmesi açısından bir
güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 30).
34. 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesinde, soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde
ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet Savcısı’nın istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından 100. madde hükümleri göz önünde bulundurularak kovuşturma evresinde
ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her
oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuz
günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar verileceği hükme
bağlanmıştır.
35. 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesine göre yapılacak değerlendirme, resen (ex officio) yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme
hakkı kapsamında değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 32).
36. Bu çerçevede resen
gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışındadır (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 40).
Bireysel başvuru kapsamında olmayan bu kararların usulüne dâhil alt unsurlar da
kararlarla aynı hukuki sonuca tabidir.
37. Somut olayda başvurucuların
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/1/2013
tarihinde en son resen verdiği tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz
ettikleri, itiraz merciince itirazların duruşma açılmadan dosya üzerinde
değerlendirildiği ve reddedildiği (bkz. § 17), 26/2/2013 tarihinde yapılan ilk
duruşmada ise tahliye edildikleri UYAP üzerinden elde edilen belgelerden
anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle
başvurucuların, mahkemece resen yapılan incelemelerin duruşmasız olduğu ve
çelişmeli yargılama ilkesine uyulmadığı yönündeki şikâyetlerinin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tutukluluk
Süresinin Makul Olmadığı İddiası
39. Başvurucuların, tahliye
edilene kadar uzun bir süre tutuklu olarak bulundurulduklarına, tutukluluklarının
devamına ilişkin verilen kararların gerekçelerinin yeterli olmadığına ve adli
kontrol taleplerinin orantılılık tartışması yapılmaksızın reddedildiğine
ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas
Yönünden
40. Başvurucular, devam eden
yargılama kapsamında yaklaşık yedi yıl boyunca tutuklu olarak bulunduklarını,
bu sürede verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin
yeterli olmadığını ve adli kontrol tedbirlerinin uygulanmadığını belirterek
Anayasanın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Bu nedenle
incelemenin tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiası çerçevesinde kişi
hürriyeti ve güvenliği kapsamında yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
41. Bakanlığın görüşünde
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetlerle ilgili iddialar değerlendirilirken Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) tutukluluk konusunda benimsediği ilkelere değinilmiş;
davanın kapsamı, dosyadaki deliller, sanıklara yüklenen suçların sayısı ve
niteliği, sanıkların sayısı gibi durumların tutukluluk süresinin makul olup
olmadığının tespitinde dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca
başvurucuların suçlu bulunmaları hâlinde verilecek cezanın ağırlığının, kaçma
riskinin değerlendirilmesi yapılırken AİHM tarafından dikkate alınan bir unsur
olduğu ifade edilmiştir.
42. Bakanlık, somut olay
kapsamında “sanıklara isnat edilen suç
yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve
sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan
bulunması” şeklindeki gerekçelerle başvurucuların tutukluluğunun
devamına karar verildiğini belirtmektedir.
43. Başvurucular, başvurunun
esasına ilişkin Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesinde ileri sürülen
hususları tekrarlamıştır.
42. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
43. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
44. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı
her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı
ancak -masumiyet karinesine rağmen- Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu
yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 61).
45. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak öncelikle derece mahkemelerinin görevidir.
Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların
derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).
46. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
47. Tutuklama tedbirine,
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp
yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair
olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen
özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B.
No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
48. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye
kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 63, 64).
49. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Savaş
Çetinkaya, § 56).
50. Tutukluluk
süresinin hesabında ilk derece mahkemesince yapılan yargılamada geçen sürelerin
dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma
kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni “ilk derece mahkemesince verilen hükme
bağlı olarak tutma” hâline dönüşmektedir. Nitekim AİHM, mahkûmiyet kararı
sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında
geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan
temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz
önünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç
isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre
değerlendirmede dikkate alınacaktır (Ramazan
Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 67).
