
Esas No: 2013/3963
Karar No: 2013/3963
Karar Tarihi: 15/10/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
DENKTAŞ NAKLİYAT TURİZM LTD.
ŞTİ. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3963) |
|
Karar Tarihi: 15/10/2015 |
R.G. Tarih ve Sayı: 25/12/2015-29573 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
Raportör |
: |
Bahadır YALÇINÖZ |
Başvurucu |
: |
Denktaş Nakliyat Turizm Ltd. Şti. |
Vekili |
: |
Av. Serhat TEPE |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, Habur Gümrük
Müdürlüğünce tesis edilen işlemin iptali talebiyle açılan davanın süre aşımı
yönünden reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/6/2013 tarihinde
Mersin 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 10/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
5/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemenin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvurunun bir örneği
görüş için gönderilmiştir. Bakanlık 5/2/2015 tarihli yazı ile görüşünü Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlığın görüş yazısı
17//2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 23/2/2015 tarihli
yazı ile karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Habur Gümrük Müdürlüğünce
başvurucu şirket adına Habur Gümrük Müdürlüğünde tescilli transit beyannameleri
muhteviyatı eşyanın tesliminde meydana gelen eksiklikle ilgili olarak 69.605 TL
tutarında gümrük vergisi ve resimlerinin on gün içinde ödenmemesi durumunda
27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu"nun 198. maddesi uyarınca,
eşyanın alıcısı tarafından verilen teminat mektubunun nakde çevrilmesi
suretiyle tahsil edileceği yolunda 11/1/2004 tarihli ve 505 sayılı işlem tesis
edilmiş ve işlem 7/2/2004 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucu 5/3/2004 tarihinde
Gümrük Başmüdürlüğüne itirazda bulunmuştur.
10. İtirazın reddine ilişkin
Gümrük Başmüdürlüğü kararı 29/3/2004 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu 26/4/2004 tarihinde kararın iptali istemiyle Diyarbakır Vergi
Mahkemesinde dava açmıştır.
11. Mahkeme; 21/9/2004 tarihli
ve E.2004/200, K.2004/380 sayılı kararıyla dava konusu işlemin kısmen iptaline,
kısmen de reddine karar vermiştir.
12. Kararın temyiz edilmesi
üzerine Danıştay Yedinci Dairesi 14/3/2007 tarihli ve E.2005/11, K.2007/1279
sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının reddine ilişkin kısmını
onamış, iptaline ilişkin kısmı hakkında ise temyiz isteminin kabulüne karar
vermiş, bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusunu da 22/1/2008 tarihli
ve E.2007/4459, K.2008/275 sayılı kararı ile reddetmiştir.
13. Bozma kararına uyan İlk
Derece Mahkemesi, 9/4/2008 tarihli ve E.2008/208, K.2008/157 sayılı kararıyla
davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
"4458 sayılı Kanunun 85. maddesinin birinci fıkrasında
transit eşyası için tahakkuk edebilecek gümrük vergilerinin ödenmesini sağlamak
üzere teminat verilmesinin zorunlu olduğu yolunda yer alan hükme göre; transit
rejiminde, eşyaya isabet eden gümrük vergi ve resimleri, Yurda giriş esnasında
tahakkuk ettirilerek teminata bağlandığından; söz konusu rejim koşullarına
aykırı davranılması durumunda, başlangıçta tahakkuk ettirilerek teminata
bağlanan ve itirazsız kesinleşen gümrük vergi ve resimlerinin, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun teminatlı alacakların takip ve
tahsiline ilişkin hükümleri uyarınca işleme tabi tutulması gerekmektedir.
6183 sayılı Kanunun 56. maddesinde de; karşılığında teminat
gösterilmiş bulunan amme alacağının vadesinde ödenmemesi durumunda borcun yedi
gün içinde ödenmesi, aksi halde teminatın paraya çevrileceği veya diğer
şekillerle cebren tahsile devam olunacağının borçluya bildirileceği, yedi gün
içinde borç ödenmediği takdirde teminatın bu Kanun hükümlerine göre paraya
çevrilerek amme alacağının tahsil edileceği öngörülmüş; aynı Kanunun 37.
