Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, 1618 ada 35 parsel, 6441 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının imar uygulaması ile 6441 ada 20 parsele ve daha sonra 43800/3 nolu imar planına göre 6441 ada 33 parsele dönüştürüldüğünü, ancak imar kayıtlarının tapuya geçirilmesi sırasında yapılan maddi hata nedeniyle kendilerine ait olması gereken payların yanlışlıkla davalılar adına tescil edildiğini ileri sürüp, tapu iptali ve tescil istemişlerdir.
Bir kısım davalılar; davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, imar uygulamasının tescili sırasında hatalı olarak payların kaydedildiği ve iddianın sübut bulduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar belediye, TSM, N., S.S., A. vekilleri, A. Bo., davalı H. mirasçılarından O., S. ve Y.vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen aile nüfus kayıt tabloları ve veraset ilamlarından; davalılardan N. Ü., K.Ü.B. Ü.H. Ö.ve A.C. U.in dava tarihinden önce ölmüş oldukları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; dava ehliyeti davada taraf olma yeteneğidir. HUMK. taraf ehliyetini tanımlamamış 38. maddesiyle Medeni Kanuna yollamada bulunmakla yetinmiştir. Medeni Kanunumuz ise, davada taraf olma ehliyetini,medeni haklardan yararlanma ehliyetinin bir parçası saymış, 8, 28, 47 ve 48. maddeleriyle bu yönde hükümler getirerek medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişinin davada taraf olma yeteneğini taşıdığını, her gerçek kişinin sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren taraf ehliyetini kazanacağını ve yaşadığı sürece taraf ehliyetinin devam edeceğini belirtmiştir. Öte yandan gerçek kişinin ölümüyle medeni haklardan yararlanma ehliyeti ve buna bağlı olarakta taraf ehliyetinin sona ereceği Medeni Kanunun 28.maddesinin buyurucu nitelikteki hükmüyle açıklanmıştır. Dava tarihinden önce ölüm nedeniyle şahsiyeti son bulan kişinin taraf ehliyetini yitireceği kuşkusuzdur. Bu itibarla, gerek Medeni Kanun gerekse HUMK.nu dava açıldığı zaman hayatta bulunan kişiler yönünden düzenleyici hükümler koymuş; ölen veya mevhum kişiler hakkında açılacak davalar yasalarımızda yer almamıştır. Nitekim 4.5.l978 tarih l978/4-5 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da dava tarihinden önce ölen kişinin taraf ehliyetini yitireceği, aleyhine dava açılamıyacağı, dava tarihinde şahsiyeti sona ermiş olan kimsenin mirasçılarına ardıllık (halefiyet) kuralı uygulanamıyacağından tebligat yapılmak veya dava ıslah edilmek suretiyle davaya devam edilemiyeceği vurgulanmış, içtihatlar bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır.
Mahkemece, kendiliğinden (resen) gözönünde bulundurulması gereken bu usul kuralı gözardı edilerek hüküm kurulması doğru değildir.
Hal böyle olunca, dava tarihinden önce öldüğü anlaşılan ve yukarıda isimleri belirtilen davalılar hakkında açılan davanın reddi gerekirken, işin esasına girilip kabulü yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.
Bu durumda, çekişme konusu taşınmazda paydaş olan ve dava tarihinden önce ölen N. Ü., K.Ü. B. Ü., H. Ö. ve A. C.U.n mirasçıları aleyhine dava açmaları için davacılara önel verilmesi, açıldığı takdirde eldeki dava ile birleştirilmesi ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre şimdilik diğer hususların incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.06.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.