
Esas No: 2015/20153
Karar No: 2015/20153
Karar Tarihi: 10/10/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUSTAFA KEMAL ÇELİK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/20153) |
|
Karar Tarihi: 10/10/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Recep KAPLAN |
Başvurucu |
: |
Mustafa
Kemal ÇELİK |
Vekili |
: |
Av. Mustafa
YILDIZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üst düzey bir kamu görevlisiyle ilgili haber ve
yorumlar nedeniyle adli para cezasına hükmedilmesinin ifade ve basın
özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu Batman Postası gazetesinin (gazete) yayın kurulu
başkanı ve köşe yazarıdır.
10. Emniyet İstihbarat Dairesi eski başkanı olan Sabri Uzun
(yazar) tarafından kaleme alınan "İN"
adlı kitapta Türkiye"de Fetullah Gülen isimli kişi
tarafından kurulan, 1960"lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve yakın
döneme kadar dinî bir grup olarak nitelenen, Cemaat,
Gülen Cemaati, Fetullah Gülen Cemaati, Hizmet
Hareketi, Gönüllüler Hareketi ve
Camia gibi isimlerle anılan ve son yıllardaki soruşturma ve
kovuşturma belgelerinde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak
isimlendirilen yapının (Aydın Yavuz ve
diğerleri [GK], B. No:
2016/22169, 20/6/2017, § 22) ilişkili olduğu belirtilen bazı hukuksuzluklarla
ilgili bilgilere yer verilmiştir. Kitabın ön sözündeki ifadelere göre bu kitap
anılan hukuksuzluklarla ilgili olarak yazarın duyum, değerlendirme, tanıklık ve
düşüncelerini kapsamaktadır. Anılan kitapta başvuru konusu olayla ilgili olarak
aşağıdaki bölümler yer almıştır:
"Bir
Polis Cemaat"i Anlatıyor (2009) [s.
229]
...
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Sorumlusu
D....: Batman Emniyet İstihbarat ve Terörle
Mücadele-TEM Şube sorumlusu. Batman ..."da makina mühendisi, ... Lojmanları"nda ikamet eder. Kahramanmaraşlı, 1.80
boylarında, beyaz tenli, zayıf, gözlüklü, saçları önden dökük. [s. 233]
...
Bu notu yazan kişi, istihbarat Daire
Başkanlığı"nda polis memuru olarak göreve başlamış, 2. ve 1. bölgelerde değişik
illerde görev yaptığını ifade etmiştir. X memur bize tamamen kendi iradesiyle
bazı kurumlardaki F Tipi yapılanmayla ilgili bilgileri gizli bir şekilde
yazmıştır.
Bu kapsamda yazılı bilgiler tamamen kendi
cümle ve anlatımlarıyla hiçbir ekleme ya da yorum yapılmadan aktarılmıştır.
Ben, kendisini tanıyorum. Yazdıklarının doğru
olduğu kanısındayım. Anlattıklarının yüzde onunun yalan olduğuna, intikam alma
duygusuyla yazdığına inanıyorum. Adli sorumluluk doğmaması için ad ve soyadları
ben kısalttım. Hem kişileri karalamamak, hem tazminat
yükümlülüğü yaratmamak hem de Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde kendimi
sorumlu duruma düşürmemek istedim. [s. 236]"
11. Gazetenin 16/2/2015 tarihli nüshasının ön sayfasında anılan
kitaba dayanılarak şu şekilde bir haber yapılmıştır:
"ŞOK ŞOK ŞOK: İstihbaratçının
İtirafları ..."yu Karıştırdı
Bir ay önce yayımlanan İN adlı kitapta yer
alan ve ... Bölge Müdür Muavini [D.D]"i
kasteden iddialar ... Batman Bölge Müdürlüğünde şok etkisi yarattı. Emniyet
İstihbarat Dairesi eski Başkanı Sabri Uzun"un kaleme aldığı, ... başta olmak
üzere ard arda gelen kaset furyası, Dink cinayeti ve
diğer komploları tüm çıplaklığı ile anlatan kitabın 133. Sayfasında ... da
görevli D. adında ki kişinin Batman Terörle Mücadele (TEM) sorumlusu ve aynı
zamanda paralel yapı içinde yer alan üst düzey bir yetkili olduğu anlatılıyor.
HER ŞEY ONU ANLATIYOR
"İN" adlı kitabın 233. Sayfasında; D. Batman
Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele (TEM) Şube sorumlusu Batman da makina
(petrol) mühendisi, lojmanlarda ikamet eder. Kahramanmaraşlı 1.80 boylarında,
beyaz tenli, zayıf, gözlüklü, saçları önden dökük. ibaresi
yazılarak, halen ... Batman Bölge Müdürlüğünde Müdür Muavini olarak görev yapan
petrol mühendisi [D.D.]"yi işaret ettiği belirtilerek, paralel yapıda yer alan bu
ismin halen görevde olmasına bir anlam verilmediği dile getirildi.
ÜÇ GÖREVİ BİRDEN YAPIYORMUŞ
Eski İstihbarat Başkanı Sabri Uzun un
iddialarına göre ... Batman Bölge Müdür Muavinliği görevini yürüten kişinin
aynı zamanda TEM sorumlusu ve paralel yapıya mensup bir yetkili olduğu üç
görevi aynı anda birden ifa ettiği iddia ediliyor.
KİMSE TEKZİP ETTİRMEDİ
Bu arada İN kitabında yer alan ve ... Batman
Bölge Müdür Muavini [D.D.]"yi işaret eden ciddi iddialarla ilgili olarak hiçbir resmi
makamdan açıklama ve tekzip gelmediği de belirtilerek, yetkililerin bu konuda
mutlaka açıklama yapması ve iddiaların doğru olması halinde [D.D]" nin acilen görevden
alınması gerektiğini dile getirdiler.
SAVCILAR GÖREVE
Bu arada paralel yapı soruşturmasını yürüten
Savcıları göreve davet eden ... çalışanları; Eğer
iddialar doğru ise bir istihbarat elemanının... da çalışmasının işçi barışını
zedeleyeceği gibi işçiler arasında huzursuzluk yaratacağı belirtilerek; Paralel
yapıya mensup kişiler tek-tek tespit edilirken bu tür kişilerin hale en hassas
yerlerde görev alması son derece ilginçtir. Diyerek, gerçeklerin mutlaka açığa
çıkması adına Savcıları göreve davet ettiklerini dile getirdiler."
