
Esas No: 2015/13947
Karar No: 2015/13947
Karar Tarihi: 28/11/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BEYHAN ÇATALKAYA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/13947) |
|
Karar Tarihi: 28/11/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
Beyhan
ÇATALKAYA (Bahanger ATEŞ) |
Vekili |
: |
Av. Ertunç
ERTAKUŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, nüfus kaydının kapalı olduğu gerekçesine dayanılarak
isim tashihi talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 1981 yılında Almanya’nın Böblingen
şehrinde doğmuş ve doğum kayıt belgesine uygun şekilde ismi Bahanger Çatalkaya olarak Alman nüfus
kütüğüne kaydedilmiştir. O tarihte Türk vatandaşı da olan başvurucunun ön ismi
Türk nüfus kütüğüne de Bahanger
olarak işlenmiştir.
9. Başvurucunun isminin düzeltilmesi talebiyle ilgili nüfus
müdürlüğünün şikâyeti üzerine Gümüşhacıköy Cumhuriyet Savcılığınca davaname düzenlenmiş ve Gümüşhacıköy Asliye Hukuk
Mahkemesinin 21/6/1988 tarihli kararıyla başvurucunun ön isminin Beyhan olarak düzeltilmesine karar
verilmiştir.
10. Doğumundan itibaren Almanya’da yaşayan başvurucu, Türkiye
Cumhuriyeti Bakanlar Kurulunun 17/12/1999 tarihli Türk vatandaşlığından
çıkmasına izin verilmesine ilişkin kararına dayanılarak İçişleri Bakanlığının
28/7/2000 tarihli kararıyla Türk vatandaşlığından çıkmıştır.
11. Hâlihazırda 29/5/2009 tarihli ve 5901 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanunu’nun 28. maddesi gereğince mavi kart sahibi olan başvurucu,
yalnızca Alman vatandaşıdır. T.C. Stuttgart Başkonsolosluğu tarafından
23/9/2009 tarihinde verilen mavi kartta başvurucunun ön ismi Beyhan olarak düzenlenmiştir.
12. 2001 yılında Türk vatandaşı S. Ateş ile evlenen başvurucu,
2007 ve 2012 yıllarında iki çocuk dünyaya getirmiştir.
13. Başvurucu, çocuklarını Mavi Kartlılar Kütüğü"ne
kaydettirmek amacıyla ilgili nüfus müdürlüğüne başvurmasına rağmen Türk nüfus
kaydıyla Alman nüfus kayıtları arasında isim konusunda çelişki bulunduğu
gerekçesiyle talebinin reddedildiğini belirterek kapalı nüfus kaydında Beyhan olan ön isminin Alman nüfus
kaydındaki gibi Bahanger
olarak düzeltilmesi istemiyle isim tashihi davası açmıştır. Başvurucu dava
dilekçesinde, kapalı nüfus kaydı ile Mavi Kartlılar Kütüğü"ndeki
söz konusu çelişkinin giderilmesi talebinde bulunmuştur.
14. Amasya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/2/2014 tarihli
kararıyla davanın reddine hükmedilmiştir. Kararda 25/4/2006 tarihli ve 5490
sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 14. maddesi hatırlatılmış ve Türk
vatandaşlığının kaybedilmesi nedeniyle kapatılan nüfus kayıtları üzerinde
değişiklik yapılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca mavi kartın
başvurucunun kapalı nüfus kayıtları esas alınarak düzenlendiği, bu nedenle
kapalı olan nüfus kaydıyla çelişki oluşturacak şekilde Mavi Kartlılar Kütüğü"nde değişiklik yapılmasının mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
Kararda, düzeltme talebine dayanak olarak gösterilen nedenlerin idari
mercilerce gözönüne alınması gereken nedenler
olduğunun anlaşıldığı şeklinde değerlendirmelere de yer verilmiştir.
15. Karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 13/11/2014 tarihli
kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 26/5/2015 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar 8/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 5/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 5490 sayılı Kanun’un “Kaydın
kapatılması ve yeniden açılması” kenar başlıklı 14. maddesi
şöyledir:
"(1) Nüfus kaydının kapatılması; ölüm,
gaiplik, Türk vatandaşlığının kaybı, evlenme, boşanma, evlât edinilme, soybağının düzeltilmesi veya reddi gibi olaylar nedeniyle
bir kaydın üzerinde işlem yapılamaz hale getirilmesidir.
