
Esas No: 2015/12310
Karar No: 2015/12310
Karar Tarihi: 28/11/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ERCAN YALÇINKAYA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/12310) |
|
Karar Tarihi: 28/11/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör Yrd. |
: |
Zehra
GAYRETLİ |
Başvurucu |
: |
Ercan
YALÇINKAYA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iletişimin tespiti (dinleme) tedbirinin uygulanmasına
dair herhangi bir karar olmamasına rağmen dolaylı ve hukuka aykırı olarak
uygulanan dinleme tedbiri sonucunda elde edilen delillere dayalı olarak
mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ve adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/7/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. 1967 doğumlu olan başvurucu, başvuru konusu olayların
gerçekleştiği tarihlerde Ankara Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmaktadır.
9. Bir ihbar mektubu üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
(CMK 250. madde ile yetkili) bazı şahıslar hakkında suç işlemek amacıyla örgüt
kurma, bu amaçla kurulan örgüte üye olma, uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti
yapma ve kara para aklama suçlarından soruşturma başlatmıştır.
10. Soruşturma kapsamında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu"nun 135. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca görevli
mahkemelerden alınan iletişimin tespit edilmesi, fiziki ve teknik takip
yapılması kararlarına dayalı olarak aralarında A.B.nin
de bulunduğu birçok şüphelinin iletişimi tespit edilmiş ve kayda alınmıştır.
11. Soruşturma kapsamında elde edilen bilgiler üzerine örgüte
yönelik operasyon kararı alınmış ve 11/7/2007 tarihinde gerçekleştirilen
operasyon sırasında şüphelilerden bir kısmı isnat edilen suçlardan yakalanarak
tutuklanmıştır. Operasyonun ardından bazı savcı ve hâkimlerin suç örgütüyle
irtibatlı oldukları yönünde iddiaların ortaya çıkması üzerine Adalet Bakanlığı
Teftiş Kurulu Başkanlığınca konuyla ilgili inceleme başlatılmıştır.
12. Bakanlık tarafından yapılan incelemede, soruşturma evrakı
kapsamında telefonu teknik takibe alınan şüphelilerden A.B. ile başvurucu
arasında sık sık telefon görüşmeleri gerçekleştirildiği ve bu görüşmelerde,
Ankara"da bulunan bir eğlence yerinde meydana gelen silahla adam yaralama
suçuna ve bu suç kapsamında başlatılan soruşturmaya ilişkin konuşmalar
yapıldığı iddia edilmiştir.
13. Başvurucunun görevi kötüye kullanma suçunu işlediği yönünde
yeterli şüpheye ulaşan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı 22/7/2008 tarihli
iddianame ile Yargıtay nezdinde yargılanmak üzere başvurucu hakkında son
soruşturma açılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
14. İddianamede; örgüt faaliyetleri çerçevesinde başvurucunun
uyuşturucu madde ticareti yapma suçu ve sair suçları işledikleri iddia edilen
bazı şüpheli şahıslar ile menfaate dayalı ilişkiler kurmak ve iş takipleri
gerçekleştirmek suretiyle mesleğin şeref ve onurunu, memuriyet nüfuz ve
itibarını bozduğu, mesleğe olan genel saygı ve güveni yitirdiği iddialarına yer
verilmiştir.
15. Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/5/2009 tarihli kararı
ile başvurucu hakkında örgüt üyeliği ve rüşvet alma suçlarından Yargıtay 4.
Ceza Dairesinde yargılanmak üzere son soruşturmanın açılmasına karar
verilmiştir.
16. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 13/7/2009 tarihli görevsizlik
kararı ile başvurucunun anılan suçlardan
yargılanması için dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar
vermiştir.
17. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 16/5/2012 tarihli kararı ile
başvurucunun her iki suçtan beraatine hükmedilmiştir.
Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık Ercan Yalçınkaya"nın üzerine atılı
rüşvet alma suçundan açılan kamu davasında; sanığın yukarıda bahsedilen [M.A.] soruşturmasının kendisine tevzii
edilebilmesi amacıyla İzmir"den geldiği, [A.B.] ile çok fazla sayıda görüştüğü, birlikte yemek
yedikleri sabitse de sanığın yapacağı iş karşılığında menfaat istemesi
isnadının kesin olarak saptanamadığı, bu konuda telefon kayıtlarının haricinde
herhangi bir delile ulaşılamadığı, tapelerde de
rüşvet oluşturabilecek bir eylemin tespit edilemediği, (...) tapelerin de usulüne uygun elde edilmemesi nedeniyle görevi
kötüye kullanma suçu yönünden de değerlendirilemediği gözöüne
alındığında, sanığın atılı suçtan mahkumiyetine yeterli delil bulunmaması
gözetilerek,
(...)"
18. Temyiz üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9/7/2013
tarihli kararıyla suç örgütü üyesi olma suçu yönünden verilen beraat hükmünün
onanmasına, rüşvet alma suçu yönünden verilen hükmün ise eylemin görevi kötüye
kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden verilen kararda isabet bulunmadığı
gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
19. Bozma kararına uyularak devam edilen yargılamada Yargıtay 5.
Ceza Dairesinin 11/6/2014 tarihli kararıyla başvurucunun görevi kötüye kullanma
suçundan adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçenin
ilgili kısmı şöyledir:
"(...) yıllık iznini geçirmek için
ayrıldığı Ankara"ya izninin ikinci gününde İzmir"den uçakla dönmesi, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının [2007/...] sayılı soruşturma dosyasını takip ettiği hususu sabit olan [A.B.] ile HTS raporlarına göre 02.04.2007, 03.04.2007 ve
04.04.2007 tarihlerinde yoğun telefon görüşmelerinin bulunması, tanık
anlatımları ile sabit olduğu şekilde henüz kendisine tevzi edilmeden soruşturma
dosyası ile ilgilenmesi ve olağan olmayacak şekilde yakından takip etmesi,
göreve başladığı gün sözkonusu soruşturma dosyasının
kendisine tevzi edilmesi, dosyanın şüphelisi [M.A.nın] İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının [2006/...] sayılı soruşturma dosyasında suç işlemek amacıyla
kurulmuş örgüte üye olma ve benzeri suçlardan şüpheli olan [R.A.] ve [İ.A.nın] kardeşi olması ve söz konusu soruşturma sırasında
gerçekleştirilen [S.N.]
operasyonunun ardından basında sanığın suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt
üyeleri ile işbirliği ve menfaat ilişkisi içerisinde olduğu yönünde bir kısım
haberler çıktıktan sonra soruşturmayı sonuçlandırarak iddianame düzenlemesi
hususları birlikte değerlendirildiğinde, rüşvet alma iddiası sabit olmamakla
birlikte, görevinin gereklerine aykırı hareket ederek soruşturma dosyasının
taraflarının mağduriyetine neden olmak suretiyle gerçekleştirdiği eyleminin, TCK"nun 257/1. maddesi uyarınca görevi kötüye kullanma
suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir."
20. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21/4/2015 tarihli kararıyla
hüküm onanmıştır.
21.Başvurucu 25/6/2015 tarihinde nihai kararı öğrendiğini beyan
ederek 23/7/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
22. Başvurucu tarafından 3/2/2016 tarihli dilekçe ile ek beyanda
bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 28/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
tedbiri kapsamında usulüne uygun olarak verilen bir mahkeme kararı
bulunmaksızın telefon görüşmelerinin dinlenip kayda alındığını belirterek
haberleşme hürriyetinin ve özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
25. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” kenar başlıklı 22.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes,
haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri
bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili
merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin
onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat
içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar ...”