12.Gazetenin aynı tarihli nüshasının ikinci sayfasında
başvurucunun konuyla ilgili şu şekildeki yorumlarına yer verilmiştir:
"Paralel yapı meselesi çıktıktan sonra
çok şey yazılıp çizildi. Son olarak Emniyet İstihbarat Dairesi eski başkanı
Sabri Uzun"un İN isimli kitabı yayımlandı. Bu kitapta paralel yapının
uzantıları kaset furyası, Dink cinayeti ve daha birçok komplo anlatılıyor.
Kitabın 233. sayfasında yer alan iddialar gerçekten de öyle yabana atılır
cinsten değil ayrıca Batman ve ... da görevli bir yetkiliden söz ediliyor. Bu
yetkili halen ... üst düzey yetkilisi üstelik Batman Bölge Müdür muavini Evet yanlış duymadınız. Kitapta D. diye bahsedilen ve tarif
edilen kişi ... Batman Bölge Müdürü [D.D]"yi tarif ediyor. Tüm
işaretler onu gösteriyor.
"D. Batman Emniyet İstihbarat ve Terörle
Mücadele (TEM) Şube sorumlusu Batman da makina (petrol) mühendisi, lojmanlarda
ikamet eder. Kahramanmaraş"lı 1.80 boylarında, beyaz
tenli, zayıf, gözlüklü, saçları önden dökük."
... da üst düzeyde görev yapan bu kişi aynı
zamanda TEM in de sorumlusu ve paralel yapının kilit adamlarından biri.
Eğer kitapta anlatılanlar doğru ise bu kişi
devletin derin istihbarat güçlerinden biri aynı zamanda paralel yapının önemli
abilerinden! Ayrıca bu iddiayı ortaya atan Emniyet İstihbarat Dairesi eski
Başkanı Sabri Uzun öyle yabana atılır biri de değil.
Devlet terörle mücadele adı altında istihbarat
teşkilatında bu tür kişilere görev verip, belli kademelerde yetki veriyor, bunu
bilmeyen yok ancak işin ilginç tarafı bu kişinin paralel yapı içerisinde
olması. Bir yandan devletin istihbaratında görev alacak diğer yandan paralel
yapının içinde yer alacaksın. Devlet bu kişiyi ya paralel yapının içine bilerek
sokmuş ya da sonradan paralel yapının içine dahil olmuştur.
Paralel yapının içinde de bildiğiniz gibi
istihbaratçılar mevcuttu ya da paralel yapının düzeni bozulunca "Ben paralelci değilim" diyerek bu yapıdan uzaklaşmaya
çalışanlar da olmuştu. Alternatifleri daha da çoğaltmak mümkün ancak bu kişi
bir şekilde deşifre oldu. Bundan böyle istihbarat adına çalışan, ayrıca
paralelin içinde yer alıp, ... üst düzey kademesinde görev alması doğru
değildir. Bundan böyle safını ve rengini belirlemek durumundadır. Devlet olarak
da böylesine karanlık bir kişinin ne amaca hizmet ettiği de tespit edilmelidir.
Eğer paralel yapıya hizmet ettiği kanıtlanmışsa bu kişinin ... da halen görev
yapması ne alaka.? Emniyette, Yargıda ve daha birçok devlet dairesinde paralel
yapıya mensup kişiler görevden alındı ya da görev yerleri değiştirildi. Peki D.
denen bu kişi neden hala görevde? Ve neden hala Batman da..?
[D.D] ... Batman Bölge Müdür Muavinliği görevi sırasında
birçok personel sınavları da yapıldı ve tamamında sınav komisyon üyesi olarak
da görev aldı. Yani ... ya alınacak işçilerin tasnifini bizzat kendisi yaptı.
Başka illerden gelip sınava başvuran kişilerin D. denen kişinin eleğinden
geçtiği de artık aşikardır.
... nun ve
memleketimizin kaderi ile oynayan bu tür kişilerin ne amaca hizmet ettiğini
bilmeyen kalmadı. Paralel yapı soruşturmalarını yürüten Savcılar sanırım bu
kitabı da incelemeye almışlardır. Eski bir istihbaratçının yazdığı bu kitabın
elbette ki dayanağı da vardır. Eğer iddialar doğru ise ki büyük ihtimalle
doğrudur bu tür karanlık insanları aramızda görmek istemiyoruz. Gereken ne ise
kısa sürede yapılmalıdır. Yapılmadığı takdirde ... ve diğer kurumlar zan
altında kalacaklardır. Eğer temizlik yapılıyorsa herkese eşit davranılmalı ve
suç unsuru varsa mutlaka cezasız kalmamalıdır. Çünkü bu iddialar gerçekten de
yenilir yutulur cinsten değildir. Kamu görevlisi gibi görünüp, TEM sorumlusu
olmak ayrıca paralel yapının içinde yer almak inanılır gibi değil. Kim bilir
daha neler göreceğiniz neler..?"
13. Yukarıdaki haber ve yorumlar üzerine Batman"daki bir kamu
kurumunda üst düzey bir kamu görevlisi olarak çalışan D.D. (müşteki) başvurucu
hakkında şikâyette bulunmuştur. Yapılan soruşturma sonucunda başvurucunun
hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiştir.
14. Batman 4. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada
Mahkeme -Müştekinin taleplerine uygun olarak- Batman İl Emniyet Müdürlüğüne
Müştekinin TEM şube ile bağlantısı olup olmadığını, ilgili kamu kurumuna da
Müştekinin personel alımındaki yetkisini sormuştur. Yargılama sonunda Mahkeme,
aşağıdaki gerekçelerle başvurucunun 1.500 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına 24/11/2015 tarihinde kesin olarak karar verilmiştir
(Başvurucu kararı aynı tarihte öğrenmiştir.):
"Bahsi geçen yazılarda Emniyet İstihbarat
Dairesi eski başkanı Sabri UZUN"un yayımlanan
"İN" adlı kitabından alıntılar yapılarak ve kitapta yalnız D. olarak
belirtilen ismin müşteki[D.D.]olduğu belirtilerek
yorumlara yer verilmiştir. Suça konu yazılarda başlıca;
-"..."da görevli D. adındaki kişinin Batman
Terörle Mücadele (TEM) sorumlusu ve aynu zamanda
paralel yapı içinde yer alan üst düzey bir yetkili olduğu anlatılıyor"
-"...halen ... Batman Bölge Müdürlüğü"nde
Müdür Muavini olarak görev yapan petrol mühendisi[D.D]"iişaret ettiği belirtilerek ,paralel yapıda yer alan bu
ismin halen görevde olmasına bir anlam verilemdiği
dile getirildi."