(2) Kaydın kapatılmasına ilişkin sebep ortadan
kalktığında veya kaydın yeniden açılmasını gerektirecek yeni bir sebep ortaya
çıktığında kayıt yeniden açılır. Kaydın açılmasından sonra kişisel durumda
meydana gelmiş olan olaylar kişinin kaydına işlenir."
19. 5901 sayılı Kanun’un
"Çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilere tanınan
haklar" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"(1) Doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma
izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve üçüncü dereceye kadar
olan altsoyları, bu maddede belirtilen istisnalar dışında Türk vatandaşlarına
tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler. Millî güvenliğe ve kamu
düzenine ilişkin hükümler saklıdır.
(2) Bu
madde kapsamında bulunan kişilerin, seçme ve seçilme, muafen
araç veya ev eşyası ithal etme hakları ile askerlik hizmetini yapma yükümlülüğü
yoktur. Bu kişilerin sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı olup bu
hakların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tabidirler.
...
(5) Bu
madde hükümlerinden yararlanacak olan altsoyun, üstsoyu ile soy bağını
belgelendirmesi şarttır.
(6) Bu
madde kapsamında bulunan kişilere, talepleri halinde bu maddede belirtilen
haklardan faydalanabileceklerini gösteren Mavi Kart düzenlenir. ...
(7) Bu
maddenin sağladığı hakların kullanılmasında Mavi Kartın ibrazı yeterlidir.
Kartın ibraz edilememesi durumunda Kimlik Paylaşımı Sistemi aracılığıyla Mavi
Kartlılar Kütüğünden alınacak kayıt örneği ve uyruğunda bulunulan devlet
makamlarınca verilmiş kimlik bilgilerini gösteren belge ile işlem yapılır. Bu
kişilerin kimlik bilgilerinde değişiklik olması durumunda uyruğunda bulunduğu
devlet makamından alınmış eski ve yeni kimlik bilgilerini gösteren belgenin
usulüne göre tasdik edilmiş Türkçe tercümesi ile birlikte ibrazı zorunludur.
(8) Bu
madde kapsamında bulunan kişilere Bakanlığın tespit edeceği esaslar
çerçevesinde kimlik numarası verilir. Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası
aranan yerlerde bu kimlik numarası kullanılır.
...
(10)
Kamu kurum ve kuruluşları, bu madde hükümlerinin uygulanması amacıyla her türlü
tedbiri alır ve gerekli düzenlemeleri yapar."
B. Uluslararası Hukuk
20. Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonunca imzaya açılan,
Türkiye açısından 21/5/1975 tarihinde onaylanan ve 16/2/1977 tarihinde
yürürlüğe giren 13/9/1973 tarihli ve 15226 sayılı Ad ve Soyadlarının Nüfus
Kütüklerine Yazılış Şekline İlişkin Sözleşme’nin (14 No.lu Sözleşme) 4.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İbraz edilen çeşitli belgelerde, ad ve
soyadlarının yazılışlarında farklılık bulunması halinde, ilgili, kimliğini
tespit eden nüfus kaydı veya belgelerin düzenlendiği sırada hangi devletin
uyruğu ise, o belgelere göre gösterilir."
21. 14 No.lu Sözleşme’nin 6. maddesi şöyledir:
"Âkit Taraflar makamlarınca nüfus
kütüğüne düşürülen iki veya daha fazla kayıtta, aynı kimsenin, değişik ad veya soyadlarla gösterilmesi halinde, her Âkit Tarafın yetkili
makamları, gerektiğinde farklılıkların giderilmesi için tedbirler alacaktır.
Âkit Devlet makamları, bu amaçla aralarında
doğrudan doğruya yazışabilirler."
22. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi
şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
23. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen özel hayat kavramı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama
ilişkin tüketici bir tanım yapılmasından özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51).
Bununla birlikte Sözleşme"nin denetim organlarının içtihatlarında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi
kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı
anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına
indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle
uyumlu birçok hukuksal çıkar, bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir. Bu kapsamda
dış dünya ile ilişki kurma noktasında son derece önemli olan isim hakkı da
Sözleşme"nin denetim organları tarafından ön ismi ve soy ismi kapsayacak
şekilde maddenin güvence alanı içinde yorumlanmıştır.
