
Esas No: 2017/5037
Karar No: 2017/5037
Karar Tarihi: 11/10/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AYLA AKAT ATA BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2017/5037) |
|
Karar Tarihi: 11/10/2018 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan y. |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
Raportör |
: |
Hüseyin
TURAN |
Başvurucu |
: |
Ayla AKAT
ATA |
Vekili |
: |
Av. Gülşen
ÖZBEK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin
hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü
kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedenleriyle de ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/1/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK"nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır
tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK
kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye"nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden
itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde
azalmıştır. Ancak Suriye"de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye"nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim
olayları ve hendek olayları
olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).
8. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde
terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak il
merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri"nin Yüksekova ilçesinde,
Diyarbakır"ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin"in Dargeçit, Nusaybin
ve Derik ilçelerinde, Muş"un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler
kazılıp barikatlar kurularak ve bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet
sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere
giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir.
Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz
güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca patlayıcı ve bomba imha
edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
9. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok
bölgesine yayıldığı bu dönemde hem güvenlik güçleri hem de siviller hedef
alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından başvurucunun konuşmalar yaptığı
Diyarbakır"da da çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Bu terör
saldırılarında önemli bir bölümü sivillerden oluşan çok sayıda kişi hayatını
kaybetmiş ve yaralanmıştır.
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu 23/7/2007 tarihinde bağımsız olarak Batman"dan ve
12/6/2011 tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde ise Halkların Demokrasi
Partisi (HDP) Batman milletvekili olarak seçilmiştir. 7/6/2015 tarihinde
yapılan 25. dönem seçimlerine kadar devam eden milletvekilliği bu tarihte sona
ermiştir.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında PKK
terör örgütüyle bağlantılı olarak değişik tarihlerde yürütülen çok sayıda
soruşturma dosyaları "eylem bütünlüğü" açısından -2015/31910 sayılı
soruşturma dosyasında- birleştirilmesine karar verilmiştir.
12. Bu soruşturma dosyası kapsamında başvurucu 26/10/2016
tarihinde Diyarbakır"da yakalanarak gözaltına alınmış ve sonrasında hakkında
soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne getirilerek
burada dört gün süre ile gözaltında tutulmuştur.
13. Başvurucu 30/10/2016 tarihinde ifadesi alınmak üzere
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. İfade alma işlemi
sırasında başvurucunun avukatları da hazır bulunmuştur. İfade tutanağında
belirtildiğine göre başvurucuya, ifade alma işlemi öncesinde isnat edilen
suçlamalar açıklanmıştır. Başvurucuya Demokratik Toplum Kongresi (DTK)
kapsamındaki faaliyetlerine, PKK lehine değişik tarihlerde yaptığı basın
açıklamalarına, PKK tarafından yapılan çağrılar üzerine toplantı ve yürüyüş
yapması ile bunlara katılmasına ilişkin sorular yöneltilmiştir. Başvurucu
anılan suçlamaların hiçbirini kabul etmemiştir. Başvurucunun müdafilerinin ise
tutuklama koşullarının oluşmadığını iddia ederek müvekkillerinin serbest
bırakılmasını talep ettikleri görülmüştür.
14. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 30/10/2016 tarihinde "kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu
... suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı
cezanın üst haddi" gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması
istemiyle Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep
yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara
yer verilmiş; bu kapsamda başvurucunun bazı konuşmalarına ve DTK bünyesindeki
faaliyetlerine değinildiği anlaşılmıştır.
15. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır
1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu
sırada da başvurucunun üç avukatı hazır bulunmuştur. Başvurucunun Hâkimlikteki
ifadesi şöyledir:
"...2007 de bağımsız olarak milletvekili
seçildim, daha sonra öteki arkadaşlarım ile birlikte DTP ye geçtik, ve mecliste
grup kurduk, aynı yılın Ekim ayında Demokratik Toplum Kongresi kuruldu, ben DTP
ve DTK daki görevlerimi eş zamanlı olarak yaptım, DTP
de Adalet Komisyonunda görevler aldım, grup başkan vekili olarak görev yaptım,
DTK daki görevim kordinasyon
kurulu üyesi olarak görev yaptım, zaten şuanda daimi meclis üyesi olarak görev
yapmaktayım, şuanda 101 kişiden oluşan daimi meclis üyesi görev yapmaktadır,
Aynı zamanda ben anayasa hukuk ve insan hakları komisyonunda görev yapmaktayım,
8 yıl aralıksız olarak millet vekilliği yaptım, ben aralıksız bir şekilde çözüm
için silahların durması için bir siyasetçinin ne yapması gerekiyorsa onu
yaptım, Meclis"te kurulan yeni anayasa kurulu üyesiydim, anayasa ve kürt sorunun çözümü için ilk olarak atılması gereken
adımlar için görüşme ve temaslarımız oldu,
[DTK"nın
PKK, KCK terör örgütü talimatları doğrultusunda kurulduğuna yönelik tanık
beyanlarıyla ilgili olarak] Ben DTK"nın hangi koşullarda kurulduğunu ifade ettim. DTK gizli
tanık ifadeleri ile aydınlanacak bir kuruluş değildir, başta hükümet
