21. Hukuk Dairesi 2015/5398 E. , 2015/21113 K.
"İçtihat Metni"Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Gaziantep 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 27/11/2014
NUMARASI : 2012/313-2014/452
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR
Dava, iş kazasına uğrayan sigortalı davacının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 7.045,27 TL maddi tazminat ile 5.000,00 TL manevi tazminatın 06.01.2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
4857 sayılı Kanun"un 77. maddesi uyarınca, işverenler iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
4857 sayılı Kanun"un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Gerek, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi gerekse 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2. maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir.
.../...
Hükme esas alınan 25.02.2011 tarihli ÇSGB iş müfettişi raporunda dava dışı C.... A.Ş.ye % 60, davacının % 40 oranında kusurlu olduğu, davalı şirketin ise kusursuz olduğunu belirtilmiş ise de bu raporun hükme esas olabilecek ve tarafların olaydaki durumlarını değerlendirecek nitelikte olmadığı kısaca yöntemince kusur incelemesi yapılmadan sonuca gidildiği ortadadır.
Gerçekten, davada bilirkişi heyetince inceleme yapılmadığı ve olayda yukarıda belirtilen yasa maddelerinin öngördüğü koşullar göz önünde tutularak ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranları saptanmadan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece yapılacak iş; işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman bilirkişi heyetine konuyu yukarıda açıklandığı biçimde inceleterek tarafların kusur oranlarını belirler şekilde yöntemince rapor almak, alınan raporu, mevcut delillerle birlikte değerlendirmek ve buna göre karar vermekten ibarettir.
Öte yandan;
Hükme esas alınan hesap raporunun yönteme uygun olmadığı açıktır. Gerçekten davacı iş kazası sonucu uğramış olduğu zararın giderilmesini istemiştir. Kusurun aidiyeti ve oranı ile maluliyet uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, PMF yaşam tablosuna göre bakiye ömrü, işgörebilirlik çağı. işgörmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan tazminat miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tesbit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay"ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Mahkemece hükme esas alınan hesaba ilişkin bilirkişi raporunda ise davacının bakiye ömrünün PMF yaşam tablosuna göre değil, TRH-2010 yaşam tablosuna göre belirlendiği ve yine yukarıda belirtilen hesaplama ilkelerine uyulmadığı, bu haliyle denetime elverişsiz olduğu açıktır.
Yapılacak iş; hesap uzmanı bilirkişiden yukarıda açıklanan şekilde rapor alıp sonucuna göre dosyadaki diğer bilgi ve belgeler de değerlendirilerek karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yönteme uygun kusur raporu alınmadan Kurum Müfettiş inceleme raporu ile yetinilmek suretiyle ve yukarıda belirtilen hesaplama ilkelerine aykırı şekilde düzenlenen hesap raporunun esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı şirketin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 26.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.