24. AİHM, Sözleşme’nin 8. maddesinin isim ve soy ismi konusunda
açık bir hüküm içermediğini belirtmekle beraber kişinin kimliğinin ve aile bağlarının
belirlenmesinde kullanılan bir araç olması nedeniyle belirli bir dereceye kadar
diğer kişilerle ilişki kurmayı da içeren özel hayata ve aile hayatına saygı
hakkıyla ilgili olduğunu ve bir kamu hukuku konusu olarak toplumun ve devletin
isimlerin düzenlenmesi konusuyla ilgilenmesinin bu unsuru özel hayat ve aile
hayatı kavramlarından uzaklaştırmayacağını kabul etmektedir (Burghartz/İsviçre, B. No: 16213/90, 22/2/1994, §
24; Stjerna/Finlandiya, B. No: 18131/91, 25/11/1994,
§ 37). Bu kapsamda isimleri üzerinde değişiklik yapılması hususunda ciddi
nedenleri bulunan kişilerin belirli şartlar altında bu imkâna sahip olması,
Sözleşme’nin 8. maddesinin koruma alanına girmektedir. Ancak AİHM"e göre nüfus bilgilerinin eksiksiz olarak
kaydedilmesi, kimliğin belirlenmesi veya belli isimdeki kişilerin belli bir
aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerektirdiği
durumlarda, isim değiştirme imkânına yasal birtakım sınırlamalar getirilmesi
mümkündür (Stjerna/Finlandiya, § 39; Kemal Taşkın ve diğerleri/Türkiye, B. No:
30206/04 …, 2/2/2010, § 48).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; doğup büyüdüğü ve hâlen yaşadığı Almanya"da Bahanger
ismini kullandığını ve Alman nüfus kaydında bu ismin bulunduğunu, 1981-1988
yılları arasında Türk nüfus kaydında ön isminin Bahanger olarak kayıtlı olduğunu ve
talebi olmaksızın 1988 yılında ön isminin Beyhan
şeklinde değiştirildiğini belirtmiştir. Türk vatandaşlığından izin alarak
çıktıktan sonra kapatılan Türk nüfus kaydı esas alınarak hakkında düzenlenen
mavi kartta ön isminin Beyhan
olarak belirtildiğini, sonraki süreçte dünyaya gelen çocuklarının mavi kart
sahibi olmaları talebiyle yaptığı başvuruların ön isim konusunda Türk ve Alman
nüfus kayıtlarında çelişki bulunduğu gerekçesiyle reddedildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu, özellikle Türkiye"ye geldiği zamanlarda kayıtlar
arasındaki çelişki nedeniyle çocuklarının annesi olmadığı düşünülerek kendisine
şüpheyle yaklaşıldığını ve çocuklarıyla ilgili işlemlerde zorluklar yaşadığını
iddia etmiştir. Türkiye ile olan bağlarını koparmadığını ifade eden başvurucu,
nüfus kayıtları arasındaki çelişkinin giderilmesi talebiyle açtığı davanın
reddedilmesi nedeniyle isim hakkının ve aile hayatına saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının mahiyetinin,
kimliğinin bir parçası olan isim hakkına yönelik olduğu dikkate alındığında
başvurunun Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvuruya konu edilen dava ile, izin almak suretiyle Türk
vatandaşlığından çıkan başvurucunun kapatılan Türk nüfus kaydı ve vatandaşı
olduğu Almanya’daki nüfus kaydı arasındaki çelişkinin giderilerek resmî
işlemlerde karşılaşılan sorunların ortadan kaldırılmasının hedeflendiği
anlaşılmaktadır. Nitekim anılan nüfus kayıtlarındaki anne isminin farklı olması
nedeniyle çocukların Mavi Kartlılar Kütüğü"ne
kayıtlarının yapılmadığı dikkate alındığında nüfus kaydının düzeltilmesi
talebiyle açılan davanın, başvurucunun karşılaştığı resmî sorunların ve bu
nedenle uğradığı ya da uğraması olası zararların giderimine
elverişli nitelikte bir yol olduğu değerlendirilmiştir.
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa"nın
20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ... saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir ..."
31. Anayasa’nın “Milletlerarası
andlaşmaları uygun bulma” kenar başlıklı
90. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek
cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır."