yetkilileri tarafından da bu husus bilinmektedir, DTK çözümsüzlüğün açığa
çıkarmış olduğu siyasi muhattaplardan biridir, tıpkı
BDP, KJA gibi, meşrudur, bu güne kadar bir kapatılmaya konu olmamıştır,
[Abdullah Öcalan"ın
avukat görüşme tutanaklarında geçen ifadeleriyle ilgili olarak] Tutanakta da belirtiği üzere barışın sağlanması,
cumhuriyetin demokratikleşmesi için DTK sayın Öcalan"ın önerisi ile kurulmuş
bir çatı yapıdır, kendi içerisinde birden fazla bileşeni vardır, kurulduğu ilk
günden bu yana yaptığı çalışmaların hepsi kamuoyuna açık bir şekilde
yapılmıştır, hiçbir şekilde gizli toplantı yapmamıştır, şeffaf ve kamuoyuna
açık bir şekilde faaliyetlerimize devam ettik, toplum nezdinde demokratik
özerklik, özellikle Türkiye toplumu açısından demokratik özerkliğin ne anlam
ifade ettiğini anlatmaya çalıştık,
Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde DTK"daki KJA daki siyasi
çalışmalarımın hepsini inanarak bilinçli bir şekilde yaptık, şiddetin tek hak
arama yöntemi olmadığını anlattım, bu kurumlar olmasaydı Türkiye hakkımızda
bilgi sahibi olmayacaktı, biz 2007 de DTK"yı kurarken
Türkiye için yeni bir başlangıcın arefesindeydik,
şiddet bir hak arama yöntemi olmaktan çıkacaksa, savaş ve çatışma sona erecekse
insanların kendilerini ifade edebileceği bu tarz çatı yapıların yaşatılması
gerekmektedir, bu gün tartıştığımız konular ise şiddeti reddeden bu tarz
yapıların kapatılmasıdır, bu da Türkiye için bir dönüm noktası olabilir,
dosyanın bir bütün olarak değerlendirildiğinde herhangi bir şiddet çağrısı
olmadığı açıktır, Türkiye toplumu yeni bir toplumsal sözleşme ile nasıl bir
arada yaşayabilir, yeni bir vatandaşlık tanımı, bizim projemiz demokratik
özerklik bütün Türkiye içindir,
Öz yönetim bir siyasi taleptir, biz bu yönde
silahı kınayan bir çok açıklama yaptık, ben çözüm sürecinin bir seçim için
bittiğini düşünüyorum, hiçbir zaman kendim silahlı mücadeleyi tasvip etmedim,
Benim şuanda sizin karşınızda olmamın tek
sebebi siyasi faaliyetlerim ve savunmuş olduğum demokratik özerklik, Türkiye de
kadın haklarına olan tahammülsüzlük, bunların hepsi burada olmamın bir nedeni,
yargı Kürt sorunun çözüm yeri değildir, bu ağır bir sorumluluktur ve yargıya
yüklenemez, sorunun çözümsüzlüğü yargıya havale edilmektedir, ben hakkımdaki
dosyalardan haberdardım, benim henüz aldığım bir ceza yoktur,
KJA 1,5 yıl oldu kurulalı, 2 defa basıldı,
üyeleri gözaltına alındı, birçoğu tutuklandı, Silopi de çalışan bir arkadaşımız
katledildi, kendisi örgüt üyesi değildi, baştan beri kadınlar bu sürecin
dışında tutulmaya çalışıldı, İmralı adasına çözüm süreci kapsamında görüşmeye
giden ilk heyetin içerisindeyim, sayın öcalan
görüşmede devlet heyetine şunu söyledi: 20 yıldır konuşuyoruz, ancak bu
konuştuklarımızın arkasında bir siyasi irade konulacak mı diye sordu, devletin
ilgili heyeti ise buna evet diye cevap verdi, parlementoda
bu görüşmelerle ilgili olarak sadece 1 yasa çıktı, benim şuanda önünüzde
olmamın sebebi bu görüşmelerde alınan kararlar çerçevesinde çözüm için
çalışmamdır, dediğim gibi KJA bu görüşmelerde karar alınıp kurulmuştur, çıkan
yasada bu faaliyetlerin cezasızlık sebebi olduğu belirtilmesine rağmen bu gün
yargıya konu edilmiştir,
Direnme hakkı uluslar arası belgelerde geçen
bir haktır, direnmek sadece savaşmak kaos anlamına gelmemektedir, Demokratik
çözüm yolları her zaman için açık olmalıdır, açık olmadığı takdirde şiddet
ortaya çıkar, yaptığım siyasetten ve demokratik kurumların faaliyetlerinden
dolayı burada bulunmaktayım ..."
16. Başvurucunun müdafileri ise tutuklama nedenlerinin
bulunmadığını belirterek müvekkillerinin serbest bırakılmasını talep
etmişlerdir.
17. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/10/2016 tarihli
kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan
tutuklanmasına karar verilmiştir.
18. Hâkimliğin tutuklama kararının ilgili bölümü şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme suçunu işlediğine dair kuvvetli suç varlığını
gösterir somut delillerin (Şüphelinin,PKK/KCK terör
örgütü kurucusu ve yönetici olmak suçundan hükümlü Abdullah Öcalan isimli
şahsın terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmesi için kurulması
talimatı verdiği legal yapı altında örgütlenerek illegal faaliyet yürüten
Demokratik Toplum Kongresi isimli yapının kordinasyon
kurulu üyesi olması, DTK isimli yapının terör örgütü talimatlarına istinaden
kurulduğuna dair terör örgütü lideri Abudlah
Öcalan"ın avukatları ile yapmış olduğu görüşmelere ilişkin tutanaklar, çeşitli
soruşturmalar çerçevesinde alınmış dosyda mevcut
şüpheli ve tanık beyanları, dinleme tutanakların içeriği, örgüt mensuplarınca
yapılan telsiz konuşmalarının içeriğine ilişkin dökümlerin mevcut olması,
şüphelinin bu yapı içerisinde aktif olarak yönetici pozisyonunda görev aldığını
ve yapılan çalışmaları benimsediğini beyan etmesi, şüphelinin terör örgütünün
propagandası haline dönüşen yasadışı pankarların
açıldığı, terör örgütü lideri lehine sloganlar atılan, teröristlerden şehit adı
altında bahsedilen 20"den fazla kanun dışı gösteriye katıldığı, bu gösterilerin
bir kaçında konuşma yaparak terör örgütünün amaçlarını benimsediği, terör
örgütü liderinden önder sayın öcalan diye bahsettiği,
silahlı terör örgütü"nün kolluk kuvvetlerine karşı
girişmiş olduğu yasa dışı silahlı eylemleri direniş diye nitelendirdiği, tüm bu
yukarıdaki hususlar birlikte değerlendirildiğinde Yargıtay 16. Ceza Dairesinin
yerleşmiş içtihatlarında belirtildiği gibi şüphelinin eylemlerinin terör örgütü
üyeliği veya yöneticiliği suçunun oluşması bakımandan
gerekli olan süreklilik, yoğunluk ve çeşitlilik unsurlarını bir arada taşıdığı
ve tüm dosya kapsamı) mecut olması dikkate
alındığında,
Şüpheli hakkında 5271 Sayılı CMK’ 100/1
maddesinde belirtilen “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin”, Anayasanın 19/3. maddesinde belirtilen “kuvvetli belirti“ in
(şüphe) ve AİHS’ in 5/1-c. maddesinde belirtilen “makul şüphenin” bulunduğuna
dair hakimliğimizi ikna edebilecek bilgi ve somut deliller var olduğu...