maddesinde ise, hususi kanunlarda ödeme zamanı tespit edilmemiş amme
alacaklarının Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak tebliğinden
itibaren bir ay içinde ödeneceği, bu ödeme müddetinin son gününün amme
alacağının vadesi günü olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda anılan hükümler birlikte değerlendirildiğinde,
önceden teminata bağlanan amme alacağının takip ve tahsili amacıyla 6183 sayılı
Kanunun anılan hükümleri uyarınca tesis edilen dava konusu işlem için idari
itiraz yollarına başvurulmaksızın, dava açma süresi içerisinde, doğrudan vergi
mahkemesinde dava açılması Yargılama Hukuku kuralları gereğidir. Bu bakımdan,
teminata bağlanan vergilerin takip ve tahsili amacıyla, 6183 sayılı Kanun
uyarınca tesis edilip tebliğ edilen işleme karşı itiraz prosedürüne
başvurulmasının dava açma süresini etkilemesi olanaksızdır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun
"Dava Açma Süresi" başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında, dava açma
süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde vergi
mahkemelerinde otuz gün olduğu; 2. fıkrasının (b) bendinde de, bu sürelerin,
vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından
doğan uyuşmazlıklarda, tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen
işlemlerde tebliğin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun “Üst Makamlara Başvurma” başlıklı 11.
maddesinde ise, ilgililer tarafından, idari dava açılmadan önce, idari işlemin
kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının
üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma
süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun işlemeye başlamış olan idari dava
açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin
reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde
dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar
geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hüküm altına alınmıştır.
Olayda, teminat mektubunun nakde çevrilmesi suretiyle tahsil
edileceği yolunda tesis edilen işlemin 07.02.2004 tarihinde tebliği akabinde
başlayan dava açma süresinin 05.03.2004 tarihinde gümrük başmüdürlüğüne yapılan
itiraz başvurusuyla durduğu, itiraz başvurusunun reddine ilişkin Başmüdürlük
kararının 29.03.2004 tarihinde tebliği üzerine itiraz edilmekle duran dava açma
süresinin yeniden işlemeye başlayıp, başvurma tarihine kadar geçmiş olan
sürenin de hesaba katılmasıyla 01.04.2004 tarihinde sona erdiği, buna karşın
26.04.2004 tarihinde Mahkememiz kayıtlarına giren dilekçe ile davanın açıldığı
anlaşılmıştır.
Buna göre, dava açma süresi içinde yapılan itiraz
başvurusunun reddi üzerine en geç 01.04.2004 tarihinde dava açılması
gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 26.04.2004 tarihinde açılan davanın
süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 15/1-b maddesi uyarınca süre yönünden reddine, "
14. Başvurucu, idari işlemlerde
ilgili kişilerin hangi kanun yollarıyla mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiği kuralına Anayasa’nın 40. maddesinde yer verilmesine karşın
dava konusu işlemde bu hususların belirtilmediğini ve bu nedenle dava açma
süresini kaçırdığını ileri sürerek hükmü temyiz etmiş; Danıştay Yedinci Dairesi
15/3/2010 tarihli ve E.2008/2735, K.2010/1272 sayılı kararıyla İlk Derece
Mahkemesi kararını onamıştır. Karar gerekçesi şöyledir:
“İlk derece mahkemesi kararlarının, Danıştayca
uyuşmazlığın çözümü de gösterilerek bozulması durumunda; kararı bozulan
mahkemece, bu karara uyularak yeniden verilecek kararlara karşı yapılacak
temyiz başvurularının, bozma kararında yazılı esaslara uygunluğu bakımından
incelenmesi gerekir.
Dosyanın incelenmesinden; temyize konu vergi mahkemesi
kararının, Dairemizin açıklanan nitelikteki bozma kararına uyularak verildiği
anlaşıldığından, istemin reddine ve kararın onanmasına,…”
15. Başvurucu karar düzeltme
dilekçesinde de aynı iddiayı dile getirmiş ise de Danıştay Yedinci Dairesi yine
bu iddia hakkında bir değerlendirme yapmayarak 19/3/2013 tarihli ve
E.2010/8508, K.2013/1190 sayılı kararıyla talebi reddetmiştir.
16. Anılan karar 9/5/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu, Anayasa Mahkemesine 7/6/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
17. Anayasa’nın 40. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
“Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları
ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
18. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:
“1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar.”
19. 2577 sayılı Kanun’un 11.
maddesi şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari
işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem
yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava
açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava
açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş
sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde
dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre
de hesaba katılır.”