- "... [D.D.] ... Batman Bölge Müdür
Muavinliği görevi sırasında birçok personel sınavları da yapıldı ve tamamında sanıv komisyon üyesi olarak da görev aldı.Başka illerden gelip sınava başvuran kişilerin
D. denen kişinin eleğinden geçtiği de artık aşikardır."
-"...bu tür karanlık insanları aramızda görmek
istemiyoruz."
şeklinde ifadeler kulanıldığı,
...
Batman İl Emniyet Müdürlüğü tarafından
02.10.2015 tarihinde mahkememize gelen cevabi yazıda müşteki[D.D]"nin TEM şube ile hiçbir bağlantısının olmadığının
belirtildiği,
... Hukuk Müşavirliği tarafından 07.10.2015
tarihinde mahkememize gelen cevabi yazıda müştekinin 11 mülakat sınavının 3
tanesinde üye olduğunun ve 380 kişilik alımın77 kişisinde imzası olduğunun
belirtildiği anlaşılmıştır.
...
Somut olaydasanıkların
herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın, kamuoyunda ve halen yargılaması devam
eden kimi yargı makamlarınca terör örgütü olarak kabul edilen bir yapının üyesi
olduğunu belirterek müştekinin adını da açıkça yazarak soyut isnatlarda
bulundukları, yazılarda gerçekliği tartışılır eski bir istihbarat üyesinin
kitabı dışında nesnel bir dayanağın belirtilmediği, müştekinin toplum içindeki
itibarı ve diğer fertler nazarında saygınlığının zedelendiği, suça konu yazılar
ile kamu önünde küçük düşürülme amacı taşındığı değerlendirilerek hakaret
suçunun oluştuğu anlaşılmıştır."
15. Başvurucu 23/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide
edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek
suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki
yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...”
B. Uluslararası Hukuk
17. İfade özgürlüğünün demokratik toplumdaki önemi ile ifade
özgürlüğü ve itibarın korunmasını isteme hakkı arasındaki ilişkiyle ilgili
uluslararası hukuk kaynaklarının derli toplu verildiği bir karar için Koray Çalışkan (B. No: 2014/4548,
5/12/2017, §§ 17-19) kararına bakılabilir.
1. Demokratik Bir
Toplumda Basının Rolü
18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), demokratik bir
toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM"e göre basının -görev ve sorumluluklarının bilincinde
olarak- kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM,
basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu
fikir ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e
göre bu görevi olmasa basın, vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog)
rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç
[BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62; Pedersen
ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No:
49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2) [BD], B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, §
102).
19. AİHM, Radio France ve diğerleri/Fransa (B. No:
53984/00, 30/3/2004, § 37) kararında basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi
ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:
"Mahkeme, ifade özgürlüğünün kullanımının
doğasında var olan görev ve sorumluluklar nedeniyle, AİHS"nin 10. maddesinin
kamu yararına ilişkin meseleler konusunda gazetecilere sağladığı teminatın,
gazetecilik etiğine uygun olarak doğru ve güvenilir bilgi sağlamak amacıyla iyiniyetle hareket etme şartına tabi tutulabileceğini yineler
(örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç,
§ 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No:
51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın
özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya (provocation)
izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç,
§ 59)..."
2. Gazetecilerin Haber ve
Yorumlarında Başka Kaynaklara Referans Vermeleri
20. AİHM"e göre, gazetecilerin başka
bir kişiye ait açıklamaların yayılmasına yardımcı oldukları gerekçesiyle
cezalandırılmaları -basının kamusal menfaatlerle ilgili tartışmalara katkı
fonksiyonuna ciddi biçimde zarar verebileceğinden- çok önemli gerekçeler
olmadığı sürece kabul edilemez (Jersild/Danimarka [BD],
B. No: 15890/89, 23/9/1994, § 35). AİHM"in
gazetecilerin başka kaynaklardan alıntı yaptıkları ve bu bağlamda yaptırıma
tabi tutuldukları durumlara ilişkin yaklaşımı aşağıdaki kararlar üzerinden
izlenebilir:
a. Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç ([BD], B. No: 21980/93,
20/5/1999)
21. Bu karara konu olay, resmî olarak görevlendirilen bir
müfettişin fokların derilerinin canlı olarak yüzüldüğü ve hukuka aykırı şekilde
avlanıldıkları ile ilgili iddialar da dâhil olmak üzere foklara eziyeti ve bu
konudaki araştırmaları esnasında mürettebat tarafından kendisine saldırıda
bulunulduğu yönünde bilgileri içeren raporunun yerel basında yayımlanmasıyla
ilgilidir. Raporda herhangi bir isme yer verilmeksizin genel olarak fok
avcılığında kullanılan geminin mürettebatı itham edilmektedir. Balıkçılık
Bakanlığı, ithamlara muhatap olan kişilere haklarındaki suçlamaları yanıtlama
imkânı vermek maksadıyla raporun geçici olarak halka açıklanmaması yönünde
karar almıştır. Bu konuyla ilgili kurulan Soruşturma Komisyonu, rapordaki
suçlamaların ispatlanamadığı kanaatine varmıştır. Norveç mahkemeleri, raporun yayımlanmasının
gemi mürettebatının itibarını zedelediği ve başvurucuların iddiaların
gerçekliğini ortaya koyamadıkları için gazetecilik etiğine uygun hareket
etmedikleri kanaatine varmış; başvurucuları tazminat ödemeye mahkûm etmiştir (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93,
20/5/1999, §§ 8-11, 30-33, 61).
