4. Hukuk Dairesi 2011/231 E. , 2011/2991 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... ve ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... ve ... aleyhine 26/09/2007 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 15/09/2010 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davalı ... vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 22/03/2011 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı hazine vekili Avukat ... ile karşı taraftan davacılar vekili Avukat ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazlarına gelince; a)Dava, davacı adına kayıtlı taşınmazın tapusunun orman sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle iptali ile Hazine adına orman niteliği ile tescil edilmesinden dolayı uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalı idare tarafından temyiz olunmuştur.
Dosya içeriğinden; davacının, 1960 tarihli tapu ile sahibi olduğu 600 m2 arsa üzerine 6 bağımsız bölümden oluşan 3 katlı konut yaparak yıllarca kullandığı, Hazine"nin açtığı dava sonunda taşınmazın davacıdan bedelsiz olarak alınıp Hazine adına tesciline ilişkin kararın 01.12.2006 günü kesinleştiği; yerel mahkemece yapılan keşifte, konutların % 10 orandaki yıpranma payı indirilerek hesaplanan toplam 272.410,00 TL"nin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hazine tapu sicilinin tutulması ve varsa sınırlamaların sicile kaydedilmesi ile sorumludur. Davacı tapu kaydında herhangi bir şerh olmadığından taşınmazı satın almış ve kusuru olmadığı halde tapusu iptal edildiğinden taşınmazın değeri kadar zarara uğramıştır. Medeni Yasa"nın 1007. maddesi gereğince, tapu kaydının tutulmasından doğan tüm zararlardan, tapu kaydını yöntemine uygun tutmayan, özel mülkiyete konu olamayacak yere tapu düzenleyen Hazine verdiği zarardan sorumludur.Yerel mahkemece, zararın haksız eylemden değil karşılıklı hak ve adaletin korunması ilkesinden kaynaklandığı, taşınmazın gerçek değerinin ödenmesinin gerekmediği gözetilerek, belirlenen gerçek değerden, takdir edilecek oranda indirim yapılmamış olması;
b)Dava dilekçesinde faiz istemeyen davacının, sadece ıslah dilekçesi ile faiz isteminde bulunduğu gözetilmeyerek, dava dilekçesindeki istem hakkında da faiz yürütülmüş olması;
Usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekirse de belirlenen bu yanılgıların giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası"nın 438/7. maddesi gereğince kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle hüküm fıkrasının tazminat tutarına ilişkin 3 nolu bendinin silinerek yerine 3 nolu bent olarak “3-İstemin bir bölümünün kabulü ile 204.307,00 TL"nin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, ıslah edilen 148.307,00TL’ye ıslah tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine,” biçimindeki tümcenin yazılmasına; yargılama giderlerine ilişkin 5 nolu bendinde yer alan “...4.691,00...” biçimindeki sayı dizisinin silinerek yerine “...3.100,00...” sayı dizisinin yazılmasına; davacı yararına avukatlık ücreti takdirine ilişkin 6 nolu bendinde yer alan “...19.596,40...” biçimindeki sayı dizisinin silinerek yerine “...15.940,00...” sayı dizisinin yazılmasına; öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddiyle kararın düzeltilmiş bu biçiminin ONANMASINA ve temyiz eden davalı ... yararına takdir olunan 825.00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacılara yükletilmesine 22/03/2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Dava yasalar gereğince devlet kurumları tarafından tapuya bağlanıp kişiler adına tescil edilen veya kesinleşmiş yargı kararları gereğince kişiler adına tescil edilen taşınmazlar ile ilgili tapu kayıtlarının sonradan orman, öncesi itibariyle orman sayılan, mera, dere yatağı, deniz kıyısı, taşlık, kayalık gibi, devletin hüküm ve tasarrufu altında olması lazım gelen ve kişiler adına tapuya tescil edilmeyecek veya zilyetlikle iktisap edilmeyecek yerlerden olduğu gerekçesi ile kişiler adına tapu tesisi yapılmış ve tescil edilmiş taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarının iptali ve bu taşınmazların nitelikleri göz önüne alınarak hazine veya belediye adına tapuya tescili, tapulama harici bırakılması veya sınırlandırılması kararı nedeniyle tapulu taşınmazları elinden alınan kişilerin zarara uğradıklarını ileri sürerek açmış oldukları tazminat davasıdır.
