
Esas No: 2017/37283
Karar No: 2017/37283
Karar Tarihi: 29/11/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MEHMET ÖZDEMİR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/37283) |
|
Karar Tarihi: 29/11/2018 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Ömer MENCİK |
Başvurucu |
: |
Mehmet
ÖZDEMİR |
Vekili |
: |
Av. Gökçen
YAŞAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltı süresinin makul olmaması, gözaltı ve tutuklama
tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, soruşturma
aşamasında tutukluluğa itirazın ve tahliye taleplerinin bağımsız ve tarafsız
hâkim güvencelerine aykırı olan sulh ceza hâkimliklerince karara bağlanması,
kovuşturma aşamasında tutukluluğa ilişkin kararların doğal hâkim ilkesine
aykırı olarak kurulmuş, tarafsız ve bağımsız olmayan ağır ceza mahkemelerince
verilmesi ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; gazetecilik faaliyeti kapsamındaki eylemlerin
tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin; müdafi
hukuki yardımından gereği gibi yararlanılmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının; isnat edilen suçlamaların işlendiği dönemde kurulu olmayan bir mahkemede
yargılamanın yapılması nedeniyle eşitlik ilkesinin; hukuka aykırı arama
kararlarına dayanılarak üzerinin aranması nedeniyle özel hayata saygı hakkının;
gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/11/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve soruşturma mercileri
-olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye"de uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı
Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
7. Bu kapsamda FETÖ/PDY"nin kamu
kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum
ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmalarına yönelik ülke genelinde
soruşturmalar yapılmış ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama
tedbirleri uygulanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun da
aralarında bulunduğu ve çoğunluğu gazeteci, yazar ve akademisyen olan kırk üç
şüpheli hakkında FETÖ/PDY"nin medya yapılanmasıyla
bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı anılan soruşturma kapsamında
26/7/2016 tarihinde, başvurucunun konutunda terör örgütüyle bağını ortaya
çıkaracak deliller ile suç konusu olabilecek diğer eşyalara el konulması
amacıyla arama yapılmasına karar verilmesini talep etmiş ve bu talep İstanbul
6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından aynı tarihte kabul edilmiştir.
10. Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 26/7/2016 tarihinde bilinen
adreslerinde bulunamamaları, yeni adreslerinin tespit edilememesi ve tüm
aramalara rağmen ulaşılamamaları nedenleriyle başvurucunun da aralarında
bulunduğu şüpheliler hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri çıkarılması
talebinde bulunmuş ve bu talep İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından aynı
tarihte kabul edilmiştir.
11. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 22/12/2014
tarihinde soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 153. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre şüphelinin ve müdafiinin dosya
içindeki belgeleri incelemelerinin ve belgelerden örnek almalarının
kısıtlanmasına karar verilmesini İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinden talep
etmiştir. Hâkimlik, dosya içeriğinin incelenmesi ve belgelerden örnek
alınmasının yürütülen soruşturmanın selametini tehlikeye düşürebileceği
gerekçesiyle 22/12/2014 tarihinde dosya içeriğini incelenmesi veya belgelerden
örnek alınmasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
12. Başvurucunun ifadesi 3/8/2016 tarihinde İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğünde alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında İstanbul Barosunca
görevlendirilen müdafi de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine
göre ifade alma işlemi öncesinde, isnat edilen suçlar başvurucuya
açıklanmıştır. İfadesine esas olmak üzere başvurucuya hangi kurumlarda hangi
tarihlerde çalıştığı, darbe girişiminde bulunan FEFÖ/PDY"nin
yapısının nasıl olduğu, örgütün yayın organlarında veya diğer alanlarda
kendisine bir görev verilip verilmediği, herhangi bir internet sitesinde Fetullah Gülen"in yaptığı konuşmalarını takip edip
etmediği, kitaplarını okuyup okumadığı, örgütün hangi kademesinde ne tür
görevler aldığı, sorumlu olduğu ya da emir aldığı kişilerin kim olduğu, örgütün
medya organlarının yayın politikasının nasıl şekillendiği ve örgüt liderinin
yayın organları ile irtibatının nasıl sağlandığı, FETÖ/PDY medyasının bağlı
olduğu şirketlerin mal varlıklarının usulsüz bir şekilde devredilmesi, el
değiştirmesi ve azaltılması hususu ile ilgisinin bulunup bulunmadığı, örgüt
lideri ile irtibatının bulunup bulunmadığı ve örgüt liderini ziyaret edip
etmediği, darbe girişiminden önceden haberdar olup olmadığı, darbe girişiminde
bulunan kişilerle ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ile bir irtibatının olup
olmadığı şeklinde sorular yöneltmiştir.
13. Başvurucu ifadesinde, isnat edilen suçlamaları kabul etmemiş
ve sorulara karşı özetle aşağıdaki şekilde beyanda bulunmuştur:
"...[FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen yada aracılar vasıtasıyla] herhangi bir şekilde dolaylı yada doğrudan bir
talimat ve görev almadım...
...Erzurum ilinde 1997 yılında muhabir olarak
göreve başladım. Arada bir süre Feza Gazeteciliğe bağlı Cihan Medya da
muhabirlik yaptım. Daha sonra Cihan Medya"nın muhabiri olarak Çanakkale ilinde
görev yaptım. 2001 yılından itibaren tekrar Zaman Gazetesinde muhabir olarak
göreve başladım. 2004 yılından itibaren Zaman Gazetesinin Yazı işlerinde
redaktör olarak çalıştım. 2008-2012 yılları arasında yine Feza Gazetecilik
bünyesinde faaliyet gösteren Aksiyon Dergisinde Redaktör olarak görev yaptım.
2012 yılından 2016 Mart ayı sonuna kadar Zaman Gazetesinin yazı işleri
servisinde çalıştım. 2.5 yıl birinci sayfanın imla ve yazım hatalarını düzelten
redaktör olarak görev yaptım. Son 1.5 yıl da sorumlu yazı işleri müdürü olarak
görev yaptım...
...Ben Fetullah
Gülen"in belirtilen firmalarla resmi yada gayrı resmi bir bağının olup
olmadığını bilmiyorum. Dolaysıyla bir görevinin olup olmadığını bilmem mümkün
değildir...
... [FETÖ/PDY medyasının
bağlı olduğu şirketlerin malvarlıklarının usulsüz bir şekilde devredilmesi, el
değiştirmesi ve azaltılması hususunda] Ben
gazetenin yayın biriminde çalıştım. Bu hususlar tamamen teknik ve idari
konulardan oluşmaktadır. Bunlarla ilgili hiçbir bilgim ve dahilim
bulunmamaktadır...
...Kendisi ile [Fetullah Gülen ile] yüz
yüze ya da telefonla bir görüşmem olmamıştır...
...Öncelikle Zaman Gazetesini Fetullah Gülen"in yönettiğine şahit olmadım. Zaman
gazetesinde günlük yaptığımız haberler günlük toplanan yayın heyeti tarafından
belirlenmektedir. Yayın politikasını Genel yayın yönetmeni belirlemektedir. Ben
bunların dışında bir şey bilmiyorum. Ben başka bir firmada iş bulacağıma
inanmadığım için evli ve 3 çocuk sahibi olduğumdan bu firmada çalışmaya devam ettim.
...
... Hatta gazeteye 2016 mart ayı başında
kayyım atandığında kayyım heyeti bizimle çalışmaya devam etti. Bize hçbir şekilde örgüt mensubu şeklinde bir tavır ve davranış
içinde olmadı. Bizde kayyım heyetinin istediği politikada yayınlarımıza devam ettik..."
14. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 4/8/2016 tarihinde
başvurucuyla birlikte on dört şüpheliyi tutuklanması talebiyle İstanbul 3. Sulh
Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında "[Başvurucunun da aralarında olduğu]
Şüphelilerin, terör örgütü FETÖ/PDY"nin yönetimindeki Feza Gazetecilik A.Ş. ve bu
şirketlerle birlikte hareket eden örgüte ait diğer şirketlerde örgüt
propagandası yapacak, terör örgütünü meşru gösterecek şekilde yayınlar
yaptıkları, bu şirketlere olası kayyum atanması hususları göz önüne alınarak
eylem ve fikir birliği içerisinde şirketin mal varlıklarını birbirlerine
devrettikleri, örgüte ait şirketlerin mal varlıklarının suçta kullanılması
nedeniyle müsaderesini önlemeye yönelik tedbirler aldıkları, gazete dergilerinde
yazı yazanların örgütün işlediği suçları meşru göstermeye çalıştıkları, meşru
gösterdikleri ve örgüte mali yönden mallarını korumaya yönelik faaliyetlerine
destek oldukları, FETÖ/PDY"nin 15/07/2016 tarihinde
meşru Türkiye Cumhuriyeti hükumetini devirmeye yönelik darbe girişimine
kalktığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını öldürmeye kalkıştığı, yüzlere
vatandaşımızı şehit ettikleri, tanklar ile sivil vatandaşın araçları üzerinden
geçerek acımasızca vatandaşlarımızı ezerek şehit ettiği, masun insanların
vatanı ve bayrağını terör örgütü üyelerinden korumak için tankların önüne
çıktığında keskin nişancılar ile tank ve tüfekler ile sivil vatandaşın üzerine
hedef alarak ateş ettikleri, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisini tarih
boyunca hiç bir düşmanın dahi yapmadığı şekilde ilk defa bu örgütün
bombaladığı, örgüt lideri Fetullah GÜLEN"in terör örgütü FETÖ/PDY"nin
başarısız olması sonucu bunun mutluluğunu yaşayan kahraman Türk Vatandaşlarını
"ahmaklar" diye niteleyerek Türk Milletine hakaret ettiği, yabancı basın yayın
organlarına çıkarak, adeta Türkiye"nin yabancı güçler tarafından işgal
edilmesini istediği, şüphelilerinde bu örgüt lideri yönetimindeki kişinin
istediği şekilde örgütün medya ayağını oluşturdukları, bu örgüt lideri ile
eylem ve fikir birliği içerisinde hareket ettikleri, şüphelilerin üzerine atılı
suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelilerin üzerine atılı suçun
vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst
haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın [Ceza
Muhakemesi Kanunu"nun] 100. vd. maddeleri
uyarınca TUTUKLANMALARINA,..." karar verilmesi istenmiştir.
15. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde İstanbul 3.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Ayrıca sorgu
tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların anlatıldığı da belirtilmiştir.
Bu sırada başvurucunun avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucu, sorgu sırasında "...Atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Fetö örgütü diye bir örgüt olduğunu duymadım. Ben 1997-1999
yılları arasında Erzurum"da Zaman gazetesi muhabiri olarak çalışmaya başladım.
2001 yılından itibaren ise İstanbul"da muhabir olarak görev yaptım. 2005
yılından itibaren ise redaktör olarak görev yaptım. 2008-2012 yılları arasında
Aksiyon dergisinde aynı işi yaptım. 2012 yılı ila 2016 yılı Mart ayında Zaman
gazetesinde redaktör olarak çalıştım. Bunun son 1,5 yılında sorumlu yazı işleri
müdürü olarak görev aldım. Sorumlu yazı işleri müdürlüğü sadece gazete adına
açılan dava işlerini takip eder. Fethullah Gülen"i
basından ve medyadan herkesin tanıdığı kadar tanırım. Zaman gazetesinin
ortakları olduğunu onlardan birisinin A. A. olduğunu biliyorum. Benim
çalıştığım dönemde Genel yayın yönetmeni yayın politikasını belirliyordu. Fethullah Gülen"in gazetenin yayınına etmesi konusunda
herhangi bir fikrim yoktur. Zaman gazetesinin maliki gözüken Feza gazeteciliğe
kayyum atandı. Kayyumlarla bir ay süre ile birlikte çalıştık. Daha sonra kayyum
yönetimi tarafından işimize son verildi. 2016 yılı Mart sonunda işten
ayrılmıştım. Daha sonra Zaman gazetesinin eski çalışanları ile birlikte 20
Nisan 2016 tarihinde Yeni Hayat gazetesini çıkarmaya başladık. Yazı işleri
müdürü olarak görev yaptım. 20 Temmuz 2016"da gazeteyi basacak kimseyi
bulamayınca gazeteyi kapattık. Ailemden borç alarak Yeni Hayat gazetesini
çıkarmaya başladık. Fethullah Gülen"in amacını
bilmiyorum. Fethullah Gülen bildiğim kadarıyla dini
konularda vaaz veren, kitap yazan, çeşitli siyasi konularda görüş bildiren bir
kişi olarak biliyorum. Darbeyi kimin yapmaya teşebbüs ettiğini bilmiyorum.
Suçsuz olduğumu düşünüyorum ve tahliyemi talep ediyorum. Kendim emniyete teslim
oldum..." şeklinde beyanda bulunmuştur.
16. İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince 4/8/2016 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
verilmiştir.
17. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Şüphelinin ... FETÖ/PDY silahlı terör
örgütünün basın ayağı olarak adlandınlan yapılanması
içerisinde yer alan anılan gazete, dergi ve ajanslarda görev yaparak ve sözkonusu yayınların dağıtımını sağlayarak örgüte bağlılık
ve sadakat ilkesi çerçevesinde görevlerini ifa ettikleri ve kamuoyunda 17/25
Aralık soruşturma dosyaları olarak bilinen silahlı terör örgütünün Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engelleme
suçuna iştirak eden emniyet görevlilerini, yargı mensuplarını haberleştirerek
örgütün amaçları doğrultusunda propaganda faaliyetleri yürüttükleri, bir kısım
şüphelilerin örgüte ait şirketlere el konulmasını önlemek amacıyla devir
işlemleri yaptığı ve mal kaçırma girişiminde bulundukları, ... terör örgütünün
yayın organı olan veya yayın organı haline dönüşen bilahere
668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan gazete, dergi ve ajans
çalışanı olan şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün üyeleri oldukları
yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu;
suçun kanunda öngörülen ceza miktarı, işlendiği iddia edilen suçun önemli ve
ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin "kanun
gereğince" var sayılan [suçlardan olduğu], soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin
delilleri yok etme, gizleme, tanıklar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin
bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi
değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 13. maddesinde ifade
olunan "ölçülülük" ilkesi uyarınca, daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol
tedbiri uygulanmasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheliler
açısından "yetersiz" kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak
... tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
18. Başvurucu 11/8/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 15/8/2016 tarihinde "soruşturma aşamasında ele geçirilen deliller
bir bütün olarak değerlendirildiğinde; [başvurucunun da aralarında
bulunduğu] şüphelilerin üzerlerine atılı
suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunduğu, suçun 5271 Sayılı CMK"nun 100/3
maddesinde sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle varolduğu
kabul edilen tutuklama nedenlerinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, işin
önemi ve verilmesi beklenen ceza dikkate alındığında tutuklama tedbirinin
ölçülü olduğu, şüpheliler hakkında adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının bu
aşamada yetersiz kalacağı, İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliğinin ... kararının
usul ve yasaya uygun bulunduğu" gerekçesiyle itirazın kesin
olarak reddine karar verilmiştir.
19. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme,
Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM) ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör
örgütüne üye olma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu
dışında yirmi dokuz şüpheli hakkında da benzer suçlardan cezalandırma talebinde
bulunulmuştur.
20. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY"nin
kuruluşu, amacı, yöntem ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, istihbarat ağı, mali
yapısı ve gelir kaynakları, silahlı gücü, emniyet ve yargı yapılanmasını
kullanarak gerçekleştirdiği bazı yasa dışı faaliyetlere yönelik iddialara
değinilmiştir. Sonrasında FETÖ/PDY"nin medyadaki
yapılanmasına ve faaliyetlerine yer verilmiş; özellikle bu yapılanmanın medya
unsurlarının kamuoyunca bilinen isimleriyle Tahşiye,
17/25 Aralık, MİT tırları ve Selam-Tevhid-Kudüs Ordusu
soruşturmalarına ilişkin etkilerine dair açıklamalar yapılmıştır. İddianamede,
FETÖ/PDY"nin medya alanındaki yapılanmasına ilişkin
hukuki değerlendirmeler özetle şöyledir:
"Tarihi süreç içerisinde FETÖ-PDY’nin eğitim öğretim faaliyetleri kaliteli eğitim-öğretim
kurumlarına giriş amacıyla hazırlık yapılan veya yabacı dil eğitiminin
verildiği özel dershaneler, özel okullar (kolejler), yurtlar ve ışık evlerinde
organize edilirken; muhtelif gazete, dergi, tv, radyo
ve internet siteleri medya alanındaki örgütlenmede işlevsel bir rol oynadı.
İddianamemize esas olan ve organizasyonun büyümesiyle birlikte Feza grubu
çatısı altında örgütlenecek olan medya alanındaki faaliyetlerin nüvesini
oluşturan Sızıntı dergisi ile birlikte 3 Kasım 1986 tarihinden itibaren
Ankara’da yayımlanmaya başlanan ve 1987 yılında tamamen FETÖ-PDY’nin kontrolüne geçen Zaman gazetesi bu örgütün
medyadaki "amiral gemisi" haline geldi. FETÖ-PDY bundan böyle günlük olarak
yayınlanacak, geniş kitlelere ulaşarak örgütsel faaliyetlerin propagandasını
yapabilecek bir yayın organına sahip olmuştu.
Başlangıçta özellikle "İslami kesime yönelik
yalan haberleri çürütmeye ve doğru haber yapmaya yönelik bir yayın politikası"
izleyen Zaman gazetesi 1987 yılı içerisinde FETÖ-PDY önde gelenlerinden A.K.
tarafından satın alındı ve İstanbul’a taşındı. A.K. ile birlikte örgüt
liderinin yakın çevresinden Dr. İ.B. ve A.A. yayın politikalarını belirliyordu.
Bu da FETÖ-PDY ile doğrudan bağlantılı olmayan isimlerin Zaman gazetesinden
ayrılmasına ve bu gazetenin tamamen FETÖ-PDY’ye
hizmet edecek bir yapıya sahip olmasına zemin hazırladı. Bu dönemlerde yeterli
tiraja ve gelire sahip olmayan Zaman gazetesinin halktan toplanan ve "himmet"
adı verilen kayıt dışı bağışlarla ayakta kalabildiğini hem örgüt lideri Gülen
hem de Zaman gazetesinin kurucu, yönetici ve yazarları çeşitli vesilelerle
alenen ifade ve itiraf etmekten çekinmemişlerdir.
...
1990’lardan itibaren medya alanındaki
faaliyetlerini artıran FETÖ-PDY, medyayı adeta bir "silah" olarak kullanmak
suretiyle bilgi kirliliği ve manipülasyonlarla algı oluşturarak sistemli bir
şekilde toplumu yönlendirmeye başladı. Artık Gülen sadece kendi yayın
organlarında değil, diğer yayın organlarında boy göstermeye başlamış; sadece
muhafazakar çevrelerde değil gerek yurt içinde gerekse yurtdışında çeşitli din,
inanç ve düşüncelere mensup şahıslarla dirsek temasına geçmiş, örgütü
destekleyebilecek tarzda düşüncelere sahip şahısları yazar olarak örgütüne
katmıştır.
1993 yılından itibaren Feza grup dünyaya
açılmış; Zaman Romanya, Zaman Bulgaristan, Zaman Azerbaycan, Zaman Avrupa,
Zaman Amerika, Zaman Benelux, Zaman Vandaag
(Hollanda’da), Zaman Avusturya, Zaman Kazakistan, Zaman Kırgızistan, Zaman
Makedonya ve Zaman Türkmenistan adlı gazeteler yayınlanarak muhtelif ülkelerde
dağıtılmıştır.
...
Feza grup bünyesinde toplumsal ve kültürel
temaları işleyen Yeni Bahar adlı dergi, Zaman gazetesinin eki olarak Püff adlı mizah dergisi, Turkish Rewiev ve Cihan dergi gibi süreli yayınlarla birlikte Radyo
Cihan, Irmak TV ve Cihan Network grubun medyadaki temsilcileri olarak kayıtlara
geçmiştir.
Dünyada ve Türkiye’de internet kullanım
alanının son derece sınırlı olduğu bir dönemde (2 Aralık 1995); yayına başlayan
www.zaman.com.tr ise "Türkiye’de internetin ilk Türkçe gazetesi olması"
dolayısıyla örgüte ciddi denilecek bir destek sağlamış, bu destek internetin
yaygınlaşmasıyla birlikte üst düzeye ulaşmıştır.
...
Yurtdışında muhtelif ülkelerde faaliyetlerde
bulunan FETÖ-PDY bilhassa ticari yatırım yaptığı ve eğitim çalışmaları
yürüttüğü ülkelerde medyanın gücünü kullanıyor; Zaman gazetesi "örgütlenme
aracı" olarak kullanılıyordu.
2005 yılında Örgütün önde gelen üye ve
finansörlerinden A.İ. tarafından satın alınan Bugün gazetesi de farklı bir
kulvarda FETÖ-PDY’nin medya gücüne güç katmıştır.
...
2007 yılından itibaren Türkiye’de İngilizce
olarak yayımlanmaya başlanan Today’s Zaman (pazar
günleri Sunday’s Zaman) ise yerli yazarlarla birlikte
Türkiye ile ilgilenen ve dünyada tanınan yabancı siyasetçi, akademisyen,
bürokrat, yazar, ve araştırmacıların yazılarına yer vererek örgüte farklı bir
taban yaratmaya çalışmaktaydı.
...
FETÖ/PDY, tabanı ile haberleşmeyi sağlamak,
tabanını motive etmek ve çeşitli propaganda teknikleriyle kamuoyunu yanlış
yönlendirebilmek amacıyla medyayı etkili bir şekilde kullanmıştır. Örgütün
medyadaki en temel faaliyeti, örgüt amacı ve stratejisi doğrultusunda algı
operasyonu yapmaktır. Bu yolla örgüt toplumdaki tepkiselliği yönlendirmekte
kendisine meşruiyet alanı sağlamaya çalışmaktadır. Algı operasyonları
yapılırken medya çok etkin kullanılmakla birlikte örgütsel faaliyetler
çerçevesinde toplumun muhtelif kesim ve katmanlarına sızmış örgüt mensupları da
bulundukları konuma göre dedikodu yaparak, istihbarat toplayarak, sahte delil
üreterek, yargılama konularında örgüt menfaatini gözeterek veya maddi destek
sağlayarak bu algıya destek olmuşlardır. Yapılan bu algı operasyonu, bireylerin
objektif olmaktan uzaklaşarak örgüt ideolojisi ve amaçları doğrultusunda, örgüt
gözüyle olaylara yaklaşmalarını ve dolayısıyla yanlış değerlendirme yapmalarını
hedeflemektedir.
Gülen tarafından düzenlenen "sohbet" adlı
örgüt propagandaları, örgütün medya organları tarafından geniş kitlelere
iletilmekte, bu yöntemle toplum tabanında taraftar toplamaktan ziyade örgüt
mensuplarına, örgüt dili ve jargonuyla gizli ya da açık talimatlar
verilmektedir. Sohbetlerde dini bir konu anlatılıyormuş gibi yapılıp gerçekte
siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik meselelerle birlikte örgütün geleceği ile
ilgili konular işlenmekte, örgüt propagandası yapılmaktadır. Örgüt lideri medya
üzerinden verdiği talimatlarla örgüt tabanını motive ederek harekete geçirmeyi
hedeflemektedir.