22. AİHM bu başvuruda, mürettebatın fokların derisini canlı
olarak yüzdüğü ve müfettişe saldırdığı yönündeki iddiaların ciddi olduğunu
ancak haberde kullanılan genel ifadelerden dolayı okuyucuların bu durumun
abartılı bir şekilde sunulduğunu kavrayabileceğini belirtmiştir. AİHM"e göre fok avcılığı konusunda geçmişten bu yana başka
haberler de yayımlayan başvurucuların kamu menfaatleriyle ilgili bir konuda
yaptıkları haberde ilgili müfettiş raporunda aklanan kişilerin isimlerini
vermekle birlikte itham edilen kişilerin isimlerini yayımlamamaları iddiaların
etkisini azaltmıştır. AİHM"e göre başvuruya konu
haberde yer verilen raporun -ilgili Bakanlık tarafından hazırlattırılan resmî
bir rapor olması da gözönünde bulundurulduğunda-
üstlendiği bekçi köpeği rolü ışığında basının ilave bir araştırma yapmasına
gerek olmaksızın raporların içeriğine dayanma hakkı vardır. AİHM raporun
açıklanmamasına karar verilmiş olmasına rağmen bu raporun yayımlanmasının
gizliliğe dair herhangi bir kanunu ihlal ettiğinin ileri sürülmediği ve ilgili
Bakanlığın haberin yapılmasından önceki süreçte rapordaki eleştirilerin
doğruluğuna ya da müfettişin yetkisine dair kamuya bir görüş açıklamadığı, tersine
Norveç Haber Ajansına yasa dışı avlanmaya dair iddiaların gerçek olabileceğine
dair görüş açıkladığı ve başvurucuların haber yaparken iyi niyetle hareket
ettikleri tespitinde de bulunmuştur (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç,
§§66-72).
23. AİHM; bu davada sonuç olarak başvurucuların tazminat ödemeye
mahkûm edilmesine dair gerekçelerin müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli
olduğunu göstermek bakımından ilgili olmakla birlikte yeterli olmadığı, ayrıca
başvuruya konu müdahalenin gözetilen amaçla orantılı da olmadığı sonucuna
varmıştır (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç, §73).
b. Thoma/Lüksemburg (B. No: 38432/97, 29/3/2001)
24. Bu karara konu olayda, basın mensubu olan başvurucu bir
televizyon programı esnasında başka bir meslektaşının sektörü iyi bilen bir
kişiye göre Su ve Orman Komisyonu görevlilerinin biri dışında tümünün
ayartılabilir olduğunu belirttiği bir yazısından alıntı yapmıştır. Bu konuyla
ilgili açılan davalarda mahkemeler başvurucunun yazıdaki iddialarla arasına
resmî bir mesafe koymadığı ve iddiaları benimsediği tespitini yapmışlardır.
Mahkemeler bu kapsamda başvurucunun iddialarının dayanaklarını yeterli ölçüde
göstermede başarısız olduğu ve sorumluluğunun doğduğunu kabul etmişlerdir.
AİHM; bu olaya ilişkin başvuruda başvurucunun resmî görevlilerle ilgili
iddialarının ciddi olduğunu, başvurucunun başka bir meslektaşının yazısından
alıntı yapma yanında resmî görevlilerin kendilerine bir fırsat sunulduğuna ele
geçen fırsatı kullanma konusundaki ayartılabilirliklerine
referans yaptığını ve ayrıca görevlerini yaparken kamu güvenine dayanması
gereken resmî görevlilerin özel ormanlık alandaki ticarete karıştıklarını ima
ettiğini ifade etmiştir (Thoma/Lüksemburg, B. No: 38432/97, 29/3/2001, §§50-57).
25. Buna karşın AİHM, programda ele alınan konunun Lüksemburg
basınında geniş ölçüde tartışılan kamusal menfaatlerle ilgili bir konuya dair
olduğunu belirtmiştir. AİHM"e göre hükûmetin
başvurucunun atıf yaptığı iddiaları benimsediği yönündeki görüşünün makul
olmadığı söylenemez. Ancak AİHM; gazetecilerin atıf yaptıkları ve başkalarını
incitebilecek, provoke edebilecek ve onların itibarlarına zarar verebilecek bir
bilginin içeriğine sistemli ve resmî olarak mesafe koymalarına yönelik genel
bir yükümlülüğün basının güncel olaylar, görüşler ve fikirler konusunda bilgi
sağlama rolüyle bağdaştırılamaz olduğunu ifade etmiştir. AİHM ayrıca somut
olayda başvurucunun program süresince devamlı bir şekilde kendisinin başka bir
yazardan atıf yaptığı konusunu açıkladığını ancak başka bir meslektaşından atıf
yaptığı yazı üzerinde yorum yaparken bu yazıyı iyi kaleme alınmış bir yazı
olarak tanımladığını belirtmiştir. İlave olarak başvurucunun, özel bir ormanlık
alanın sahibi olan üçüncü bir kişiye, alıntı yaptığı yazıdaki bilgilerin doğru
olduğunu düşünüp düşünmediğini sorduğunu ifade etmiştir (Thoma/Lüksemburg, §§58-64).
26. AİHM, bütün bu değerlendirmeler ışığında başvurucuyu sorumlu
tutmaya yönelik gerekçelerin başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin
demokratik bir toplumda gerekli olduğunu gösterme noktasında yeterli olmadığı
sonucuna ulaşmıştır (Thoma/Lüksemburg, §§65, 66).
c. Verlagsgruppe News Gmbh/Avusturya
(B. No: 76918/01, 14/12/2006)
27. Bu karar bir dergiye el koyulması olayıyla ilgilidir. Karara
konu olayda, bir sanatçı yazdığı ve bir gazetede yayımlanan açık mektupta
Avusturya Özgürlük Partisi mensubu bazı politikacılara yönelik "ahlaksız", "sonradan görme", "alçak" gibi ifadelere yer