Kişiler adına tapuya tescil edilmiş olmaları nedeniyle özel mülkiyet haline gelmiş taşınmazlar ve bunlara ilişkin tapu kayıtları; “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır, aksi halde, tazminat ödenmesiaçıkça zorunlu kılınmaktadır” şeklindeki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (1) nolu protokolünün 1. maddesinin ve “Devlet ve kamu tüzel kişileri kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek karşılıkları peşin ödemek şartı ile özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını kanun ile gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerine idari irtifaklar kurmaya yetkilidir” hükmünü içeren T.C. Anayasası’nın 46. maddesinin teminatı altındadır.
Kişiler adına oluşturulan özel mülkiyetin belgesi olan tapu kayıtlarının, yasalar gereğince devlet kurumları tarafından veya kesinleşmiş mahkeme kararları ile kişiler adına tescil edilirken yanlışlık yapıldığı veya kişiler adına tescili mümkün olmayan devletin hüküm ve tasarrufu altında olması lazım gelen yerlerden olduğu gerekçeleri ile “yok hükmünde” veya “geçersiz” olduğu kabul edilerek iptal edilmeleri kazanılmış haklara ve hukuka aykırılık nedeniyle mümkün olmadığı gibi, doğru da değildir.
Devletin kurumları tarafından yasalar ve yasaları uygulayan mahkemelerce verilen kesinleşmiş mahkeme kararları gereğince özel mülkiyet olarak kişiler adına tescil edilen taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacak, devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğu gerekçesiyle iptali, devlet kurumlarının ve mahkemelerin hatasının yıllar sonra kendisine tapu verilen vatandaşa yüklemek devletin güvenirliği ve devamlılığı ilkesine de aykırılık oluşturur.
Yukarıda açıklanan ve davanın konusunu teşkil eden taşınmazlarla ilgili olarak elinde tapu kaydı bulunan kişinin ilk malik veya el değiştirme nedeniyle sonraki malik olmasının veya iyi niyetin sonuca hiçbir bir etkisi yoktur. Zira özel mülk olmayacak devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerleri vatandaşın bilmesi gereğinin kabulü hususu tapu tesis edilirken veya mahkemece tescil kararı verilirken yasaları daha iyi bilmesi gereken devlet kurumlarının veya mahkemelerin bu durumu bilmeyerek hareket ettikleri açılan tapu iptal davalarında meşru ve kabul edilir bulmak yukarıda açıklanan devletin güvenirliği ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmaz.
Yukarıda belirtilen taşınmazların vatandaşlar adına tapuya bağlanmasına ilişkin yasalar ile tescile karar veren mahkemelerin uyguladığı yasaların sonradan Anayasa Mahkemesi kararları gereğince iptal edilmiş olmaları veya anılan taşınmazlarla ilgili yeni yasal düzenlemeler yapılması Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye doğru uygulanamayacak olması yanında, yanlış da olsa yasa ile veya yasalara dayanan kesinleşmiş yargı kararları ile oluşan kazanılmış haklara etkisi olmaz. Tapu kayıtlarının yargı yolu ile bedelsiz olarak iptaline karar verilemez. Zira yargının görevi yasaları uygulamaktır. Yasalar gereğince devlet kurumları tarafından tesis ve tescil edilen veya yasaları uygulayan mahkeme kararları gereğince kişiler adına tescil edilen tapu kayıtlarının iptaline karar vermek yasaları uygulamamak veya diğer bir deyişle yargının yasama organının üzerine çıkarak yetkili ve görevli olmadığı halde yasalara aykırı karar vermek olur.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi, hatalı da olsa tapuya tescil edilen yerlerle ilgili vatandaşlar adına olan tapu kayıtlarının somut davalarımızda olduğu gibi, “yok hükmünde” veya “geçersiz” olduğu kabul edilerek yargı kararı ile geri alınmasının kazanılmış haklara ve Anayasa ile teminat altına alınmış mülkiyet hakkına aykırı olacağı açıktır. Ancak, hatalı olarak tesis ve tescil edildiği düşünülen orman, orman sayılan, mera, kıyı, dere yatağı, taşlık, kayalık gibi taşınmazlar özel mülk olamayacak ve bütünlüğü bozacak nitelikte ise, bu gibi yerlerin geri alınması kamulaştırılarak veya yine bedel veya başka yerlerden emsal taşınmaz vermek suretiyle geri alınmalarını öngören yasalar çıkararak olabilir. Yoksa yasalara aykırı ve yasamanın üzerine çıkılarak bu gibi oluşmuş tapu kayıtlarının “ yok hükmünde” veya “geçersiz” sayılmak suretiyle yargı kararı ile olamaz.Ancak uygulamada, yasalara aykırı olarak yargı kararı gereğince tapuları iptal edilen vatandaşların açtıkları bedel (tazminat) davalarında iptal edilen tapu kayıtları taşınmazların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması lazım gelen yerlerden olduğunun vatandaşlar tarafından bilinmesi gerektiği düşüncesi ile reddedilmekte ve bu kararlar da Yargıtay’ın bazı daireleri tarafından onanmaktadır. Kanaatimce bu uygulama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (1) nolu protokolünün 1. maddesine ve T.C. Anayasası’nın 46. maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Türk yargısının bu şekilde kazanılmış hak olarak özel mülkiyet haline gelmiş taşınmazlara ait tapu kayıtlarını iptal etmesi, tapu iptali sonucu açılan bedel (tazminat) davalarını reddetme biçimindeki uygulamasının devletimize zarar verdiği kanaatindeyim. Zira tapusu iptal edilen ve kendisine bedel (tazminat) ödenmeyen vatandaşlarımızın AİHM’de açtıkları davalarda AİHM’ce devletimiz daha yüksek oranda tazminatlara veya yargılama giderlerine mahkum edilmektedir. Bu durum sonuçta devletin daha fazla zararına yol açmaktadır.
