8. Hukuk Dairesi 2011/3635 E. , 2012/471 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Sarıkamış Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 11.02.2011 gün ve 429/31 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... dava dilekçesinde; kadastro çalışmaları sonucunda 109 ada 77 parsel sayısı ile Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmazın, babasından kendisine intikal ettiğini, eklemeli zilyetliğinin 70 yılı aştığını bildirerek Hazine üzerinde olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazın Hazinenin özel mülkiyetinde olup zilyetlikle edinilemeyecek yerlerden olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 16.09.2010 tarihli teknik bilirkişi raporunda B harfi ile gösterilen 25.062,77 m2"lik yüzölçüme sahip taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal ve paylaşım hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmaz senetsizden ham toprak vasfı ile davalı Hazine adına tespit edilmiş ve davacının tutanağa yönelik itirazı üzerine Sarıkamış Kadastro Mahkemesinin 2006/123-229 Esas ve Karar sayılı dava dosyasıyla husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine ve taşınmazın tespit gibi tesciline dair kararının kesinleşmesi ile Hazine adına 06.04. 2007 tarihinde tapuya tescil edilmiştir. Dosyada bulunan orijinal pafta örneğinden taşınmazın doğusunda mera vasfında 109 ada 86 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu saptanmış olup mahkemece dava konusu taşınmazın mera vasfında olup olmadığının araştırılması gerekir. Dava konusu yerin öncesinin veya hâlihazır durumunun tahsisli veya kadim meralardan olup olmadığı ayrı usul ve şekilde araştırılmaya tabidir. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu halde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar.
...nun 30.10.1991 tarih 1991/8- 427- 544 ve 03.05.1995 tarih ve 1995/17- 149-502 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması halinde ise hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; taşınmazın tahsisli veya kadim mera niteliğinde olup olmadığı usulüne uygun şekilde araştırılmasıdır.
Taşınmazın tahsisli meralardan olup olmadığı hususu araştırılırken, öncelikle taşınmazın bulunduğu Balabantaş Köyüne ait kadim ve tahsisli mera kayıtlarının olup olmadığı İl, İlçe Özel İdare ile Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüklerinden sorulmalı, varsa tahsisli ve kadim meralara ait kayıt ve belgeler ile haritaların getirtilerek dosya arasına konulmalı, taşınmazın bu belgeler kapsamında kalıp kalmadığı, mera norm kararına göre tahsis edilen meranın menşei norm kararından araştırılarak tahsisin mevcut kadim meradan mı, yoksa 4342 sayılı Kanunun 5.maddesinde belirtilen yerlerden mi yapıldığı tahkik ve tespit edilmeli, davacının dayanmış olduğu 1936 tarih 165 tahrir nolu vergi kaydının kadastro çalışmalarında herhangi bir parsele uygulanıp uygulanmadığı Kadastro Müdürlüğünden sorulmalı, uygulanmış ise bu parsellere ait tutanaklar celp edilmeli, komşu parsellere ait kadastro tutanak ve ekleri ile tapu kayıtları ilk oluşumundan itibaren tüm revizyonları ile Tapu Sicil Müdürlüğünden istenmeli, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına göre, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişi ve taraflarca bildirilecek tanıklar ...nun 243 ve 244. maddeleri gereğince keşif yerine davetiyeyle çağırılmalı, aynı Kanunun 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıklar keşif yerinde dinlenmeli ve dava konusu taşınmazın niteliği, meradan elde edilen yerlerden olup olmadığı, tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi, zilyetliğin tespit tarihine kadar ne şekilde ve kim tarafından sürdürüldüğü yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak belirlenmeye çalışılmalıdır. Tanık ve bilirkişi sözleri ilmi esaslara göre hazırlanan bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, taşınmazın niteliği ve tarımsal amaçlı zilyetlik başlangıç tarihi belirlendikten sonra iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabul şekline göre de, teknik bilirkişi Halil Polat"ın 16.09.2010 tarihli rapor ve krokisinde B harfiyle gösterilen taşınmaz bölümünün davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesiyle 109 ada 77 sayılı parselin üç parçaya bölündüğü anlaşılmıştır. Böyle durumlarda kabulüne karar verilen taşınmaz bölümünün, aynı adanın son parsel numarasıyla davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, kalan kısım bir parça ise, aynı ada ve parsel ile kayıt maliki üzerinde bırakılmasına, şayet tesciline karar verilen taşınmaz ana parseli ikiden fazla parçaya bölünmesine neden oluyorsa, bu taktirde kayıt maliki üzerinde kalan diğer parça içinde aynı adanın son parseliyle kayıt maliki adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilir. Mahkemece, B harfinin kabulüyle taşınmazın üç parçaya ayrıldığı, kuzeyde ve güneyde kalan kısımların kayıt malikine ait olduğu, ancak bu konuda bir hüküm kurulmadığı belirlenmiştir. Doğru, düzgün ve sağlıklı sicil tutma kamu düzeniyle ilgili olup, mahkemece, bu husus dikkate alınmadan karar verilmiş olması da doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı ...nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.