vermiştir. Başvurucu, bu sanatçı aleyhine açılan hakaret davasına yönelik
haberi verirken mektuptan alıntı yapmıştır. AİHM; bu davada başvurucunun
kendisinin iddialar ileri sürmediği, sadece mektuptan alıntılar yaparak
mektuptaki açıklamaların yayılmasına katkıda bulunduğu yönünde tespitler
yapmıştır. AİHM, mektubun daha önce bir başka gazetede yayımlanmış olması
nedeniyle mektupta yer verilen ifadelerin zaten geniş ölçüde yayılmış olduğunu
belirtmiştir. AİHM bu nedenlerle, tanınmış politikacılara yönelik olan ve
kamusal menfaatlere ilişkin tartışmalara katkı sunan haberden dolayı yaptırım
uygulanabilmesi için mektuba dair oldukça ikna edici gerekçelere ihtiyaç
olduğunu ifade etmiştir (Verlagsgruppe News Gmbh/Avusturya,
B. No: 76918/01, 14/12/2006, §§29-31).
28.Avusturya mahkemeleri, başvurucunun yazısının bir bölümünün
sadece önceki mektubun objektif olarak raporlaması olarak görülebileceğini
ancak bazı paragrafların okuyucuya alıntı yapılan paragrafta ismi geçen kişiler
hakkında kullanılan ifadelerin gerçekten doğru olduğu yönünde önermelerde
bulunduğu tespitini yapmıştır. AİHM bu gerekçeyi oldukça ikna edici gerekçe olarak kabul etmemiştir. AİHM"e göre hakarete ilişkin davayı konu alan yazının
eleştirel bir yazı olduğu doğrudur. Ancak bu kendiliğinden yazının alıntı
yaptığı mektuptaki ifadeleri benimsediği şeklinde bir sonuç çıkarılması için
yeterli sayılamaz. AİHM bu noktada, gazetecilerin atıf yaptıkları ve
başkalarını incitebilecek, provoke edebilecek ve onların itibarlarına zarar
verebilecek bir bilginin içeriğine sistemli ve resmi olarak mesafe koymalarına
yönelik genel bir yükümlülüğün basının güncel olaylar, görüşler ve fikirler
konusunda bilgi sağlama rolüyle bağdaştırılamaz olduğu yönündeki içtihadını
hatırlatmıştır. AİHM ayrıca başvurucunun yazısında bir paragraftan önce "alçak"
kelimesinin koyu olarak ve kesme işaretleriyle başlık yapılmış olmasının da
mektupta geçen ifadeyi alıntılamaktan öte bir anlam taşımadığını belirtmiştir.
AİHM ayrıca alıntı yapılan paragrafın kesme işaretleriyle belirtildiği, italik
harflerle yazıldığı ve yazının geri kalanından kolay bir şekilde ayırt
edilebilir olduğu ve yazının geri kalanında veya başlıklarda mektupta adı geçen
kişilerle ilgili ilave bir yorumun bulunmadığı tespitlerini yapmış ve bu
nedenle yazıda mektuptaki ifadelerin benimsendiği şeklindeki bir argümanı kabul
edemeyeceğini ifade etmiştir (Verlagsgruppe News
Gmbh/Avusturya, §§32-35).
29. AİHM bütün bu değerlendirmeler ışığında Avusturya
mahkemelerinin gerekçelerinin başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik
müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu gösterme noktasında ilgili
ve yeterli olmadığı sonucuna ulaşmış ve müdahalenin orantılılığını incelemeye
gerek görmemiştir (Verlagsgruppe News Gmbh/Avusturya, §36).
d. Standard
Verlagsgesellschaft Mbh
(No. 2)/Avusturya (B. No: 37464/02,
22/2/2007)
30. Bu davada başvurucu Şirketin sahibi olduğu yerel bir
gazetede yapılan haberde; bölgesel hükûmette görev yapan bir idareci hakkında
muhalif bir parti tarafından hazırlattırılan bir uzman görüşüne dayanılarak bu
kişinin kamuya ait bir elektrik şirketinin yönetim kuruluna yapılacak atamalar
konusundaki usullerle ilgili olarak bölgesel hükûmeti kasten yanılttığı yönünde
iddialara yer verilmiştir. Avusturya mahkemeleri; konuyla ilgili davada uzman
görüşünün gerçeğin açığa çıkarılması için yapılacak değerlendirmelerde dikkate
alınabileceğini ancak dava konusu haberde sadece uzman görüşünün verilmesinin
söz konusu olmadığını, bu görüşün adeta kesin bir hüküm gibi sunulduğunu ve bu
görüşün adı geçen kişinin itibarına yönelik bağımsız bir saldırının aracı
olarak kullanıldığını belirtmişlerdir. Mahkemeler; söz konusu haberde referans
yapılan uzman görüşüyle desteklenmeyen iddialar bulunduğu, haberde itham edilen
kişinin görüşlerine yer verilmediği ve bu kişi hakkında daha lehte olan uzman
görüşlerinin belirtilmediği yönünde tespitler de yapmış ve başvurucunun henüz
dağıtılmamış olan nüshalarda, davaya konu ihtilaflı ibareleri karatmasına,
davada verilen kararı yayınlamasına ve davacı tarafından yapılan yargılama
giderlerini ödemesine karar vermiştir (Standard
Verlagsgesellschaft Mbh
(No. 2)/Avusturya, B. No: 37464/02, 22/2/2007, §§18-23).
31. AİHM, bu başvuruda başvuruya konu haberin bir kamu kurumunun
yönetim kuruluna yapılacak atamalar bağlamında yapıldığını ve bu konuda dikkate
değer kamusal ve politik çıkarlar söz konusu olduğundan bu tartışmaya katılımı
sınırlandıran önlemleri çok sıkı bir şekilde inceleyeceğini ifade etmiştir.
AİHM, başvuru konusu haberdeki görüşün yanlı olarak nitelendirilmesinin
başvuruya konu müdahaleyi kendiliğinden haklı gösteremeyeceğini belirtmiş ancak
yerel mahkemelerin haberde atıf yapılan uzman görüşünün çarpıtıldığı yönündeki
tespitlerine dikkat çekmiştir. AİHM, haberi ve haberde atıf yapılan görüşü
kıyaslayarak gerçekten de haberde uzman görüşüne atıfla yer verilen bazı
iddiaların görüşün orijinal hâlinde yer almadığını tespit etmiştir. AİHM,
anılan görüşte yer almayan bu iddiaların habere konu edilen kişiye yönelik
ciddi suçlamalar içerdiğini belirtmiştir (Standard
Verlagsgesellschaft Mbh
(No. 2)/Avusturya, §§38-41).
32. AİHM, başvurucunun muhalif partinin uzman görüşünü özetleyen
basın bildirisine dayandığı yönündeki açıklamalarına da itibar etmemiştir.
