
Esas No: 2017/22108
Karar No: 2017/22108
Karar Tarihi: 10/10/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÜLTAN KIŞANAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/22108) |
|
Karar Tarihi: 10/10/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Hüseyin
TURAN |
Başvurucu |
: |
Gültan
KIŞANAK |
Vekili |
: |
Av. Mehdi
ÖZDEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve
tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlere
ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle belediye başkanlığı görevinin yerine
getirilememesi nedenleriyle de ifade özgürlüğü ile siyasi faaliyette bulunma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
4. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK"nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır
tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK
kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye"nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170,
16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik
açılım süreci, çözüm süreci
ve Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden
itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde
azalmıştır. Ancak Suriye"de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye"nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim
olayları ve hendek olayları
olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 21-30).
B. Hendek Olayları
8. Türkiye, 2015 yılı Haziran ayından
itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu
kapsamda PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil
ilçelerinde, Hakkâri"nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır"ın Silvan, Sur ve
Bağlar ilçelerinde, Mardin"in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş"un
Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu
barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu
yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim
adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda
terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik
güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın
normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle
çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında
yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca patlayıcı ve bomba
imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
C. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
9. Başvurucu 22/7/2007 tarihinde Diyarbakır"dan, 12/6/2011
tarihinde Siirt"den bağımsız olarak [Daha sonra
sırasıyla Demokratik Toplum Partisine (DTP), Barış ve Demokrasi Partisine (BDP)
katılmıştır.] milletvekili seçilmiştir. Başvurucu 1/2/2010 tarihinde BDP"nin eş genel başkanlığına, 30/3/2014 tarihinde yapılan
yerel seçimlerde ise Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi başkanlığına seçilmiştir.
10. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucu
hakkında PKK/KCK ile bağlantılı olarak soruşturma başlatılmıştır.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca anılan soruşturma
kapsamında 25/10/2016 tarihinde, başvurucunun konutunda ve aracında terör
örgütüyle bağını ortaya çıkaracak deliller ile suç konusu olabilecek diğer
eşyalara el konulması ve başvurucunun yakalanması amacıyla arama yapılmasına
karar verilmesini talep etmiş ve bu talep, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği
tarafından aynı tarihte kabul edilmiştir.
12. Başvurucu 25/10/2016 tarihinde, Diyarbakır Havalimanı"nda
yakalanmıştır. Başvurucunun konutunda yapılan aramada ise SUR RAPOR 2016 ibareli bir kitap ve
kitabın içindeki aynı başlıklı 1 adet CD ele geçirilmiştir.
13. Kolluk görevlileri tarafından yapılan incelemede CD"de
"Türkçe ve İngilizce hazırlanmış
belgelerin ve Belediye’ye ait armaların kullanıldığı, sivil toplum kuruluşları
ile yabancı kuruluşlara cevap niteliği taşıyan yazılar bulunduğu, bu belgelerde
kentin yıkılmasında devletin yasal silahlı unsurları olan asker, polis,
jandarma gibi kurumların suçlandığı, terör örgütünün meşrulaştırıldığı, YDG-H
ve PKK militanlarının muhalif güçler olarak belirtildiği ve ülkede yaşanan
terör olaylarında sorumlunun devlet olarak gösterildiği"şeklinde bulgular
tespit edilmiştir.
14. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, başvurucu hakkında
daha önce yürütülen çok sayıda soruşturma dosyasının eylem bütünlüğü açısından
-2015/45832 sayılı soruşturma dosyasında- birleştirilmesine karar verilmiştir.
Böylece başvurucu hakkında farklı tarihlerde başlatılan soruşturmaların
dosyalarında suça konu edilen fiillerin birlikte değerlendirilmesi söz konusu
olmuştur.
15. Başvurucu 30/10/2016 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığında hazır edilmiş ve burada verdiği ifadesinde "... Demokratik toplum kongresinin hiçbir
aşamasında eş başkan ya da yönetici olarak bulunmadım. DTK"nın
[Demokratik Toplum Kongresi] bir
sivil toplum platformu olduğunu düşünüyorum. Dosya arasında da mevcut olduğu
üzere zaman zaman DTK"nın bulunduğu binaya gittiğim
doğrudur. Ancak binada bulunuyor olmam toplantılara katılıp yönetimde aktif
olarak rol aldığım anlamına gelmez. Katıldığım toplantıların tamamı basın
toplantıları ve basın açıklamalarıdır. Bu açıklamalar adı üzerinde basına açık
olduğu için tüm Türkiye"nin bu toplantılardan ve basın açıklamalarından haberi
vardır. Zaman zaman canlı yayınlar yapılmıştır. Çoğu ajansın katıldığını da
hatırlıyorum. Bahsi geçen basın açıklamaları olay tarihinde görev yaptığım
Barış ve Demokrasi Partisi"nin hem tüzüğü ile hem hedefleriyle gayet uyumludur.
