8. Hukuk Dairesi 2011/5527 E. , 2012/1516 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ :Mal rejiminin tasfiyesi
Selver Can ile ... aralarındaki mal rejiminin tasfiyesi davasının reddine dair Karaman Aile Mahkemesinden verilen 24.03.2011 gün ve 941/330 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, evlilik süresi içinde tarafların yurt dışında çalışarak elde ettikleri gelirleriyle edindikleri ve davalı adına tapuda kayıtlı bulunan 10850, 10851, 10852, 10853, 10854 ve 10855 parsel sayılı arsa niteliğindeki taşınmazların edinilmesine ve üzerlerine bina yapılmasına vekil edeni tarafından yarı oranında katkı sağlandığı iddiasıyla şimdilik, yarı oranında katkı miktarı olan 100.000 TL"nin tasfiyenin sona ermesinden itibaren yürütülecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak vekil edenine ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, henüz taraflar arasında Türk Mahkemelerinde açılmış bir boşanma davası olmadığından, dava açma ön şartı gerçekleşmediğini, davacının taşınmazların edinilmesine bir katkısının bulunmadığını, bir gelirinin olmadığını belirterek, yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece; tarafların 14.03.1986 tarihinde evlendikleri, yurt dışında davalı tarafından açılan boşanma davasının halen devam ettiği, her iki eşin de sağ olduğu, 1.1.2002 tarihine kadar başka bir mal rejimini seçmediklerinden eşler arasında yasal mal rejimi olan "edinilmiş mallara katılma" rejiminin devam ettiği, TMK.nun 225. maddesinde düzenlenen mal rejiminin sona ermesi hallerinden hiçbirinin gerçekleşmediği, taraflar arasında Türk Mahkemelerinde açılmış herhangi bir boşanma davasının bulunmadığı, dava şartının gerçekleşmediği, ne zaman gerçekleşeceğinin de belli olmadığı, Türk Mahkemelerinde açılmış bir boşanma davası olsa bekletici mesele yapılabileceği ancak yabancı mahkemenin kararı beklenerek dava şartının belirli olmayan bir süreye göre beklenmesinin mümkün olmadığı sonuç ve vicdani kanaatine varılmakla dava şartı gerçekleşmemiş olduğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar, 14.03.1986 tarihinde evlenmişlerdir. Mahkemece, yurt dışında davalı tarafından açılan boşanma davasının halen devam ettiği ve yabancı mahkemenin kararı beklenerek dava şartının belirli olmayan bir süreye göre beklenmesinin mümkün olmadığı sonuç ve vicdani kanaatine varılmakla dava şartı gerçekleşmemiş olduğu kabul edilerek dava reddedilmiş ise de, mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır.
Zira, davacı vekilinin temyiz dilekçesine ekli bulunan T.C. Essen Başkonsolosluğunun tercüme ettirip tasdik ettirdiği Essen Yerel Aile Mahkemesinin 104 F 169/09 sayılı kararına göre; davacı ..."ın davalı ... Can aleyhine açtığı boşanma davasının kabul edilerek tarafların boşanmalarına karar verildiği ve bu boşanma kararının 08.02.2011 tarihinde kesinleştiği ( temyize konu olan 24.03.2011 tarihli mahkeme kararından önceki bir tarih olduğu ) anlaşılmaktadır.
Ancak; yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan kararların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır (5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun m.50). Bundan ayrı yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi için, yabancı ilamın tenfiz koşullarını taşıdığının mahkemece tespiti gerekir (5718 s. MÖHUK. m.58). Tenfiz kararı sadece yenilik doğurucu (usuli) bir hükümdür. Türk Hukukuna göre, yabancı bir mahkeme hükmünün tenfiz edilebilmesi için, bu mahkeme hükmünün verildiği ülke hukukuna göre kesin ve icra edilebilir olması şarttır. Ancak, yabancı mahkeme hükmü Türkiye’de icra edilebilirlik gücüne sadece ve münhasıran Türk Hukukuna göre verilen bir tenfiz kararıyla sahip olabilir.
Her ne kadar Almanya Essen Mahkemesinin verdiği boşanma kararı 08.02.2011 tarihinde kesinleşmiş ve verildiği ülkede kesin delil ve kesin hüküm olarak kabulü sonucunu doğurabilmekte ise de, kararın Türkiye’de uygulanabilmesi ancak, bir tenfiz kararı verilmesi halinde mümkün olabilecektir (MÖHUK. m.50).
Ne var ki, ortada tenfiz edilmiş bir karar söz konusu değildir. Bu husus, eldeki davanın görülebilmesinin ön koşulunu oluşturmaktadır. Çünkü, taraflar Türk vatandaşıdırlar. Yine, davacı vekilinin temyiz dilekçesine ekli bulunan Karaman Aile Mahkemesinin 2011/577 Esas sayılı dava dosyasına kayıtlı bulunan "Tensip Tutanağına" göre; davacı ..."ın davalı ... Can aleyhine 11.07.2011 tarihinde "Tanıma ve Tenfiz" davası açtığı ve bu davanın yargılamasının devam ettiği anlaşılmaktadır.
Bu sebeple, mahkemece yapılması gereken; davanın görülebilirlik ön koşulu olan az yukarıda yazılı Karaman Aile Mahkemesinin 2011/577 Esas sayılı davasının sonucunu beklemek davanın olumlu sonuçlanması halinde taraf delilleri değerlendirilerek sonucuna göre işin esası ile ilgili olumlu veya olumsuz bir hüküm kurmak, davanın olumsuz sonuçlanması halinde ise davanın görülebilirlik koşulunun gerçekleşmemesi sebebiyle işin esasına girilmeksizin davanın reddine karar vermek olmalıdır. Mahkemece davanın görülebilirlik ön koşulu yanlış değerlendirilerek yukarıda yazılı bulunan gerekçelerle davanın reddine dair hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır. Usul (dava) ekonomisi ilkesi de bunu gerektirmektedir (HUMK m. 77, HMK m. 30).
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı olan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 06.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.