32. Anayasa"nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Bireyin
yaşamıyla özdeşleşen ve kişiliğinin ayrılmaz bir unsuru hâline gelen, birey
olarak kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri ve vazgeçilmez,
devredilmez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olan isim hakkının da
kişinin özel hayatının bir unsuru olduğu açıktır. Dolayısıyla cinsiyet, doğum
kaydı gibi kimlik bilgileri ve aile bağlarıyla ilgili bilgiler ile bunlarda
değişiklik ve düzeltme yapılmasını isteme hakkının yanı sıra isim hakkı da
Anayasa"nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
a. Genel İlkeler
33. Kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan
ismin vazgeçilemezlik, devredilemezlik
ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kişinin mevcut statüsünü
etkilemesi muhakkak olduğundan devletin kişinin isminin korunması ve kamu
düzenini bozmadığı müddetçe değiştirilmesine imkân tanıması yönünde pozitif
yükümlülüklerinin bulunduğu değerlendirilmektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler,
somut olayın özellikleri gözönünde bulundurularak
idari ve yargısal karar vericiler tarafından kişilerin bu yöndeki makul
taleplerinin karşılanmasını veya taleplerin reddi durumunda buna ilişkin ilgili
ve yeterli gerekçeler belirtilmesini gerektirir.
34. Devletin vatandaşlarına verdiği nüfus hizmetleri, temel
niteliklerini medeni hukuk düzenlemelerinden ve devletlerarası özel hukuk
düzenlemelerinden alan hukuki ve teknik bir hizmettir. Bu hizmetin yerine
getirilmesi, kişilerin kimliklerinin her zaman doğru şekilde belirlenmesini
gerekli kıldığından aynı zamanda bir yükümlülüktür. Yabancıların kişi hâllerine
ilişkin işlemler yapılması da devletler açısından söz konusu kamu hizmetinin
bir parçası olarak kabul edilmektedir. Özellikle Milletlerarası Ahvali Şahsiye
Komisyonu üyesi olan ülkemiz açısından bu yükümlülüğün yabancılara karşı da
özenle yerine getirilmesi gerekmektedir(Aslan Faruk Toprak, § 63).
35. Vatandaşlık ve aile kayıtlarının eksiksiz ve doğru tutulması
kişilerin öngörülemeyen mağduriyetler yaşamasına engel olacağı gibi onlara
resmî işlemlerinde de koruma sağlayacaktır. Nüfus kayıtlarının en temel işlevi,
kişilerin resmî makamlar önünde tanınmasını sağlamaktır. Bu tanınmanın yalnızca
ulusal ölçekte değil uluslararası tüm işlemlerde de sorunsuz şekilde
gerçekleşmesi, nüfus kaydını tutan kamusal makamların görev ve
sorumluluğundadır (Aslan Faruk Toprak,
§ 64).
36. İsim hakkının, kamu düzeninin işleyişine engel olmayan isim
değişikliği taleplerinin kamusal makamlarca karşılanmasını da içerdiği hususu
konuyla ilgili içtihadın oluştuğu Anayasa Mahkemesinin Aslan Faruk Toprak kararında
vurgulanmıştır. Bu bağlamda kamusal makamlarca isim değişikliği taleplerinin
ileri sürülebilmesine ve incelenmesine olanak sağlayan idari ya da yargısal
başvuru yollarının oluşturulması ve kapsamı belirli ulusal ve uluslararası
düzenlemeler çerçevesinde uygun görülen taleplerin karşılanması gerekir (Aslan Faruk Toprak, B. No: 2013/2957,
24/3/2016, § 39).
37. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği gibi kişi
hâlleri ile ilgili olan ulusal düzenlemeler hayata geçirilirken meselenin
yalnızca düzenlemeyi yapan ülke vatandaşlarının hukukunu ilgilendirdiği
kabulüyle dar bir çerçevede ele alınmaması gerektiğini ifade etmiş ve
uluslararası sözleşmelerle taahhüt altına girilen durumlara ilişkin
açıklamalara yer vermiştir. Anayasa Mahkemesi, isim değişikliği taleplerinin
hangi koşullar altında olumlu karşılanacağı ve bu tür taleplerin hangi
usullerle inceleneceği hususunda kullanılan takdir hakkının isim değişikliği
taleplerinin değerlendirilmesi yolunu tamamen kapatacak ve sonuç alabilmeyi imkansız kılacak şekilde kullanılmaması gerektiğini önemle
vurgulamıştır. Bu bağlamda, uluslararası sözleşmelerin getirdiği güvencelerin
gözetilmesi ve isim değişikliği taleplerinin dile getirilebildiği ve sonuç
alınabildiği etkili, ulaşılabilir, öngörülebilir yolların oluşturulması
gerekir. Bu yollar vatandaşların yanında belirli ve sınırlı durumlarda
yabancılar için de sağlanmalıdır (Aslan
Faruk Toprak, §§ 39, 40).
