8. Hukuk Dairesi 2011/2359 E. , 2012/138 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ve müşterekleri ile ... ve ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair ... Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 28.09.2010 gün ve 129/239 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacılar tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar, miras yoluyla intikal ve eklemeli zilyetlik hukuksal nedenlerine dayanarak, kadastro sırasında, dava konusu 107, 212, 429, 437, 581, 584, 693, 761, 987, 988, 1013, 1014, 1179, 1230, 1479, 1553, 1682, 1704 ve 1710 nolu parsellerde, davalı ... adına tespit ve tescil edilen ve sonrasında diğer davalı ..."a tapudaki satış yoluyla devredilen payların iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., davayı kabul ettiğini açıklamıştır. Diğer davalı ... ise davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Kural olarak, hukuk sistemimizde ayni hakların kullanımı süreye tabi bulunmamaktadır. Buna karşılık birer tasfiye kanunu olan Tapulama/Kadastro Kanunlarında tapulama ve kadastro yoluyla oluşan kayıtlara karşı açılacak tapu iptali ve tescil davaları için dava açma süresi öngörülmüştür. Yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 31/2.maddesi ve bu maddenin karşılığı olan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3.maddesinde “Tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” denilmiştir. Böylece kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak süresiz askıda bırakılmasının kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve kamu zararı doğuracağından hareketle kısıtlama getirilmiştir. Esasen bu maddeler ile getirilen düzenleme, doğrudan doğruya hakka yönelik olmayıp, büyük emekle meydana getirilen tapu sicilinde kararlılık sağlanması ve sicillerin sık sık bozulmaması hedeflenmiştir. Başka bir anlatımla, getirilen hak düşürücü sürelere bağlı olarak öngörülen sürenin geçmesiyle tutanaklarda belirtilen ve tapu sicillerine yansıyan kayda karşı hak arama yolunun kapatılmasıyla tapu sicilinin kesinlik kazanması ve kadastroyla ilgili uyuşmazlıkların bir an önce sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Hak düşürücü sürenin gerçekleşmesi, işin esasının incelenmesini önler. Hak düşürücü süre tüm def’i ve itirazlardan önce nazara alınır. Ayrıca, tapu iptali ve tescile ilişkin davalar; tapu sicilinde malik olarak görünen gerçek kişi ya da tüzel kişiler aleyhine açılır. Gerçek kişi ölmüş ise yasal mirasçıları aleyhine açılır.
Somut olaya gelince; çekişme konusu tüm parsellerin malikleri arasında davalı ... bulunmamaktadır. Yine nizalı 1710 parselde diğer davalı ... malik değildir. Bu nedenle, tüm parseller yönünden davalı ... ve 1710 parsel bakımından davalı ... bakımından açılan davanın, taraf sıfatı yokluğundan reddine karar verilmesi doğru olmuştur. Çekişme konusu diğer parseller bakımından ise; nizalı 1179 parsele ilişkin komisyon kararı 31.03.1983 tarihinde, diğer nizalı parsellere ilişkin olan Alaca Kadastro Mahkemesinin 1986/254 Esas ve 1989/102 Karar sayılı hükmü ise 18.09.1989 tarihinde kesinleşmiştir. Bu şekilde, belirtilen tarihlerde nizalı taşınmazların kadastro tutanakları kesinleşmiştir. Eldeki dava tespit öncesi nedene dayalı olarak 15.06.2010 tarihinde açıldığına ve bu parsellerin kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihler nazara alındığında, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı açıktır. Bu nedenle davanın reddine ilişkin hükümde isabetsizlik bulunmamıştır.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında, davacıların tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 17,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 2,75 TL"nin temyiz eden davacıdan alınmasına 19.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.