... Şüphelinin üzerine atılı silahı terör
örgütü kurma ve yönetme suçunun nitelik itibariyle 5271 Sayılı CMY"nun 100/3-a11 maddesindeki belirtilen katalog suçlar
içerisinde yer olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunduğuna yönelik yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında
isnad edilen suçlamanın işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin bulunduğu anlaşılmakla; şüpheli hakkında CMY"nun
100/3-a11 maddesinde belirtilen tutuklama nedeni var olduğu ... tutuklama
tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı anlaşıldığından tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
19. Başvurucu 8/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği 11/11/2016 tarihinde "soruşturma dosyasında mevcut olay tutanakları görüntü
tespit tutanakları terör örgütüne müzahir internet sitelerinde yayınlanan örgüt
çağrıları alıntıları ile değerlendirme tutanakları nazara alındığında
şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetlu
suç şüphesi oluşturan somut delillerin bulunması sorgu tutunaklarında
belirtilen delil durumunda herhangi bir değişiklik bulunmadığı atılı suç için
öngörülen cezanın miktarı dikkate alındığında kaçma ve delilleri karartma
şüphesi bulunduğu bu aşamada adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı,
tutuklama tedbirinin orantılı ve ölçülü olduğu" gerekçeleriyle itirazın reddine karar
vermiştir.
20. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği 11/1/2017 tarihinde
yaptığı inceleme sonunda başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir. Başvurucunun itirazı üzerine Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği
19/1/2017 tarihinde "delil durumunda
herhangi bir değişiklik olmadığı, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği"nin
2017/337 D.İşile verilen kararda herhangi bir
isabetsizlik görülmediği, kararda belirtilen gerekçeler dikkate alındığında
kararın usul ve yasaya uygun olduğu, şüphelinin tutukluluk halinin sonlandırılmasını
gerektirecek nitelikte henüz yeni bir delilin bulunmadığı, tutuklama
nedenlerinin ortadan kalkmadığı anlaşıldığından tutuklama tedbirinin bu aşamada
ölçülü olduğu" gerekçeleriyle itirazın reddine karar vermiştir.
21. Anılan karar 23/1/2017 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
22. Başvurucu 23/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
23. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23/1/2017 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, kanuna
aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların
hareketlerine katılma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
24. İddianamede başvurucu hakkında ileri sürülen iddialar özetle
şöyledir:
i. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana yayılması için
oluşturulduğu iddia edilen DTK"nın kuruluş sürecinde
görev aldığı, ayrıca DTK tarafından organize edilen birçok etkinliğe katıldığı
soruşturma mercilerince ileri sürülmüştür. İddianamede PKK/DTK ilişkisi şu
şekilde ifade edilmiştir:
"PKK/KCK terör örgütünün amacının ülkemiz
doğu ve güneydoğu bölgelerini de içine alacak şekilde Suriye, İran ve Irak
toprakları üzerinde Kürdistan olarak adlandırdıkları bölgede marksist/leninist ilkeler
doğrultusunda Bağımsız Birleşik Kürdistan Devleti kurmak olduğu bilinmektedir.
Bu kapsamda birinci aşama olarak Türkiye, Suriye, İran ve Irak ülkelerinde
özerk yönetimlerin oluşturulması, ikinci aşama olarak Türkiye, Suriye, İran ve
Irak ülkelerinde oluşturulan özerk yönetimlerin birleştirilmesinden müteşekkil
Kürdistan Demokratik Konfederalizminin oluşturulması,
üçüncü ve son aşama olarak ise 4 parçada oluşturulan yönetimin Bağımsız
Birleşik Demokratik Kürdistan adı altında devletleştirilmesi şeklinde
planlandığı, örgüt tarafından hayata geçirilmeye çalışılan Bağımsız Birleşik
Demokratik Kürdistan hedefinin ilk aşaması olan demokratik özerklik
stratejisinin (siyasi boyut, hukuki boyut, özsavunma
boyutu, kültürel boyut, sosyal boyut, ekonomik boyut ve diplomasi boyutu) 8
boyutta hayata geçirilmesinin hedeflendiği, belirlenen bu hedeflerin hayata
geçirilmesi kapsamında Demokratik Toplum Kongresi, Kent Meclisleri, Mahalle
Meclisleri, Köy Komünleri/Komiteleri, YDG-H, Komalen Jinen Azadi (Özgür Kadınlar
Birliği) gibi yapılanmalar ile aktif faaliyet yürütüldüğü, devlet kurumlarının
işlevsiz hale getirilmesi amacıyla bazı il ve ilçelerde öz yönetim adı altında
demokratik özerklik ilan edildiği, Abdullah Öcalan tarafından "Yerel birimlerin
daha güçlü hale getirilmesini, idari yapıda özerk yönetim birimleri olarak
yapılandırılacak bölgesel meclislerin kurulmasını, tüm yerel birimlerde meclis
sistemini esas alan bir modelin geliştirilmesini, bölgede emniyet ve adalet
hizmetlerinin ortak yürütülmesini" şeklinde ifade edilen ve politik idari bir
yapılanma olarak tanımlanan demokratik özerkliğin ilk aşama olarak
değerlendirildiği, uzun vadedeki ana hedefin ise Birleşik Bağımsız Demokratik
Kürdistan olduğu ...
PKK/KCK silahlı terör örgütünce ... önderlik
olarak nitelendirilen Abdullah Öcalan’ın 26/9/2007 tarihinde avukatları ve ...
önderlik komitesi aracılığıyla terör örgütünün yönetimine ve müzahir oluşumlara
vermiş olduğu talimatlar neticesinde terör örgütünün 2000 yılı sonrası süreçte
yeniden yapılandırıldığı, özellikle 2007 yılında KCK örgütlenmesinin teorik ve
pratik olarak bizzat Abdullah Öcalan’ın talimatlarıyla şekillendirildiği, bahsi
geçen süre zarfında KCK" nın PKK/KCK silahlı terör
örgütünün çatı örgütlenmesi pozisyonuna ulaştığı, yine yurdumuzda ... özerk bir
bölge oluşturma amacı kapsamında bölgesel bir meclis pozisyonunda olması
hedeflenen ve KCK tarafından doğrudan yönetilen/yönlendirilen DTK
örgütlenmesinin de bizzat Abdullah Öcalan’ın talimatlarıyla 26-27-28/10/2007
tarihinde Diyarbakır ilinde Demokratik Toplum Partisi (DTP) il binası
içerisinde bu partiye ait milletvekilleri, çevre il ve ilçelerden gelen DTP
Belediye Başkanları ve delegeler ile birlikte yaklaşık 500 kişinin katıldığı
sözde 1. Olağan Genel Kurul ile kuruluş aşamasına geçtiği ..."
ii. Başvurucunun Kongeya Jinen Azad Derneğinin -Özgür Kadınlar Kongresi Derneği-
(KJA) yöneticisi ve bu derneğin çıkarmış olduğu Kovara
Jinen Azad (KJA) isimli dergide imtiyaz sahibi
olduğu, söz konusu KJA Derneğinde yapılan aramada Abdullah Öcalan"a ait, PKK
örgüt mensuplarının posterlerinin ve PKK propagandası içeren basılı dergi ve
kitapların ele geçirildiği, bu Derneğin ve Dernek çerçevesinde yayımlanan
yayınlarda PKK propagandası yapıldığı, bu kapsamda suç teşkil eden eylemlerde
Derneğin yöneticisi ve yayınlarının imtiyaz sahibi olan başvurucun sorumlu
olduğu ileri sürülmüştür. 22/11/2016 tarihli ve 677 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile söz konusu
Dernek kapatılmıştır.
