
Esas No: 2014/4920
Karar No: 2014/4920
Karar Tarihi: 22/6/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AYHAN ALMAS BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4920) |
|
Karar Tarihi: 22/6/2015 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
Ayhan ALMAS |
Vekili |
: |
Av. Mustafa KİLİTCİ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu iş akdinin feshedilmesi üzerine 25/2/2010 tarihinde
açtığı işe iade davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
1. Başvuru, 8/4/2014 tarihinde
Adana 5. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
2. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 27/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
3. Bölüm Başkanı tarafından
19/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 12/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucu, işveren tarafından iş akdinin haksız olarak
feshedildiği iddiasıyla, 25/2/2010 tarihinde Kıvanç Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
ve H.M.K. aleyhine işe iade davası açmıştır.
7. Adana 5. İş Mahkemesi, 1/3/2011 tarih ve E.2010/164,
K.2011/88 sayılı kararıyla, fesih işleminin işveren tarafından haklı nedene
dayalı fesih olarak gösterildiğini, ancak ileri sürülen gerekçenin delillere
dayanmadığını, feshin geçerli nedene dayalı fesih olarak değerlendirilmesinin
ise takip edilen fesih prosedürünün geçerli nedene dayalı fesih için aranan
koşullara uymaması nedeniyle mümkün olmadığını belirterek, davanın kabulüne ve
başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.
8. Davalıların temyizi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin 1/2/2013 tarih ve E.2012/29375, K.2013/1559 sayılı ilâmıyla, asıl
işveren-alt işveren ilişkisi değerlendirilmeksizin taraf teşkili sağlanmadan ve
eksik inceleme ile karar verildiği, ayrıca kabule göre iki davalısı bulunan
davada, hüküm fıkrasında davacının hangi davalıya ait işyerinde işe iade
edildiğinin açıkça belirtilmediği gerekçeleriyle hüküm bozulmuştur.
9. Adana 5. İş Mahkemesi, bozma kararına uyarak 24/10/2013
tarih ve E.2013/275, K.2013/805 sayılı kararıyla, bozma gerekçesi doğrultusunda
alt işveren R.G. davaya dahil edilmek suretiyle taraf teşkili sağlandıktan
sonra, başvurucunun alt işverene ait işyerinde işe iadesine karar vermiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 21/1/2014
tarih ve E.2013/26989, K.2014/720 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.
11. Onama kararı, 13/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu, 8/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin
birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 22/5/2003 tarih
ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrası (bkz. B.No: 2014/1981, 18/9/2014, §§ 17–22).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/4/2014 tarih ve 2014/4920
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, 25/2/2010 açtığı işe iade davasının 4857 sayılı Kanun’un 20.
maddesinde yer alan üç aylık sürenin çok üzerinde bir sürede
sonuçlandırıldığını belirterek, yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle adil
yargılanma hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Çalışma ve Sözleşme Hürriyetinin İhlali İddiası
16. Başvurucu, 25/2/2010
tarihinde açtığı işe iade davasının, 4857 sayılı Kanun’da yer alan üç aylık
sürenin çok üzerinde bir sürede sonuçlandırılması nedeniyle çalışma ve sözleşme
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
17. Anayasa’nın 148. maddesinin
(3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir …”
18. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
19. Anayasa’nın 148. maddesinin
(3) numaralı fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun
esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
20. Başvurucunun başvuru
dilekçesinde ifade ettiği ve Anayasa’nın 48. maddesinde yer alan çalışma ve
sözleşme hürriyeti, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerden olmakla beraber, Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu
protokollerden herhangi birinin kapsamına girmemektedir.
21. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlali iddialarının Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından, başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
22. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Başvurucu, 25/2/2010
tarihinde açtığı davanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil
edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir.
Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
25. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
26. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, iş akdinin feshi üzerine açılan işe iade davasının söz konusu olduğu
görülmekle, 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
27. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 25/2/2010
tarihidir.
28. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihinin, Yargıtay
7. Hukuk Dairesinin onama kararını verdiği 21/1/2014 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
29. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
30. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye
ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve
işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§
64-65).
31. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde; yargılamanın, iş ilişkisinden kaynaklanan
uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun
davadaki menfaati de dikkate alındığında makul görülemeyecek derecede uzun bir
süre olan üç yıl on ayda tamamlandığı, yargılama sürecinin uzamasında büyük
oranda bilirkişi raporlarının temininde ve temyiz incelemesi aşamasında geçen
sürelerin etkili olduğu görülmektedir.
32. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde
görüldüğü anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 13).
33. 4857 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 59-82).
34. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu üç
yıl on aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
36. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 27.146,00
TL maddi ve 25.000,00 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
37. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
38. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin üç yıl on aylık yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya net 2.750,00 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
40. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlali
yönündeki iddiasının “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 2.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.