Taraflar arasında görülen davada; Davacı, miras bırakanı A... tarafından 7 parsel sayılı taşınmazın 8 nolu bölümünün mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak oğlu olan davalıya temlik edildiğini ileri sürerek, tapu iptali ile adına tescili, olmazsa tenkis isteminde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kesin hüküm varlığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 9.10.2007 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M... U... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmediği, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanın delillerden; miras bırakan tarafından 7 parsel sayılı taşınmazdaki 8 nolu bağımsız bölümün, 27.3.1996 tarihli akit ile davalıya satış yoluyla temlik edildiği, bu temlikten sonra miras bırakanın taşınmazı davalıya yardım amacıyla bedelsiz verdiğini ileri sürüp, kendi muvazaalı işleminin iptali için Bakırköy 6.Asliye Hukuk Mahkemesinde 691-332 sayılı dava açtığı, yargılama sırasında ölümü üzerine davacının mirasçı sıfatıyla davada taraf olduğu ve söz konusu davanın 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek reddedildiği ve kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacının, anılan davayı kendi adına açmadığı açıktır. Ayrıca, o davada dayanılan hukuki sebep ile eldeki davanın hukuki sebebi farklıdır. Öyle ise, yukarıda sözü edilen kesinleşen hükmün HUMK."nun 237.maddesi anlamında eldeki dava yönünden kesin hüküm oluşturduğu söylenemez.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle incelenmesi, o doğrultuda delillerin toplanması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu biçimde karar verilmesi doğru değildir. Davacının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 500.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 9.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.