Bilhassa Zaman gazetesi FETÖ-PDY içi
iletişimde önemli bir role sahip olup bu örgütün adeta sözcüsü idi. Nurcu
hareketten ayrılan Gülen tarafından kurulan FETÖ-PDY bu ve benzeri hareketlerin
kullandığı İslami dili tercih etmedi. İslami düşünceyi temsil ettiğini ileri
süren FETÖ-PDY pragmatik kazanımlar uğruna İslam’ı doğrudan değil dolaylı
yollardan anlatmayı, bazen de anlatmamayı tercih etti.
Örgüt medyasında defaatle
Gülen’in kendileri ile doğrudan ilgisi olmadığı savunulduğu halde örgüt medyası
Gülen’in talimatları doğrultusunda hareket etmekte; yayın ilke ve prensipleri
onun istediği şekilde belirlenmektedir.
FETÖ-PDY kurucusu ve lideri Fetullah Gülen ile organik bağları aşikar olduğu halde
Zaman gazetesinin imtiyaz sahipleri, yönetici ve yazarları samimiyetsiz bir
şekilde bu bağları açıkça kabul etmemişler ve sadece kendisine ve düşüncelerine
destek ya da sempatilerinin olduğunu ifade etmişlerdir. Malum olduğu üzere [bu medya
grubu] 28 Şubat (1997) postmodern
darbe sürecinde darbe rejimini destekleyen Gülen’in düşünceleri doğrultusunda
yayın politikaları geliştirmişti. Yine "dinler arası diyalog" düşüncesi
kapsamında FETÖ-PDY lideri Gülen’in uluslararası bağlantılar kurmasını Zaman
gazetesi imtiyaz sahipleri, yönetici ve yazarları sağlarken gazete de bu
doğrultuda yayınlar yaparak örgütü alenen destekliyor, propagandasını
yapıyordu. Bir dönem FETÖ-PDY içerisinde yer alan ancak Fetullah
Gülen ile ilişkilerinin bozulması nedeniyle bu örgütle bağları kesilen Zaman
gazetesinin eski genel müdürlerinden N.V., Zaman gazetesinin sayfa
içeriklerinden manşetlerine kadar hemen hemen bütün içeriğinin doğrudan
Gülen’in talimatları ve onayı doğrultusunda belirlendiğini 2005 yılında
Türkiye’de, ilk defa olmak üzere dile getirerek malumu ilan etmiştir. 17-25
Aralık 2013 komplo teşebbüsleri sonrasında örgütten ayrılan ve Gülen’e çok
yakın oldukları bilinen şahıslar da bu ifadelerin doğruluğunu
desteklemişlerdir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
2014/133596 sayılı soruşturma kapsamında Gülen ile örgütün yayın organlarından
olan Samanyolu TV yöneticisi H.K."nın arasındaki
konuşmalar medya temsilcilerinin Gülen’den nasıl talimat ve onay aldıklarını
gözler önüne sermektedir. Sözkonusu konuşmada H. K.’nın, Gülen’in onayı ve talimatı doğrultusunda "Şefkattepe" dizisinin formatında değişikliğe giderek
sonraları örgütün algı operasyonlarını yürütecek "karanlık kurul" adı verilen
sahneleri oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Yine ikili arasındaki başka bir konuşmada, H.K"nın "Şefkattepe" adlı dizi
senaryosunun önemli ve örgüt açısından etkili bir bölümünü Gülen’in onayına
sunduğu görülmektedir. Senaryo metninde dersaneler
meselesinin işleneceği anlaşılmakta olup Gülen’in ifadelerinden E.D.’nın [Bu kişi Zaman gazetesinin uzun yıllar
genel yayın yönetmenliğini yapan bir şahıstır.]
da bu meseleyi örgüt medyasına bağlı Zaman gazetesinde işlemek amacıyla müsaade
ve onay istediği tespit edilmekte ve Gülen’in bu meselenin "yumuşakça" işlenmesine
onay verdiği görülmektedir.
Sözkonusu görüşmeler sonrasında "Şefkattepe" adlı
dizide ve Zaman gazetesinde dershaneler meselesi Gülen’in talimatları
doğrultusunda "yumuşakça" işlenmeye başlamıştır ki, bu durum örgüt medyasının
örgüt açısından hayati derecede önem taşıyan yayınlarının, örgüt liderinin
talimatlarına göre şekillendirildiğini açıkça ortaya koymaktadır.
...
Ayrıca başta H.G. olmak üzere FETÖ-PDY
medyasında üst düzey yöneticilik yapan şahıslar, gerek tanık olarak verdikleri
ifadelerde gerekse kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda Zaman gazetesinde görev
yaptıkları dönemlerde örgüt medyasında yayınlanacak olan ve örgüt için önem
derecesi yüksek yazıların Fetullah Gülen"in onayı
alınarak yayınlandığını belirtmişlerdir. Örgüt medyasına bağlı televizyon
ekranlarında yer alan dizi senaryolarının Gülen’in onayı dahilinde
belirlendiğine şahit olduğunu sözlerine ekleyen H.G., örgüt medya organlarının
yazılı ve görsel yayınlarına Gülen tarafından "ekleme, çıkarma, düzeltme,
değiştirme ve sansür" uygulandığını, bu şekilde onun yayınlara müdahale
ettiğini ve yayınları yönlendirdiğini vurgulamıştır.
..."
21. Cumhuriyet savcısı; başvurucunun da aralarında bulunduğu
şüphelilerin FETÖ/PDY"nin medya gücünü
oluşturduklarını, örgütün genel amacı doğrultusunda anayasal düzeni, TBMM"yi ve
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmak için örgüt stratejisi içinde
rollerini yerine getirerek üzerlerine atılı suçları işlediklerini ileri
sürmüştür. Başvurucunun da aralarında bulunduğu şüpheliler yönünden Savcılık
tarafından yapılan hukuki değerlendirmenin ilgili bölümü şöyledir:
"...
Şüpheliler S.Y., H.T., A.M.S., A.G., C.K.,
Mehmet Özdemir, F.A., M.A., Y.D., Z.Ö., Ş.Y., H.T., H.B., O.K., İ.K., A.H.Ç.,
A.İ., S.S., O.N.Ö., O.N.A."ın FETÖ-PDY medya kuruluşları
olan Feza Gazetecilik A.Ş., Cihan Medya Dağıtım A.Ş., Cihan Haber Ajansı, Fia Prodüksiyon Radyo ve Televizyon Reklam Organizasyon
İletişim San. Ve Tic. Ltd. Şti., Irmak Radyo TV Hizmetleri A.Ş., Dünya Dağıtım
A.Ş. bünyesinde yönetici ve çalışan oldukları FETÖ-PDY terör örgütünün yukarıda
anlatılan genel amaçlarına ulaşmak için medya gücüne düşen görevi yerine
getirdikleri bu kapsamda yukarıda bahsedilen ve sorumlu oldukları tüm eylemleri
ve usulsüzlükleri gerçekleştirdikleri,
...
Bu şekilde ... şüphelilerin FETÖ-PDY silahlı
terör örgütünün medya gücünü oluşturdukları ... üzerlerine atılı suçları
işledikleri anlaşılmıştır."
22. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 24/4/2017
tarihinde, iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/112 sayılı dosya
üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
23. Mahkemece yapılan tensip (duruşmaya hazırlık) incelemesi
sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ve tensip zaptı ile
iddianamenin başvurucuya tebliğ edilmesine karar verilmiştir.
