8. Hukuk Dairesi 2011/4625 E. , 2012/1340 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Gökçebey Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 28.04.2011 gün ve 277/152 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava konusu 203 ada 80 parsel sayılı taşınmazın ortak miras bırakan ...’ndan kaldığını, üzerindeki üç katlı binanın vekil edeni tarafından yaptırıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptaliyle ... mirasçıları adına tesciline, binanın davacıya aidiyetinin tespitine karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesiyle davalının miras payı dışında kalan payların iptaliyle tamamının vekil edeni adına tesciline, üzerindeki binanın müvekkiline ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın elbirliği mülkiyeti hükmüne tabi olduğu, bir ya da birkaç mirasçının tek başına kendi adlarına tescilini isteyemeyeceği gerekçesiyle iptal tescil davasının reddine, hukuki yararının bulunmaması gerekçesiyle, muhtesatın tespiti davasının reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mirasçılık belgesine göre, ..., davacı, davalı ve dava dışı dört kişiyi mirasçı bırakarak 03.08.1992 tarihinde ölmüştür. Çekişme konusu 203 ada 80 parsel; tapu ve vergi kaydına rastlanılmadığı, 20 yılı aşkın süreden beri ...’nun zilyetliğinde bulunduğu, 1995 yılında evlatları Sinan ve ...’na bağışladığı belirtilerek “üç katlı betonarme bina ve arsası” niteliğiyle, kadastro yoluyla 17.09.2007 tarihinde ½ oranında paylı mülkiyet şeklinde davacı ve davalı adlarına tescil edilmiştir. Davacı vekili, her ne kadar zemin hakkında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşsa da, 24.11.2010 tarihli keşifte tutanağına geçen beyanında “…müvekkilim ile yaptığım görüşmeye istinaden sadece taşınmaz üzerinde bulunan binanın aidiyetinin tespitini talep ediyoruz, taşınmazın arzına ilişkin herhangi bir talebimiz yoktur...” açıklamasını yapmış ve imzasıyla onaylamıştır. Aynı keşifte hazır bulunan davacı asıl da benzer beyanda bulunmuş ve beyanını imzasıyla onaylamıştır. Davacı vekilinin ve asılın bu açıklamaları karşısında, taşınmazın arzına yönelik iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmediğinden, hükmün 203 ada 80 parselin zemininin iptal ve tesciline ilişkin bölümünün ONANMASINA,
Davacı vekilinin parsel üzerindeki üç katlı binanın tespitine ilişkin temyiz itirazlarına gelince; TMK’nun 684/1. maddesi uyarınca kural olarak, bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı üzere; Eşya Hukukunda, muhdesatdan, bir arazi üzerinde arz malikinden başkasına veya bir paydaşa ait yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak sağlamaz. Muhdesat sahibinin hakkı, sadece şahsi bir haktır(TMK 722, 724, 729). Ne var ki; TMK’nun 1012 maddesi hükmüne göre; malikin rızasıyla, kamu hukukundan kaynaklanan kısıtlamalar, Tapu Sicil Tüzüğü’nün belirlediği ayrık durumlar ve özel kanun hükümlerinde saklı hallerde tapu kütüğünün beyanlar hanesine muhtesatle ilgili şerh verilebilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyanda” bulunulabilmesi için Medeni Kanun veya ilgili özel yasalarda bir düzenlemenin bulunması gerekir.
Arzdan ayrı olarak muhdesatla ilgili tapu kütüğünün beyanlar hanesine açıklama yapmaya imkan veren düzenlemeye örnek olarak Türk Medeni Kanunu’nun 748.maddesindeki sürekli geçit hakları, 755. maddesindeki toprağın iyileştirilmesi işlemi yapılmak üzere taşınmaz maliklerinin alacakları kararlar, 710. maddesindeki yetkili makamlarca belirlenmiş taşınmazın heyalan bölgesinde kaldığına dair beyanlar sayılabilir. Diğer yandan, buna imkan veren özel kanunlar olarak da; 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu, 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemleri Düzenleyen Kanun, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu, 2924 sayılı Orman Köylüsünün Desteklenmesine dair Kanun ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu sayılabilir.
Tapu Sicil Tüzüğünün 60. maddesi hükmüne göre, kütüğün beyanlar sütununa ancak mevzuatın yazılmasını öngördüğü hususlar yazılabilir. Az yukarıda, buna imkan veren Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddeleriyle özel kanunlar belirtilmiştir. Gerek metni yukarıda yazılan Türk Medeni Kanununun 1012. ve gerekse Tapu Sicil Tüzüğünün 60. maddelerinden görülmektedir ki, mevzuatın yazılmasına izin vermediği bir belirtmenin kütüğün beyanlar sütununda gösterilebilme imkanı yoktur.
Tapu kütüğünün beyanlar hanesine “beyan” imkanı veren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/II. maddesi "sahibi lehine muhdesatın tespitine ve bunun kütüğün beyanlar hanesine yazılmasına" imkan sağlamaktadır. Anılan hüküm uyarınca “Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlardan birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir”. Bu şekilde bir belirtmenin yenilik doğurucu bir sonucu olmadığı, esasen var olan şahsi hakka aleniyet kazandıracağı ve muhdesat sahibi lehine kanıt oluşturacağı kuşkusuzdur. 3402 sayılı Kadastro Kanunu kural olarak kadastro bölge ve çalışma alanlarında üzerinde çalışma yapılan taşınmazlara uygulanır. Ancak, yasanın 33. maddesinde Kadastro Kanununun bazı hükümlerinin kadastro çalışma bölgeleri dışındaki genel hükümlere göre açılan davalara da uygulanacağı kabul edilmiştir. Maddede sayılan genel hükümleri arasında 19. madde bulunmamaktadır. Ancak, kadastro çalışması yapılan taşınmazlarda, tutanakların askıya çıkarıldığı tarihten itibaren 30 gün içinde kadastro mahkemesinde açılan davalarda veya bu süre içinde dava açılmamış tutanak kesinleşmişse, Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde kadastrodan öncesi nedenlere dayanılarak genel mahkemelerde açılacak davada muhdesatın arzdan ayrı olarak beyanlar hanesine yazılması istenebilir. Bir başka anlatımla, kadastrodan sonraki hukuki sebeplere dayanılarak, genel mahkemelerde açılan davada, Kadastro Kanununun 19/II. maddesine dayanılarak muhdesat tespiti ve bunun kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi dava edilemez.
Somut olaya gelince; davacı vekili, 10 yıllık hak düşürücü süre içinde, tespit öncesi nedene dayanarak açtığı temyize konu dava ile 203 ada 80 parsel üzerindeki üç katlı binanın vekil edeni tarafından yaptırıldığının tespitine ve bunun tapu kütüğünün beyanlar hanesine yazılmasını istemiş, mahkemece eldeki davayı açmakta davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle isteğin reddine karar verilmiştir. Mahkemenin bu görüşüne katılmak mümkün değildir. İddia ve savunma doğrultusunda toplanan taraf delillerine göre, yukarıdaki bilgiler ışığında, davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek yazılı gerekçeyle muhdesatın tespiti davasının reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Ne var ki, HGK.nun 07.05.1986 tarih ve 1985/1-281 Esas, 490 Karar sayılı kararında; "Evin kendisine ait olduğu konusunda tapu kütüğüne şerh verilmesi mümkün değil ise de; beyanlar hanesine yazılmasına karar verilmesi gerekir", denilmektedir. Anılan bu kararın olaya ışık tutacağı açıktır.
Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün muhdesatın tespitine ilişkin bölümünün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 01.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.