20. 21/7/1953 tarihli ve 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 56. maddesi şöyledir:
“Karşılığında teminat gösterilmiş bulunan amme alacağı
vadesinde ödenmediği takdirde, borcun 7 gün içinde ödenmesi, aksi halde
teminatın paraya çevrileceği veya diğer şekillerle cebren tahsile devam
olunacağı borçluya bildirilir. 7 gün içinde borç ödenmediği takdirde teminat bu
kanun hükümlerine göre paraya çevrilerek amme alacağı tahsil edilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 15/10/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/6/2013 tarihli ve 2013/3963
numaralı bireysel başvurusu incelenerek gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, idarenin eksik
vergi tahsilatına ilişkin bildiriminde işleme karşı başvuru yolları ve sürelerini
bildirmediğini, Anayasa"nın 40. maddesi uyarınca idarenin işlemleri nedeniyle
hangi süreler içinde, hangi kanun yollarına başvurulacağının bildirilmesi
gerektiğini, bu hükme uyulmaması hâlinde sürenin hiç başlamayacağına dair
Yargıtay Ceza Genel Kurulu içtihadı bulunmasına rağmen açtığı davanın, yanlış merciye başvurularak dava açma süresinin geçirildiğinden
bahisle reddedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun, açıkça dayanaktan
yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka
bir neden de bulunmaması nedeniyle kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvuru konusu, yargılama
aşamasında ileri sürülen ve esasa etkili hususların karşılanmamasına ilişkin
olduğundan başvuru, gerekçeli karar hakkı yönünden incelenecektir.
25. Bakanlık görüş yazısında,
mahkemeye erişimin bir unsuru olan mahkeme hakkının mutlak bir hak olmadığı,
özellikle bir davanın açılabilirliğine ilişkin bazı
sınırlamalar ve niteliği gereği bu konuda düzenleyici işlemlere konu
olabileceği, bununla birlikte bu sınırlamaların dava açmak isteyen bir kişinin
mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek duruma gelmemesi gerektiği,
konuyla ilgili Danıştay içtihatlarına bakıldığında ise idare tarafından tesis
edilen bir işlemde başvurulacak merciin ve süresinin gösterilmemesi durumunda
yazılı bildirimin süreyi başlatmayacağının vurgulandığı, başvurucunun iddiaları
incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda
bulunulmuştur.
26. Başvurucu, başvuru formunda
ileri sürdüğü iddiaları tekrarlamıştır.
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
29. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
30. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak görülen silahların
eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı
da -makul sürede yargılanma hakkı gibi- adil yargılanma hakkının somut
görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38). Ayrıca hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan
gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrasında yer
verilen “Bütün mahkemelerin her türlü
kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüyle mahkemelerin uyması
gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
31. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu
hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik
Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
32. Kanun yolu mahkemelerince
verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu
şeklinde yorumlanmakla beraber başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk
derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz
başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik
somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli karar
hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
33. Somut olayda, başvurucu
şirket adına Habur Gümrük Müdürlüğünde tescilli transit beyannameler muhteviyatı
emtianın varış Gümrük Müdürlüğüne tesliminde ortaya çıkan noksanlığa karşılık
gelen muhtelif vergilerin 4458 sayılı Kanun"un 198. maddesi uyarınca on gün
içinde ödenmesi gerektiği, aksi hâlde eşyanın alıcısı olan firmanın başvurucu
tarafından kullanılmak üzere verdiği teminat mektubunun nakde çevrilmesi
suretiyle tahsil edileceği yolunda tesis edilen 11/1/2004 tarihli işleme
ilişkin itirazın reddine dair Başmüdürlük kararının iptali istemiyle Diyarbakır
Vergi Mahkemesinin E.2004/200 sayılı dosyası üzerinde açılan davada, davanın
kısmen iptali, kısmen reddi yönünde verilen kararın temyiz edilmesi üzerine
Danıştay Yedinci Dairesinin 14/3/2007 tarihli ve E.2005/11, K.2007/1279 sayılı
kararıyla olayda dava açma süresinin dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle
dava konusu uyuşmazlığın esası incelenerek verilen Mahkeme kararının iptale
ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına hükmedilmiştir.
Bozma
üzerine dosyayı yeniden ele alan İlk Derece Mahkemesi 9/4/2008 tarihli ve
E.2008/208, K.2008/157 sayılı kararında, önceden teminata bağlanan amme
alacağının takip ve tahsili amacıyla 6183 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tesis
edilen dava konusu işlem için idari itiraz yollarına başvurulmaksızın -dava
açma süresi içerisinde- doğrudan vergi mahkemesinde dava açılması gerektiği, bu
bakımdan teminata bağlanan vergilerin takip ve tahsili amacıyla 6183 sayılı
Kanun uyarınca tesis edilip tebliğ edilen işleme karşı itiraz prosedürüne
başvurulmasının dava açma süresini etkilemediği, öte yandan bahsedilen
vergilerin teminat mektubunun nakde çevrilmesi suretiyle tahsil edileceği
yolunda tesis edilen işlemin 7/2/2004 tarihinde tebliği akabinde başlayan dava
açma süresinin 5/3/2004 tarihinde Gümrük Başmüdürlüğüne yapılan itiraz
başvurusuyla durduğu, itiraz başvurusunun reddine ilişkin Başmüdürlük kararının
29/3/2004 tarihinde tebliği üzerine itiraz edilmekle duran dava açma süresinin
yeniden işlemeye başlayıp başvurma tarihine kadar geçmiş olan sürenin de hesaba
katılmasıyla 1/4/2004 tarihinde sona erdiği, buna karşın 26/4/2004 tarihinde
açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine olanak bulunmadığı
gerekçesine yer vermiştir.
