8. Hukuk Dairesi 2011/6914 E. , 2012/2868 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ve ... ile ..., ... ve Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Sarıoğlan Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 07.03.2011 gün ve 42/83 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi Hazine vekili, davacılar vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili, dava dilekçesinde; 170 ada 15 sayılı parselin vekil edenleri adına 1/2 oranında tapuda kayıtlı bulunduğunu, aynı ada 16 sayılı parselin ise, kadastro çalışmaları sırasında davalılar adına ½ oranında tespit ve tescil edildiğini, 15 sayılı parselle birlikte kullandıkları yerin bir kısmının davalılara ait parsel içerisinde kaldığını açıklayarak bu kısım bakımından davalıların tapu kayıtlarının iptaliyle vekil edenleri adına ½ oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, 27.09.2007 tarihli yargılama oturumunda; her ne kadar daha önce keşifte anlaşmışlar ise de, davacı taraf kendi edimini yerine getirmediğinden anlaşmadan vazgeçtiğini bildirmiştir.
Davalı ... ise, 04.05.2009 tarihli dilekçesiyle; dava konusu yerin dere yatağı ve Hazine malı olduğunu bildirmiştir.
Davaya asli müdahil davacı olarak katılan Hazine vekili, 12.10.2009 tarihli dilekçesiyle dava konusu yerin dere yatağı olduğunu, aynı zamanda sel yatağı niteliğinde bulunduğunu, kazanmaya elverişli bulunmadığını açıklayarak dere yatağı bakımından tapu kaydının iptaliyle Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, “davanın reddine, dava konusu 170 ada 16 sayılı parselin yüzölçümünün 5608,93 m2 olarak düzeltilmesine, dosyada mevcut 09.11.2011 tarihli teknik bilirkişilerce hazırlanan raporda gösterilen sarıya taralı 195,33 m2’nin dere yatağı olarak paftasında gösterilmesine…” karar verilmesi üzerine; hüküm, esası bakımından davacılar vekili, vekalet ücreti yönünden ise Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, dava konusu yerin dere yatağı olduğu gerekçesiyle davalılara ait 170 ada 16 nolu parselin miktarından indirilmek suretiyle bu parselin tapu kaydının düzeltilmesine ve dere kısmının paftasında gösterilmesine karar verilmiştir. Dava, tapu iptali ve tescil davası olduğuna göre öncelikle teknik bilirkişilerin krokisinde sarıya taralı olarak işaretledikleri 195,33 m2’lik bölüm bakımından davalıların adına kayıtlı bulunan 170 ada 16 nolu parselin tapu kaydının iptaliyle dere olan kısmının paftasında gösterilmesine karar verilmesi gerekirken, iptaline karar verilmeden paftasında gösterilmesi şeklinde kurulan hüküm infazda duraksamaya yol açacağından usul ve kanuna aykırıdır.
Dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler ile keşifte dinlenen kişilerin beyanları orijinal paftadaki durum gözönünde tutulduğunda krokide sarıya taralı 195,33 m2’lik yerin dere yatağı olduğu TMK.nun 715, 999 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/C maddesi kapsamında kalan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve özel mülkiyete konu olabilecek biçimde tapuya tescili mümkün olmayan yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Her ne kadar mahkemece, 170 ada 16 sayılı parselin tapu kaydının iptaline karar verilmeden 195,33 m2’lik yerin paftasında dere olarak bırakılmasına karar verilmiş ise de, bu husus HUMK.nun 438/7. fıkrası (HMK. m.370/2) yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davalılar adına tapuda kayıtlı bulunan 170 ada 16 sayılı parselin tapu kaydının teknik bilirkişilerin raporunda dere yatağı olarak saptanan 195,33 m2 bakımından iptaline, bu cümlenin hüküm fıkrasına eklenmesine, iptal edilen 195,33 m2’lik yerin paftasında dere yatağı olarak bırakılmasına, hükmün düzeltilmiş bu haliyle ONANMASINA,
Hazine vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarına gelince: Hüküm 09.08.2011 tarihinde PTT kanalıyla Hazine vekili ... adına tebliğe çıkarılmış ve muhakemat memuru...’a tebliğ edilmiştir. Ancak, anlaşılmayan bir nedenle hüküm yeniden aynı biçimde PTT kanalıyla yeniden Hazine vekili adına tebliğe verilmiş ve 22.08.2011 tarihinde yine görevli aynı muhakemat memuru... tarafından alınmıştır. Her iki tebligatında usulüne uygun olduğu belirlenmiştir. Ancak, temyiz süresi açısından 09.08.2011 tarihinde yapılan tebligatın esas alınmasında duraksama söz konusu değildir. HUMK.nun 437/1. fıkrasında; sulh mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin 8 gün olduğu açıklanmıştır. Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan davalar adli tatilde de görülebildiğinden temyiz süresi adli tatil içinde devam etmektedir. Bu bakımdan davalı Hazine vekilinin HUMK.nun 176. maddesinde öngörülen ek 7 günlük süreden yararlanılması düşünülemez. Davalı Hazine vekilinin, 09.08.2011 tarihinde yapılan hükmün tebliği ile temyiz süresinin başladığını gözönünde tutarak, en geç 17.08.2011 günü mesai saati bitimine kadar hükmü temyiz etmesi gerekirken, ikinci ve gereksiz (fazladan) yapılan tebliğin yapıldığı, 22.08.2011 tarihini esas alarak ve 8 günlük süre geçtikten sonra 24.08.2011 tarihinde hükmü temyiz etmesi kanunun açık hükmüne aykırıdır. Davalı Hazine vekili, temyiz süresi geçtikten sonra hükmü temyiz ettiğinden temyiz isteğinin REDDİNE ve aşağıda müfredatı yazılı 18,40 TL peşin harcın red harcına mahsubu ile kalan 2,75 TL’nın temyiz eden davacılardan alınmasına 16.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.