4. Hukuk Dairesi 2010/4842 E. , 2011/4509 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... Öztürk vekili Avukat ... tarafından, davalı ... ve diğerleri aleyhine 16/10/2008 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 13/11/2009 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalılardan ... hakkındaki temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer davalılara yönelik temyiz itirazına gelince; dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, 18.09.2008 günlü Halka ve Olaylara Tercüman gazetesinin “Kadın Gözüyle Siyaset” başlıklı köşe yazısında yer alan sözlerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek, davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılardan ..., sorumlu yazı işleri müdürü olarak sorumluluğu bulunmadığından kendisine husumet yöneltilemeyeceğini; diğer davalılar ise, dava konusu edilen yayının hukuka uygunluk nedenlerini taşıdığını, manevi tazminat isteme koşullarının oluşmadığını ileri sürerek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, sorumlu yazı işleri müdürü olan davalılardan ... hakkındaki istemin husumet yokluğu nedeniyle; diğer davalılar hakkındaki istemin ise, davacının eşinin siyasi kimliği hakkındaki yorumları içeren yazının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istemin esas yönden reddine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu yazıda davacı hakkında “...intikam peşinde koşan kıskanç bir kadın...”, “...eğer dedikodular doğruysa eşi, siyasal düşmanlarıyla iş birliği yaptı.” biçimindeki iddialara yer verilmiş; ancak, bu iddiaların doğruluğu yöntemine uygun olarak kanıtlanamamıştır.
Yerel mahkemece açıklanan olgu ve ilkeler gözetilerek, davalı yazarın eyleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp davacı yararına somut olaya uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalılardan ... ve ... yönünden BOZULMASINA; davalılardan ..."ya yönelik temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve temyiz eden ..."dan gayrı davacılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 21/04/2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.