iii. Başvurucunun DTK yönetciliği
dışında çeşitli tarihlerde PKK/KCK"nın propagandasını
yaptığı, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu"na muhalefet ettiği ileri sürülmüş ancak bu eylemelerin 2/7/2012 tarihli
ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamına dâhil olmasından dolayı erteleme
kararı verildiği belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun çeşitli tarihlerde PKK/KCK silahlı terör
örgütünün propagandasını yaptığı, 2911 Sayılı Kanun"a muhalefet ettiği ve kendine
ait Twitter hesabından PKK terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- Başvurucu tarafından yapıldığı belirtilen eylemlerin ve
konuşmaların bazıları özetle şöyledir:
i. 29/1/2012 tarihinde Diyarbakır"da yapılması planlanan Kürt Sorununun Çözümü için Müzekkere ve Özgürlük
konulu açık hava toplantısının Valilik tarafından yasaklanmasını protesto etmek
amacıyla Barış ve Demokrasi Partisi İl Başkanlığınca yapılan toplantıda Barış
ve Demokrasi Partisi (BDP) il yönetimi ve milletvekillerinin olduğu,
başvurucunun da bu eyleme katıldığı ve yaptığı konuşmasında "... bu mitingi yasaklayanlar kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecriti protesto etmek amacıyla miting düzenleyen
halkımızın önüne yasaklama kararı koyanlar bu yasakların halkların demokratik
birliğine koymuşlardır." şeklinde açıklamalarda bulunduğu,
açıklamanın yapıldığı sırada topluluğun Abdullah Öcalan"ın fotoğrafının olduğu
flamaları ve PKK"yı simgeleyen pankartların taşındığı, böylece terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
ii. 2012 yılı nevruz kutlamalarıyla ilgili olarak www.fıratnews.ws isimli sitenin 13/3/2012
tarihli yayınında “KCK yürütme konseyi
başkanı Murat Karayılan’ın Amed ve İstanbul nevrozu
önemli, nevroz isyanın zafere ulaştığı bir gündür, nevroz her tarafta özgürlük
mücadelesinin verildiği bir gündür, Amed nevrozunu
büyük bir şenlik havasıyla kutlamak üzere herkesi Amed
nevrozuna katılmaya çağırıyorum ... KCK operasyonlarına karşı bir duruş olacak”
şeklindeki çağrısı üzerine 18/3/2012 tarihinde, içinde başvurucunun da
bulunduğu BDP yöneticilerinin Diyarbakır"da nevruz programı düzenledikleri, bu
kapsamdaki protestolarda birçok olayın çıktığı, başvurucunun ön saflarda yer
aldığı, güvenlik güçlerinin tedbirlerine zor kullandığı, böylece 2911 sayılı
Kanun"a muhalefet ettiği ve terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
iii. 15/4/2012 tarihinde Diyarbakır"da yapılacak açık hava
konserinin Diyarbakır Valiliği kararı ile yasaklanmasını protesto etmek için
birden çok kişinin bir araya geldiği, BDP İl Başkanlığı tarafından organize
edilen eylemde başvurucunun basın açıklaması yaptığı, bu açıklamasında Abdullah
Öcalan"ı övdüğü, “Bahar Ortadoğuya
dayanmışken bu baharı Kürtlerin yaşamaması (yaşaması) engellenmektedir.”
sözleriyle ülkenin güneyinde gerçekleşen halk ayaklanmalarına atıfta bulunarak
Kürt halkını ayaklanmaya teşvik ettiği, söz konusu yasa dışı eylemlerin en ön
safında yer aldığı, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
iv. 18/9/2015-19/9/2015 tarihlerinde Diyarbakır"da bir parkta
Demokratik Bölgeler Partisince (DBP) öz yönetim konulu bir etkinlik
düzenlendiği, bu toplantıda KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese
HOZAT"ın özerklik ilanlarının her yerde yapılmasını
savunduğu, bu kişinin Özgür Gündem gazetesinde yayımlanan açıklamasında "Öz yönetim ilanlarının ve uygulamalarının her
yerde geliştirilmesi gerekiyor, devletin her türlü yönelimi karşısında daha çok
güçlü bir şekilde toplumsal direniş ve öz savunmayla kendi sistemini halkımızın
savunması gerekiyor. Öyle olmalı ki polis tek bir kişiyi tutuklamaya dahi
cesaret edemesin, polisin mahallellere girişine izin
verilmemelidir, halkımız devletin hiç biri kurumuna ihtiyaç duymadan kendi
sistemini inşa edip, kendini yönetmeli ve savunmalıdır."
şeklinde özerklik konusunda açıklamalarda bulunduğu, başvurucunun da aynı
tarihte PKK/KCK terör örgütünün talimatları ve yol haritasından hareketle
yapmış olduğu basın açıklamasında terör örgütü propagandası yaptığı ileri
sürülmüştür.
v. 6/2/2016 tarihinde PKK mensuplarınca Güneydoğu Anadolu
Bölgesi"nde PKK/KCK terör örgütülerine yönelik olarak
güvenlik güçlerinin yapmış olduğu operasyonları kınamak amacıyla barış nöbeti
tutma eylemi ve bu eylem kapsamında basın açıklamalarının yapıldığı,
başvurucunun burada yaptığı konuşmada "...bugün
burada daha sürecin başında E.V.nın cenazesine ölümü
bile fazla görüp, soyup sokağın ortasına atıp, onun bedeninin çıplaklığıyla
çıplak kalan devlete, katil devlete, utanın demek için biraraya
geldik buraya... Kürdistan bu ülkenin parçasıdır ve demokratik özerk Kürdistan
demokratik Türkiye"nin olmazsa olmazıdır." şeklinde
açıklamalarda bulunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
vi. 13/2/2016 tarihinde PKK/KCK"ya
müzahir bir televizyonda KCK yürütme konseyince “Sur ve Cizre’de gerçekleşen öz yönetim direnişlerini sahiplenelim.”