Katıldığım basın açıklamaları tamamen partimin faaliyetleri ile alakalıdır.
Zira o tarihlerde partimin eş genel başkanıydım. 31/8/2011, 3/9/2011,
14/3/2012, 23/3/2012, 1/7/2012, 9/7/2012, 10/11/2012, 20/4/2013 tarihlerinde DTK"nın bulunduğu binaya gidip gitmediğimi hatırlamıyorum.
Hatırlamam da mümkün değildir. Az önce bahsettiğim gibi katılmış isem de basın
açıklaması yapmak üzere gitmişimdir.
...
14/3/2012 tarihinde DTK binasında bulunup
bulunmadığımı hatırlamıyorum. O tarihte nevruzla alakalı bir açıklama yapmış
olabilirim. Bu açıklamayı BDP eş başkanı olarak yaptım. Benimle beraber aynı
basın toplantısında başka şahıslarda konuşma yaptılar. Ben sadece partimle
alakalı hususları dile getirdim. Her ne kadar yaptığım söylenen konuşmada DTK
ile irtibatım olabileceğine ilişkin bir beyan bulunsa da genel bir açıklama
yaptığım için yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Benim DTK ile bir bağlantım
yoktur.
1/7/2012 tarihinde DTK binasında bulunmuş
olabilirim. Bulunmuş isem basın açıklaması yapmışımdır. Açıklamada Abdullah
Öcalan"ın muhataplık sürecine vurgu yapmış olabilirim. Burada kastettiğim şey
çatışmaların sona erdiği barış sürecidir. Bu açıklama devletin Abdullah
Öcalan"ı muhatap olarak kabul edip İmralı"da devlet görevlileriyle bizzat
görüşmeler yaptığı süreçte söylenmiştir.
16/9/2012 tarihinde DTK binasında bulunmuş
olabilirim. Bulunmuş isem basın açıklaması yapmışımdır. Ben bahsi geçen tarihte
kesinlikle DTK eş başkanlığı yapmadım. Dolayısıyla böyle bir söz sarf etmedim.
Suçlamayı kabul etmiyorum.
20/4/2013 tarihinde mensubu olduğum parti
binasında bulunmuş olabilirim. Partide bulunduğum esnada yaptığım tüm açıklamalar
yada konuştuğum herşey parti
örgütlenmesiyle alakalıdır. Başka hiçbir amacım olamaz. Konuşma içeriğinde
geçen "okulları boşaltabildik mi" cümlesini hatırlamıyorum, böyle bir cümle
kurmuş olamam. O tarihlerde mecliste kurulan anayasa uzlaşma komisyonuna parti
olarak ana dilde eğitimin kamusal bir hak olduğunu düşündüğüm için teklifte
bulunmuştum. Basın açıklamasının devamında DTK dan bahsetmiş olabilirim. Burada
kastettiğim şey DTK nın eylemleri yada
çağrıları değil muhatap alınmasıdır. Açıklamanın devamında bahsettiğim devrim
demokrasi devrimidir. Bu çağrımdan yasa dışı bir yorum çıkarılamaz.
31/8/2011 tarihli konuşmada geçen şahıs ben
değilim. Benim hiçbir ortamda "Kalkınma meclisi" şeklinde bir cümlem
olmamıştır.
23/7/2012 tarihinde "kcdnavend@gmail.com"
isimli mail adresinin mahkeme kararlarıyla incelendiğini şuan
duydum. DTK nın kendi çalışması olabilir. Kimlerin
delege olacağına kendisi karar vermiş yada ön görmüş
olabilir. Benim o tarihlerde milletvekili olmam DTK nın
doğal delegesi yada üyesi olduğum anlamına gelmez.
3/9/2011 tarihinde adımın geçtiği bir konuşma
yapılmış olabilir ancak DTK ile olan ilişkim sadece parti düzeyindedir.
Herhangi bir aktif görev almadım.