24. Başvurucunun bulunduğu ceza infaz kurumu tarafından 3/5/2017
tarihinde başvurucuya tensip zaptı, iddianame ve tüm dosya evraklarını içinde
barındıran CD tebliğ edilmiştir.
25. Mahkemece 18/10/2017 tarihinde yapılan inceleme sonunda
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
26. Başvurucu, tutukluluğun devamına dair bu karara 30/10/2017
tarihinde itiraz etmiş; İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 10/11/2017
tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
27. Anılan karar başvurucuya 15/11/2017 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
28. Başvurucu 3/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
29. Başvurucu 11/5/2018 tarihli duruşmada tahliye edilmiştir.
30. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 6/7/2018 tarihinde
başvurucunun isnat edilen tüm suçlardan beraatına karar vermiştir.
31. Başvurucu hakkında verilen beraat hükmü Cumhuriyet
Savcısınca istinaf edilmiş olup, bireysel başvurunun incelendiği tarih
itibarıyla yargılama dosyası halen İlk Derece Mahkemesindedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. 5271 sayılı Kanun"un "Gözaltı"
kenar başlıklı 91. maddesinin (1), (3) ve (5)numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama
yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(3)
Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli
sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında
bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir
verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ
edilir.
...
(5)
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet
savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii
veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı,
hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh
ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır.
Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu
kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma
evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir."
33. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
34. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
35. 5271 sayılı Kanun"un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2)
Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim
veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
36. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde
gerçekleştirilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
37. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
38. 5271 sayılı Kanun"un "Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi" kenar
başlıklı 153. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Müdafi, soruşturma evresinde dosya
içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak
alabilir.
(2) Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek
alma yetkisi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak
aşağıda sayılan suçlara ilişkin yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3)
Yakalanan kişinin veya şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi
raporları ve adı geçenlerin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adli
işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(4)
Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir..."
39. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Anayasayı ihlal" kenar başlıklı
309. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen
yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye
teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılırlar."
40. 5237 sayılı Kanun"un "Yasama
organına karşı suç" kenar başlıklı 311. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük
Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin
görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs edenler
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar."
41. 5237 sayılı Kanun"un "Hükûmete
karşı suç" kenar başlıklı 312. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen
veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası verilir."
42. 5237 sayılı Kanun"un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
43. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun
"Terör tanımı" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak;
baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle,
Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik,
ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya
genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından
girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
44. 3713 sayılı Kanun"un "Terör
suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara
ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda
diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese
dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına
suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
45. 3713 sayılı Kanun"un "Terör
suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
46. 3713 sayılı Kanun"un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin
olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan
cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
47. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun"un "Ceza mahkemelerinin
kuruluşu" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Ceza mahkemeleri, her il merkezi ile bölgelerin
coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen ilçelerde
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet
Bakanlığınca kurulur.
...
İş durumunun gerekli kıldığı yerlerde ceza
mahkemelerinin birden fazla dairesi oluşturulabilir. Bu daireler
numaralandırılır. Özel kanunlarda başkaca hüküm bulunmadığı takdirde
ihtisaslaşmanın sağlanması amacıyla, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği
dikkate alınarak daireler arasındaki iş dağılımı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
tarafından belirlenebilir.
..."
48. 5235 sayılı Kanun"un "Ağır
ceza mahkemesinin görevi" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller
saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m.
250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m.
158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü
Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324,
325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla
açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan
fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır
ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın
yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askerî mahkemelerin görevlerine
ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır."
49. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Birinci Dairesinin
17/2/2015 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanan
12/2/2015 tarihli ve 224 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Anayasamızın
37 nci maddesinde düzenlenen ve teminat altına alınan
"Kanuni hâkim güvencesi" ilkesine uygun olarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda düzenlenen usûl ve esaslarla yargılama
yapan ihtisas mahkemelerinin oluşturulduğu; bu mahkemelerin görev ve
yetkilerinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilen kurallara tâbi
olacağı, özel yetkili yeni mahkemelerin kurulmasının söz konusu olmadığı,
aksine ceza mahkemelerinde ihtisaslaşmanın sağlanmasının amaçlandığı, bu
bağlamda; ihtisaslaşma ile mahkemelerin kanunla belirlenmiş görevlerinin
değiştirilmesi söz konusu olmadan mahkemeler arasında sadece "iş bölümü"
esasının getirildiği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250 ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun mülga 10 uncu maddesiyle görevlendirilen,
bilahare (02/07/2012 tarihli ve 6352 ile 21/02/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’larla) kaldırılan ağır ceza mahkemelerinde olduğu
gibi birden fazla mahallin tek bir mahallin yargı alanına bağlanmasının söz
konusu olmadığı, bir başka ifadeyle yargı çevresiyle ilgili bir değişikliğin
yapılmadığı, keza usûl hükümleri bakımından da özel
bir düzenlemenin getirilmediği, genel hükümlerin uygulanmasına devam edileceği,
...
Bu çerçevede, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan
suçlar (318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler
hariç), örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imâl ve ticareti suçu ile 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nun kapsamına giren suçlar bakımından ihtisaslaşmanın getirildiği,
böylelikle anılan suçlarla mücadelede önemli bir adımın atıldığı ve hâkimlerin
belli alanlarda uzmanlaşmasının sağlanarak yargılamanın daha hızlı bir biçimde
bitirilmesinin söz konusu olabileceği,
...
Bu itibarla,
A-) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun İkinci
Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar
(318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç)
ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun kapsamına giren suçlar dolayısıyla
açılacak davalara;
...
b-) İstanbul 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 18, ve 21
inci Ağır Ceza Mahkemelerinin eski mahkeme oluşları, iş yoğunlukları, ve bu
mahkemelerde görülen davaların nitelikleri dikkate alınarak, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Dairesi"nin mezkur 03/04/2014 tarihli ve 737
sayılı kararı uyarınca tevziye kapatılmalarına karar verilmesi ile İstanbul 8
inci Ağır Ceza Mahkemesi"nin sadece bankacılık suçlarına bakması hususları
birlikte gözönünde bulundurularak, bu mahkemelerde
oluşabilecek iş yükünü engellemek için İstanbul 13 ve 14 üncü Ağır Ceza
Mahkemelerinin,
...
Bakmasına ...”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
50. Mahkemenin 29/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltına Almanın
Hukuka Aykırı Olduğuna ve Gözaltı Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu; gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek
başka somut herhangi bir bilgi ve belge olmaksızın hukuka aykırı olarak
gözaltına alındığını, soruşturmanın karmaşık olmamasına rağmen keyfî bir
şekilde yedi gün süreyle gözaltında tutulduğunu belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
52. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
54. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
55. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
56. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, olağanüstü hâl şartları
altında geçici bir süre için azami olarak otuz güne kadar uygulanan gözaltı
süresinin uzunluğunun makul olup olmadığı hususunu incelemiş ve bu konuda 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37).
57. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı ve gözaltı süresinin makul olup olmadığı 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim
Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve
E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay
Dağ ve diğerleri, § 145) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak
davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında
açılacak dava yoluyla gözaltına ilişkin bir hukuka aykırılık tespit edildiğinde
başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
58. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun gözaltına almanın hukuka
aykırı olduğuna ve gözaltı süresinin makul olmadığına ilişkin iddiaları ile
ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu; suç işlediğine dair somut herhangi bir delil
olmamasına rağmen tutuklanmasına karar verildiğini, keyfî bir şekilde
özgürlüğünden mahrum bırakıldığını, isnat edilen suçla bir ilgisinin
bulunmadığını, 5271 sayılı Kanun"un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer
alan silahlı terör örgütü üyeliğine ilişkin hükümlerin keyfî ve öngörülemez
biçimde yorumlandığını, kendisinin bizzat teslim olması hususu da gözönüne alındığında tutuklama kararındaki gerekçelerin
hukuka aykırı olduğunu ve kararda tutuklama nedenlerine yer verilmediğini,
tutuklama kararı verilirken ölçülülük ilkesinin gözönüne
alınmadığını, adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağının
açıklanmadığını, tutukluluğa yönelik itirazının da gerekçesiz olarak
reddedildiğini belirterek suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
61. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
62. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş
hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama
hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan,
düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz;
suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme
kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
63. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
64. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki
iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
65. Anayasa Mahkemesi Aydın
Yavuz ve diğerleri (§§ 187-191) kararında, olağanüstü yönetim
usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel
başvuruları incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve
özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre
olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel
başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin
olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa"nın 15. maddesi
uyarınca yapılacaktır.
66. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar vermiş; daha sonra da olağanüstü hâl birçok kez
uzatılmıştır. Olağanüstü hâl ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü
gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 224, 226). Olağanüstü hâl ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan
tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY"den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf
edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün
arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin kamu makamlarınca ve
soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere
dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 216).
67. Başvurucunun tutuklandığı tarihte Türkiye"de olağanüstü hâl
yönetim usulü yürürlüktedir. Tutuklama kararında, başvurucunun darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu
ileri sürülmüştür (bkz. §§ 16, 17). Dolayısıyla başvurucunun tutuklanmasına
dayanak olan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili
olduğu görülmektedir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
68. Bu itibarla olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren olaylar
kapsamında bir suçlamayla tutuklanan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun
tutuklanmasının başta Anayasa"nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer
maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek,
aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu
aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195,
242).
ii. Genel İlkeler
69. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa"nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
70. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir
müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin
belirlendiği Anayasa"nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı
müddetçe Anayasa"nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple
sınırlamanın Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin
niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa"nın ilgili
maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük
ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir
(Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
71. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
72. Öte yandan Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun"un 100.
maddesinde de tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna göre şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme
veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
73. Diğer taraftan Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan tutuklamayı zorunlu
kılan ibaresiyle de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret
edilmektedir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama
tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı
karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinde; işin
öneminin verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
74. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123).
75. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı Kanun"un 101.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, tutuklamaya ilişkin kararlarda kuvvetli suç
şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü
olduğunu gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği
belirtilmiştir (Halas Aslan, §
75; Selçuk Özdemir, § 67).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
76. Başvurucu, İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/8/2016
tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
77. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, darbe
teşebbüsünün ardındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY"nin
medya yapılanması içinde yer aldığı iddiasıyla yürütülen bir soruşturma (bkz. §
8) kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun"un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır (bkz. §§ 16, 17). Dolayısıyla başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
78. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
79. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede;
FETÖ/PDY"nin medya yapılanması içinde yer alan medya
organlarında görev yaptığına ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyet
yürüttüğüne dayanılmıştır (bkz. §§ 16, 17, 20, 21).
80. Anayasa Mahkemesi, FETÖ/PDY"nin
örgüt yapısı ve özellikleri konusunda Aydın
Yavuz ve diğerleri (§ 26) kararında yargı makamlarının çeşitli
değerlendirmelerine yer vermiştir. Bu kapsamda genel olarak FETÖ/PDY hakkında
yürütülen soruşturmalar ve kovuşturmalarda, söz konusu örgütün medya alanında
faaliyet gösteren çok sayıda kuruluşunun bulunduğu ifade edilmiştir. Hatta
FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu değerlendirilen bazı medya organlarına yönelik
idari birtakım tedbirlere de başvurulduğu, bu bağlamda Bugün gazetesine 26/10/2015,
Millet gazetesine 28/10/2015, Zaman gazetesine 4/3/2016 tarihlerinde kayyum
atandığı belirtilmiş; yine 15/11/2015 tarihinde, Samanyolu Grubuna ait Samanyolu TV, Samanyolu Haber TV,
Mehtap TV ve Dünya TV"nin de aralarında bulunduğu on üç televizyon ve radyo
kanalının TÜRKSAT üzerinden yayın yapmasına son verildiği açıklamasına yer
verilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§ 35).
81. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede de benzer şekilde
medya faaliyetlerine ayrıntılı olarak yer verilmiş ve bu alanın örgüt için son
derece önemli olduğu belirtilmiştir (bkz. § 20). Söz konusu değerlendirmelerde;
FETÖ-PDY ile irtibatlı olduğu düşünülen medya organlarının örgütün gayri meşru
faaliyet, beklenti ve hedeflerinin meşrulaştırılarak geniş kitlelere
ulaştırılması noktasında son derece önemli bir misyona sahip olduğu ifade
edilmiştir. Ayrıca FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen"in
talimatları doğrultusunda hareket ederek yayın ilke ve prensiplerini onun
istediği şekilde belirleyen bu medya organlarının örgüt içi haberleşmeyi
sağlamayı, örgüt tabanını motive etmeyi, çeşitli propaganda teknikleriyle
kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi, örgüt amacı ve stratejisi doğrultusunda algı
operasyonu yapmayı, toplumdaki tepkiselliği yönlendirerek mensup olduğu örgüte
meşruiyet alanı sağlamayı, bireylerin örgüt ideolojisi ve amaçları
doğrultusunda örgüt gözüyle olaylara yaklaşmalarını ve dolayısıyla yanlış
değerlendirme yapmalarını sağlamayı amaçladığı açıklamasına yer verilmiştir. Bu
kapsamda yer aldığı belirtilen Zaman gazetesinin özellikle FETÖ/PDY"ye ve bu örgütün lideri kabul edilen Fetullah Gülen"e yönelik soru ve eleştirilere ilk karşılık
veren yayın organı olduğu, bu noktada gerekli görülen karşılığın bizzat Fetullah Gülen tarafından ya da ona atfen bu gazetede
verildiği yönünde belirlemelerde bulunulmuştur.
82. Soruşturma makamı, başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı
olduğu değerlendirilen medya kuruluşları bünyesinde yönetici ve çalışan
olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu da sorgu aşamasına alınan beyanında;
1997-1999 yılları arasında Erzurum"da Zaman gazetesinde muhabir, 2001-2008
yılları arasında İstanbul"da Zaman gazetesinde muhabir ve redaktör, 2008-2012
yılları arasında Aksiyon dergisinde redaktör, 2012 yılından 2016 yılı Mart
ayına kadar tekrar Zaman gazetesinde redaktör olarak çalıştığını, bu son
görevinin son 1,5 yılının sorumlu yazı işleri müdürü olarak geçtiğini beyan
etmiştir.
83. Yargı makamlarının örgütün medya kurumları hakkındaki
yukarıda belirtilen (bkz. § 20) genel değerlendirmeleri de gözönüne
alındığında FETÖ/PDY"nin kuruşundan beri temel
faaliyet alanlarından birinin de medya olduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma
makamlarınca yapılan tespitlerden de anlaşıldığı üzere FETÖ/PDY bünyesindeki
medya kuruluşları ile FETÖ/PDY"nin örgütsel
faaliyetleri arasında belirgin bir ilişki söz konusudur. Bu kapsamda anılan
medya organlarının yayın politikası üzerinde başta Fetullah
Gülen olmak üzere örgüt yöneticilerinin önemli derecede belirleyici oldukları,
bu yayın organlarının örgütün faaliyetlerinin -özellikle kamuoyunda- meşrulaştırılması
bakımından önemli bir fonksiyon icra ettiği ifade edilmiştir. Bu durumda bir
kişinin FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu tespit edilen bir medya kurumunda
sorumlu yazı işleri müdürlüğü gibi bir görev icra etmesinin söz konusu
kurumlarda istihdam edilen ve yönetici talimatı ile hareket etmekle yükümlü
olan kişilerden farklı değerlendirilmesi gerekir.