34. Başvurucu, idari işlemlerde
ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmesi gerektiği kuralına Anayasa’nın 40. maddesinde yer verilmesine karşın
dava konusu teminat mektubunun nakde çevrilmesi suretiyle tahsil edileceği
yolunda tesis edilen 11/1/2004 tarihli işlemde bu hususların belirtilmediğini
ve bu nedenle dava açma süresini kaçırdığını ileri sürmüş ise de Danıştay
Yedinci Dairesi, İlk Derece Mahkemesi kararına atıf yapmak suretiyle belirtilen
iddia hakkında bir değerlendirme yapmaksızın onama kararı vermiştir. Başvurucu
karar düzeltme dilekçesinde de aynı iddiada bulunmuş, Danıştay Yedinci Dairesi
yine başvurucunun anılan iddiasını değerlendirmeden karar düzeltme talebinin
reddine karar vermiştir.
35. 2577 sayılı Kanun’un
başvuruya konu yargılama devam ederken yürürlükte bulunan 49. maddesinde Danıştayın, görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
hukuka aykırı karar verilmesi veya usul hükümlerine uyulmaması sebeplerinden
dolayı ilk derece mahkemesi kararlarını bozacağı, yine aynı Kanun’un 54.
maddesinde, kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda
karşılanmamış olması, kararda birbirine aykırı hükümler bulunması, kararın usul
ve kanuna aykırı bulunması ve hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve
sahtekârlığın ortaya çıkmış olması durumlarında kararın düzeltilmesi talebinde
bulunulacağı kural altına alınmıştır (Münür Ata, B. No: 2014/4958, 22/1/2015, § 43).
36. 3/10/2001 tarihinde kabul
edilen değişiklikle Anayasa’nın 40. maddesine “Devlet,
işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını
ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmü ilave edilmiştir. Bu
değişikliğin gerekçesinde ise bireylerin, yargı ya da idari makamlar önünde
sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının
amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, merci ve
sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından
zorunluluk hâline geldiği belirtilmektedir (Aktif
Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855,
26/6/2014, § 40).
37.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu tarafından, idarece tesis edilen bir
işlemde başvurulacak merci ve süresi gösterilmemiş ise yazılı bildirimin süreyi
başlatmayacağı yönünde kararlar verdiği görülmektedir (Danıştay VDDK,
E.2013/221, K.2014/88, 19/2/2014; E.2014/613, K.2014/791, 17/09/2014;
E.2014/812, K.2014/928, 12/11/2014)
38. Bu durumda, Anayasa’nın 40.
maddesinde yer alan ve idari işlemlerde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve
mercilerine başvuracağının ve bunun sürelerinin belirtilmesinin zorunlu olduğu
kuralına rağmen dava konusu edilen işlemde bu hususlara yer verilmediği için
süresi içinde dava açamadığına yönelik başvurucu iddiasının ciddi olduğu ve İlk
Derece Mahkemesi tarafından bu iddia değerlendirilemediği için kanun yolu
aşamasında ayrıca değerlendirilmesi gerektiği ancak Danıştay Yedinci Dairesince
ayrı bir değerlendirme yapılmayarak İlk Derece Mahkemesi kararına atıf yapılmak
suretiyle temyiz isteminin ve daha sonra karar düzeltme talebinin reddedildiği
oysa bu iddianın atıf yapılmak suretiyle karşılanacak iddia niteliğinde
olmadığı, temyiz merciince bu iddianın açık bir şekilde kararlarında
değerlendirilmediği ve karşılanmadığı görülmektedir. Bu nedenle yargılama
süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
40. Başvurucu, ihlalin ortadan
kaldırılması yönünde karar verilmesini talep etmektedir.
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
42. Başvuru konusu olayda tespit
edilen ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar
hakkının ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama
yapılarak ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir
örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
43. 198,35 TL harç ve 1.500 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun gerekçeli karar
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlal ve ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin Diyarbakır Vergi Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
15/10/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.