çağrısı üzerine 15/2/2016 tarihinde Diyarbakır"ın Sur bölgesinde PKK
mensuplarına karşı gerçekleştirilen operasyonları protesto etmek amacıyla
başvurucunun da ön saflarında yer aldığı bir grup tarafından Diyarbakır"da
eylem gerçekleştirildiği, bu eylemde aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın
yakalanmasının protesto edildiği, eylemde yer alan grubun “Yaşasın Sur direnişi”, “Öndersiz yaşam olmaz.” şeklinde sloganlar
attığı, başvurucunun burada yaptığı açıklamada ise Abdullah Öcalan’ın
yakalanmasını uluslararası bir komplo olarak ifade ettiği, böylece terör
örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
vii. 27/2/2016 tarihinde Diyarbakır"ın Sur bölgesinde PKK
mensuplarınca hendeklerin kazılması, yollara ve sokaklara barikat kurularak PKK
mensuplarınca ilçede devlet egemenliğinin engellendiği, bu kapsamda Sur
ilçesinde başlatılan operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır"da
yaklaşık bin beş yüz kişilik bir grubun toplandığı, bu grubun “Her yer Suriçi, her yer
direniş”, “PKK halktır, halk burada”,
“Suriçinde direnen
gerillaya bin selam”, “PKK
intikamdır”, “Gerilla gerilla” şeklinde sloganlar atıldığı, olaydan
bir gün önce 26/2/2016 günü PKK/KCK"ya müzahir bir
televizyona konuşmacı olarak katılan başvurucunun PKK"nın Cizre ve Sur’da gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden dolayı başlatılan
operasyonları protesto etmek amacıyla 27/2/2016 tarihinde yapılan bu eylemlere
halkın destek vermesi yönünde çağrıda bulunduğu, organizasyon içinde yöneticisi
olduğu KJA Derneğinin de yer aldığını belirttiği, böylece terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
viii. 8/3/2016 tarihinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
kapsamında yapılan toplantının PKK/KCK"ya müzahir bir
televizyonda canlı olarak yapılan yayında başvurucunun bir konuşma yaptığı, bu
konuşmasında "Değerli arkadaşlar
sevgili kadınlar eğer 2016, 8 Martında bir yerlere selam göndereceksek ve gurur
duyduğumuzu ifade edecekseko da direnenler olacaktır.
Sur"a selam olsun, Nusaybin"e selam olsun, Cizre"ye
selam olsun, Silopi"ye selam olsun...", PKK mensuplarına
yönelik yürütülen operasyonları kastederek "Buralara selam olsun." dediği, bu operasyonlarda
yaşamını yitiren bölücü terör örgütü mensuplarını ve gerçekleştirilmek istenen
öz yönetim, özerklik eylemlerini övdüğü, böylece terör örgütünün propagandasını
yaptığı ileri sürülmüştür.
ix. 12/4/2016 tarihinde Diyarbakır"da Demokratik Bölgeler
Partisi tarafından parti binası önünde siyasi tutuklamalar adı altında basın
açıklaması yapıldığı, başvurucunun burada yaptığı konuşmada "... sayın Öcalan"a özgürlük istedik, çözüm yolu
imralıdan geçer dedik, ... öz yönetimleri tanıyın
dedik... Sur"daki abluka kalksın diye günlerce nöbet
tutarken aynı şeyleri söyledik, demokrasi dedik, özgürlük dedik, eşitlik
dedik... AKP Hukuk Devletinin ruhuna fatiha okumuştur,
öldürmüştür, fiziki olarak bir imha, katliam politikası vardır..." şeklinde
beyanda bulunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
x. 5/8/2016 tarihinde Diyarbakır"da "Önderliğe Sahip Çıkıyoruz" adı altında yapılan
toplantının PKK/KCK güdümünde yayın yapan bir televizyonda canlı olarak
yayımlandığı, başvurucunun burada yaptığı konuşmasında Abdullah Öcalan"ı övdüğü
ve öz yönetimi savunduğu, böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri
sürülmüştür.
xi. 11/8/2016 tarihinde Diyarbakır
Barış Anneleri adlı oluşum tarafından Abdullah Öcalan"a tecrit
uygulandığı ve Siirt ilinde yapılan saldırıyla ilgili Dernek binasında basın
toplantısı düzenlendiği, bu toplantıda başvurucunun yapmış olduğu konuşmasında "...analara 15 gün verilmiştir, 15 gün sonra sizinde sonunuz gelecek denmiştir, 15 gün sonra devletni yapacağı bir operasyon daha mıdır?,... bu analar
tam da Diyarbakır"da koşu yolu parkında öcalan siyasi
idaremdir dedikleri için aylarca cezaevinde tutuklu kaldılar,
yargılandılar..." şeklinde açıklamalarda bulunduğu, böylece
terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
xii. PKK/KCK"ya müzahir bir
televizyonda 31/8/2016 tarihinde başvurucu ile yapılan röportajda "...siz posteri engelleyebilirsiniz, asılmasın engelleyebilirisiniz sayın Öcalan"ı İmralı Cezaevinde tutubilirisiniz dört duvar arasında ama onun şahsında
Türkiye"de yaşayan tüm kürdistanlı halkları özellikle
kürt halkını, ortadoğuda
yaşayan Kürtleri Avrupa"da yaşana Kürtleri esir alma arayışınız önünde bugün
var olan bir özgürlük iddiası vardır ve sayın Öcalan"ın ortaya koyduğu proje
ile şekillenmiştir..." şeklinde açıklamalarda bulunduğu,
böylece terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- Başvurucu tarafından yapılan başlıca sosyal medya paylaşımları
ile ilgili tespitler ise şöyledir:
"5 Eylül 2015 tarihli paylaşımında bölücü
terör örgütü liderinin basılı fotoğrafının olduğu tişörtleri giyen birden fazla
kadın fotoğrafı paylaşılarak "direnişi ören kadınlarımızı dönüşümsüz açlık
grevine girdi" paylaşımının yapıldığı,
7 Eylül 2015 tarihli paylaşımında F.S. twitini reedtweedleyerek
propaganda yaptığı,
7 Eylül 2015 tarihli paylaşımında N.A. twitini reedtweedleyerek
propaganda yaptığı,
5 Eylül 2015 tarihli paylaşımında Z.P. tiwitini reedtweedleyerek
propaganda yaptığı,
6 Mart 2015 tarihinde yapmış olduğu iki
paylaşımla PKK terör örgütünün Suriye"deki kadın örgütlenmesi olan YPJ"li iki teröristin ölümüyle ilgili propaganda yaptığı,
3 Mart 2015 tarihli yapmış olduğu paylaşımında
PKK terör örgütünün Suriye kolu olan YPG terör örgütüne mensup olduğu
öldürülmüş bir teröristin fotoğrafını paylaştığı [ileri
sürülmüştür.]"