38. Anayasa Mahkemesi, kamusal makamlarca takdir hakkı
kullanılırken Milletlerarası Ahvali Şahsiye Komisyonuna üye devletler
tarafından kişi hâlleri üzerine imzalanan uluslararası sözleşmelerin içerdiği
yükümlülüklerin ve kişilere tanıdığı güvencelerin dikkate alınması
gerekliliğinin üzerinde durmuştur (Aslan
Faruk Toprak, § 41). Mahkeme; kişilerin durumlarına, aileye ve
vatandaşlığa ilişkin konularda temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası
belgelerden olan 14 No.lu Sözleşme"yi hatırlatmıştır.
Buna göre 14 No.lu Sözleşme ile taraf devletler arasında kişinin kimliğinin
belirlenmesinde temel olan isim ve soy isimlerin yazılışında birliğin
sağlanması amaçlanmıştır. 14 No.lu Sözleşme, aynı kişi hakkında açılmış birden
fazla nüfus kütüğünde isim veya soy isimlerin birbirinden farklı gösterildiği
durumlarda bu kişilere uluslararası düzeyde asgari bir güvence sağlamaktadır (Aslan Faruk Toprak, § 42).
39. Kişilerin isimleri üzerinde tasarrufta bulunmasının gerekli
olduğu durumlarda Anayasa’nın 20. maddesinin koruma alanı geniş
yorumlanmalıdır. Bu yorum, isim hakkı konusunda mevzuat oluşturulurken ve
uyuşmazlıklar çözümlenirken konu ile ilgili olan ve taraf olunan uluslararası
sözleşmelerde yer alan koruyucu hükümlerin asgari düzeyde mutlaka hayata
geçirilmesini de kapsamalıdır (Aslan Faruk
Toprak, § 43). Koşulların oluştuğu durumlarda Anayasa"nın 90.
maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi dikkate alınmalı ve bir çatışma
olduğunda ya da bir düzenlenmenin yorumlanması gerektiğinde temel hak ve
özgürlüklere ilişkin uluslararası
sözleşmeler esas alınarak uyuşmazlıkların çözümlenmesi yoluna gidilmelidir.
40. Anayasa Mahkemesi içtihadında belirtildiği üzere isim
üzerinde belirli koşullar altında değişiklik yapılabilmesinin bireylerin özel
hayatlarının bir unsuru olan kimliğin belirlenmesi açısından bir gereklilik
olduğu gözardı edilmemelidir (Aslan Faruk Toprak, § 44).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
41. Başvuruya konu olayda, Türk vatandaşlığından izin ile çıkan
başvurucunun kapatılan nüfus kaydında Beyhan
olan ön isminin, vatandaşı olduğu Almanya’daki geçerli tüm resmî kimlik ve
belgelerde kullanıldığı şekilde Bahanger olarak düzeltilmesine yetkili idari ve
yargısal merciler tarafından izin verilmemesi söz konusudur.
42. Somut olayda irdelenmesi gereken husus 5490 sayılı Kanun"un
14. maddesinin kapalı nüfus kayıtları üzerinde işlem yapılmasına olanak
vermediği şeklinde yorumlanarak uygulanmasının, Anayasa’nın 20. maddesinin
sağladığı güvenceleri içerip içermediği ve bu kapsamda devletin anılan pozitif
yükümlülüklerinin yerine getirildiğinin söylenip söylenemeyeceği noktasındadır.
