
Esas No: 2017/21149
Karar No: 2017/21149
Karar Tarihi: 28/11/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUSTAFA ÜNAL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/21149) |
|
Karar Tarihi: 28/11/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Murat
BAŞPINAR |
Başvurucu |
: |
Mustafa ÜNAL |
Vekili |
: |
Av. Mehmet
ÇAVDAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uygulanan gözaltı ve tutuklama tedbirinin hukuki
olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğa ilişkin kararların
bağımsız ve tarafsız olmayan hâkimliklerce verilmesi ve soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; gözaltı
işlemleri ve sonrasında kendi avukatından faydalanamaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının; hukuka aykırı bir şekilde mal varlığına el konulması
nedeniyle mülkiyet hakkının; gazetecilik faaliyeti ve ifade özgürlüğü kapsamındaki
eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle de ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 11/4/2017 ve 19/3/2018tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurucu tarafından yapılan 2018/8529 sayılı başvuru, kişi
ve konu bakımından hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2017/21149 sayılı dosya
ile birleştirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, kamuoyunca bilinen bir gazeteci ve yazardır.
8. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle
karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü
hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları ve soruşturma mercileri
-olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye"de uzun yıllardır
faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen
bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde
Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından, darbe girişimiyle bağlantılı ya da
doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY"nin
kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil
toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik soruşturmalar
yürütülmüş ve çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri
uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri,
§§ 51, Mehmet Hasan Altan (2)
[GK], B. No: 2016/23672, 11/01/2018, § 12).
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun da
aralarında bulunduğu ve çoğunluğu gazeteci, yazar ve akademisyen olan kırk üç
şüpheli hakkında FETÖ/PDY"nin medya yapılanmasıyla
bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.
11. Anılan soruşturma kapsamında başvurucu 20/7/2016 tarihinde
evinde yapılan arama sonrasında gözaltına alınmıştır.
12. Başvurucunun ifadesi 30/7/2016 tarihinde İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğünde alınmıştır. İfade alma işlemi sırasında İstanbul Barosunca
görevlendirilen müdafi de hazır bulunmuştur. İfade tutanağında belirtildiğine
göre isnat edilen suçlar ifade alma işlemi öncesinde başvurucuya açıklanmıştır.
İfadesine esas olmak üzere başvurucuya, darbe girişiminde bulunan FEFÖ/PDY"nin yapısının nasıl olduğuna, örgütün yayın
organlarında veya diğer alanlarda kendisine bir görev verilip verilmediğine, örgütün hangi kademesinde ne tür görevler
aldığına, sorumlu olduğu ya da emir aldığı kişilerin kim olduğuna, örgütün
medya organlarının yayın politikasının nasıl şekillendiğine ve örgüt liderinin
yayın organları ile irtibatının nasıl sağlandığına, örgüt lideri ile
irtibatının bulunup bulunmadığına ve örgüt liderini ziyaret edip etmediğine,
darbe girişiminden önceden haberdar olup olmadığına, darbe girişiminde bulunan
kişilerle ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeliyle bir irtibatının olup
olmadığına dair sorular yöneltmiştir.
13. Başvurucu ifadesinde, isnat edilen suçlamaları kabul etmemiş
ve sorulara karşı özetle aşağıdaki şekilde beyanda bulunmuştur:
"... Ben gazetenin Ankara"daki
yöneticisiyim. Gazeteye nelerin konulacağını gazetenin İstanbul merkez şubesi
belirlemektedir ...
... Darbe girişiminde bulunan kimseyle
irtibatım olmadı. Bu darbeye karışan kimseye de destek vermedim. Kimseden
talimat almadım ...
... Sadece Zaman gazetesi ve Aksiyon
dergilerinde yazılar yazdım. Benim buradaki durumum gazetecilik ile sınırlıdır.
Bahsedilen diğer yerlerle bir bağlantım yoktur ...
... Ben[im] sadece Zaman gazetesinde
gazetecilik ile ilgili faaliyetim var. Bunu da Ankara"da herkes bilir. Ankara
haber merkezinde yayın temsilcisi olmam sebebiyle haber sorumlusuyum. FETÖ/PDY
ile ilgili herhangi bir bilgim yoktur ...
... 15 Temmuz kanlı darbe girişimine karşıyım.
Aralarında çok sevdiğim yıllardır kadim arkadaşlık ettiğim E.O. ve oğlu da
şehit oldu. Sorumluları bulunmalı. Namluyu halka doğrultanlardan en ağır
şekilde hesap sorulmalı. Demokratik düzenlerde en ağır suç silahlı kalkışmadır
ve affedilemez. Kendimi muhafazakar olarak
tanımlıyorum. Türkiye gibi kozmopolit bir ülkeyi hiç bir
muhafazakar grubun (cemaat ve tarikatlar gibi) yönettiği bir ülkede yaşamak
istemem. Halkın iradesinin yansıttığı demokratik bir yönetim benim için
kutsaldır. Hayatım bunun üzerine kurulmuştur."
14. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı tarihte başvurucuyla birlikte altı
şüpheliyi tutuklanması talebiyle İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk
etmiştir. Tutuklama talep yazısında "Şüphelilerin
üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu ... nitekim 15/7/2016 tarihinde
örgüt lideri Fetullah Gülen"in talimatı ile darbe
girişiminde bulunulduğu, şüphelilerin Zaman Gazetesinde yazdıkları dönemlerde
darbe girişiminde bulunan örgütü destekleyici övücü, güzel göstermeye yönelik
konuşmalar ve yazılar yazdıkları, şüphelilerin övdükleri örgütün ve örgüt
liderinin de neler yaptığı 15/7/2016 tarihinde net olarak ortaya çıktığı,
şüphelilerin örgüt lideri ve yöneticileri ile fikir ve eylem birliği içerisinde
hareket ettikleri, örgüt üyelerinin bir çoğunun haklarında yakalama kararı
olmasına rağmen kaçtıkları, dolayısıyla bu şüphelilerin de kaçma kuvvetli
şüphesi bulunduğu anlaşılmakla; şüphelilerin üzerlerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi
dikkate alınarak..."tutuklanmasına karar verilmesi istenmiştir.
15. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde İstanbul 4.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Ayrıca sorgu
tutanağında, başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da
belirtilmiştir. Bu sırada başvurucunun avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucu,
sorgu sırasında kollukta alınan ifadesini tekrar ettiğini belirtmiş ve ek
olarak "... Zaman gazetesinde Ankara
yayın yöneticiliği yaptım, kayyum görevlendirilmesi geldiğinde ben emekli
oldum, Ankara Bürosu"nun yayın yöneticisiyim maliyesinden sorumlu değilim
sadece haber ve yayın ile yetkilerim sınırlıdır, sadece yayın sorumluluğum
vardır, gazetede 20 yıl boyunca haftada 3 gün yazı yazdım cemaat hiyerarşisi
ile hiç bir ilgim yoktur, bu örgüt ile ilgim ve alakam yoktur, hakkımda bu
hususta somut bir delil de yoktu, darbeler konusunda kesin bir duruşum vardır,
28 Şubattan 15 Temmuza kadar tüm darbe ve girişimlerine karşı duruşum vardır darbe
girşimi oldugunu öğrenir
öğrenmez sosyal medyada da attığım twitler ile de
"darbeye hayır" başlıkları ile yazılar yazdım halka silah çekenkerin
en ağır şekilde yargılanması gerektiğini de yazdım, idam cezası ise gerekirse
idam edilmelerine dair de yazılar yazdım askerin siyasete müdahalesine karşı oldugumu yazılarımda da belirttim, ben buraya gelirken ne
ile suçlanacağımı bilmediğim için yazılarımı yanımda getiremedim, bir liste oldugunu ve listede adım oldugunu
öğrendim evimde polisleri bekledim istesem kaçardım ancak ben kaçmadım,
suçsuzum, polisleri bekledim ve teslim oldum, kaçmamı gerektiren bir husus da
yoktur, atılı suçlamaları kabul etmiyorum, guatr rahatsızılıgım
vardır psikolojik rahatsızlığım olması halinde nüksetmesi olası önemli bir hastalıgım davardır, ancak doktor raporum yanımda değildir
dosyaya ibraz edeceğim, delilleri karartma imkanım veya gücüm de yoktur,
delilleri değiştirmem zaten mümkün değildir, tutuksuz yargılanmamı talep
ediyorum." şeklinde beyanda bulunmuştur.
16. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince 30/7/2016 tarihinde,
başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin silahlı terör örgütüne üye
olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Hâkimlik "... 15/7/2016 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör
örgütü üyelerinin silahlı kuvvetler içerisindeki unsurlarının ülke yönetimine
yöneticilerine ve anayasal kurumlarına kalkışma yaptıkları, sonrasında yapılan
soruşturmalar neticesinde ve daha önce yapılan soruşturmalar neticesinde
şüphelilerin yazı yazdıkları bu silahlı yapıya mensup oldugu
tespit edilen Zaman Gazetesi"nde bu yapıyı övücü yazılar yazdıkları, emniyet ve
yargı makamlarının bu yapıya yönelik soruşturmalarını eleştiren akamete uğratan
yazılar yazdıkları, gazete yöneticileri olan E.D. hakkında silahlı örgüt
mensubiyetinden dava açıldıgı halde yine yazılarına
devam ettikleri, bu nedenle bu yapıya ilişkin silahlı unsurların bulunduğunu
bildikleri halde aynı yapı içerisinde bulunmaya devam ettikleri, özellikle 17
Aralık olarak bilinen süreçten sonra dahi ısrarlı bu yapıyı övücü yazılarının
süre geldiği ve örgütün amaçları doğrultusunda propaganda faaliyeti
yürüttükleri, yine şüphelilerin sosyal paylaşım hesaplarından da buna ilişkin
katkılarını sürdürdükleri,kalkışmayı mazur gösteren
yazılar yazdıkları ve bu örgütün mensuplarını sahiplenen açıklamalar
yaptıkları, kamu oyunda onların masumiyetleri yönünde algı oluşturdukları,
örgütün silahlı unsurlarının 15/7/2016 gecesi ortaya çıktığı bu tarihten önce
kamuoyunda bu örgütün silahlı kalkışma yapacağına dair güçlü anlatımlar ve bilgilendirmeler
olmasına rağmen şüphelilerin katkılarını devam ettirdikleri, sonrasında
çalıştıkları gazetenin bu yapıya ait yayın organı olması nedeni ile kapatılmış
olduğu ..." şeklindeki değerlendirme ile başvurucu yönünden
silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğu sonucuna varmıştır.
17. Kararın tutuklama koşullarına ilişkin bölümü ise şöyledir:
"... şüphelilerin üzerlerine atılı suçun
CMK 100. maddesine sayılan ve tutuklama sebepleri var kabul edilen suçlardan
olduğu, ayrıca bu yapının medya ayağı yönündeki soruşturmalarda çok sayıda
şüphelinin yurt dışına kaçmış olduğu, en başta bu gazetenin eski yöneticisi
olan E.D.nin ... adli kontrol hükümlerine tabii
olduğu halde aynı suçtan yurt dışına kaçtığı, atılı suç yönünden OHAL"in ülkede devam ettiği ve delillerin toplanması
sürecinin devam ettiği, bu durumda şüpheliler hakkında adli kontrol
hükümlerinin yetersiz kalacağı anlaşıldığından şüphelilerin CMK 100 ve devamı
maddeleri gereğince AYRI AYRI TUTUKLANMALARINA [karar verildi.]"
18. Anılan karar sonrasında İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince
8/8/2016 tarihinde, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda "dosyada tutukluluk hâlinin sonlandırılmasını
gerektirecek yeni bir delil bulunmadığı" gerekçesiyle itirazın
kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
19. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği 24/1/2017 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
20. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İstanbul 7. Sulh Ceza
Hâkimliğinin 28/2/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. Başvurucu 11/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
22. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 10/4/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme,
Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM) ortadan kaldırmaya veya görevini
yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör
örgütüne üye olma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle
aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu
dışında yirmi dokuz şüpheli hakkında da benzer suçlardan cezalandırma talebinde
bulunulmuştur.
23. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY"nin
kuruluşu, amacı, yöntem ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, istihbarat ağı, mali
yapısı ve gelir kaynakları, silahlı gücü, emniyet ve yargı yapılanmasını
kullanarak gerçekleştirdiği bazı yasa dışı faaliyetlere yönelik iddialara
değinilmiştir. Sonrasında FETÖ/PDY"nin medyadaki
yapılanmasına ve faaliyetlerine yer verilmiş; özellikle bu yapılanmanın medya
unsurlarının kamuoyunca bilinen isimleriyle Tahşiye,
17/25 Aralık, MİT tırları ve Selam-Tevhid-Kudüs ordusu
soruşturmalarına ilişkin etkilerine dair açıklamalar yapılmıştır.
24. Cumhuriyet savcısı, başvurucunun da aralarında bulunduğu
şüphelilerin FETÖ/PDY"nin medya gücünü oluşturduklarını,örgütün genel
amacı doğrultusunda anayasal düzeni, TBMM"yi ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini
ortadan kaldırmak için örgüt stratejisi ve hiyerarşisi içinde rollerini yerine
getirerek üzerlerine atılı suçları işlediklerini ileri sürmüştür. Başvurucunun
da aralarında bulunduğu şüpheliler yönünden Savcılık tarafından yapılan hukuki
değerlendirmenin ilgili bölümü şöyledir:
" ...
