8. Hukuk Dairesi 2012/691 E. , 2012/966 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Çemişgezek Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 14.12.2010 gün ve 9/31 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar vekili dava dilekçesinde; 176 ada 16, 17 ve 18 sayılı parsellerin vekil edenlerine ait olduğunu, kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tespit ve tescil edildiklerini açıklayarak Hazine adına bulunan tapu kayıtlarının iptali ile 1/3’er pay oranında vekil edenleri adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, 25.3.2010 tarihli cevap dilekçesinde dava konusu yerlerin değerinin düşük gösterildiğini, yasalarca aranan süre geçtikten sonra davanın açıldığını, dava konusu yerlerin özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden sayılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile 176 ada 16, 17 ve 18 parsellerin tapu kayıtlarının iptaline her parselin 1/3’er oranında davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK. nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Her ne kadar dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın davacılara ait olduğu gerekçesiyle 1/3’er oranında iptal ve tescilleri istenilmiş ise de, yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar dava konusu taşınmazların davacıların ortak miras bırakanı ...’den kaldığını bildirmişler, ...’in ölümünden sonra taşınmazların davacılar tarafından tasarruf edildiğini açıklamışlar, ancak paylaşımdan söz etmemişlerdir. Dosya arasında bulunan nüfus aile kayıt tablosuna göre ... 1972 yılında, davacı Şerafettin’in babası ve murisin oğlu ...’in ise 27.9.2005 tarihinde öldükleri anlaşılmıştır. Muris ... 1972 yılında öldüğüne göre terekesi TMK. nun 701 ve 702. maddeleri uyarınca elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olup, mirasçıların terekeye dahil
taşınmazlar üzerinde belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payı taşınmazların tamamı üzerinde söz konusudur. TMK. nun 702. maddesi uyarınca tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır. Davada bir tasarrufi işlem olup, tüm mirasçıların katılımıyla üçüncü kişilere karşı dava açmaları gerekir. Bir veya birkaç mirasçının tek başına terekeye dahil taşınmaz ya da taşınmazlar için üçüncü kişilere dava açma sıfat ve hukuki ehliyetleri bulunmamaktadır. Muris ...’den kalan taşınmazlar tüm mirasçıların katılımıyla yapılan bir paylaşım sonucu, satış ya da bağış yoluyla davacılara kalmış ise, davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi ve aşağıdaki eksikliklerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Şayet murisin ölümünden sonra yapılan bir paylaşım yok ise, ya da taşınmazlar satış veya bağış yoluyla davacılara kalmamış ise, davacıların terekeye dahil bu taşınmazlar için tek başına üçüncü kişilere karşı dava açma olanakları bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi düşünülmelidir. Çünkü, davacılar murisin tüm mirasçıları adına iptal ve tescil isteğinde bulunmamışlar, sadece adlarına iptal ve tescil istemişlerdir. Bu nedenle yargılama sırasında diğer mirasçıların davaya katılmasının sağlanması, ya da açılmış bulunan davaya karşı olurlarının alınması veya terekeye temsilci atanması suretiyle taraf teşkilinin sağlanması ve bu şekilde davanın yürütülmesi olanağı bulunmamaktadır. Aynı durum ölen murisin oğlu ...’in terekesi için de geçerlidir.
Yeniden yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve tanıkların HMK. nun 243, 244, 259 ve 290/2. maddesi uyarınca davetiyeyle keşif yerine çağırılmaları, uyuşmazlığın taşınmazlara ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların keşifte dinlenmeleri, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda muris ...’dan kalan taşınmazların mirasçılar arasında paylaşılıp paylaşılmadığı, dava konusu yerlerin satış, bağış veya paylaşım sonucu davacılara kalıp kalmadığı konusunun yerel bilirkişi ve tanıklara sorularak açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Dava konusu taşınmazların satış, bağış veya paylaşım sonucu davacılara kaldığının belirlenmesi halinde muris ...’in ve ölen oğlu ... Gezer’in tüm mirasçıları açısından 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca miktar araştırmasının yapılması, davacılar ile dava dışı kalan diğer mirasçıların belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin Tapu Sicil ve Kadastro Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davaları açıp açmadıklarının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ve ekleri ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davalarına ilişkin dosyaların ise bulunduğu mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde açıklanan miktar sınırlamaları yönünden göz önünde tutulması, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm kurulmuş bulunması doğru değildir.
Davalı Hazine temsilcisinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK. nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.