43. İsim değişikliği taleplerinin ileri sürülebilmesine ve
yetkili makamlarca incelenmesine olanak sağlayan başvuru yolları 5490 sayılı
Kanun ile 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kapsamında
düzenlenmiştir. Kapalı nüfus kayıtları ile ilgili çerçevenin çizildiği 5490
sayılı Kanun’un 14. maddesinde nüfus kaydının kapatılması, çeşitli nedenlerle
kaydın üzerinde işlem yapılamaz hâle getirilmesi olarak tanımlanmış ve kaydın
kapatılmasına ilişkin sebep ortadan kalktığında veya kaydın yeniden açılmasını
gerektirecek yeni bir sebep ortaya çıktığında kaydın yeniden açılacağı, kişisel
durumda meydana gelmiş olayların ancak kaydın açılmasından sonra kişinin
kaydına işlenebileceği hükme bağlanmıştır. Bu düzenleme, nüfus davalarında
verilen kararların temyiz incelemesini yapan Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
muhtelif kararlarında “nüfus kayıtları
kapalı olan kişilerin kişisel durumlarında meydana gelen değişiklerin ancak
kaydın yeniden açılmasıyla işlenebileceği, kapalı kayıttaki bilgileri
değiştirecek mahiyette değişiklik yapılmasının mümkün olmadığı”
şeklinde yorumlanmaktadır (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2013/5051,
K.2013/6657, 18/4/2013; E.2014/11752, K.2014/18621, 18/12/2014). Yerel
mahkemenin başvuru konusu edilen kararının da Yargıtayın
yaklaşımı doğrultusunda oluşturulduğu anlaşılmaktadır (Aslan Faruk Toprak, § 55).
44. Mevzuatın vatandaşların isim değişikliğine ilişkin
taleplerinin ileri sürülebilmesine, bu taleplerin idari ve yargısal merciler
tarafından incelenmesine ve neticede uygun görülen değişikliklerin talep
doğrultusunda yerine getirilmesine imkân sağladığı tartışmasızdır. Ancak 5490
sayılı Kanun’un 14. maddesinin başvuru konusu somut olaydaki şekliyle
yorumlanması durumunda, vatandaşlıktan çıkan kişilerin kapatılan nüfus
kayıtları üzerinde isim değişikliği talebinde bulunabilmeleri imkânı tamamen
ortadan kaldırılmış olacaktır. Bu durum özellikle vatandaşlıktan çıkan kişiler
hakkında, vatandaşlık hakkı kazanılan başka bir ülkenin kamusal makamları
tarafından oluşturulan nüfus kayıtları ile vatandaşlığından çıkılan ülkedeki
kapatılan nüfus kayıtları arasında farklılıkların oluştuğu durumlarda söz
konusu kişiler açısından mağduriyetlere neden olabilmektedir(Aslan Faruk Toprak, § 57).
45. Bu noktada bu türden farklılıkların hangi ülke tarafından ve
ne şekilde giderilmesi gerektiği hususunun açıklığa kavuşturulması zorunluluğu
doğmaktadır. Anayasa’nın genel ve soyut düzenlemeleri, 5490 sayılı Kanun, 5901
sayılı Kanun ile diğer ulusal düzenlemeler dikkate alındığında bu sorunun ve
sorundan kaynaklanan mağduriyetlerin giderilebilmesine imkân sağlayan açık bir düzenleme
bulunmadığı, aksine 5490 sayılı Kanun’un 14. maddesinin somut olaydaki gibi
yorumlanıp uygulanmasının söz konusu soruna neden olduğu anlaşılmaktadır(Aslan Faruk Toprak, § 58).
46. Kamusal makamlar tarafından 5490 sayılı Kanun"un 14. maddesi
yorumlanıp uygulanırken böylesi bir durumda ne şekilde bir çare üretilmesi
gerektiği hususunun ihmal edildiği görülmektedir. Oysa kişilerin vatandaşlık ve
nüfus kayıtlarında meydana gelecek değişikliklerin izlenmesi, sorunların
çözümünün sağlanması ve kişi hâllerinin korunması amacı doğrultusunda 1950
yılında kurulan ve Türkiye’nin 1953 yılında üye olduğu Milletlerarası Ahvali
Şahsiye Komisyonunun imzaya açtığı uluslararası sözleşmelerden olan ve
ülkemizde 16/2/1977 tarihinde yürürlüğe giren 14 No.lu Sözleşme, nüfus
kayıtlarının tutulmasına ilişkin uluslararası standartların belirlendiği ve
uygulanması konusunda taraf devletleri yükümlülük altına sokan birtakım
hükümler içermektedir. 14 No.lu Sözleşme ile kişinin kimliğinin belirlenmesinde
temel olan isim ve soy isimlerin kişi hâllerine ilişkin her türlü işlem ve
belgelerde aslına uygun olarak yazılıp kaydedilmesi, isim ve soy isimlerin
yazılışında birliğin sağlanması amaçlanmıştır (Aslan
Faruk Toprak, § 59).