Şüpheliler M.T., A.B., İ.K., A.T.A., [başvurucu], Ş.A, N.U., L.S., O.K.C., ve İ.D.D. FETÖ-PDY medya organlarında görev
yapan köşe yazarlarının; konjonktürel ve tarihi
perspektifle bakıldığında bu yazılardaki ifadelerin "mecaz" ya da "metafor"
olarak izah edilemeyeceği, genel olarak operasyonların ve yargı sürecinin devam
ettiği dönemlerde kaleme alınan yazılarda Hükümete sadece muhalefet yapılmadığı
veya eleştiri yöneltilmediği; görünürde suç unsuruna rastlanılmayan yazılarında
dahi basın ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aşarak devlet yetkililerinin ve
kurumlarının haklarını ihlal niteliğinde ifadeler kullandıkları ya da ön
hazırlık niteliğinde yazılar yazdıkları; şüpheli yazarların genel itibariyle de
süreç içerisinde böyle bir duruş sergiledikleri, basın ve ifade özgürlüğünün
sınırlarını aşarak devlet yetkililerinin ve kurumlarının haklarını ihlal
niteliğinde ifadeler kullanarak örgüt amacına hizmet ettikleri; ulusal
güvenliği tehdit edebilecek, toplum huzurunu, toplumsal barışı ve asayişi
bozabilecek beyanlarda bulundukları, askeri darbe çağrısında bulunmaktan
çekinmedikleri, bu haliyle şüpheli yazarların gerek suç unsuru ihtiva ettiği
tespit edilen yazılarıyla gerek tek başına suç unsuru olduğu belirlenememekle
birlikte örgütsel hedef ve amacı tamamlayan yazılarla FETÖ-PDY terör örgütü
hiyerarşisi içerisindeki görevlerini yerine getirdikleri,
...
Bu şekilde ... şüphelilerin FETÖ-PDY silahlı
terör örgütünün medya gücünü oluşturdukları ... üzerlerine atılı suçları
işledikleri anlaşılmıştır."
25. Savcılık; başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğuna ilişkin delil
olarak bazı yazılarını göstermiştir. Bu yazılar ve bunlara ilişkin Savcılığın
iddianamedeki değerlendirmeleri şöyledir:
i. 22/12/2013 tarihli "Nereye"
başlıklı,
ii.
29/12/2013 tarihli "2013"e Veda Ederken"
başlıklı,
iii. 10/1/2014 tarihli "Kumpasa
Gelmek" başlıklı,
iv. 5/2/2014 tarihli "İki
Türkiye" başlıklı,
v. 7/2/2014 tarihli "Yeni
Parti Mi?" başlıklı,
vi.
28/2/2014 tarihli "28 Şubat"ın 2014
Versiyonu" başlıklı,
vii. 2/3/2014 tarihli "17
Aralık, Milli Güvenlik Sorunu" başlıklı,
ix. 14/3/2014 tarihli "Aman
Dikkat" başlıklı yazılar ile,
x. 25/12/2015 tarihli Kılıçdaroğlu"yla
yapılan söyleşiye ilişkin yazı,
- Savcılık özetle; kamuoyunca 17-25 Aralık soruşturmaları olarak bilinen dönemde Zaman
gazetesinde yazılan köşe ve haber yazarlarının davayı etkileme amacını
taşıdığını, yazılarda gerçeklerin çarpıtılarak Başbakan"ın cemaate [FETÖ/PDY] karşı saldırıya
geçtiğini, emniyette yapılan atamalar ve yasal değişiklikler ile yolsuzluk
soruşturmasının örtbas edilmeye çalışıldığı izlenimi doğurduğunun ifade
edildiğini, Cumhurbaşkanı"nın yaşananlara seyirci kalmaması gerektiği
söylenerek kurumlar arasında çatışma yaratılmasının hedeflendiğini ve gazetenin
Ankara temsilcisi olan başvurucunun da aynı kapsamda bu yazıları yazdığını
ileri sürmüştür.
26. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 24/4/2017 tarihinde, iddianamenin kabulüne karar
vermiş ve E.2017/112 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
27. Başvurucunun kavuşturma aşamasındaki savunması şöyledir:
"Önce düzeltme yapmak lazım, ben Zaman
Gazetesi Ankara yayın temsilcisiyim. Künyede yazan bu. İddianame resmi bir
evrak olduğunu göre doğrusu yazılmalı diye düşünüyorum. Kılıçdaroğlu’nun
sıfatı unutulmuş. Kılıçdaroğlu’nun kim olduğunu
herkes biliyor ama yine de ‘CHP Genel Başkanı’ ifadesi yer almalıydı. Aynı
zamanda ana muhalefet partisi lideri. Bu makamın devlet protokolünde önemli
yeri var. Ben vatandaş Kemal Kılıçdaroğlu ile değil
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun görüşlerini yazdım.
Bu durumda iddia edilen ‘örgüt’ü savunan ben miyim?
Yoksa Kılıçdaroğlu mu? Yazının tamamını buldum. CHP
Lideri 2014 yılının siyasi değerlendirmesini yapmak üzere aralarında benim de
bulunduğum gazetecilerle kahvaltılı basın toplantısı yapmış. Orada kendisine
sorulmuş: ‘Fetullah Gülen’le ilgili ne
düşünüyorsunuz?’ diye. Bu tip toplantılarda her soru sorulur. Bir kısıtlama
olmaz. Ayrıca Kılıçdaroğlu her soruyu anlayışla
karşılayan bir siyaset adamıdır. Soruyu ben sormadım. Kılıçdaroğlu’nun
cevabı şu olmuş: "Gülen hareketini en çok eleştiren biziz. Ama siz benim gibi
düşünmüyorsunuz diye onu yok edeceğim derseniz biz mazlumun yanında oluruz.
Mazlumu savunmayacağız da kimi savunacağız. Kimse kusura bakmasın’. Ben de bu
ifadeleri köşeme taşımışım. Orada bulunan tüm gazetecilerin yaptığı gibi…
Bunları yazmayana gazeteci denmez. Ana muhalefet liderinin gündemin sıcak
konusuna ilişkin sözlerini aktarmak suçun delili olabilir mi? Ben söyleyen
değil aktaranım. Bu yüzden suçlanmamı anlayabilmiş değilim..."
28. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2/2/2018 tarihinde
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucu bu karara
itiraz etmiştir.
29. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 22/2/2018 tarihinde
itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 6/3/2018 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
30. Başvurucu 19/3/2018 tarihinde -2018/8529 sayılı başvuru
yönünden- bireysel başvuruda bulunmuştur.