12/12/2012 tarihinde yapılan konuşmadan haberim
yok. Ben kesinlikle meclise gönderildiği iddia edilen anayasa komisyonunun
hazırlık sürecinde DTK"dan görüş alınmasını
önermedim.
18/2/2012tarihli görüşmeden haberim yok.
Birçok kişinin isminin geçtiğini görüyorum. DTK nın
yapacağı bir konferansla alakalı katılımcı listesinden bahsedildiğini
düşünüyorum.
29/6/2012 tarihinde M.B. isimli şahsın yaptığı
konuşmadan haberdar değilim. Bana böyle bir teklifte bulunan olmadı.
14/7/2011 tarihinde demokratik özerkliğin
ilanı ile ilgili basın açıklaması yapılmış olabilir. Bu ilandan sonra
demokratik toplum kongresinin basın açıklamasına katılıp katılmadığımı
hatırlamıyorum. Katılmış isem debir partinin eş
başkanı olarak katılmışımdır.
2011 yılından 2016 yılının bu zamanına kadar
çeşitli tarihlerde yasalar çerçevesinde yapılan etkinliklere partim adına yada farklı STK ların daveti
üzerine katılmış olabilirim. Katıldığım etkinliklerde yasa dışı pankart
taşınmış, slogan atılmış olabilir. Benim bu eylemlere hiçbir alakam yoktur.
Şehrin belediye başkanı olduğum için vefat eden insanların cenaze
merasimlerinde bulunmam ailelerinin acısını paylaşmak içindir. İnsani bir görev
olarak düşünüyorum. Orada yapılan eylemlerden ben sorumlu tutulamam.
8/3/2014 tarihli konuşma metnini hatırlıyorum.
"Kürdistan"ın dört parçası" ndan kastettiğim yer
Türkiye"nin, Suriye"nin, Irak"ın ve İran"ın bir kısmıdır. Bu bölümler kürt kökenli insanların yoğunluklu olarak yaşadığı yerdir.
"Serhıldanlarla korkumuzdan kurtulduk" şeklindeki
sözümü tam olarak hatırlamıyorum ancak Serhıldan
kelime anlamı itibariyle itiraz etmek, haksızlıklara karşı durmak anlamındadır.
Konuşma yaptığım gün dünya kadınlar günü olduğu için kadınların erkek egemen
sisteme itirazını düşünerek bu kelimeyi kullandım. Kadınların eşit ve özgür
yurttaş olarak iradeli bir birey olarak toplumda kabul edilmeleri ikincil sınıf
pozisyondan kurtulmaları için en çok gerekli olan şey kadınların kendilerine
yapılan haksızlığı kabul etmemeleri ve itiraz etmeleridir. Konuşmanın devamında
öz yönetimden bahsetmiş olabilirim. Kastettiğim şey yerel yönetimlerin
güçlendirilmesidir. Türkiye Belediyeler Birliğinin misyonu da yerel
yönetimlerin güçlendirilmesidir.
5/10/2015 tarihinde bir açılışa gitmiş
olabilirim. Eğitim destek evleri bildiğim kadarıyla sosyal sorumluluk
projesidir. Ben eğitim destek evlerinin hangi amaçla kurulduğu konusunda bilgi
sahibi değilim. Konuşmanın başına DTK yı da teşekkür
ettiğim kurumların arasında sayıyor olmam bu evlerin DTK ya bağlı olduğunu yada benim irtibatım olduğu anlamını doğurmaz. Anadilde
eğitim konusunda parti faaliyetleri çerçevesinde yasal tüm taleplerimizi
yapıyoruz. Kamusal bir hak olduğunu düşünüyoruz.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi adına
tescilli araçların cenaze işlemlerinde kullanılması gayet doğaldır. Yasal
zorunluluktur. Araç cenaze için ayarlandıktan sonra hangi güzergahta
seyredeceği yada aracın etrafında hangi şahısların
olacağı belediyeyi ilgilendirmez. Cenaze nakil işlemlerinin propagandaya
dönüşmesi konusunda belediyenin sorumluluğu yoktur. Bu husus cenaze
sahipleriyle alakalıdır.
25/10/2016 tarihinde evimde ve görev yaptığım
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde yapılan aramalarda ele geçirilen bazı
materyallere el konulmuştur. Materyallerin suç unsuru taşıdığını düşünmüyorum.
2 üniversite mezunu, 12 yıl aktif gazetecilik ve 2 dönem milletvekilliği yapmış
bir şahıs olarak arşivimin bulunması gayet doğaldır.
