17. Hukuk Dairesi 2015/7673 E. , 2016/3063 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :........Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davalının zorunlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu ve müvekkillerinin desteği ...."ın sevk ve idaresindeki aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında desteğin hayatını kaybettiğini ileri sürerek, şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etimştir.
Davalı vekili, zamanaşımı itirazında bulunmuş, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre sigortalı araç sürücüsünün kendi kusuru ile vefat ettiği cezayı gerektiren bir fiil olmadığı, uzun ceza zamanaşımının uygulanamayacağı, bu açıdan kaza tarihi ile dava tarihi arasında iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
818 Sayılı Borçlar Kanunu"nun 41 (6098 Sayılı TBK"nun 49.maddesi) maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK"nun değişik 72. maddesi) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık
zamanaşımı süresine (TBK"nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür.) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 Sayılı KTK"nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak 10 yıl zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK"nun 60 ve 2918 Sayılı KTK"nun 109/2.maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK"nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 Sayılı Kanun"un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar içinde geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür.(HGK "nun 5.6.2015 tarih 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı) Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında, kaza sonucu davacıların desteği hayatını kaybetmiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 Sayılı TCK"nun 66. maddesine göre zamanaşımı süresi 15 yıldır.
Davaya konu trafik kazası 18.11.2009 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 27.08.2014 tarihinde açılmıştır.
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında davada uzun ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilerek yargılama yapılıp davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 10.3.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.