31. 5/4/2018 tarihinde Savcılık esas hakkındaki mütalaasını
sunmuştur. Savcılık mütalaasında başvurucunun:
- Kendisine ait Twitter hesabından
15/7/2016 tarihinde yayımlamış olduğu mesajlarında Fetullahçı
yapıya yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve kamuoyunda çatı
iddianamesi olarak bilinen iddianame ile ilgili bazı yorumlarda bulunduğunu, "İddianamenin dili de içeriği de kesinlikle
hukuki değil" dediğini, aynı tarihte yayımlanan bir başka
mesajında Al Jazeera Türk isimli haber ajansında
yayımlanan "Paralel yapı ana
iddianamesinden; TSK içindeki yapılanma endişe verici boyutlarda"
şeklindeki haberi paylaştıktan sonra bu habere atfen "İddianamenin hedefi yaş kumpası, TSK"ya operasyon için zemin
hazırlamak, AKP kumpas maharetini balyozda gösterdi" şeklinde
paylaşımda bulunduğunu, aynı tarihte yayımlanan bir başka mesajında yine çatı
iddianamesini kastederek "Savcı avcı
değildir, cadı avı yapamaz, suçun izini sürer, suçluyu tespit eder, senaryo
yazmaz, roman senaryo yazarlarının işi yargının değil"
dediğini,
- 15 Temmuz 2016 tarihinde yani darbe gününde yayımlanan bir
başka mesajında Anadolu Ajansının "Devlet
içinde ayrı hiyerarşi ve işbölümü, Fetullahçı terör
örgütünün çatı iddianamesi mahkemeye gönderildi" şeklindeki
haberine atıfta bulunarak "İddianameden
çok YAŞ kumpasına benziyor" şeklinde paylaşımda bulunduğunu,
aynı tarihte yapmış olduğu diğer paylaşımlarda ise "Eğer bir ülkenin adalet terazisi bozulmuşsa felaketi
bekleyin", "Savcıların
hayal gücü çok geniş, senaryo konusunda yeşilçam
destek alabilir", "Ak parti umuttu, AKP ile fiyasko oldu, çete ile
felakete dönüştü", "Muhakkak ki Allah adaleti emreder, hayırlı
cumalar..." şeklinde sözler yayımladığını,
- 9/1/2014 tarihinde Beyaz TV"de katıldığı bir programda, 17-25
Aralık operasyonları sonrasında polis müdürlerine yönelik yapılan operasyonları
kastederek Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) kandırıldığını ve kumpasa
düşürüldüğünü söylediğini,
- 22/2/2015 tarihinde Zaman gazetesinde yayımlanan yazısında,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan"ı Anayasa"yı askıya almakla suçladıktan sonra
Başbakan"ın PKK "nın cemaatten daha hoş göründüğünü
söylediğini,
- 19/12/2014 tarihinde Zaman gazetesinde yayımlanan yazısında,
haklarında Fetullahçı terör örgütüne üye olma
suçundan soruşturma yürütülen bazı şüphelileri kastederek adaletin bittiğini,
vicdan ve insafın kalmadığını söylediğini, hatta yazı içeriğinden sanığın bu
kişilere destek olmak amacıyla İstanbul Adliyesine geldiğinin anlaşıldığını,
- 31/12/2014 tarihinde yayımlanan yazısında 17/25 Aralık
operasyonlarını yapanlara yönelik işlemleri eleştirdikten sonra yazısını "2014 sancılı bir yıldı, sancı doğumun da habercisi,
2015 umut" şeklinde sözlerle bitirdiğini,
- 28/12/2014 tarihinde aynı gazetede yayımlanan yazısında
devletin hukuk vasfıyla birlikte merhametini de kaybettiğini ileri sürdüğünü,
- 12/12/2014 tarihinde Zaman gazetesinde yayımlanan yazısında "2014 bütçe görüşmeleri bize gösterdi ki AKP,
saray, 17 Aralık, yolsuzluk ve torpil iddialarının altında kalmış durumda"
dediğini,
- 17/12/2014 tarihinde Zaman gazetesinde yayımlanan yazısında
örgütün üst düzey yöneticilerinden olan E.D. ve H.K.yı
kastederek "Tehditle korkutarak
susturulacak isimler değil, veremiyecek hesap yok
çünkü" dediğini, aynı yazısında sistemde Türk tipi baas sistemine gidildiğini, AKP"nin 17 Aralık"ın altında
ezilmekteyken buna şimdi bir de 14 Aralık"ın -E.D. ve H.K.nın
gözaltına alındığı tarih- eklendiğini söylediğini, yazısını kendisinin de E.D.
ve H.K.nın yerinde olmak istediğini söyleyerek
bitirdiğini,
- 5/4/2015 tarihinde yayımlanan yazısında Hükûmeti kastederek "Bu dünyada yüce divan yoksa öteki dünyada
hakkın divanı var, paket paket torba torba düzenlemelere yol veren 24. dönem AKP"li
milletvekilleri pek yakında aranıza dönecek" dediğini,
- 27/2/2015 tarihinde yayımlanan yazısında, Fetullahçı
yapıya yönelik adli ve idari soruşturmalara atfen bu soruşturmaların 28 Şubat
sürecini hatırlattığını, paralel iddiasının bir saçmalıktan ibaret olduğunu
iddia ettiğini,
- 16/12/2015 tarihinde yayımlanan yazısında, Fetullahçı
örgütün polis müdürü ve gazeteci üyelerine yönelik operasyonun dışında başka
kişilere de operasyon yapılacağı duyumunu aldığını, suçsuz, hayırsever
insanların paralel devletle herhangi bir ilişkisinin olamayacağını söylediğini,
- 17 Aralık operasyonu sonrasında Zaman gazetesinde 22/12/2013
tarihinde yayımlanan "Nereye?"
başlıklı yazısında, 29/12/2013 tarihinde yayımlanan "2013"e Veda Ederken" başlıklı
yazısında, 10/1/2014 tarihinde yayımlanan
"Kumpasa Gelmek" başlıklı yazısında, 7/2/2014 tarihinde
yayımlanan "Yeni Parti Mi?"