47. 14 No.lu Sözleşme’nin 6. maddesi, aynı kişi hakkında açılmış
birden fazla nüfus kütüğünde isim veya soy isimlerin birbirinden farklı
gösterildiği durumlarda bu kişilere uluslararası düzeyde asgari bir güvence
sağlamaktadır. Buna göre söz konusu 14 No.lu Sözleşme, gerektiğinde isim veya
soy isimlerdeki farklı kayıtların giderilmesi için taraf devletlerin yetkili
makamlarını tedbirler alma yükümlülüğü altına sokmaktadır. Bu kapsamda taraf
devletlerin makamları, tedbir alma amacıyla aralarında doğrudan yazışma
imkânına sahip kılınmıştır. Ayrıca Sözleşme’nin 4. maddesi de ibraz edilen
belgelerde isim ve soy isimlerin farklı olması hâlinde başvurulması gereken
yöntemi göstermektedir. Buna göre bu tür farklılıkların bulunması hâlinde
geçerli olarak kimliği ortaya koyan nüfus kaydının düzenlendiği tarihte ilgili
kişi hangi devletin vatandaşı ise farklılığın giderilmesinde, vatandaşı olunan
söz konusu devlet tarafından tutulan belgelerin esas alınacağı hükme
bağlanmıştır (Aslan Faruk Toprak,
§ 60).
48. Başvuruya konu olan somut olayda Almanya doğumlu başvurucu
28/7/2000 tarihinde Türk vatandaşlığından Beyhan
ön ismiyle çıkmış ve Bahanger
ön ismiyle Alman vatandaşlığını sürdürmüştür. Sunulan belgelerden Almanya’daki
resmî kayıtlarda da doğumundan itibaren ön isminin Bahanger olduğu anlaşılmaktadır.
49. Yaşamına Bahanger
ön ismiyle devam eden ve 5901 sayılı Kanun gereğince mavi kart sahibi olan
başvurucunun Türkiye ile resmî işlemler gerçekleştirmesinin olağan olduğu,
bundan sonraki dönemde de Türkiye ile bu tür ilişkilerinin devam edeceği
kuşkusuzdur. Bu nedenle başvurucunun ibraz edeceği geçerli resmî kimliğindeki
ismi ile kapatılan nüfus kaydındaki ismi arasındaki farklılık gerekçe
gösterilerek Türkiye’deki kamusal makamlar nezdinde girişeceği resmî işlemlerde
bazı engellerle karşı karşıya kalacağı öngörülebilir bir durumdur. Nitekim
somut başvuruda, isim farklılığından dolayı başvurucunun altsoyu Mavi Kartlılar
Kütüğü"ne kaydedilememiştir.
50. Başvuru dosyası bir bütün olarak ele alındığında,
başvurucunun özel hayatının bir parçası olan kimliğinde belirlilik sağlanması
için nüfus kayıtları arasındaki çelişkinin giderilmesini sağlayacak çarelerin
üretilmesi gerektiği, ancak bu şekilde başvurucunun isim hakkına sağlıklı bir
korumanın sağlanacağı anlaşılmıştır. Farklılıkların giderilmesi konusunda 14
No.lu Sözleşme’nin kamusal makamlara yüklediği sorumlulukların, kapalı da olsa
başvurucunun ve başvurucunun ön isminin yazılı olduğu ailesinin nüfus kayıtları
üzerinde farklılığı giderebilecek şekilde sınırlı düzeltmeler yapılabilmesine
olanak sağladığı değerlendirilmiştir.
51. Başvurucunun içinde bulunduğu somut koşullar, derece
mahkemeleri tarafından şikâyetin çözümüne imkân sağlayacak şekilde ele
alınmalı, ulusal ve uluslararası düzenlenmeler nüfus kayıtları arasındaki
farklılıkların giderilmesini engelleyecek biçimde katı yorumlanmamalıdır. Bu
doğrultuda, Anayasa"nın 90. maddesinin beşinci fıkrası ışığında 5490 sayılı
Kanun"un 14. maddesi yorumlanırken başta 14 No.lu Sözleşme"nin sağladığı asgari
güvenceler olmak üzere diğer düzenlemelerin de gözönüne
alınması ve başvurucu tarafından dile getirilen şikâyete çözüm sağlayıp
sağlanmayacağının derece mahkemelerince değerlendirilmesi gerekir (Aslan Faruk Toprak, § 66).