84. FETÖ/PDY"nin özellikleri, medya
alanına verdiği önem, Zaman gazetesinin bu yapılanmayla olan bağlantısına
ilişkin olgular ve başvurucunun bu kurumda yazı işleri müdürlüğü yaptığı dönem
ile bu süreçte FETÖ/PDY ile ilgili ülke genelinde yaşanan olgular (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12-36)
birlikte değerlendirildiğine FETÖ/PDY için bu kadar önemli bir medya organında
yönetici/sorumlu düzeyde görev almanın ve gazeteye kayyum atanıncaya kadar bu
göreve devam etmenin kişi ile FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişki olduğuna
dair kuvvetli bir belirti olarak kabulünün temelsiz ve keyfî bir yaklaşım
olduğunu söylemek mümkün değildir.
85. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı
edilmemelidir.
86. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya
doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin
soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile
bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan
yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi
ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79).
87. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. §§ 43-47) isnat edilen suça ilişkin
olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden
durumlardan biridir (Aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§ 61; Devran Duran [GK], B. No:
2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun"un 100.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar
arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2), § 148).
88. Somut olayda İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken suça ilişkin kanunda öngörülen ceza miktarına,
isnat edilen suçun katalog suçlar arasında olmasına, delilleri etkileme imkânın
bulunmasına ve adli kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir
(bkz. § 17).
89. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 3.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
90. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
91. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY"yle
bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY"nin
özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma,
kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi-
dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok
daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın
Yavuz ve diğerleri, § 350).
92. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçlar için
öngörülen cezanın miktarını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 17) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
93. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
94. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa"da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
95. Başvurucu, tutukluluğunun devamına ve tahliye talebinin
reddine dair kararlar ile bu kararlara itirazı üzerine verilen kararların
gerekçelerinin matbu cümlelerin tekrarından ibaret olup ilgili ve yeterli
olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
96. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü itibarıyla tutukluluğun uzun
sürmesine, yargılamanın tutuklu devam ettirilmesine yönelik olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları
Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmiştir.
97. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
98. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
99. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 11/5/2018
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
101. Başvurucu; tahliye taleplerine ve tutukluluğa ilişkin
kararları veren sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme
güvencesini sağlamadığını, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin (KHK) 3. maddesindeki
düzenlemeyle hâkimlik teminatının askıya alındığı için tüm mahkemelerin
bağımsızlıklarını kaybettiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
102. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim
güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin
yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan
yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet
Baransu (2), B. No: 2015/7231, §§ 64-78,
94-97).
103. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
104. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tutukluluğun Devamına
Karar Veren Ağır Ceza Mahkemelerinin Doğal Hâkim Güvencesine Aykırı Olduğu ile
Tarafsız ve Bağımsız Mahkeme Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
105. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin kararları veren İstanbul 13.
ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin kanunla değil HSYK"nın
bir kararıyla kurulduğunu, özel yetkili mahkemeler kaldırılmasına rağmen HSYK"nın 17/2/2015 tarihli kararıyla ihtisaslaşma adı
altında bazı mahkemelere özel yetkiler verildiğini, bu mahkemelerden ikisinin
kendisiyle ilgili tutukluluk incelemeleri yapan İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza
Mahkemeleri olduğunu, bu şekilde yetki verilen ağır ceza mahkemelerinin
hâkimlerinin bu karar öncesinde görev süreleri dolmadan değiştirildiklerini ve
yerlerine tarafsızlığı konusunda şüphe bulunan hâkimlerin atandığını, bu
şekilde yetkilendiren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kurulduğu tarihten
önceki siyasi nitelikteki suçlara bakma konusunda da yetkilendirildiğini ifade
etmiştir.
106. Başvurucu ayrıca 667 sayılı KHK"nın 3. maddesine
dayanılarak birçok hâkimin hâkimlik teminatına aykırı olarak mesleklerinden
ihraç edildiğini, kendisi hakkında yargılamayı yapan hâkimlerin de 667 sayılı
KHK"nın 3. maddesinin yürürlükte olduğu bu süreçte hâkimlik teminatından yoksun
olduğunu, kendisi gibi benzer suçlardan yargılanan birçok gazeteci hakkında
verilen tahliye kararlarının fiilen uygulanmadığını hatta bu kararları veren
hâkimlerin bir kısmının başka yerlere tayin edildiğini, diğer bir kısmının ise
hâkimlik görevinden uzaklaştırıldığını belirtmiş ve kendisi hakkında
tutukluluğunun hukuka uygunluğunu denetleyecek İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza
Mahkemelerinin doğal hâkim güvencesine sahip olduğunun ve dolayıyla tarafsız ve
bağımsız olduğunun söylenemeyeceğini iddia ederek kişi hürriyeti ve güvenliği
ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
107. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Somut olayda ihlal iddialarının özü itibarıyla tutukluluğunun hukuka
uygunluğunu denetleyecek mahkemelerin doğal hâkim güvencesi ile tarafsızlık ve
bağımsızlık niteliklerinden yoksun olduğuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu
nedenle başvurucunun bu başlık altındaki iddiaları Anayasa"nın 19. maddesi
kapsamında değerlendirilmiştir.
108. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da
belirtildiği gibi doğal hâkim ilkesi, suçun işlenmesinden veya çekişmenin
doğmasından önce davayı görecek yargı yerini kanunun belirlemesi şeklinde
tanımlanmaktadır. Doğal hâkim ilkesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden
veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına,
başka bir anlatımla sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel
oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
109. Bununla birlikte kanuni (doğal) hâkim güvencesi, yeni
kurulan mahkemelerin veya kurulu bulunan mahkemelere yeni atanan hâkimlerin
önceden işlenen suçlara ilişkin olarak hiçbir şekilde yargılama yapamayacakları
biçiminde anlaşılamaz. Belirli bir olay, kişi veya toplulukla sınırlı olmamak
kaydıyla yeni kurulan bir mahkemenin veya kurulu bulunan bir mahkemeye yeni
atanan hâkimin kurulma veya atanma tarihinden önce gerçekleşen uyuşmazlıklara
bakması kanuni hâkim güvencesine aykırılık teşkil etmez (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
110. Bu kapsamda bir kuralın belirli bir suçun işlenmesinden
sonra bu suça ilişkin davayı görecek yargı yerini belirlemeyi amaçlamaması,
yürürlüğü müteakip kapsamına giren tüm davalara uygulanması hâlinde doğal hâkim
ilkesine aykırılık söz konusu olamaz (AYM, E.2009/52, K.2010/16, 21/1/2010).
111. Anayasa’nın 9. maddesinde, yargı yetkisinin bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı açıkça hükme bağlanmış; 138. maddesinde ise
mahkemelerin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre
“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
Bağımsızlık; mahkemenin bir uyuşmazlığı çözümlerken yasamaya, yürütmeye,
davanın tarafları ile çevreye ve diğer yargı organlarına karşı bağımsız
olmasını, onların etkisi altında olmamasını ifade etmektedir (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
112. Bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı
bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde üyelerinin atanma şekli ve onların
görev süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 28).
113. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinde adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak davanın tarafsız bir
mahkemede görülmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Anayasa’nın 36.
maddesinde ise mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa
Mahkemesi içtihadı uyarınca bu hak da adil yargılanma hakkının zımni bir
unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini
tamamlayan iki unsur olduğu nazara alındığında -Anayasa"nın bütünlüğü ilkesi
gereği- Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede
yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 60).
114. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar
karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli
hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Öncelikle mahkemelerin kuruluşu ve
yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin bunların nesnel olarak
tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık,
mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için
öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de
taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164,
K.2015/12, 14/1/2015).
115. Mahkemelerin tarafsızlığını ifade eden ikinci unsur,
hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya
bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız
durması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan, hukuk kuralları çerçevesinde,
vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Aksi yöndeki davranışlar ise
hukuk düzenince disiplin ve ceza hukuku alanındaki yaptırımlara tabi
kılınmıştır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).