başlıklı yazısında, 28/2/2014 tarihinde yayımlanan "28 Şubat"ın 2014 Versiyonu" başlıklı yazısında,
2/3/2014 tarihinde yayımlanan "17
Aralık Milli Güvenlik Sorunu" başlıklı yazısında, 7/3/2014
tarihinde yayımlanan "Ak Parti
Zorda" başlıklı yazısında ve 14/3/2014 tarihinde yayımlanan
"Aman Dikkat" başlıklı
yazısında 17/25 Aralık soruşturmalarının sözde yolsuzluk kisvesi altında, örgüt
elebaşı Fetullah Gülen tarafından verilen talimat
doğrultusunda Fetullahçı polis ve sözde yargı
mensuplarıyla Hükûmeti devirmek amacıyla yapıldığını bildiği hâlde bu soruşturmaların
sanki hukuka uygun şekilde yapılan soruşturmalar olduğu izlenimini yaratmaya
çalıştığını,
- Pek çok yayın organında köşe yazısı yazdığını ve televizyon
programlarına katıldığını, bu süreçte diğer dava arkadaşları gibi örgüt
elebaşına hep sadık kaldığını, örgüt elebaşının en çok eleştirildiği,
hakkındaki şaibelerin arttığı, açıkça devlet içinde ayrı bir yapılanmaya
gittiğinin iyice görünür olduğu dönemlerde bile sadakatinden ödün vermediğini,
her ne kadar tüm aşamalarda örgüt üyesi olmadığını savunmuş ise de çalıştığı
uzun yıllar boyunca örgütle ilgili en küçük bir eleştiri yazısı dahi
yazmadığını, mensubu bulunduğu gazetedeki diğer sanıklar gibi hep olaylara Fetullahçı çizgide yaklaştığını,
- Söz konusu yazıların tek bir kaynaktan yani örgüt elebaşının
emir ve talimatı doğrultusunda yazıldığının hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak
şekilde ortaya konulduğunu,
belirterek cezalandırılması talebinde
bulunmuştur.
32. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/7/2018 tarihli
kararıyla başvurucunun silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl 6 ay hapis cezasıyla
cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Kararın
ilgi kısmı şöyledir:
" ...
Sanık Mustafa Ünal"ın terör örgütüne müzahir
kapatılan Zaman Gazetesi"nin Ankara temsilcisi olduğu; sanığın kendisine ait twitter hesabından 15/07/2016 tarihinde yayınlamış olduğu
mesajlarında Fethullahçı yapıya yönelik Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve kamuoyunda çatı iddianamesi olarak
bilinen iddianame ile ilgili bazı yorumlarda bulunduğu "iddianamenin dili de
içeriği de kesinlikle hukuki değil" dediği, aynı tarihte yayınlanan bir başka
mesajında Al Jazeera Türk isimli haber ajansında
yayınlanan "Paralel yapı ana iddianamesinden; TSK içindeki yapılanma endişe
verici boyutlarda" şeklindeki haberi kendi hesabında paylaştıktan sonra,
üzerine ve bu habere atfen "iddianamenin hedefi yaş kumpası, TSK"ya operasyon
için zemin hazırlamak, AKP kumpas maharetini balyozda gösterdi" şeklinde
paylaşımda bulunduğu, aynı tarihte yayınlanan bir başka mesajında yine çatı
iddianamesini kastederek "savcı avcı değildir, cadı avı yapamaz, suçun izini
sürer, suçluyu tespit eder, senaryo yazmaz, roman senaryo yazarlarının işi
yargının değil" dediği, 15 Temmuz 2016"da yanidarbe günündeyayınlanan bir başka mesajında Anadolu Ajansının
"devlet içinde ayrı hiyerarşi ve işbölümü, Fetullahçı
terör örgütünün çatı iddianamesi mahkemeye gönderildi" şeklindeki habere atıfta
bulunarak "iddianameden çok YAŞ kumpasına benziyor" şeklinde paylaşımda
bulunduğu, aynı tarihte yapmış olduğu diğer paylaşımlarda ise "eğer bir ülkenin
adalet terazisi bozulmuşsa felaketi bekleyin", "savcıların hayal gücü çok
geniş, senaryo konusunda yeşilçam destek alabilir",
"Ak parti umuttu, AKP ile fiyasko oldu, çete ile felakete dönüştü" şeklinde
sözler yayınladığı, sanığın
9/1/2014 tarihinde Beyaz TV"de katıldığı bir programda 17-25 Aralık
operasyonları sonrasında polis müdürlerine yönelik yapılan operasyonları
kastederek Ak Parti"nin kandırıldığını ve kumpasa düşürüldüğünü söylediği, sanığın 22/2/2015 tarihinde Zaman
Gazetesi"nde yayınlanan yazısında, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan"ı
Anayasayı askıya almakla suçladıktan sonra başbakanın PKK"yı cemaatten daha hoş
gördüğünü söylediği, sanığın 19/12/2014 tarihinde Zaman Gazetesi"nde yayınlanan
yazısında, haklarında fetullahçı terör örgütüne üye
olmak suçundan soruşturma yürütlen bazı şüphelileri
kastederek adaletin bittiğini, vicdan ve insafın kalmadığın söylediği, hatta
yazı içeriğinden sanığın bu kişilere destek olmak amacıyla İstanbul Adliyesine
geldiğinin belirtildiği, sanığın 31/12/2014 tarihinde yayınlanan yazısında
17/25 aralık operasyonlarını yapanlara yönelik işlemleri eleştirdikten sonra
yazısını "2014 sancılı bir yıldı,
sancı doğumun da habercisi, 2015 umut" şeklinde
sözlerle bitirdiği, sanığın 28/12/2014 tarihinde aynı gazetede yayınlanan
yazısında devletin hukuk vasfıyla birlikte merhametini de kaybettiğini ileri
sürdüğü, sanığın 12/12/2014 tarihinde Zaman Gazetesi"nde yayınlanan yazısında "2014
bütçe görüşmeleri bize gösterdi ki AKP, saray, 17 Aralık, yolsuzluk ve torpil
iddialarının altında kalmış durumda" dediği, sanığın
17/12/2014 tarihinde Zaman Gazetesi"nde yayınlanan yazısında örgüt üst düzey
yöneticilerinden olan E.D. ve H.K.yı kastederek
"tehditle korkutarak susturalacak isimler değil, veremiyecek hesap yok çünkü" dediği, aynı yazısında
sistemin Türk tipi baas sistemine gidildiğini,
AKP"nin 17 Aralığın altında ezilmekteyken buna şimdi bir de 14 Aralık"ın (E.D.
ve H.K.nın gözaltına alındığı tarih) eklendiğini
söylediği, yazısını kendisinin de E.D. ve H.K.nın
yerinde olmak istediğini söyleyerek bitirdiği,
sanığın 05/04/2015 tarihinde yayınlanan yazısında hükümeti
kastederek "Bu dünyada yüce divan yoksa öteki dünyada hakkın divanı var, paket paket torba torba düzenlemelere
yol veren 24. dönem AKP"li milletvekilleri pek yakında aranıza dönecek" dediği, sanığın 27/02/2015 tarihinde yayınlanan
yazısında Fetullahçı yapıya yönelik adli ve idari
soruşturmaları atfen bu soruşturmaların 28 Şubat sürecini hatırlattığını,
paralel iddiasının bir saçmalıktan ibaret olduğunu söylediği, sanığın
16/12/2015 tarihinde yayınlanan yazısında Fethullahçı
örgütün polis müdürü ve gazeteci üyelerine yönelik operasyon dışında başka
kişilere de operasyon yapılacağı duyumunu aldığını, suçsuz, hayırsever
insanların paralel devletle herhangi bir ilişkisinin olamayacağını söylediği, sanığın bu şekilde süregelen ve devamlılık
arz eden terör örgütü lehine propaganda yazılarının TCK"nın 314/2 maddesinde
belirtilen terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğu,
...
