8. Hukuk Dairesi 2011/4813 E. , 2012/1558 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Altıntaş Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 06.05.2011 gün ve 427/171 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, miras yolu ile intikal ve eklemeli zilyetlik nedeniyle dava konusu 272 ada 44 parselin davalı Hazine üzerindeki tapu kaydının kısmen iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, uyuşmazlık konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ve zilyetlikle kazanma koşullarının davacı lehine oluşmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, zilyetlikle kazanım koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 272 ada 44 parselin, teknik bilirkişinin 3.5.2011 tarihli rapor ve krokisinde B harfi ile gösterilen 1969,25 m2 bölümüne ilişkin tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, aynı krokide A harfiyle gösterilen taşınmaz bölümünün Hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir. Hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu parsel; 10.067,10 m2 yüzölçümüyle, senetsizden, Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunduğu ve ekonomik yarar sağlaması mümkün yerlerden olduğundan bahisle “ham toprak” vasfıyla 6.9.2007 tarihinde Kadastro Kanununun 18.maddesine göre, Hazine adına tespit edilmiştir. Kadastro tespitinin itirazsız olarak kesinleşmesiyle 29.12.2008 tarihinde tapuya tescil edilmiştir.
Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; dava konusu taşınmaz bölümünün, babasının ölümü üzerine davacının tasarrufunda bulunduğunu yerel bilirkişi ve tanıklar; 3.sınıf tarım arazisi niteliğinde olduğunu ziraatçı bilirkişi tarafından bildirilmesi üzerine mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma ve inceleme karar vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacı, mahallinde yapılan keşifte zapta alınan beyanında; uyuşmazlık konusu taşınmazın babasının yirmi yılı aşkın zilyetliği ile ölümü üzerine 1988 yılından bu yana tasarrufunda bulunduğunu ileri sürmüştür. Mahallinde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar; nizalı taşınmazın davacının babasından kaldığını, miras bırakanının ölümü tarihinden beri davacının zilyetliğinde bulunduğunu bildirmişlerdir. Dosya arasında mevcut mirasçılık belgesinden miras bırakan ...’ın 25.7.1988 tarihinde öldüğü, geride davacı ... ile dava dışı Bakiser’i bıraktığı görülmüştür. Miras bırakanın ölüm tarihine göre TMK.nun 701.maddesi gereğince tereke elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabidir. Davalı taşınmaz bölümünün miras yoluyla intikal ettiği, mirasçılar arasında taksim yapılıp yapılmadığı hususunda açıklamada bulunulmadığı saptanmıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş, uyuşmazlık konusu taşınmazın davacıya intikal şekli üzerinde durulması, dava konusu taşınmazın miras bırakanın ölümü üzerine intikalen ve mirasçıları arasında taksimen davacıya bırakılan yerlerden olduğunun tespiti halinde yargılamaya devamla uyuşmazlığın esası hakkında bir hüküm kurulması; niza konusu taşınmazın miras bırakandan kaldığı ve taksim edilmediğinin belirlenmesi halinde ise, elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp, her birinin hakkı ortaklığa giren malların tamamına yaygın bulunduğuna, TMK.nun 640 ve 702.maddeleri hükümlerine göre elbirliği mülkiyetinde tasarrufi işlemlerde oybirliği arandığına, yani tüm mirasçıların katılımıyla tasarrufi işlemler yapılacağına, kural olarak dava da tasarrufi bir işlem olduğuna, mirasçılardan biri veya bir kısmı tek başına adına tescil isteyemeyeceğine ve tüm mirasçılar adına tescil istenilmediği için, dışarıda kalan mirasçıların davaya katılmalarının sağlanması veya miras ortaklığına temsilci tayini yoluyla da davanın yürütülmesi mümkün olmadığına göre davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Öte yandan; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyecektir. Dava konusu taşınmazın taksimen davacıya bırakıldığı kabul edilse dahi miras bırakanının ölümü 25.7.1988 tarihinden niza konusu taşınmazın tespiti 6.9.2007 tarihine kadar davacının bağımsız yirmi yıl zilyetliği geçmemiştir. Anılan hüküm gözönünde tutularak davacı ile miras bırakanları ... ve diğer mirasçı adına kadastro yolu ile veya açılan dava sonunda tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazların varsa miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin ve 5403 sayılı Yasa hükümlerine göre kuru-sulu niteliklerinin gözönünde tutulması gerekir. Mahkemece, adı geçenler bakımından ilgili araştırma yapılmış ise de, senetsizden adlarına tespit edildiği bildirilen parsellere ilişkin kadastro tutanaklarının onaylı okunaklı suretleri ve varsa dayanakları getirtilmemiştir. Davacı, miras bırakanı ... ve diğer mirasçı adına senetsizden tespit edildiği bildirilen parsellere ait kadastro tutanaklarının tüm sayfalarının onaylı okunaklı suret ya da fotokopisinin Tapu Müdürlüğünden istenilmesi, senetsiz edinim miktarlarının denetlenmesi ve uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümüyle birlikte 3402 sayılı Yasanın 14.maddesinde belirtilen miktar sınırının aşılıp aşılmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.