52. Başvuruya konu yargılamada, başvurucunun mağduriyetinin
giderilmesine ve kimliğinin bir parçası olan ismi üzerinde değişiklikler
yapılabilmesine olanak veren güvenceleri içeren 14 No.lu Sözleşme’nin dikkate
alınmadığı ve 5490 sayılı Kanun’un 14. maddesinin başvurucunun şikâyetini
giderebilecek şekilde yorumlanabilmesi imkânı bulunmasına rağmen bu hususta bir
değerlendirme dahi yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla 5490 sayılı
Kanun’un 14. maddesinin 14 No.lu Sözleşme dikkate alınarak yorumlanmaması
nedeniyle derece mahkemelerinin somut olaydaki yorum ve yaklaşımının
başvurucunun mağduriyetini gidermediği,Anayasa"nın
90. maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesindeki hükme rağmen usulüne göre
yürürlüğe girmiş uluslararası sözleşme hükümlerinin mahkeme kararlarında gözönünde bulundurulmadığı görülmektedir. Söz konusu
yargısal yaklaşımın bu hâliyle kamunun ve bireylerin çatışan çıkarları
karşısında ölçülü ve adil bir denge kurmadığı açıktır.
53. Derece mahkemeleri tarafından 5490 sayılı Kanun’un 14.
maddesinin somut olaydaki gibi yorumlanıp uygulanmasının, benzer şekildeki
olayların dava konusu edildiği durumlarda bireylerin isim haklarına bir koruma
sağlanabilmesi açısından elverişli olmadığı, anılan yargısal yaklaşımın olaya
özgü mevcut koşullar içinde başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlaline
neden olduğu ve ihlalin bizatihi 5490 sayılı Kanun’un 14. maddesinin 14 No.lu
Sözleşme hükümleri gözardı edilerek yorumlanmasından
ve uygulanmasından kaynaklandığı kanaatine ulaşılmıştır. Neticede anılan
düzenlemeye dayanılarak başvurucunun isim değişikliği talebinin reddedilmesi
şeklindeki mevcut uygulamayla özel hayata saygı hakkı yönünden devletin pozitif
yükümlülüklerini yerine getirdiği söylenemeyecektir.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 20.
maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ile (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna
varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda
genel ilkeler belirlenmiştir.
57. Mehmet Doğan
kararında özetle; uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57-58).
58. Mehmet Doğan
kararında Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapmakla görevli derece
mahkemelerinin yükümlülüklerine ve ihlalin sonuçlarını gidermek amacıyla derece
mahkemelerince yapılması gerekenlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Buna
göre Anayasa Mahkemesinin, tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden
yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde, ilgili usul kanunlarında düzenlenen
yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi
sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece
mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı
verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir
derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine
bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği
doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla
yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
59. Bu bağlamda derece mahkemesinin öncelikle yapması gereken
şey, bir temel hak veya özgürlüğü ihlal ettiği veya idari makamlar tarafından
bir temel hak veya özgürlüğe yönelik olarak gerçekleştirilen ihlali
gideremediği tespit edilen önceki kararını kaldırmaktır. Derece mahkemesi,
kararın kaldırılmasından sonraki aşamada ise Anayasa Mahkemesi kararında tespit
edilen ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak durumundadır.
Bu çerçevede ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir
işlemden veya yerine getirilmeyen usule ilişkin bir eksiklikten kaynaklanıyorsa
söz konusu usul işleminin, hak ihlalini giderecek şekilde yeniden (veya daha
önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık
ihlalin, idari işlem veya eylemin kendisinden ya da (derece mahkemesince
yapılan veya yapılmayan usul işlemlerinden değil de) derece mahkemesi kararının
sonucundan kaynaklandığının Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edildiği
hâllerde derece mahkemesinin, usule dair herhangi bir işlem yapmadan doğrudan
mümkün olduğunca dosya üzerinden önceki kararının aksi yönünde karar vererek
ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekir (Mehmet Doğan, § 60).
60. Başvurucu, ihlalin tespitiyle birlikte lehine manevi
tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
61. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun isim değişikliği talebinin
reddedilmesi şeklindeki mevcut uygulamayla özel hayata saygı hakkı yönünden
devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna ulaşmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
62. Bu durumda kişinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
63. Öte yandan başvurucu tarafından tazminat talebinde bulunulmuş
olmakla birlikte, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata
saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Amasya
3. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE (E.2013/440, K.2014/66 sayılı
dosyasıyla ilgilidir.),
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için YASAL FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir
örneğinin Yargıtayın ilgili Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.