Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, eşinden intikal eden 909 ve 911 parsel sayılı taşınmazdaki kendisine ve küçük kızına ait payları davalı kayınpederinin baskısı ile bilgisizliği nedeniyle, değerinden çok düşük bedelle davalıya temlik ettiğini, iradesinin fesada uğratıldığını, bedelde verilmediğini ileri sürerek, işlemin iptalini istemiştir.
Davalı, davacının iddialarının doğru olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hukuki sebebi açıklanmayan ve ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Davacı, miras bırakan eşi E.."ın 15.11.2002 tarihinde vefat ettiğini, geriye kendisi ve ortak çocukları İ.in kaldığını, kayınpederi davalı S.ın baskı ve kandırmaları sonucunda miras bırakanın ölümünden bir ay sonra 19.12.2002 tarihinde 909 parsel sayılı taşınmazı temlik edeceği yerde bununla birlikte 911 parseli de satış şeklinde devrettiğini, bedel almadığını, esasen İrem payının temlikinde velayet görevinin gerekli kıldığı özeni göstermediğini ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, dava tarihi itibariyle 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini savunmuştur.
Mahkemece, davacının hangi hukuksal nedene dayandığının anlaşılamadığı, kesin önele karşın bu hususun açıklanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür. (HUMK.Mad.179/1) Aynı Kanunun 74 ve 75.maddelerinin buyurucu nitelikteki hükümlerinde belirtildiği üzere hakim Medeni Kanunda açıklanan ayrıcalıklar dışında, davanın sınırlarını çizen bu olaylarla bağlı olup, bunlar dışına çıkamaz ve inceleme yapıp karar veremez. Ancak, davada ileri sürülen olaylar belirsiz (müphem) veya çelişkili ise, belirsiz veya çelişkili gördüğü iddia veya sebepler (vakıalar) hakkında açıklama isteyebilir.
Hemen belirtmek gerekir ki, hakim yukarıda değinildiği gibi davacının bildirdiği maddi olaylar ve son istekle bağlı ise de, HUMK.nun 76.maddesi uyarınca ileri sürülen maddi olaylarda hangi hukuki sebebe göre karar vereceğini tayin ve takdir etmek durumundadır. Başka bir anlatımla, maddi olgu ve olayları (vakıaları) bildirmek yanlara, bildirilen bu olay ve olgulara göre hukuki nitelendirmeyi yapmak, uyuşmazlığı çözüme ulaştıracak kanun hükmünü bulup uygulamak hakime aittir. Öyleki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi hakim tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi gerekirÖte yandan, bir davada dayanılan maddi olaylara ilişkin birkaç hukuki sebebin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Nitekim Yargıtay İçtihatları bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Açıklanan ilkeler doğrultusanda somut olaya bakıldığında, iddianın ileri sürülüş biçimi ve açıklanan içeriği itibariyle davada öncelikle velayet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır.
4787 Sayılı Yasanın 4. maddesinde "Türk Medeni Kanunun 2. kitabında (118 - 395 m.) yeralan vesayet hükümleri hariç aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklara aile mahkemesince bakılacağı öngörülmüştür. Davada ileri sürülen hukuksal nedenlerin de bu kapsamdan ayrı incelenmesi ve değerlendirilmesi doğru olmayacaktır.
Hal böyle olunca, davaya aile mahkemesince bakılarak sonuçlandırılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.4.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.