AİHM, habere konu kişinin siyasi rakiplerince hazırlattırılan bir görüşe
dayanılan somut olaydaki durumun resmî raporlara dayalı olarak yapılan
haberlerde ilave bir araştırma yapılması ihtiyacı bulunmadığı yönündeki
içtihadıyla (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç, §68) karşılaştırılabilirliği
konusunda ciddi şüpheleri olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca AİHM, başvuruya konu
haberde basın açıklamasına değil doğrudan uzman görüşüne referans yapıldığını
belirtmiştir. AİHM, somut olayda basın etiğinin habere konu kişiye yönelik
suçlamaların ciddiyeti de nazara alındığında başvurucunun ilave bir araştırma
yapmaksızın muhalif partinin basın açıklamasına dayanmasını değil kendisi
bakımından ulaşılabilir olan toplam yedi sayfalık uzman görüşünü incelemesini gerektirdiği
kanaatine ulaşmıştır (Standard Verlagsgesellschaft Mbh (No. 2)/Avusturya, § 42).
33. AİHM, bu nedenlerle ulusal mahkemelerin gerekçelerini ilgili
ve yeterli bulmuş; ayrıca başvurucuya herhangi bir ceza verilmediğini de
dikkate alarak başvurucunun henüz dağıtılmamış olan nüshalarda davaya konu
ihtilaflı ibareleri karatmasına, davada verilen kararı yayımlamasına ve davacı
tarafından yapılan yargılama giderlerini ödemesine dair kararı orantılı
görmüştür (Standard Verlagsgesellschaft
Mbh (No. 2)/Avusturya, §
43).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 10/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu;
i. Yapmış olduğu haber ve yorumların dayanağının Türkiye’nin
gündemini meşgul eden paralel yapı iddiaları ve bu konuyla ilgili bir kitaptaki
bilgiler olduğunu, ele aldığı olayın toplumu yakından ilgilendiren ve bu
yönüyle kamunun bilgilendirilmesini gerektiren bir konu olduğunu,
ii. Bir istihbaratçının yayımlamış olduğu kitapta açıkça
tanıtılan müşteki hakkında yazdığı yazıyı ona hakaret kastıyla değil önemli bir
konunun aydınlatılması amacıyla yazdığını,
iii. AİHM"in ilgili kararlarından
örnekler sunarak daha önce yayımlanmış bir kitap ile aleniyet kazanan duruma
gazetedeki köşe yazısında yer vermesinin cezalandırılmaması gerektiğini,
iv. Müştekinin başvuru konusu yazıların internet linklerinin
kaldırılması için Batman Sulh Ceza Hâkimliğine yaptığı başvurusunun anılan
yazıların basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle
reddedildiğini belirtmiş ve bütün bu gerekçelerle ifade ve basın
özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde;
i. Haberde geçen ifadelerin ilk olarak başvurucu tarafından
ortaya atılmadığını, yayınlanmış olan bir kitapta geçen ifadelerden yola
çıkılarak söz konusu haberin yapıldığını,
ii. Haberde kullanılan ifadelerin kesin yargılar içermediği, “İN” adlı kitabın ilgili kısımlarına
ilişkin olarak birtakım çıkarımlardan ibaret olduğunu,
iii. Başvuru konusu haberin ilgili dönemde ülke gündemini meşgul
eden paralel yapı konusu hakkında yapıldığını, dolayısıyla haberin güncel kamu
menfaatleriyle ilgili ve kamuyu bilgilendirme değerinin olduğunu ve kamusal
faydası yüksek bir tartışmaya katkı sağladığını,
iv. Haberin basının olayları araştırma, eleştirme, yayma ve
haber verme özgürlüğü kapsamında kaldığını,
v. Aynı zamanda ifade özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen müdahalenin
orantlılığı değerlendirilirken yargılamaya konu haber
nedeniyle başvurucunun 1.500 TL adli para cezasına mahkûm edildiğinin ve bu
kararın kesin olarak verildiğinin
gözönünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru
formundaki iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
38. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
"Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak
açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi
olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."
39. Anayasa’nın “Basın
hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın
hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri
hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
41. Başvurucunun müştekiye yönelik yazısı nedeniyle 1.500 TL
adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Söz konusu Mahkeme
kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ...
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
44. 5237 sayılı Kanun"un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
45. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
kararın "başkalarının şöhret veya
haklarının korunması"na
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a)
Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri ve İfade Özgürlüğü
46. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek
başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü
araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi
gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu
çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK],
B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel
Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38). Anayasa Mahkemesi;
Anayasa"nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere
bağlanmış şekli olan ve Anayasa"nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün
demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve
her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu pek
çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın,
§ 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36). Bu
bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve
tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi
araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).
(b) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
47. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme,
sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç
arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz.
Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine
aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde
iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün
parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet
Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15;
AYM, E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
48. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya
elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem
olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı farklılıklarla
birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51;
Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
49. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa"nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır ( bkz. Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§
58, 61, 66).
50. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan
organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade
özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması
gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların
varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla
birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
51. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c) Basının
Ödev ve Sorumlulukları
52. Demokratik bir toplumda basına, siyasetçileri ve kamu
görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla
birlikte Anayasa"nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade
özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa"nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine
ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder."
biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri
kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin
ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev
ve sorumluluklar getirmektedir (Basının görev ve sorumluluklarına
ilişkin bkz. Orhan Pala, B. No:
2014/2983, 15/2/2017, § 46; Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 252/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015,
§ 35; Fatih Taş [GK], B. No:
2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı,
B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43).
53. Bu görev ve sorumluluklar "başkalarının şöhret ve hakları"nın zarar görme
ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu
olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan
Pala, § 47).
54. Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı
göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak
hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Kötü niyetli olarak gerçeğin
çarpıtılması kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Dolayısıyla haber
verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının
kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir (Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.
[GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 42, 43; Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 53, 54; İlhan Cihaner (2),
§§ 60, 61).
55. Söz konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına
ve ifade özgürlüğünü kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi
basın özgürlüğüne yapılan müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun olup olmadığını incelerken meselenin bu yönünü görmezden gelmeyecektir.
56. Öte yandan somut olayı ilgilendiren yönüyle gazetecilerin
üçüncü kişilerden alıntıladıkları ya da üçüncü kişilere referans yaparak ileri
sürdükleri ve başkalarının itibarına zarar verebilecek görüş veya fikirlerin
sunumu esnasında bu görüş veya fikirleri tarafsız olarak aktarmak şeklinde
genel bir yükümlülük getirilemez. Zira böyle bir yükümlülük basının kamuoyuna
çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat
oluşturması şeklindeki fonksiyonuyla bağdaşmaz.