25. Savcılık,
suçlamaya konu olaylarla ilgili dosyaların "eylem bütünlüğü açısından birleştirildiğini ve bir bütün olarak suç
nitelendirilmesi yapılması yoluna gidildiğini" belirttikten
sonra başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini
ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:
"...Şüphelinin PKK/KCK terör örgüt yapısı
içerisinde yer alan DTK"da DTK sözcülüğü,
koordinasyon kurulu üyeliği gibi üst düzey yönetici olarak görev yaptığı,
şüphelinin bu eylemiyle silahlı terör örgütünün yapısı içerisinde üst düzey
yönetici olduğu, şüphelinin kendi ikrarı, iletişimin tespiti, teknik araçlarla
izleme ve dosya kapsamındaki tüm delil ve belgeler neticesinde somut delillerle
tespit edildiği, şüphelinin bu eylemiyle Türk Ceza Kanunu 314/1 fıkrasında
belirtilen suçu işlediği...
...Şüphelinin 2012 yılından başlayarak
yakalandığı tarihe kadar gerek PKK/KCK terör örgütüne destek vermek amacıyla
organize eden toplantılara katılarak yapmış olduğu konuşmalarda gerekse de
yukarıda belirtilen açık kaynak araştırması sonucu elde edilen terör örgütü propagandası
niteliğindeki paylaşımları ile yöneticisi olduğu KJA Derneğinde elde edilen
delil ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin farklı tarihlerde
terör örgütü propagandası suçunu işlediği,
...Şüphelinin 14 defa terör örgütü propagandası
suçunu işlediği, 1 defa 2911 sayılı yasanan 28/1
fıkrasına muhalefet ettiği, şüphelinin sosyal medya hesabı olan twitter hesabı üzerindeki paylaşımlarının birden çok olması
ve yapılan paylaşımlarının zaman aralığının kısa olmasından kaynaklanarak TCK
43 kapsamındaki zincirleme suç hükümlerinin oluştuğu, bu çerçevede şüphelinin 1
defa 2911 sayılı yasanan 28/1 fıkrası gereği, 14 defa
terör örgütü propagandası yapmak suçu kapsamında cezalandırılması,
...Şüphelinin DTK kapsamındaki eylemleri
çerçevesinde örgüt yöneticisi olduğu hususunun tespitiyle beraber şüphelinin
farklı tarihlerde birden çok kez terör örgütü propagandası suçunu işlediği
hususlarının tespit edildiği... [anlaşılmaktadır.]"
26. Başvurucu hakkındaki dava Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesine tevzi edilmiş,3/2/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar
verilmiş ve E.2017/110 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
Aynı tarihte yapılan tensip incelemesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına da karar verilmiştir.
27. Başvurucu 4/5/2017 tarihli duruşmada savunmasının
alınmasından sonra söz konusu yargılama kapsamında tahliye edilmiştir.
28. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
29. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Gözaltı" kenar başlıklı 91.
maddesinin (1) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. Gözaltı süresi, yakalama yerine en
yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama
anından itibaren yirmidört saati geçemez. Yakalama
yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(5)
Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin
Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii
veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı,
hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh
ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır.
Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu
kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma
evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir."
30. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
31. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
32. 5271 sayılı Kanun"un "Adlî
kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen
soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı
halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar
verilebilir.
…
(3)
Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe
tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere,
belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin
çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam
konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan
bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü
belgesini teslim etmek.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde
bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme
süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence
miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak,
gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim
etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk
etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemek."
33. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
34. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
35. 5271 sayılı Kanun"un
"Müdafiin dosyayı inceleme yetkisi"
kenar başlıklı 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili bölümü ile (3) ve
(4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Müdafiin
dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, soruşturmanın
amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim
kararıyla kısıtlanabilir. Bu karar ancak aşağıda sayılan suçlara ilişkin
yürütülen soruşturmalarda verilebilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
7. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
...
(3) Yakalanan kişinin veya şüphelinin
ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve adı geçenlerin hazır
bulunmaya yetkili oldukları diğer adli işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında,
ikinci fıkra hükmü uygulanmaz."
(4)
Müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya
içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir; bütün tutanak ve
belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir."
36. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2)
Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası verilir."
37. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun
"Terör tanımı" kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak;
baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada
belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik
düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,
Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet
otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve
hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya
genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından
girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
38. 3713 sayılı Kanun"un "Terör
suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara
ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar
doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan
suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına
suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
39. 3713 sayılı Kanun"un "Terör
suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
40. 3713 sayılı Kanun"un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin
olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan
cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 11/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
42. Başvurucu; haksız ve hukuka aykırı olarak hakkında yakalama
ve gözaltı tedbirlerinin uygulandığını, bu tür müdahalelere karşı etkili bir
itiraz yolunun bulunmadığını belirterek Anayasa"nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
43. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
46. Ancak tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir
olması yanında telafi kabiliyetini haiz ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29).
47. 5271 sayılı Kanun"un tazminat isteminin düzenlendiği 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, kanunlarda belirtilen koşullar
dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilenler ile
kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna
çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve
manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin
bu hususta bir başvuru mekanizması öngördüğü açıktır. Bununla birlikte aynı
Kanun"un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında, karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği
belirtilmektedir (Zeki Orman, B.
No: 2014/8797, 11/1/2017, § 27).
48. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına
ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava
sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı
Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi
gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca
[GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
49. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi, hâkim
tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki
bir tespit ve ihlal kararı tutuklu
kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel
başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi
hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
50. Başvurucu, yakalama ve gözaltı kararlarına karşı etkili bir
itiraz yolunun bulunmadığını ileri sürmüş ise de somut olayda başvurucu
hakkında verilen yakalama ve gözaltı kararının hukuka uygun olup olmadığı 5271
sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Nitekim
Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve
E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı) da bu kapsamdaki taleplerle ilgili
olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde
kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu tespit
edildiğinde başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu; isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü ve
toplantı ve gösteri hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının
hukuki olmadığını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
53. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların tamamı
değişik tarihlerde bir milletvekiliyken katıldığı miting, basın açıklaması ve
konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalardır. Bu faaliyetler ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiştir.
54. Başvurucu, tutuklama kararının hukuka aykırı olarak
verildiğini, tutuklama ve tutukluluğa itirazın reddi kararlarının somut ve
hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, kuvvetli suç şüphesini ortaya koyan bir
delilin bulunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca eski bir milletvekili
olması nedeniyle adli kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülük ilkesinin ihlal edilerek hakkında tutuklama kararı
verildiğini belirtmiştir.