26. Anayasa Mahkemesi, iletişimin tespiti tedbirinin uygulanması
konusundaki başvuruları Anayasa"nın 22. maddesi kapsamında incelemektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § 49;
Mehmet Seyfi Oktay [GK], B. No: 2013/6367, 10/12/2015, § 28;
Rıdvan Bayram, B. No: 2013/1171, 9/9/2015, § 29; Veysel Demirtaş, B. No: 2013/1222,
20/4/2016, § 37; Yılmaz Öner, B.
No: 2013/7535, 14/4/2016, § 32).
27.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
28. Somut olayda başvurucunun iletişimi doğrudan tespit
edilmemiş, telefonu doğrudan dinlenilmemiş veya kayda alınmamıştır. Suç işlemek
amacıyla örgüt kurma, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları
kapsamında mahkeme kararına dayanılarak aralarında A.B.nin
de yer aldığı birçok şüphelinin fiziki takibe alınmasına, iletişiminin tespit
edilmesine ve kayda alınmasına karar verilmiştir. Başvurucunun A.B. ile kurduğu
iletişim bu kapsamda tespit edilerek kayda alınmıştır. Söz konusu tedbirin
uygulanması nedeniyle başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik dolaylı
şekilde bir müdahalede bulunulduğu değerlendirilmiştir.
29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir.
31. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında haberleşme
hürriyetine yapılan müdahalelerin değerlendirilmesine ilişkin temel ilkeler
belirlenmiştir. Gizli uygulanmaları nedeniyle kötüye kullanılma riski
barındıran, haberleşmenin gizliliğine yönelen tedbirlerin uygulama alanı ve
usulünün açık kanun hükümleri ile düzenlenmesi şarttır. Buna göre haberleşme
hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla
öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli,
bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir
olması gerekir. İkinci olarak söz konusu sınırlandırma meşru bir amaca dayalı olmalıdır. Bunun
yanı sıra müdahale demokratik bir toplumda gerekli
ve ölçülü olmalıdır (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015,
§§ 28-34; Rıdvan Bayram, § 40; Yasemin Çongar ve diğerleri, §§ 56, 57).
32. Somut olayda başvurucunun haberleşme hürriyetine yönelik
müdahalenin dayanağı 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesidir. Müdahale tarihi
itibarıyla yürürlükteki hâliyle 135. maddede, sadece sınırlı sayıdaki suç
türleri bakımından yapılan soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması
durumunda hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin
tespit edilebileceği, dinlenebileceği ve kayda alınabileceği düzenlenmiştir.
Aynı maddede; hâkim kararında, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak
kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim
bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresinin
belirtileceği, tedbir kararının en çok üç ay için verilebileceği, hangi
koşullarda bu tedbirin uzatılacağı belirtilmiştir (Veysel Demirtaş, § 59; Yılmaz
Öner, § 51). Bu kapsamda 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
33. Somut olayda suç işlenmesinin önlenmesi ve suç kanıtlarının
elde edilmesi amacına yönelik olarak 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca
ve mahkeme kararıyla iletişimin tespiti gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla
müdahale Anayasa’nın 22. maddesinde gösterilen meşru bir amaca dayalıdır.
34. Başvuruya konu olayda belirtilen amaca yönelik olarak A.B.
isimli şüpheli hakkında 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi uyarınca ilgili
mahkemece iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararları
verilmiştir. Hakkında usulüne uygun şekilde iletişimin denetlenmesi kararı
verilmiş diğer şüpheliyle başvurucunun yaptığı telefon görüşmeleri dinlenerek
kayda alınmıştır.
35. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesi telefonların dinlenilmesi
tedbirleri karşısında kişilerin özel hayatları ve haberleşme hürriyetlerinin
korunması bağlamında yeterli güvenceleri düzenlemekte olup somut olayda da
anılan Kanun hükmüyle getirilen güvencelere uyulmuştur. Anılan Kanun"un 135.
maddesinde sınırlı olarak sayılmış olan suçlar kapsamında (suç işlemek amacıyla
örgüt kurma ve uyuşturucu madde ticareti) iletişimin denetlenmesi tedbiri
gerçekleştirilmiş ve başvurucunun görüşmeleri de dinlenilmiştir. Buna göre kamu
düzenini tehdit eden nitelikte bir suçun işlenmesinin önlenmesi ve suç
kanıtlarının elde edilmesi amacına yönelik olarak hakkında dinleme kararı
verilmiş şüphelilerle başvurucunun yaptığı telefon görüşmelerinin dinlenip
kayda alınmasının demokratik bir toplumda gerekli olmadığı söylenemez. Öte
yandan bu şekilde elde edilen deliller üzerine kısa süre içinde operasyon
düzenlenmesi ve bazı şüphelilerin tutuklanması, bu bakımdan dinleme
işlemlerinin süreklilik arz etmeyecek şekilde ve verilen yasal süreler içinde
tamamlanması, delillerin elde ediliş şeklinde herhangi bir takdir hatası veya keyfîlik bulunmaması ve isnat edilen suçun ağırlığı
hususları da dikkate alınarak müdahalenin hedeflenen amacın sınırlarını
aşmadığı, dolayısıyla orantılı olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak
haberleşme hürriyetine yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı
değerlendirilmiştir.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; üçüncü kişi hakkında verilen iletişimin tespiti
kararı kapsamında elde edilen delillerin aleyhine delil olarak mahkûmiyet
hükmüne esas alındığını, bu kapsamda elde edilen delillerin hukuka aykırı
olduğunu ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
38. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları, adil yargılanma
hakkı kapsamında güvence altında olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
çerçevesinde incelenmiştir.
40. Anayasa"nın 36. maddesine adil
yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye"nin
tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hakkaniyete
uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca değerlendirme yaptığı birçok kararında, kanuni bir temele
dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılamada
kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları -Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi gibi- adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun
yargılanma hakkı kapsamında incelemektedir. Anayasa"nın 36. maddesi kapsamında
yapılan değerlendirmelerde, Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrası da
dikkate alınmaktadır (Orhan Kılıç, B.
No: 2014/4704, 1/2/2018, § 43).
41. Ancak bireysel başvuruya konu davadaki eylemlerin
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile uyuşmazlığa derece mahkemeleri
tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde
değerlendirmeye tabi tutulamaz. Dolayısıyla somut başvuruyla ilgili olarak
Anayasa Mahkemesinin rolü, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmelerin ve
varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek değildir. Belirli bir davaya
ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla
ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Orhan Kılıç, § 44).
42. Bu konuda değerlendirme yapılırken delillerin elde edildiği
koşulların, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde şüphe doğurup
doğurmadığının da dikkate alınması gereklidir (Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 60). Hakkaniyete uygun
bir yargılama, delillerin gerçekliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkuların
giderilmesini ve delillerin güvenilirliğine ve gerçekliğine etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatının tanınmış olmasını zorunlu kılmaktadır (Orhan Kılıç, § 47).
43. Anayasa Mahkemesi; delillere yönelik hukuka aykırılık
iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve
kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip
gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için yeterli güvenceler
sağlanıp sağlanmadığını incelemektedir (Orhan
Kılıç, § 48).
44. Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde ediliş
yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen ya da derece
mahkemelerince hukuka aykırı oldukları tespit edilen delillerin kabul
edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa"nın
36. ve 38. maddeleri açısından değerlendirilmesinde -yargılamanın bütünlüğü
içinde- somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır (Orhan Kılıç, § 51).
45. Somut olayda suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve uyuşturucu
madde ticareti suçlarından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile
yetkili) tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında mahkeme kararına
dayanılarak şüpheli A.B. hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması ile teknik araçlarla izleme tedbiri uygulanmıştır. Bu doğrultuda,
anılan şüpheli ile iletişim vasıtalarıyla görüştüğü anlaşılan başvurucu
hakkında da söz konusu tedbirler uygulanmıştır.