57. Bu bağlamda basının üçüncü bir kişinin başkalarının
itibarına zarar verme ihtimalini barındıran açıklama, görüş veya fikirlerinin
yayılmasına katkıda bulunduğu gerekçesiyle yaptırıma maruz bırakılması çok
ciddi gerekçeler olmadığı sürece kabul edilemez. Basında yer alan haber ve
yorumlarda alıntılanan veya referans yapılan görüş veya fikirlerin kamu
makamlarınca hazırlanan/hazırlattırılan resmî kayıtlara, raporlara veya
verilere dayanması hâlinde basının söz konusu görüş veya fikirlerin doğruluğunu
test etmek için ilave bir araştırma yapmasına gerek yoktur. Ancak bunun
dışındaki durumlarda ilave bir araştırma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı
eğer varsa bu yükümlülüğün ne ölçüde olması gerektiği her olayın kendine has
koşulları altında değerlendirilmelidir.
58. Üçüncü kişilerden yapılan alıntılara ve referanslara ilişkin
değerlendirmelerde dikkate alınması gereken diğer hususlar; alıntı/referans
yapılan görüş veya fikrin ne ölçüde yayılmış olduğu, alıntının aynen mi
eklemeler yapılarak mı sunulduğu ve sunum şekli, alıntı/referans yapılan
kaynakta ileri sürülen görüşe ilave iddialar ileri sürülüp sürülmediği ve
alıntı/referans yapıldığının hedef alınan kitle tarafından anlaşılabilir olup
olmadığıdır.
(d) Bireyin Şeref ve
İtibarının Korunması
59. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda basının uyması
gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının
korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi
bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), § 44). Devlet, bireyin şeref ve
itibarına keyfî olarak müdahale etmemekle ve üçüncü kişilerin saldırılarını
önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B.No:
2012/1184, 16/7/2004, § 41; Adnan Oktar (3),
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir
Coşkun, § 45; Önder Balıkçı,
§ 44). Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan
kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle
daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduğunu ve bunlara yönelik
eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır
(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün
Poyraz (2), § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak
bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2),
§ 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
60. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer başvurularda, adli
para cezasına mahkûm edilmesi nedeniyle başvurucunun müdahale edilen ifade
özgürlüğü ile başvurucunun yazısındaki iddialar ve ifadeler nedeniyle
müştekinin müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir
dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), §
49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir.
(e) Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
61. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut
olaya uygulanabilecek olan kriterlerden bazıları şu şekilde sayılabilir:
1- Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin
bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
2- Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
3- Haber veya makalenin yayımlanma şartları
4- Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan ifadelerin
türü, yayının içeriği, şekli ve sonuçları
5- Habere yönelik kısıtlamaların niteliği ve kapsamı
6- Haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği
7- Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili
kişinin önceki davranışları
8- Kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığı.
62. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları
yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 41; Ergün
Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç,
§§ 58-66; İlhan Cihaner
(2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu tarafından yazılan yazının
-yayımlandığı bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde
değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder
Balıkçı, § 45).
(f) İfade
Özgürlüğüne Yapılan Müdahalenin Gerekçesi
63. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin
temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında
dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun"
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. İfade
özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan
kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa"nın 26.
maddesini ihlal edecektir.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
64. Eski bir istihbaratçı tarafından kaleme alınan "İN" adlı kitapta Batman"da
görevli D. isimli bir kamu görevlisinin FETÖ/PDY"nin
Batman Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele birimlerinden sorumlu örgüt
yöneticisi olduğu belirtilmiş ve memleketinin neresi olduğuna ve bir lojmanda
ikamet ettiğine dair bilgiler yer almıştır.
65. Başvuruya konu haber ve yorumlarda; -genel olarak söz konusu
kitapta yer verilen bilgilerden yola çıkılarak- kitapta belirtilen kişinin
Batman"daki bir kamu kurumunda üst düzey bürokrat olarak görev yapan müşteki
olduğu yönünde iddialara yer verilmiştir. Başvurucu bu iddiaları ileri sürerken
kitapta yer verilen bilgilerden hareketle yaptığı çıkarımlara dayalı olarak
bazı ilave bilgilere yer vermiştir. Bu kapsamda başvurucu tarafından yapılan
haber ve yorumlarda -müştekiyi tarif edecek şekilde- kitaptaki bilgilere ilave
olarak kitapta adı geçen kişinin soyadı, ikamet ettiği kamu lojmanı ve resmî
olarak ifa ettiği kamu görevine dair bilgiler yer almıştır. Anılan haber ve
yorumlarda, kitapta adı geçen kişinin müşteki olduğu varsayımından hareketle
müştekinin hâlen görevde olmasının anlaşılamaz bir durum olduğu belirtilmiş;
konu ile ilgili olarak adli ve idari makamlara gerekli soruşturmaların
yapılması yönünde çağrıda bulunulmuştur.
66. İlk derece mahkemesi ise başvurucu tarafından yapılan haber
ve yorumların müştekinin toplum içindeki itibarı ve diğer fertler nazarında
saygınlığını zedelediğini, hakaret suçunu oluşturduğunu belirterek başvurucunun
adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
67. İlk derece mahkemesi konuyla ilgili kararında müştekinin
FETÖ/PDY ile ilgisi konusunda bir mahkeme kararı olmadığına işaret etmiş ve bir
mahkeme kararı olmaksızın müştekiyle ilgili iddiaların yayımlanmasının kişilik
haklarının ihlalini oluşturacağını ifade etmiştir.
68. Anayasa Mahkemesi, Orhan
Pala kararında gazetecilerden bir beyanın doğruluğunu kanıtlamakla
yükümlü savcı gibi hareket etmelerini beklemenin aşırı bir ispat külfeti
getireceğini ve böyle bir mükellefiyetin onların sanık veya davalı olarak
yargılandıkları davalarda hakkaniyete uygun düşmeyen sonuçlara ulaşılmasına
neden olabileceğini ifade etmiştir (Orhan
Pala, § 51).
