Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, paydaşı olduğu 559 parsel sayılı taşınmazda davalı paydaşların bina yapmak suretiyle payına müdahale ettiklerini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, taşınmazda paydaş olduklarını, paylarına düşen bölüme yapılandıklarını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalıların paydaşı oldukları taşınmaza diğer paydaşların rızasını almadan bina yaptıkları gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... .. raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu, dava dışı kişilerle birlikte tarafların taşınmazda paydaş bulundukları anlaşılmaktadır.
Davacı, taşınmazın bir bölümüne davalıların bina yapmak suretiyle elattıklarını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Bu durumda, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 688. ve takip eden maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerinin uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne varki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazın paylı mülkiyet üzere olduğu ve davalıların taşınmazın üzerine bilirkişi krokisinde gösterildiği şekilde bina yapmak suretiyle kullandıkları keşfen sabittir. Davada yıkım isteği bulunmamaktadır. Diğer taraftan, yukarıda değinilen ilkelerde öngörüldüğü şekilde tüm paydaşları kapsar biçimde kullanım yönünden fiili bir durum yaratılmadığı gibi harici taksim olgusununda bulunmadığı görülmektedir.
O halde, taşınmazın diğer bölümleri üzerinde davacının kullanım imkanı bulunduğu, bir başka ifade ile davacı yönünden intifadan men olgusu gerçekleşmediği sürece davanın kabulüne karar verilemeyeceği tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere aksi yönde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.9.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.