21. Hukuk Dairesi 2015/11418 E. , 2015/21406 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; bozmaya uyarak ilamda yazılı nedenlerle maddi tazminat talebinin reddine 40.000 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalılardan ... vekilince duruşmalı , davacı vekilince de duruşmasız olarak istenilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 01.12.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan ... Avukat ... geldi. Karşı taraf ile diğer davalı adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekili ile temyiz eden davalı .... vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava 30.08.2001 günü meydana gelen iş kazası sonucu %72 oranındaki sürekli iş göremezlik nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olarak açılmıştır.
Mahkemece maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne ilişkin 02.12.1010 günlü kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonunda davalıların tüm temyiz itirazları reddedilerek hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre tazminatın hesaplanarak bundan hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre bildirilecek tüm peşin sermaye değerinin indirilmesi suretiyle maddi tazminatın belirlenmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmiştir. Dairemiz bozma ilamına uyularak yapılan yargılama da manevi tazminat istemli birleşen dava da dikkate alınarak sigorta tahsisleri ile karşılandığından maddi tazminat isteminin reddine, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar davacılar vekili ile davalı İnternas vekilince süresinde temyiz edilmiştir.
Mahkemenin maddi tazminat isteminin reddi ile manevi tazminatın takdirine ilişkin kararı aşağıda belirtilen nedenlerle hatalı olmuştur.
Davacının iş kazası sonucu % 72,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğradığı olayda davacının % 25 asıl ve alt işveren olan davalıların ise toplam olarak % 75 oranında kusurlu olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K"nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin olayın özelliklerini göz önünde tutarak manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi ile dava tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez.
Bu ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hüküm altına alınan 40.000,00-TL manevi tazminatın fazla olduğu açıkça belli olmaktadır.
Maddi tazminata gelince; Uyuşmazlık öncelikle usuli kazanılmış hakkın bulunup bulunmadığı ve sonrasında ise bozmadan sonra yapılan yargılama sırasındaki ıslaha değer verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bozma sonrası yapılan yargılamada yeniden hesap raporu alınması bozmaya uygundur. Uyuşmazlık hesaplanan zarardan indirimi gerekli peşin sermaye değerinin hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre hesaplanarak bildirilecek tüm peşin sermaye değeri mi yoksa ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir bölümünün mü düşülmesi gerektiğine ilişkindir. Mahkemece tüm peşin sermaye değerinin indirilmesi suretiyle sonuca gidilmiş olup bu değerlendirme isabetli değildir.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 21.01.2004 gün, 2004/10-44 E, 2004/19 K.)
Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001)
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün ve 2006/4-519-527 sayılı, 31.05.2006 gün ve 2006/10-307-337 sayılı ve 10.05.2006 gün ve 2006/4-230-288 sayılı ilamı)
Mahkemece, maddi zararın belirlenmesi sırasında, bozma ilamı doğrultusunda Kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir.
Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır. Hal böyle olunca da Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin (ve geçici iş göremezlik ödeneği miktarının) rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi gerekirken, kamu düzenine ilişkin bu durumun usuli kazanılmış hakkın istisnalarından olduğu göz ardı edilerek yazılı şekilde tüm peşin sermaye değerinin indirilmesi suretiyle, diğer bir deyişle fazla indirim yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında davacı vekilinin 12.02.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat istemini ıslah suretiyle artırdığı ve Mahkemece bu ıslah dilekçesindeki talep artırımı dikkate alınmak suretiyle hüküm kurulduğu dosya içerisindeki bilgi ve belgelerle kararın incelenmesinden anlaşılmaktadır.
Ne var ki varılan bu sonuç hatalı olmuştur. Yargıtay İçtihadı Birleştirme büyük genel kurulunun 4.2.1948 gün 1944/10 E. 1948/3 K. Sayılı kararında da belirtildiği üzere bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bunun yanı davacı bozma öncesinde de 17.05.2010 tarihinde davasını ıslah ederek maddi tazminat istemini artırmış olup, HMK’nun 176/2 maddesi gereğince aynı dava içerisinde tarafların ıslah yoluna bir kez başvurmaları mümkündür. Hal böyle olunca da gerek bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin içtihadı birleştirme ve gerekse birden fazla ıslah yapılamayacağına ilişkin HMK’nun 176/2 maddesine aykırı biçimde 12.04.2014 tarihli ıslaha değer verilerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacılar vekili ile temyiz eden davalı...vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine
01.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.