46. Başvurucunun hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği ve
hakkındaki ceza davasında delil olarak kullanıldığını belirttiği telefon
görüşmelerine ilişkin tutanakların adli soruşturma kapsamındaki diğer
şüpheliyle ilgili iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izlenmesi
tedbirlerinin uygulanması sonucu elde edildiği görülmektedir.
47. Yargıtay 5. Ceza Dairesinde görülen davada verilen kararın
gerekçesinden anlaşıldığı üzere telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin
denetlenmesine ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin tedbirlerin icrasından
sonra elde edilen söz konusu delillerin bir suç soruşturması kapsamında mahkeme
kararına dayanılarak usulüne uygun şekilde elde edildiği anlaşılmaktadır. Öte
yandan bu delillerin kanuni düzenlemelere uygun şekilde elde edilmediği ve elde
ediliş yöntemi açısından hukuka aykırı mahiyette olduğu hususunda derece
mahkemelerince bir tespitte bulunulmadığı görülmektedir.
48. Bu durumda -belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri
değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı yapan mahkemeye ait olmakla
birlikte- somut olayda elde edilen delillerin ceza davasında kullanılmasının
bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca delillerin değerlendirilmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir bulguya rastlanmamıştır. Diğer
taraftan silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine aykırı olarak
başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun
olanakların sağlanmadığına ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Tüm bu
hususlar birlikte değerlendirildiğinde yargılamanın bütünü yönünden adil
yargılanma hakkını ihlal eder nitelikte bir durumun bulunmadığı açıktır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
50. Başvurucu, son soruşturmanın açılmasına karar veren
mahkemenin yetkisiz ve görevsiz bir mahkeme olduğunu belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
51. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu
mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
20).
52. Başvurucu, son soruşturmanın açılması yönünde karar veren
mahkemenin yetkisiz ve görevsiz bir mahkeme olduğunu belirterek kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiğini iddia etmiş ise de bu hususu yargılama aşamasında
veya temyiz dilekçesinde ileri sürdüğüne dair herhangi bir bilgi veya belge
sunmamıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
55. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi;
yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç
veya eksik icra edildiği yahut hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018
tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet
Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Tazminat Komisyonu) başvuru
imkânının getirilmesine ilişkin yolu; ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve
yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden
inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 26-35).
56. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı, tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına
sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa
Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden
yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
57. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
59. Başvurucu; görevi kötüye kullanma suçunu işlediğine ilişkin
objektif ve somut bir delil bulunmadığını, bu suçun unsurlarının oluşmadığını,
delillerin takdirinde hata yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
60. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
61. Somut olayda Yargıtay 5. Ceza Dairesince yapılan
yargılamada; HTS raporları, tanık anlatımları, sanık savunmaları ve tüm dosya
kapsamı birlikte değerlendirmek suretiyle bir sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır.
Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin
değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
1. Başvurucunun İddiaları
63. Başvurucu 3/2/2016 tarihinde sunduğu ek dilekçeyle tanık
dinletme taleplerinin karşılanmadığını, soruşturma aşamasında müdafi
yardımından faydalandırılmadığını, özel hayatına ilişkin birtakım bilgilerin
soruşturma dosyasına alındığını, görev yerinin değiştirilmesi nedeniyle aile
birliğinin bozulduğunu, daha önce yargılandığı bir davaya ilişkin dosyaya atıf
yapılması suretiyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini belirterekAnayasa"nın
5., 10., 12., 17., 20., 22., 36., 38., 41., 42. ve 141. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
64. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 64. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği,
başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir.
65. Somut olayda nihai kararın öğrenildiği 25/6/2015 tarihinden
itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 3/2/2016 tarihli ek
dilekçeyle anılan iddiaların dile getirildiği anlaşılmıştır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Diğer ihlal iddialarının süre
aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
28/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.