... verilen ceza miktarı, tutuklama tarihi ve
infaz şartları, mahkumiyetine konu olan suçun CMK"nun
100/3.maddesinde sayılan ve tutuklama sebebi var kabul edilen suçlardan olması,
sanığın üyesi olduğuna karar verilen FETÖ terör örgütü ile irtibatlı kişilerin
önemli bir kısmının yasal ya da yasa dışı yollarla Türkiye"den kaçmış olmaları
nedeniyle sanığın da kaçma ihtimalinin bulunması birlikte değerlendirildiğinde
tutuklama şartlarının devam ettiği, adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının
yetersiz kalacağı kanaatiyle tutukluluk halinin devamına [karar
verildi]".
33. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
istinaf mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
34. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mahir Kanaat, B.No.2017/12653,
30/10/2018, §§ 28-48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltının Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiası
36. Başvurucu; makul şüphe olmadan gözaltına alınmasının hukuka
aykırı olduğunu, keyfî olarak uzun bir süre gözaltında bekletildiğini, gözaltı
süresinin makul olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
37. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
39. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
40. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141. maddesinde öngörülen
tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu
sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve
diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144,
14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
41. Öte yandan Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâl ilanı sonrasında
uygulanan olağan döneme göre daha uzun süreli gözaltı tedbirleri yönünden de bu
sürelerin makul olmadığı şikâyetlerini incelemiş ve bu konuda 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456,
26/12/2017, §§ 30-37; Mehmet Hasan Altan [GK],
B. No: 2016/2367, 11/1/20182, §§
84-93).
42. Somut olayda başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı
tedbirlerinin hukuki olmadığına ve gözaltı süresinin uzun olduğuna ilişkin
iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu; gazeteci olduğunu, yazılarının suç unsuru
taşımadığını, isnat edilen eylemlerin ifade ve basın özgürlükleri kapsamında
kaldığını, Hâkimlik tarafından tutuklamanın ön şartı olan kuvvetli suç şüphesi
ve tutuklama nedenleri somut olgularla ortaya konulmadan, adli kontrol
tedbirinin neden yetersiz olacağı açıklanmadan tutuklandığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
45. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
46. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar
başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya
olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl
edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin
kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada
öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen
ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne
dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz
ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu
mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
47. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
48. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
49. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin
uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları
incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere
ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan
suçlama, başvurucunun, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu
belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan
suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu
değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir
[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
50. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki
olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır.
Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa"nın
13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15.
maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı
değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve
diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
51. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
52. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa"nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
53. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
54. Öte yandan Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun"un 100.
maddesine göre de şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın
davranışlarının delilleri yok etme, gizleme yahut değiştirme, tanık, mağdur ya
da başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
55. Diğer taraftan Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük
ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda dikkate alınacak
hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak
olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
56. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123). Bununla birlikte
yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki
denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin
süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir,
§ 76; Gülser Yıldırım (2), § 124).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
57. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu 30/7/2016 tarihinde, İstanbul
4. Sulh Ceza Hâkimliğince silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı
Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
58. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
59. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında başvurucunun
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün medya yapılanması içinde yer alan medya
organlarında görev yaptığı ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyet yürüttüğü
belirtilmiştir (bkz. § 16).
60. Başvurucu hakkında hazırlanan iddianame ve mütalaada ise;
başvurucunun FETÖ/PDY"nin medya yapılanması içinde
yer alan medya organlarından Zaman gazetesi Ankara temsilcisi ve yöneticisi
olarak görev yapmasına ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesine
dayanılmıştır (bkz. §§ 22-25, 31). 15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişimine
zemin hazırlamak ve bunun için kamuoyunun algısını şekillendirmek amacıyla
yazılar yazıldığı ve çeşitli faaliyetler yapıldığı belirtilmiştir.
61. Başvurucu FETÖ/PDY"nin yayın
organı olduğu belirtilen Zaman gazetesinde yönetici/sorumlu bir statüde -Ankara
temsilcisi ve yöneticisi olarak- çalışmaktadır. Bir kimsenin FETÖ/PDY ile
bağlantılı olduğu belirtilen bir kuruluşta çalışması tek başına kuvvetli suç
belirtisi olarak görülemez. Ancak FETÖ/PDY"nin
faaliyetleri bakımından büyük önem taşıyan okul, dershane, gazete vb. yerlerde
yönetici konumunda görev almanın buralarda çalışmaktan ayrı olarak
değerlendirilmesi gerekir. Nitekim yapılanmanın illegal faaliyetlerinin -çoğu
zaman- yasal kuruluşların faaliyetleri/bünyeleri içinde gizlendiği ve
sürdürüldüğü ileri sürülmüştür.
62. FETÖ/PDY"nin önemli faaliyet
alanlarından birinin medya olduğu ve Zaman gazetesinin de örgütün medyadaki en
önemli kurumlarından biri olduğu birçok yargı kararında veya soruşturma
belgesinde ifade edilmiştir. Soruşturma makamlarınca, FETÖ/PDY için bu kadar
önemli bir medya organında yönetici/sorumlu düzeyinde görev almanın ve bu
göreve gazeteye kayyım atandığı 3/3/2016 tarihine kadar devam etmenin kişi ile
FETÖ/PDY arasında örgütsel bir ilişki olduğuna dair kuvvetli bir belirti olarak
kabulünün temelsiz ve keyfî bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün değildir.
63. Soruşturma mercilerince yapılan tespite ve kendi savunmasına
göre başvurucunun Zaman gazetesinde Ankara temsilcisi/yöneticisi olarak görev
yaptığı, bu şekilde söz konusu gazetenin Ankara yöneticisi olarak
sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumun soruşturma makamlarınca
terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin
temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez (benzer
yöndeki kararlar için bkz. Recep Uygun,
B. No: 2016/76351, 12/6/2018, §§ 45, 46, 47; Ali
Şeker, B. No: 2016/68962, 20/9/2018, § 60).
64. Nitekim başvurucunun yukarıda belirtilen eylemleri nedeniyle
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/7/2018 tarihli kararıyla 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 314.
maddesi uyarınca silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 10 yıl
6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
65. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
66. Başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin
bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru
bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede
tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar da dâhil olmak üzere somut
olayın tüm özelliklerinin dikkate alınması gerekir.
67. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken kaçma
şüphesinin varlığına, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında olmasına,
toplanma süreci devam eden delilleri etkileme imkânın bulunmasına ve adli
kontrolün yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir.
68. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz.
§ 34) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma
şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Hüseyin Burçak, B. No:
2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran
[GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı
Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği
tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 34; Gülser Yıldırım (2), § 148).
69. Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma
konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve
soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma
tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan
kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki
edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aydın
Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272;Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
70. Somut olayda İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun niteliğine, kaçma şüphesinin varlığına, delillerin toplanma
sürecinin devam etmesine, suçun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına ve adli kontrolün
yetersiz kalacak olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 17).
71. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 4.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine
yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğu söylenemez.
72. Son olarak başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
73. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
74. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suçun niteliğini ve
önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
75. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
76. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa"da (13. ve 19.
maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden
Anayasa"nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
77. Başvurucu; tutuklama ve tutukluluğun devamı kararları ile
itiraz ve tahliye taleplerinin reddi kararlarının gerekçesiz olduğunu,
tutukluluğun devamını haklı gösterecek makul bir sebep de bulunmadığını ve
tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
78. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik
niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
79. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece
mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilmiş ise -hüküm kesinleşmemiş olsa da- 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473,
25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B.
No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
80. Bireysel başvuruda bulunduktan sonra 6/7/2018 tarihinde mahkûmiyetine karar verilen (bkz. § 32)
başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında
açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının
tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu; başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz, etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmamaktadır.
81. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Tutukluluk İncelemeleri Yapan Hâkimliklerin
ve Mahkemelerin Doğal Hâkim, Tarafsız ve Bağımsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
82. Başvurucu; tutukluluğa ilişkin karar veren Sulh Ceza
Hâkimliklerinin ve Ağır Ceza Mahkemelerinin kanuni hâkim ilkesine aykırı
olduğunu, tarafsız ve bağımsız mahkeme güvencesini sağlamadığını ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
83. Olağanüstü hâl ilanına konu olaylar kapsamında suçlanan
başvurucunun tutuklanmasına karar verildiği tarihte olağanüstü hâl devam
etmektedir. Bu itibarla başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasına
karar veren yargı mercilerinin bağımsız ve tarafsız olup olmadığının
incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme
sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasına karar veren mercinin
başta Anayasa"nın 19. maddesi olmak üzere diğer maddelerinde yer alan
güvencelere aykırı davranıp davranmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması
hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp
kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz
ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
ii. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
84. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim
güvencesini sağlamadığı, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadığı ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
85. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
86. Başvurucu; İstanbul 13. ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerinin
bağımsız ve tarafsız olmadığını, kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu ileri
sürmüştür. Somut olayda genel bir kanuni düzenlemeye dayanılarak ve HSYK
tarafından yapılan atama sonucunda ilgili hâkimlerin anılan görevleri
yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu nedenle gerçekliği ve niteliği kesin olarak
tespit edilemeyen olgulardan, siyasi tartışmalarda ortaya konulan değerlendirme
ve yorumlardan hareketle başvuruculara yönelik somut, ön yargılı bir işlem ve
tutum gösterilmeksizin ilgili hâkimlerin siyasal veya kişisel nedenlerle
bağımsız ve tarafsız davranmadıklarını kabul etmek mümkün değildir. Öte yandan
bu mahkemelerin ihtilafın doğmasından sonra kurulan mahkemeler olmayıp görev ve
yetkileri daha önceden kanunla belirlenmiş mahkemeler olduğu dikkate
alındığında başvurucunun iddiasının makul ve kabul edilebilir olmadığı,
dolayısıyla bu iddia yönünden açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
88. Başvurucu; soruşturma dosyasında gizlilik kararı nedeniyle
suçlamalara ilişkin delillere erişemediğini, atılı suçla ilgili fiillerin ve
somut delillerin kendisine gösterilmediğini ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve
belgelere erişiminin engellendiğini belirterek savunma hakkının kısıtlandığını
iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
89. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
90. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
91. Somut olayda kısıtlama kararının ne zaman kaldırıldığı belli
değil ise de 5271 sayılı Kanun"un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca
en geç iddianamenin kabul edildiği 24/4/2017 tarihinde kanun gereği
kısıtlamanın sona erdiği değerlendirilmiştir.
i. Uygulanabilirlik
Yönünden
92. Başvurucunun şikâyetlerine konu kısıtlama kararının,
hakkında olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren darbe teşebbüsü kapsamında bir
faaliyete katıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturmada verilmiş olması nedeniyle
bu kararın hukuki olup olmadığının, bir başka ifadeyle kararın kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkı üzerindeki etkisinin incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi
kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle kısıtlama kararının ve
bu kararın uygulamasının Anayasa"nın 19. maddesinde yer alan güvencelere aykırı
olup olmadığı tespit edilecektir.
ii. Genel İlkeler
93. Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Kanun"un 153. maddesine göre verilen
kısıtlama kararlarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile özellikle tutuklu
kişilerin tutukluluğa yönelik itirazda bulunma hakları üzerindeki etkisini
birçok kararında incelemiş, anılan kararlarda inceleme yöntemine ilişkin
ilkelerini belirtmiştir (Günay Dağ ve
diğerleri, §§ 168-176;
Hidayet Karaca, §§ 105-107; Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 46-48; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).
94. Anayasa"nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası; yakalanan veya tutuklanan
kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki iddiaların hemen
yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün olmaması hâlinde sözlü
olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar
bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve
diğerleri, § 168).
95. Diğer taraftan Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde, adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
96. Özellikle üçüncü kişilerin temel haklarını korumak, kamu
menfaatini gözetmek veya adli makamların soruşturma yaparken başvurdukları
yöntemleri güvence altına almak gibi amaçlarla soruşturma aşamasında bazı
delillere erişim yönünden kısıtlama getirilmesi gerekebilir. Bu nedenle
soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla müdafinin
dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasının demokratik toplum düzeni bakımından
gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dosyaya erişim hakkına getirilecek
kısıtlamanın kısıtlama kararıyla ulaşılmak istenen amaç ile orantılı olması,
savunma hakkının yeterince kullanılmasını engelleyecek nitelikte bulunmaması gerekmektedir
(AYM, E.2014/195, K.2015/116, 23/12/2015, § 107).
97. Yakalanan bir kişiye yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan, anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Anayasa"nın 19. maddesinin
dördüncü fıkrası; yakalama veya tutuklama sırasında verilen bilgilerin yakalanan
veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir listesini içermesini, bir
başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm delillerin bildirilmesini ya da
açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ
ve diğerleri, § 175).
98. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya erişimi
kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş ve başvurucunun
tutukluluk kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş
olması durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin
olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle
de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde
ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel
teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
iii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
99. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 10/4/2017
tarihli iddianameden anlaşıldığı üzere başvurucu hakkında yürütülen soruşturma
dosyasına ilişkin olarak dosyayı incelemesinin veya belgelerden örnek almasının
soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle müdafinin
soruşturma dosyasını inceleme yetkisinin kısıtlanmasına karar verilmiştir.
Bununla birlikte İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul
edildiği 24/4/2017 tarihi itibarıyla kısıtlılık, 5271 sayılı Kanun"un 153.
maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden sona ermiş
bulunmaktadır.
100. Başvurucuya yöneltilen suçlamaya ilişkin olgular, temelde
başvurucunun Kuruma kayyım atanma tarihi olan 2016 yılı Mart ayına kadar -yirmi
yıldan fazlaca bir süre boyunca- 27/9/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme
Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan Zaman gazetesinde
çalışması, bu gazetede Ankara temsilcisi olarak yöneticilik yapması, örgütün
amaçları doğrultusunda faaliyetler yürütmesi ve yazılar yazmasıdır. Başvurucunun
alınan ifadeleri incelendiğinde kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin
olarak açıklamalarda bulunulduğu ve bu suçlamalara konu eylemlerle ilgili
sorular yöneltildiği, başvurucunun da isnat edilen eylem ve suçlamalara karşı
savunma yaptığı ve savunmasında suçlamayı kabul etmediği görülmektedir.
101. Diğer taraftan İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğince yapılan
sorgu sırasında başvurucuya yüklenen suçun anlatıldığı ve bu sırada
başvurucunun müdafiinin de hazır bulunduğu
anlaşılmıştır. Başvurucu, suçlamalardan ve suçlamaların dayanaklarına ilişkin
bilgi ve belgelerden haberdar olduktan sonra müdafiiyle
birlikte hâkim önünde savunmasını sözlü olarak dile getirmiş; bu savunmasında
da kolluktaki anlatımları doğrultusunda suçlamaları kabul etmemiş ve gazetecilik
faaliyeti yaptığını beyan etmiştir.
102. Ayrıca başvurucunun 5271 sayılı Kanun"un 153. maddesinin
(3) numaralı fıkrasına aykırı olarak, kuralda belirtilen biçimde ifadelerini
içeren tutanaklar, bilirkişi raporları ve hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer
adli işlemlere ilişkin tutanaklara erişiminin kısıtlandığı yönünde bir şikâyeti
de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin
isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
103. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafiine bildirilmiş ve başvurucuya bunlara
karşı savunmasını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında
yaklaşık dokuz ay süren soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlılık kararı
nedeniyle başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda
bulunamadığının kabulü mümkün görülmemiştir (benzer yöndeki bir değerlendirme
için bkz. Deniz Özfırat,
B. No: 2013/7929, 1/12/2015, § 91).
104. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa itiraz bağlamında savunma hakkının kısıtlandığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
105. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik olarak soruşturma dosyasında kısıtlama kararı verilmesi suretiyle
yapılan müdahalenin Anayasa"da -özellikle 19. maddenin sekizinci fıkrasında-
yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa"nın 15.
maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
B. Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
106. Başvurucu, gözaltına alındığı ilk andan itibaren ifade ve
sorgu esnasında kendi seçtiği bir avukat yardımından yararlandırılmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
107. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
108. Somut olayda bireysel başvuruda bulunulduğu tarihte
dosyanın İstanbul Bölge Adliye (İstinaf) Mahkemesinde derdest olduğu
anlaşılmıştır. Avukat yardımından yararlandırılmama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edilip edilmediğinin yargılamanın bütünlüğü içinde incelenmesi
gerekir. Dolayısıyla başvurucunun bu şikâyet yönünden hukuk sisteminde mevcut
yargısal yollar tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
109. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
110. Başvurucu; mal varlığını suç işleyerek elde ettiğini
gösteren bir kanıt olmamasına rağmen mal varlığına el konulduğunu, bu tedbirin
sadece ağır ceza mahkemesince verilebileceğini, bu yetkinin kanun hükmünde
kararnameyle sulh ceza hâkimliğine verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu
şekilde mal varlığına el konulmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
111. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir"
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
112. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve
E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı; 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435,
K.2013/21106 sayılı, 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı
ilamlarından da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde
düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı el koyma işleminin hukuka
aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını
sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk
yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir, elverişli bir çözüm
olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429,
30/3/2016, § 28).
113. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği
suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun taşınır ve
taşınmaz mal varlığına İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2016/454 D. İş
sayılı ve 1/12/2016 tarihli kararıyla tedbir konulmuş ve söz konusu tedbir
işlemi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/5/2017 tarihli kararı ile
kaldırılmıştır. Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk
yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir
konulmasına ilişkin şikâyetinin de, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
115. Başvurucu; gözaltı süresince insan onuruna aykırı
ortamlarda tutulduğunu, en temel ihtiyaçlarını giderme konusunda kendisine
zorluklar çıkarıldığını, kullanması gereken ilaçlarının dahi alınmasına izin
verilmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
116. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, §§ 16, 17).
117. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve
Anayasa"nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma
yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, § 25).
118. Devletin etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında; işkence
veya kötü muameleyi gösteren, yeterli, kesin belirtiler mevcut olduğunda
-kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda
bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması gerektiği açıktır
(Tahir Canan, § 25).
119. Somut olayda gözaltı sürecindeki kötü muamele iddialarına
ilişkin olarak başvurucu, genel olarak gözaltında iken kamu görevlileri
tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ve insani olmayan gözaltı
koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ileri sürmektedir. Bu bölümdeki
iddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun başvuru formunda,
gözaltına alındığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede
bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Başvurucu, gözaltında tutma
koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de bu kapsamda maruz kaldığını ileri
sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa
salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla
söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için
yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın
koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya
ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir
soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir.
120. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetleri ile varsa bu konudaki
kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere
iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve
çözüme kavuşturmasını beklemeden, doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
121. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. İfade ve Basın
Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
122. Başvurucu, basın özgürlüğü kapsamındaki faaliyetleri
nedeniyle hakkında tutuklama kararı verilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal
ettiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
123. Anayasa Mahkemesi, tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar, §§ 92-100; Hidayet Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), §§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali
Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No:
2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal
Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014,
§§ 61-75; İbrahim Ayhan,
B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
124. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 57-75). Bu
kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca
ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı
ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan
bir durum bulunmamaktadır.
125. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Gözaltının hukuki olmaması ve gözaltı süresinin makul
olmaması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
4. Sulh ceza hâkimliklerinin ve mahkemelerin bağımsız ve
tarafsız olmadığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle
tutuklamaya karşı itiraz hakkının etkin olarak kullanılamadığına yönelik olarak
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.