Www. facebook.com/kisanakgultan/
isimli hesap her ne kadar benim adına gözükse de parti eş başkanlığı yaptığım
dönemden açılmış kurumsal bir hesaptır. Bu hesabı bizzat ben kullanmıyorum.
Açıldığı tarihlerde partinin basın bürosu yönetiyordu. Şu anda ise belediyenin
basın bürosu yönetmektedir ancak tam olarak kimin yönettiğini bilmiyorum.
Uzun yıllardır aktif siyasetin içerisindeyim.
2 dönem milletvekilliği yaptım, bir süredir de belediye başkanı olarak görev
yapıyorum. Görev aldığım tüm kurumlarda savunduğum değerler üzerinden siyaset
geliştirdim. İnsan hakları ve demokrasi bağlamında elimden geldiğince mücadele
ettim. Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümü için halen fırsat olduğunu
düşünüyorum. Bu sorunun çözümü için ülkenin kendi kendine yeteceği
kanaatindeyim. Türkiye demokratik bir hukuk devleti olmak durumundadır. Bu
ülkede bütün siyasi partiler anayasa ve yasalar çerçevesinde kurulur, faaliyet
yürütür. Benim mensubu olduğum Barış ve Demokrasi Partisi de yasalar
çerçevesinde kurulmuş açık şeffaf demokratik mücadele yürüten bir partidir.
Bütün çalışmaları kamuoyuna açıktır. Demokratik siyaset ve siyasi partiler bir
ülkede demokrasinin en vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partileri işlevsiz
kılmak suç örgütü gibi göstermek demokrasiyi sakatlar. Bu nedenle yaptığım
çalışmaların, yürüttüğüm faaliyetlerin demokratik siyaset kapsamında
yürütüldüğünü biliyorum. Bunların kriminalize
edilmesini suçmuş gibi gösterilmesini doğru bulmuyorum. Demokratik siyasetin
alanını daraltmak işlevsiz kılmak ülkede demokrasi sorunu ve kaos ortamı
yaratır. Yine yerel yönetimler kamu yönetiminin ayrılmaz bir parçasıdır.
Anayasada da açıkça kamu yönetimi merkezi ve yerel idareler eliyle yürütülür diye
net olarak yazılmaktadır. Yerel yönetim çalışmalarının doğrudan halka en hızlı,
en etkin hizmet üretme mekanizmaları olarak kabul edilmesi ve güçlendirilmesi
gerekir. Artık çağımızda yerel yönetimlerin özelliği en temel hukuk kuralı
haline gelmiştir. Türkiye"de Avrupa yerel özerklik şartına imza atan ülkelerden
biridir. Bu şartın gereklerinin yerine getirilmesi ve yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi Türkiye"de hem demokrasinin çıtasını yükseltecek hemde sorunlarımızın çözümüne katkı sunacaktır. Bu nedenle
Türkiye"nin Büyükşehir Belediyelerinden biri de Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesidir ve 1 milyon 600 bin insana hizmet üreten bir kamu kurumudur. Ben
de bu kamu kurumuna belediye başkanı olarak halkın oylarıyla seçilerek göreve
getirildim. Demokrasilerde esas olan seçimlerde demokratik bir ortamda
demokratik bir yarış içerisinde herkesin inandığı siyasi programıyla ve hizmet
programıyla halkın karşısına çıkmasıdır. Tercihte bulunacak olan halktır. Bunun
dışındaki müdahaleler yerel yönetimi kesintiye uğratacak tutum ve davranışlar
hem vatandaşın mağdur olmasına hemde demokrasinin
sakatlanmasına neden olacaktır. Bu nedenle bir an önce serbest bırakılmamı ve
halka hizmet edebilmek için halkın bana verdiği bu görevi ifa edebilmem için
görevimin başında olmamın temin edilmesini istiyorum" şeklinde beyanda bulunmuştur.
Başvurucunun müdafilerinin ise tutuklama koşullarının bulunmaması nedeniyle
müvekkillerinin serbest bırakılmasını talep ettikleri görülmüştür.
16. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 30/10/2016 tarihinde "üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı
cezanın üst haddi" gerekçesiyle başvurucuyu silahlı terör
örgütü yönetme suçundan tutuklanması istemiyle Diyarbakır 1. Sulh Ceza
Hâkimliğine sevk etmiştir.
17. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde Savcılık aşamasında verdiği ifadesini tekrar
ettiğini belirtmiş ve devamında "...Uzunca
yıllardır, demokratik yollarla siyaset yapmaktayım. Milletvekili yapmışım,
Belediye Başkanlığı görevini ifa ettim. Bir dönem bir partinin grup başkan
vekili ve eş başkanlığını yaptım. Bütün çalışmalarım, bütün faaliyetlerim
yasaların güvencesi altındadır. Parti programımızda olan ve politikalar
doğrultusunda seçimlere katıldık, halka parti programımızı anlattık, bunun
doğrultusunda oy istedik, faaliyetlerimin tamamının yasal olduğunu ve siyasi
parti faaliyeti ve demokratik bir hak olduğunu dile getirmek istiyorum. Bunlar
dışında herhangi bir yasa dışı faaliyetim mümkün değildir, yaptığım
çalışmaların tamamı siyasi ve demokratik bir faaliyettir. Düşünce ve ifade
özgürlüğü kapsamındadır. Muhalif bir partinin milletvekilliğini dahi yaptım.
Sert eleştirilerim olmuştur ancak bunlar demokrasi sınırları içerisinde
yapılmıştır. Muhalefet demokrasinin gereğidir. Kürt sorunu bu Ülkenin kanayan bir
yarasıdır. Bu sorunu çözebilmek için çeşitli çalışmalarım olmuştur, ben bunun
altını bir kez daha çözmek istiyorum. Ayrıca yerel yönetimlerin demokrasiler
için ne kadar kıymetli olduğunusizde takdir edersiniz
yerel yönetimler demokrasinin vazgeçilmez parçaları olarak siyasi hayatın
vazgeçilmezidir. Yerel yönetimler anayasamızda güvence altına alınmıştır, çok
açık net vurgulanmasa da yerel yönetimlerin seçilmişler eliyle yürütüldüğü
vurgulanmaktadır. Bu kentte belediye başkanlığı seçimine aday oldum ve bu
konuda bir kampanyam oldu, programımı halka izah ettim, nasıl bir programım
olduğunu anlatmaya çalıştım, onlarca mitingler yaptım,
ve çeşitli şekillerde kamuoyuna duyurmaya çalıştım. Bunun sonucunda Diyarbakır
halkı beni seçti ve yüksek bir oy alarak belediye başkanı seçildim. Başkan
olduktan sonra yaptığım hizmetlerin tamamı demokratik çerçevede yaptığım
çalışmalar, seçim aşamasında halka vaat ettiğim çalışmalarımı yerine getirdim.
Şiddetle, terörle anılmam hem kendime hem bulunduğum görev ve makamlara hakaret
olarak kabul ediyorum. Böyle bir girişimim asla olmamıştır. Dosya kapsamında da
bana sorulan soruların neredeyse tamamı yaptığım basın açıklamaları, miting
çalışmaları veya yaptığım siyasi katılımlara ilgili idi.
...Evimde yapılan aramada sadece kitapların
bir kısmının alındığı ve basın yayınlarının alındığı söylendi, bunların suç
unsuru olduğunu düşünmüyorum. İki üniversite okunmuş, bu Ülkede en kıymetli ve
aydın bir insanım, uzun yıllar siyaset ile uğraştım, gazetecilik yaptım, yazan
çizen bir insanım. Evimde 3 bine yakın kitap var, benim evimde her türlü kitap
var, kitapların suç sayılmasını ben uygun görmüyorum. Bunun dışında evimde
başka bir şey bulunduğuna dair bir ithamda bulunulmadı. Bulunan silahın benim
odamla ilgisi yoktur. Oda numarası verilmiştir, o silahın kime ait olduğunu
veya kimin kullandığını bilmiyorum. Belediyede 2500civarında kişi
çalışmaktadır. Kaç odası olduğunu dahi bilmiyorum. Benim kullandığım odada ve
odanın bulunduğu katta herhangi bir şey bulunmamış ve bu konuda suç isnat
edilmemiştir.
...Bir belediye başkanının cenazeye katılan
araçlara müsaade etmemesi söz konusu olamaz. Cenazelerin naklini ve defnini
ilgili yasal mevzuatta belediyelerin asli görevleri arasında sayılmıştır.