55. Başvurucu ayrıca tutuklama kararının HDP mensubu eski bir milletvekili
olarak siyasi faaliyetlerini engelleme ve bu faaliyetleri nedeniyle kendisini
cezalandırma amacını taşıdığını ileri sürmüştür. Son dönemde Kürt
siyasetçilerin ve muhalefet odağındaki herkesin yargı ve Hükûmet tarafından
hedef alındığını ve onlarcasının gözaltına alınıp tutuklandığını, böylelikle
muhalefetin susturulmasının hatta muhalif milletvekillerinin siyaset yapmasının
imkânsız hâle gelmesinin hedeflendiğini söyleyen başvurucuya göre hakkındaki
tutuklama tedbiri, Anayasa"da öngörülenin dışında siyasi saiklerle
uygulanmıştır.
56. Sonuç olarak başvurucu, Anayasa"nın 19. maddesinde ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 5. ve 18. maddelerinde belirtilen kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde
bulunmuştur.
b. Değerlendirme
57. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
58. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
59. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
60. Genel ilkeler için Gülser Yıldırım (2),§§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
61. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme suçundan 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır.
62. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
63. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
64. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 1. Sulh
Ceza Hâkimliği başvurucunun bazı konuşmalarına ve DTK bünyesindeki
faaliyetlerine değinerek PKK silahlı terör örgütünü kurma ve yönetme suçu
yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 18).
65. Kamuoyunda hendek
olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK
aralarında Sur, Cizre, Nusaybin ve Silopi"nin de bulunduğu -PKK Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki- bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara
hendekler kazıp barikatlar kurmak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar
yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet kurmaya çalışmıştır.
Güvenlik görevlileri bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması,
böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır.
Bu kapsamda Sur, Cizre, Silopi, Silvan ve İdil"de de operasyonlar
gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde
ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok
sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve
çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi de hayatını
kaybetmiştir (bkz. § 8).
66. Soruşturma mercilerinin yaptığı tespitlere göre başvurucunun
bu olayların yaşandığı dönemde Diyarbakır"da yaptığı açıklamada Cizre, Sur,
Nusaybin ve Silopi’de PKK mensuplarına yönelik yürütülen operasyonlarda
yaşamını yitiren PKK mensuplarını övdüğü, bunlara selam gönderdiği, bu yerlerde
PKK mensuplarınca gerçekleştirilmek istenen öz yönetim, özerklik gibi eylemleri
desteklediği, buna karşılık güvenlik kuvvetlerinin yürüttüğü mücadeleyi ise
katliam olarak nitelediği ileri sürülmüştür.
67. Başvurucunun aynı tarihlerde PKK terör örgütüne müzahir bir
televizyondaki PKK"nın Cizre ve Sur’da
gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden dolayı başlatılan operasyonları protesto
etmek amacıyla yapılan eylemlere halkın destek vermesi yönünde çağrıda
bulunduğu, yöneticisi olduğu KJA Derneğinin debu
faaliyetin yanında yer aldığını belirttiği, bu çağrılar üzerine 27/2/2016
tarihinde yaklaşık bin beş yüz kişilik bir grubun toplandığı ve“Her yer Suriçi, her yer
direniş”, “PKK halktır, halk
burada”, “Suriçinde direnen gerillaya bin selam”, “PKK intikamdır”, “Gerilla gerilla”
şeklinde sloganlar atıldığı ifade edilmiştir.
68. Hâkimliğin kararında başvurucunun farklı tarihlerde yaptığı
konuşmalarda PKK"nın hendek kazmak suretiyle özerk yönetimler oluşturma hedefi doğrultusundaki
eylemlerini meşru gösterdiği, bu konuda yapılan protesto eylemlerine katılmak
için çağrıda bulunduğu ve kendisinin de bu eylemlere katıldığı, KCK sözleşmesi
kapsamında faaliyet gösteren DTK"nın faaliyetlerine
katıldığı belirtilerek terörle bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğu ifade edilmiştir.
69. Öte yandan başvurucu tarafından yapılan konuşmalar hendek
olaylarının en yoğun şekilde yaşandığı yerlerden biri olan Diyarbakır"da
gerçekleşmiştir. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi
konumunu -eski bir BDP milletvekili olması-, söz konusu konuşmaların yapıldığı
dönemi ve yerleri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak
terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul etmelerinin
temelsiz olduğu söylenemez.
70. Başvurucunun ayrıca 3/3/2015-6/3/2015 ve 5/9/2015-7/9/2015
tarihlerinde kendine ait Twitter hesabından Abdullah
Öcalan"ın basılı fotoğrafının olduğu tişörtleri giyen birden fazla kadının
fotoğrafını ve "Direnişi ören
kadınlarımızı dönüşümsüz açlık grevine girdi." şeklindeki
yazıyı, PKK"nın Suriye"deki örgütlenmesi olan YPJ"li
iki kişinin ölümüyle ilgili fotoğrafı ve PKK"nın Suriye kolu olan YPG örgütüne
mensup öldürülmüş bir kişinin fotoğrafını paylaştığı ileri sürülmüştür.
Soruşturma mercilerinin PKK"yı olumlayan ve sempatik
gösteren ifadeler içeren söz konusu konuşmaların, resimlerin terörle bağlantılı
bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz olduğu
söylenemez.
71. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
72. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
73. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütü
kurma ve yönetme suçuna ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına,
suçun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan
katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 18, 19).
74. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü kurma ve yönetme suçları, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tipleridir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın
ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan bu suç, 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır.
75. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
76. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/07/2017, § 76).
77. Başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel olarak 2012
yılı Ocak ayı ile 2016 yılı Ekim ayı arasındaki eylemlere ilişkin olması,
dolayısıyla iddia edilen suçların işlendiği tarihten uzunca bir süre sonra
tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca soruşturma
süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olup olmadığının da incelenmesi
gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki -suç tarihi ile tutuklama
tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu- bazı olaylara ilişkin
başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur (Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016§§ 139-141; Süleyman
Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, §§ 228-232).
78. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede beş
yıllık süre içinde işlendiği ileri sürülen birçok eylem mevcuttur. Bu kapsamda
çok sayıda soruşturma yürütüldüğü görülmektedir. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi tarafından kuvvetli belirti olduğu kabul edilen eylemler genel olarak
2015 yılı sonu ve 2016 yılı başlarında işlenmiştir. Başvurucunun terörle
bağlantılı olarak suç işlediğine yönelik kuvvetli belirti oluşturan fillerin
gerçekleşme tarihinden kısa bir süre sonra başvurucu hakkındaki çok sayıda
soruşturma dosyasının -eylemlerin birlikte değerlendirilmesi bakımından-
birleştirildiği ve başvurucunun 2016 yılı Ekim ayında gözaltına alınıp
tutuklandığı görülmektedir. Dolaysıyla somut olayda soruşturma süreci
bakımından tutuklamanın ölçülü/gerekli olmadığını söylemek mümkün değildir.
79. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64).
80. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat
edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, § 176).
81. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin Anayasa"da öngörülenin dışında siyasi bir amaçla gerçekleştirildiği
iddiasının incelenmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına
İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
83. Başvurucu; hakkındaki gözaltı ve ifade süreçlerinde
suçlamalara dair ayrıntılı şekilde bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını
inceleme talebinin kısıtlama
kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, kendisine yönelik suçlamaları
ve bunların delillerini öğrenemediğini, böylelikle silahların eşitliği ilkesine
riayet edilmediğini, bu nedenle savunma yapma ve tutukluluğa etkili bir şekilde
itirazda bulunma imkânından yoksun bırakıldığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
84. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
85. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
86. Anayasa"nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalanan veya
tutuklanan kişiye yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların hemen yazılı olarak bildirilmesini, yazılı bildirimin mümkün
olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl, toplu suçlarda ise en geç hâkim huzuruna
çıkarılıncaya kadar bildirilmesini öngörmektedir (Günay Dağ ve diğerleri, §
168).
87. Diğer taraftan Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası
uyarınca, hürriyeti kısıtlanan kişi kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
88. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30). Silahların eşitliği ilkesi, davanın
taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava
dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu
nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını
gerektirmektedir (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70, 71).
89. Yakalanan bir kişiye, yakalanmasının temel maddi ve hukuki
sebepleri teknik olmayan ve anlayabileceği basit bir dilde açıklanmalı; böylece
kişi, uygun görürse hürriyetinden yoksun bırakılmasının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında kanuna uygunluğuna itiraz etmek üzere
mahkemeye başvurma imkânına sahip olabilmelidir. Bununla birlikte Anayasa"nın
19. maddesinin dördüncü fıkrası, yakalama veya tutuklama sırasında verilen
bilgilerin yakalanan veya tutuklanan kişiye isnat edilen suçların tam bir
listesini içermesini, bir başka deyişle hakkındaki suçlamalara esas tüm
delillerin bildirilmesini ya da açıklanmasını gerektirmemektedir (Günay Dağ ve diğerleri, § 175).
90. İfadesi ya da savunması alınırken başvurucuya, erişimi kısıtlanan
belgelerin içeriğine ilişkin sorular sorulmuş veya başvurucunun tutukluluk
kararına yönelik itirazında bu belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması
durumunda başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden belgelere erişiminin
olduğunun, içerikleri hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğunun ve bu nedenle
de tutukluluk hâlinin gerekçelerine yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde
ettiğinin kabulü gerekmektedir. Böyle bir durumda kişi, tutukluluğa temel
teşkil eden belgelerin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahiptir (Hidayet Karaca, § 107).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
91. Başvuru formunda soruşturma dosyası hakkında gizlilik kararı
bulunduğu ileri sürülmüş ancak bu kararın Savcılık ya da hangi mahkeme
tarafından, hangi tarihte verildiğine ilişkin bir açıklamada bulunulmamıştır.
92. Başvuru formu ve eklerinde, kısıtlama kararının daha sonra
kaldırılıp kaldırılmadığı hususunda herhangi bir bilgi veya belge bulunmamakla
birlikte Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabul edildiği/tensip
zaptının hazırlandığı 3/2/2017 tarihi (bkz. § 26) itibarıyla kısıtlılık, 5271
sayılı Kanun"un 153. maddesinin (4) numaralı fıkrası uyarınca kendiliğinden
sona ermiş bulunmaktadır.
93. Başvurucuya yöneltilen suçlamalar, değişik tarihlerde yaptığı
basın açıklamaları, katıldığı toplantılar veDTK
kapsamındaki faaliyetlerine ilişkindir. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan ifade alma işlemi sırasında üzerine atılı suçlamaları
anladığını belirtmişve bu kapsamda sorulan sorulara
cevap verdiği görülmüştür (bkz. § 13).
94. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 3/10/2016 tarihli tutuklama talep yazısı
incelendiğinde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı şekilde
açıklamada bulunulduğu görülmektedir. Bu bağlamda suça konu edilen olaylarla
ilgili bilgi ve delillere yer verilmiş, bu eylemlerin hukuki niteliğine yönelik
olarak da değerlendirmelerde bulunulmuştur (bkz. § 14). Anılan talep yazısı
sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya
okunmuş, ayrıca sorgu tutanağında başvurucuya isnat edilen suçların okunup
anlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun sorgu sırasında suçlama konusu
olaylarla ilgili anlatımda bulunduğu, sorulan sorulara cevap verdiği
görülmektedir (bkz. § 15). Hâkimlik, tutuklama kararında da tutuklamaya konu
edilen suçlamalarla (eylemlerle) ilgili ayrıntılı değerlendirmelerde
bulunmuştur (bkz. § 18). Ayrıca başvurucunun tutukluluğa itiraz dilekçesinde de
usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir biçimde beyanda bulunulmuştur. Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafiinin isnat edilen suçlamalara
ve tutukluluğa temel teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu
sonrasında erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
95. Dolayısıyla suç işlendiği şüphesine bağlı olarak özgürlükten
yoksun bırakılmanın ilk aşamasında yapılan yargısal denetimin kapsamı ile
suçlamalara dayanak olan temel unsurların başvurucuya veya müdafiine
bildirildiği, başvurucuya bunlara itiraz etme imkânı verildiği ve tutuklamaya
temel oluşturan delillerin nitelikleri dikkate alındığında salt kısıtlılık
kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânından yoksun bırakıldığı
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
96. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle soruşturma dosyasına erişim imkânı verilmediği iddiasına ilişkin
olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
97. Başvurucu, soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların
tamamının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkı kapsamında kalan değişik
tarihlerde katıldığı miting, basın açıklaması, konferanslar gibi etkinliklerde
yaptığı konuşmalar olduğunu belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
98. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın özgürlükleri,
dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları gibi diğer
temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken öncelikle tutuklamanın
hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığını
değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da tutukluluğun
süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak diğer temel hak
ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca, §§ 111-117; Mehmet Baransu,
§§ 157-164; Günay Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet Haberal, §§
105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014 §§
61-75; Faysal Sarıyıldız, B. No:
2014/9, 3/1/2014, §§ 61-75; İbrahim Ayhan,
B. No: 2013/9895, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, §§ 60-74).
99. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 61-82). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate
alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri
nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı
bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
100. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğünün ihlal ettiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı
açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.