69.Mevcut başvuruda ise ilk derece mahkemesi, başvuruya konu
yazılarda müşteki aleyhine herhangi bir yargı kararının ortaya konulmamasını
adli para cezasının gerekçesi yapmıştır. Başka bir deyişle mahkeme, aleyhe
yargı kararı olmadan bir kimse hakkında iddialar içeren bir yayın
yapılamayacağına karar vermiştir. Basın alanında haberlerin yapılmasında ve
kanaatlerin açıklanmasında bu düzeyde bir kesinlik sınırının kabul edilmesinin
ifade ve basın özgürlüklerinin tümüyle ortadan kaldırılması sonucunu doğuracağı
açıktır (Benzer değerlendirmeler için bkz. Ali
Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, §
73).
70. Anayasa Mahkemesi, müştekiyi FETÖ/PDY ile ilişkili gösteren
haber ve yorumlardaki iddiaların ciddi iddialar olduğunu gözönünde
bulundurmaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, haber ve yorumların ilk
kez başvurucu tarafından ortaya atılan iddialar içermediğini; ilk derece
mahkemesince de kabul edildiği üzere daha ziyade önceden yayımlanan bir başka
kitapta yer alan iddiaların geliştirilerek ve anılan kitaba referans yapılarak
yayılmasından ibaret olduğunu dikkate almaktadır.
71. İlk derece mahkemesi başvuruya konu haber ve yorumlarda,
eski bir istihbaratçının kitabı dışında bir dayanağın belirtilmediğini ifade
etmiştir. Basın mensubu olan başvurucunun üst düzey bir kamu görevlisi olan
müştekinin itibarına zarar verme ihtimalini barındıran "İN" adlı kitaptaki bilgilerin
yayılmasına katkıda bulunduğu gerekçesiyle yaptırıma maruz bırakılması çok
ciddi gerekçeler olmadığı sürece kabul edilemez. Bir başka ifadeyle -tek
başına- daha önce kamuya açık bir başka kaynakta yayımlanmış olan bilgilerin
yayılmasına katkıda bulunmuş olma mahkûmiyet için yeterli gerekçe oluşturamaz.
Öte yandan müştekinin başvurucunun iddialarına kaynaklık eden "İN" adlı kitaptaki iddialara
karşı herhangi bir hukuk yoluna başvurduğuna dair bir bilgi de bulunmamaktadır.
72. İlk derece mahkemesi mahkûmiyet kararında başvurucunun
kitaptaki bilgileri değiştirerek haber yaptığı ve bilginin elde edilme
yönteminin kabul edilemez olduğu yönünde bir değerlendirmede de bulunmamıştır. Belirtilmelidir
ki başvuruya konu haber ve yorumlar bireylerin subjektif
değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır.
73. Haberin yapıldığı dönemde FETÖ/PDY ve bu örgütün kamu
kurumlarındaki örgütlenmesine ilişkin iddialar kamuoyunda yaygın bir biçimde
tartışılmaktadır. Bu kapsamda anılan örgütün Batman"daki örgütlenmesine dair
iddiaların Batman"da yerel gazetecilik yapan başvurucunun ilgi alanında
olduğuna ve bu konuda kamunun bilgilendirilme hakkının da bulunduğunda kuşku yoktur.
Bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin
söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok boyun eğmesi gerekir
(İlhan Cihaner (2),
§ 74; Kadir Sağdıç, § 67).
74. İlk derece mahkemesi konuyla ilgili yargılama sürecinde
başvurucunun müştekiye yönelik iddialarının gerçekliğini araştırmak için Batman
İl Emniyet Müdürlüğüne müştekinin TEM şube ile bağlantısı olup olmadığını,
ilgili kamu kurumuna ise Müştekinin personel alım sürecindeki yetkisini ve
etkinliğini sormuştur. Batman İl Emniyet Müdürlüğü müştekinin TEM şube ile
hiçbir bağlantısının olmadığı, ilgili kamu kurumu ise müştekinin belli
dönemlerde personel alımında görevli kurullarda görev yaptığı yönünde cevap
vermiştir.
75. İlk derece mahkemesi ilgili idari makamlardan gelen
cevapları başvurucu aleyhine değerlendirerek başvurucunun mahkûmiyet kararına
ilişkin gerekçesinde kullanmıştır. Bununla birlikte bir başka kamu kurumunda
üst düzey kamu görevlisi olan başvurucunun Emniyet Müdürlüğü ile birim
yöneticiliği düzeyinde resmî bir görev ilişkisi içinde bulunmasının her
hâlükârda imkânsız olduğu açıktır. Öte yandan müştekinin görev yaptığı ilgili
kamu kurumu da başvurucunun iddialarını doğrular nitelikte müştekinin personel
alım sürecinde belli ölçüde etkili olduğunu gösteren bir cevap vermiştir. Bu
kapsamda Anayasa Mahkemesi, ilgili kamu otoritelerinin cevaplarının nasıl
başvurucu aleyhine değerlendirildiğine bir anlam verememektedir.
76. Sonuç olarak başvurunun bütün koşulları gözönünde
tutulduğunda şikâyet edilen adli para cezası kararı ile Anayasa"nın 26. ve 28.
maddelerinde koruma altında olan ifade ve basın özgürlüklerine yapılan
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna
varılmıştır. Başvurucu hakkında verilen adli para cezası kararı için derece
mahkemelerince gösterilen gerekçeler ilgili ve yeterli kabul edilemez. Bu
nedenle başvuru konusu adli para cezası kararı şeklindeki müdahale müştekinin
itibarının korunması için demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir
müdahale değildir.
77. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ve Anayasa"nın 28. maddesinde güvence altına
alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
78. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
79. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan kararında, Anayasa Mahkemesince bir temel hakkın ihlal
edildiği sonucuna varıldığında ihlalin ve sonuçlarının nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkelere yer verilmiştir (detaylı
açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan, [GK],
B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 57-60).
80. Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama
yapılmasını istemiş ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
81. Anayasa Mahkemesi başvurucuya yönelik adli para cezası
şeklindeki müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşulunu
sağlamadığından başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği
sonucuna varmıştır. Somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
82. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 4. Asliye Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
83. Başvurucuya ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 26. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına
alınan ifade özgürlüğü ile Anayasa"nın 28. maddesinin birinci fıkrasında
güvence altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 4. Asliye Ceza Mahkemesine
(E.2015/527, K.2015/848) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.