Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan dedesi İ...’in 18.10.2007 tarihinde vesayet altına alındığını ve kendisine oğlu davalı M... K...’nın vasi olarak atandığını, davalı M... K...’nın murise ait 511 ada 282 parsel sayılı taşınmazdaki 1/3 payını diğer davalı Servet’e mahkemece verilen satışa izin kararı ile temlik ettiğini, anılan temliki işlemin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, davalı tarafın murisin yaşlılığından ve müzayaka halinden faydalandığını ileri sürerek, muvazaalı satış işleminin iptalini istemiştir.
Davalılar, yapılan satış işleminin yasal olup, mahkemenin satışa izin verdiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden,toplanan delillerden; çekişme konusu 511 ada 282 parsel sayılı taşınmazdaki muris İ...’e ait 1/3 payın miras bırakanın vasisi davalı M... K...S.... tarafından diğer davalı S...’e 25.12.2007 tarihli akitle satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Ne varki, muris İ...’in D... nedeniyle vesayet altına alındığı, kendisine oğlu M... K...S....’ün vasi olarak atandığı, taşınmazdaki payın Elazığ 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.12.2007 tarih ve 2007/374-549 E.K. sayılı izin kararı ile ve o kararda gösterilen yönteme ve bedele uygun olarak 3. kişi konumundaki davalı S....’e satıldığı anılan satışa izin kararının denetim makamı olan Elazığ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden alınan 17.12.2007 tarih ve 2007/167 D.İş sayılı karar ile onaylandığı görülmektedir
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Somut olaya gelince, yukarıda sözü edilen biçimde diğer bir deyişle miras bırakanın mirastan mal kaçırmak amacıyla aslında bağış olduğu halde satış biçiminde temlik ettiğine ilişkin yasal bir delil bulunmadığı gibi, tam tersine denetim makamının izni ile ve gerçek bedeli üzerinden samimi alıcı konumundaki davalıya taşınmazdaki payın satıldığı ortadadır. Esasen hukuki ehliyeti olmayan bir kimsenin bilinçli olarak miraçıdan mal kaçırma kastı ile hareket edebileceği ve vasisine bu yönde talimat verebileceğinin düşünülemeyeceği de kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 6.7.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.