116. Somut olayda ihtisaslaşmanın sağlanabilmesi amacıyla HSYK
Birinci Dairesinin 12/2/2015 tarihli kararı ile 5235 sayılı Kanun’un 9.
maddesinin beşinci fıkrasına dayanılarak İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza
Mahkemelerine genel hükümlere göre baktığı davaların yanı sıra 5237 sayılı
Kanun’un İkinci Kitap Dördüncü Kısımı"nın dört, beş,
altı ve yedinci bölümünde tanımlanan suçlar (318., 319., 323., 324., 325. ve
332. maddeler hariç) ile 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçlara ilişkin
açılacak davalara bakma görevi verilmiştir. Başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar veren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde ve tutululuğun
devamı kararına itirazı değerlendiren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görev
yapan hâkimler de diğer tüm hâkimler gibi HSYK tarafından atanmakta ve
Anayasa’nın 139. maddesinde öngörülen hâkimlik teminatına sahip
bulunmaktadırlar. Dolayısıyla HSYK tarafından belirli suçlara ilişkin davalara
bakmak hususunda başvurucunun yargılamasının yapılmaya başlandığı tarihten önce
ihtisas mahkemesi olarak yetki verildiğinden bahisle anılan Mahkemenin doğal hâkim ilkesine aykırı olarak
kurulduğunun kabulü mümkün olmadığı gibi bu Mahkemede görev yapan hâkimlerin
İstanbul Adliyesinde bulunan diğer ağır ceza mahkemelerinde görev yapan
hâkimlerden mahkemelerin bağımsızlığı
yönünden farklı bir konuma yerleştirilmelerini gerektiren herhangi bir neden de
bulunmamaktadır. Öte yandan bu mahkemelerde görev yapan hâkimler, diğer tüm
hâkimler gibi Anayasa ve kanun hükümlerinde yer alan, bağımsızlığı öngören,
tarafsızlığı temin eden güvencelere sahiptirler. Bu nedenle anılan Mahkemede
görev yapan hâkimlerin nesnel açıdan tarafsızlıklarının bulunmadığı ileri
sürülemez (Benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §
194; Mustafa Başer ve Metin Özçelik,
B. No: 2015/7908, 20/1/2016, § 130).
117. Genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSYK tarafından
ihtisaslaşmanın sağlanabilmesi amacıyla terör suçlarına ilişkin davalara
bakmakla yetkilendirilen İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görev
yapmakta olan hâkimlerin gerçekliği ve niteliği kesin olarak tespit edilemeyen
olgulardan, siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme ve yorumlardan
hareketle başvurucuya yönelik somut ön yargılı işlem ve tutumları
gösterilmeksizin subjektif değerlendirmelere ve
varsayımlara dayalı olarak siyasal veya kişisel nedenlerle bağımsız ve tarafsız
davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir (Mustafa
Başer ve Metin Özçelik, § 131).
118. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun doğal hâkim ilkesine
aykırı olarak kurulan, bağımsız ve tarafsız olmayan mahkemelerce tutukluluk
durumunun değerlendirildiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı
açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
6. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
119. Başvurucu; soruşturma dosyasına erişiminin kısıtlama kararı
gerekçe gösterilerek engellenmesi nedeniyle etkin savunma yapamadığını,
kısıtlama kararı nedeniyle soruşturma makamı ile kendisi arasında silahların
eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
120. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
121. Somut olayda 5271 sayılı Kanun"un 153. maddesinin (4)
numaralı fıkrası uyarınca İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin
kabul edildiği 24/4/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık kanun gereği
kendiliğinden sona ermiş ve dosyaya erişim imkânı sağlanmıştır. İddianame ve
tensip zaptı, başvurucuya 3/5/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla
başvurucunun dosyaya erişimin kısıtlanmasına yönelik başvurusunu 3/5/2017
tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması gerekmektedir. Otuz günlük başvuru
süresi geçtikten sonra 3/11/2017 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre
aşımı bulunduğu anlaşılmıştır.
122. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
B. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
123. Başvurucu; soruşturmaya konu edilen ve tutuklamaya dayanak
oluşturan hususların tamamen gazetecilik faaliyetinden ibaret olduğunu, Zaman
gazetesinde çalışmış olmasının silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasına dayanak
gösterildiğini, 5237 sayılı Kanun"un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
yer alan silahlı terör örgütüne üye olma suçuna dair düzenlemenin öngörülebilir
nitelikte bir kanun hükmü olmadığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
124. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, B.
No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 105-116; Mustafa
Ali Balbay, §§
120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak,
B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal
Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014,
§§ 61-75; İbrahim Ayhan,
B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
125. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 60-94). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate
alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri
nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı
bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
126. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
ve basın özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
127. Başvurucu; gözaltına alındığı ilk andan itibaren kendisinin
belirleyeceği bir avukatın hukuki yardımından yararlanmasına izin
verilmediğini, kendi seçtiği avukatların tamamının benzer soruşturmalar kapsamında
tutuklandığını, bu nedenlerle savunma hakkını gereği gibi kullanamadığını
belirterek adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
128. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
129. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği
tespit edilmiştir (bkz. § 31). Bu
kapsamda başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerine ilişkin hukuk
sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
130. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
131. Başvurucu; kendisine isnat edilen suçlamaların işlendiği
dönemde kurulu olmayan bir mahkemede yargılamasının yapıldığını ancak özel
yetkili mahkemelerin olduğu dönemde gazeteci Hrant Dink"in öldürülmesine ilişkin davada, suçun işlendiği
tarihte kurulu olmadığı için bir mahkemenin görevsizlik kararı verdiğini, somut
olayda da böyle bir durum olmasına rağmen kendisinin yargılandığı mahkemenin
görevsizlik kararı vermeyerek yargılamaya devam ettiğini iddia etmiş ve
kendisine adil yargılanma hakkından yararlanma bakımından ayrımcılık
yapıldığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
132. Anayasa"nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ve
Sözleşme"nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine
yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa
ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı
olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
133. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun
kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir
temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene
dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).
134. Somut olayda başvurucu, kendisine hangi nedenle ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
135. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
136. Başvurucu; makul şüphe olmadan üzerinin aranmasının hukuka
aykırı olduğunu belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
137. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
138. 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (i) bendinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında
hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişilere tazminat
talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır.
139. Anayasa Mahkemesi, ceza soruşturması veya kovuşturması
sırasında soruşturma mercilerince ya da yargı organlarınca şüphelilerle ilgili
olarak uygulanan arama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin
olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl
soruşturma/kovuşturma sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Alaaddin Akkaşoğlu ve Akis
Yayıncılık San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2014/18247, 20/12/2017, §§
18-30).
140. Somut olay açısından yapılan aramanın hukuka uygun olup
olmadığı 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada
incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla söz konusu aramanın
hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
141. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun üzerinde arama
yapılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili
olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
F. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
142. Başvurucu; gözaltı süresince insan onuruna aykırı ortamlarda
tutulduğunu, tutulduğu yerin dar olduğunu ve sağlık durumuna uygun olmadığını,
en temel insani ihtiyaçlarını gidermede kendisine zorluk çıkarıldığını
belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
143. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
144. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu
görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı
kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa
Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı
anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan
iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp
kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması
gerekmektedir (Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No:
2016/23672, 11/1/2018, § 249).
145. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
146. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Gözaltına almanın hukuka aykırı olması ve gözaltı
süresinin makul olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine
aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun devamına karar veren ağır ceza mahkemelerinin
doğal hâkim güvencesine aykırı olması ile tarafsız ve bağımsız mahkeme olmaması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
7. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.