Keza, açılan tazminat, bedel davalarında, davacı taşınmazın tesis ve tesciline ilişkin idari işlemden kaynaklanan zararı değil tapuda adına tescilli olan taşınmazın tapusunun sonradan bedelsiz olarak adli yargı mahkemelerince iptal edilmek suretiyle elinden alınması nedeniyle taşınmazın bedelini istediğinden tapunun mahkemece iptali de idari bir işlem olmadığından bedele ilişkin açılacak bu davaların idari yargıda değil adli yargıda görülmesi gerekir.
Ayrıca uygulamada, TMK’nın 1007. maddesine dayanılarak açılan bu tazminat davalarında, “özel mülkiyete konu olamayacak dava konusu yer, davacı tarafından bilinerek satın alınmış olmakla” denilerek mahkemece, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince de kabul edilen ve taşınmazın değeri ile orantılı olarak tespit edilen makul değerden uygun bir indirim yapılmakta veya temyiz üzerine Yargıtay’ın ilgili dairesince indirim yapılmak üzere karar bozulmaktadır. Tapu tescil bilgilerine göre taşınmazı satın alan kişinin kötü niyetli olduğu, (tapu kaydındaki tescilin yolsuz olduğunu bildiği) iddia ve ispat edilmediği sürece aleni olan tapu kayıt bilgilerine göre taşınmazı satın alan kişinin kötü niyetli olduğunun kabulü mümkün olmadığı gibi, taşınmazın değeri ile orantılı olarak tespit edilmiş makul değerden ayrıca indirim yapılması hakkaniyete, davanın mahiyetine ve TMK’nın 1007. maddesine uygun değildir.
Sonuç olarak; hatalı ve yanlış olarak verildiği düşünülse dahi yasalar gereğince devlet kurumları tarafından vatandaşlar lehine tesis ve tescil edilen taşınmazlar ile kesinleşmiş mahkeme kararları gereğince vatandaşlar lehine tescil edilen taşınmazlara ait tapu kayıtları, özel mülk halini alma suretiyle kazanılmış hak oluşturacaklarından hiç bir gerekçe ile “yok hükmünde” veya “geçersiz” sayılmaz. Tapu kayıtları bedelsiz olarak iptal edilmez. Her nasılsa tapu kayıtlarının iptal edilmesi üzerine açılan bedel (tazminat) davaları reddedilemez. Aksi düşünce hukuk devletinin güvenirliliği ve devamlılığı ilkesine aykırılık teşkil eder.
Konumuz olan ve özel mülkiyeti halini almış olan taşınmazların bu halde bulunmaları kamu düzenine, kamu yararına aykırılık teşkil ediyorsa, o takdirde çözüm, yargı kararı ile tapu kayıtlarının iptali olmayıp, T.C. Anayasası’nın 46. maddesine uygun olarak kamulaştırma yolu ile veya yine bedel veya başka yerlerden emsal taşınmaz vermek suretiyle geri alınmasını öngören yasalar çıkarmak yolu ile olabilir. Hukuk devleti olmanın gereği de bu çözüm yoludur.
Düşünce ve kararım yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi olup, aksi yöndeki düşünce ve kararlara 2/a bendi yönünden katılmıyorum. 22/03/2011