51. Somut olayda başvurucular, 9/5/2006 tarihinde gözaltına alınmaları ve akabinde Batman
Sulh Ceza Mahkemesince 11/5/2006 tarihinde tutuklanmaları ve İlk Derece
Mahkemesinin 15/5/2007 tarihli kararı ile hapis cezası ile cezalandırılmalarına
karar verilmesi arasında 1 yıl 6 gün “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucular, Mahkemenin
mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 15/5/2007
tarihli kararı, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde
11/6/2008 tarihinde bozulmuştur. Başvurucular İlk Derece Mahkemesinin karar
tarihi ile Yargıtayın bozma kararı tarihi arasında
geçen 1 yıl 26 gün İlk Derece Mahkemesince verilen hükme bağlı olarak, bozma sonrası ise İlk Derece
Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli kararı ile hapis cezası
ile cezalandırılmalarına karar verilmesi arasında 7 ay 9 gün “bir suç isnadına
bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucular, Mahkemenin mahkûmiyet kararını temyiz
etmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 20/1/2009 tarihli
kararı, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde 30/10/2012
tarihinde bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi ile Yargıtayın bozma karar tarihi arasında geçen 3 yıl 9 ay 10 gün sürede başvurucular, “ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Yargıtayın
bozma kararı ile tahliye kararı verildiği 26/2/2013
tarihi arasında geçen 3 ay 26 gün başvurucular “bir suç isnadına bağlı
olarak” tutulmaya devam edilmiştir. Bu belirlemelere göre başvurucuların
toplam tutukluluk süresi 1 yıl 11 ay 11 gündür.
52. Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesi, 5/9/2006 tarihli ilk celse ile hükmün il
olarak verildiği 15/5/2007 tarihleri arasında “sanıklara
isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
bulunması ve sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen
suçlardan bulunması” gerekçesine dayanarak başvurucuların tutukluluk
halinin devamına karar vermiştir.
53. Aynı Mahkeme, bozma sonrası 25/9/2008 tarihinde ve 26/2/2013 tarihinde verilen tahliye
kararına kadar “sanıklara isnat edilen suç
yönünden kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması ve
sanıklara isnat edilen suçun CMK 100/3 maddesinde belirtilen suçlardan
bulunması” şeklindeki gerekçeyle başvurucuların tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
54. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu olarak yürütülen
yargılamada tahliye kararının verildiği tarihe kadar toplam 10 celse duruşma
yapıldığı; bu duruşmalarda diğer sanık hakkında çıkarılan yakalama emrinin ve
Batman Ağır Ceza Mahkemesine yazılan müzekkerelerin beklendiği, ek savunma ve
Cumhuriyet Savcılığının mütalaalarına karşı esas hakkında savunma yapmak üzere
başvurucu ve müdafilerine süre verilmek üzere ve tanık beyanlarının alınması
için duruşmaların ertelendiği tespit edilmiştir.
55. Kişinin suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir. Başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu
olarak yargılanması, tutuklanması ve nihayetinde bu suç için kanunda öngörülen
ceza miktarına göre tutukluluğunun devamına gerekçe olarak belirtilen hususlar
ve tahliye tarihine kadar 1 yıl 11 ay 11
gün devam eden tutukluluk süresi
dikkate alındığında makul sürenin aşılmadığı ve gösterilen gerekçelerin bu süre
bakımından yeterli olduğu kabul edilmelidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki
dosyaya sunulan belgeler kapsamında başvurucuların adli kontrol tedbiriyle
tahliye kararı verilmesine ilişkin bir talepleri bulunmamaktadır.
56. Başvurucuların tutukluluk
hâlinin devam ettiği ilk derece yargılaması sürecinde tutukluluk nedeniyle
yargılamanın yürütülmesinde ayrıca gösterilmesi gereken özel hassasiyetin
yargılama makamınca gösterilmediği sonucuna varılması için bir neden
bulunmamaktadır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Tutukluluğa itirazın duruşma
yapılmaksızın değerlendirildiği iddiasının konu
bakımından yetkisizlik,
2. Tutukluluk süresinin makul
olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan
yoksunluk
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
15/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.