Belediyeler bir cenazeyi yerde bırakamaz. Yapılan otopsiden sonra belediyeye
ait cenaze aracı taşınır ve cenaze yakınları cenazenin nereye defin edileceğine
dair yönlendirme yaparlar. Bu organizasyonlar belediyeye ait değildir, sadece
belediye araçları cenazeyi alıp mezarlığa götürürler, herhangi bir flama veya
başkaca şeylerin kullanması belediyenin sorumluluğuna girmez, bunu belediye
olarak bizim engelleme imkanımız yoktur, bunu ancak
kolluk veya diğer Devletin kurumları cenaze sahipleri ile görüşüp
engelleyebilirler. Belediye olarak yaptığımız tek şey cenaze naklidir, bu da
belediyenin asli görevleri arasındadır.
...Cenazelerin birçoğuna katıldığım iddiasını
kabul etmiyorum. Son iki yılda kente ne kadar çok cenaze geldiğini sizde
biliyorsunuz, benim bu cenazelere katıldığım ithamı doğru değildir. Belki
kişisel olarak tanıdığım ya da aile dostu olduğumuz veya belediye olarak aileyi
ziyaretimiz olmuş olabilir, bunlarda insani bir şeydir, halktan oy istemek için
bunlar yapılabilir ve bu belediye başkanlığının görevleri arasındadır.
Cenazelerin tamamına katıldığım ithamını kabul etmiyorum, bu söz konusu olamaz
dedi.
...Belediyeye ait mezarlıkların terör örgütü
mezarlığı olarak kullanılmasına kişisel olarak izin vermem söz konusu değildir.
Belediyeye ait mezarlıkta özel bir bölüm yoktur, nereye defin yapılacağı
ailelerin isteği üzerine tespit edilir. Mezarlıklar aile bölümü mezarlığı var, veya tek tek defin edildikleri yerler var. Ailelerin
isteği üzerine belediyeler istekleriyerine getirir.
Belediyenin bir bölüm tahsis etmesi söz konusu olamaz. Yine varsa bazı
ibareler, herkes kendi mezarlığını yapar, o mezar sahibi aileleri bağlar,
belediye sadece defin işlemini yapar, mezarlığın bakımı veya onarımı ailelere
bırakılır dedi.Ayrıca bu
durum yıllardır geleneksel olarak aileler kendileri cenazelerin hangi kısma
defin edileceğini tercih ederler, defin işlemleri bu şekilde gerçekleşir,
hukuki mevzuatta bu şekildedir dedi.
...DTK"da benim
aktif bir görevim ve sorumluluğum söz konusu değildir. Orasını ben de kamu oyundanherkesin bildiği gibi biliyorum. Orası sivil toplum
örgütlerinin zaman zaman bir araya geldiği platform şeklindedir, bunun dışında
DTK ile ilgili sorumlu ben değilim, orada herhangi bir görevim ve yetkim
olmadığı için sorulan sorulara cevap verecek durumum yoktur dedi.Yapılan teknik takiplerde bahse konu kongre
merkezine benim girdiğim Savcı Beyin söylediğine göre 8 tespit mevcuttur, bu 8
defalık tespit 3 sene içerisinde yapılan tespitlerdir. Bu yere girmemin sebebi
de mekanda bulunan salonu yapacağımız duyuru ve basın
açıklamasıyla ilgili kullanmak amaçlıdır. Basın açıklamaları da onlarca
gazeteci ve kameranın önünde siyasi çalışmalarımız ve görüşmelerimizle alakalı
vermiş olduğumuz beyanlardır. Bunun haricinde benim DTK ile kurumsal bir
görevim ve sorumluluğum bulunmamaktadır dedi.
...Katıldığım yürüyüş, gösteri, miting ve
basın açıklamalarının vs gibi programların herhangi
bir illegal örgüt ile bir bağı asla yoktur. Bu programların büyük çoğunluğu
siyasi parti mensubu bulunduğum hatta eş başkanı olduğum partinin programlar ve
faaliyetlerdir. Bunlar yasal ve demokratik ve gösteri yürüyüş hakkını kulanmak kapsamındadır. Ben de milletvekili olarak partimin
eş genel başkanı olarak bu toplantı ve etkinliklere tabiki
iştirak ettim. Ama ben bunları herhangi bir illegal örgüt veya yasalara aykırı
olduğunu düşünmüyorum, bunlar örgütlerle bağlantılı değildir, demokratik ve
yasal protestolardır. Gösteri hakkının Anayasal bir hak olduğunun, aykırı
görüşleri dile getirmenin ifade özgürlüğü olduğunu ve bunların da demokrasinin
bir güvencesi olduğunu düşünüyorum. Bunlar olmaksızın demokrasiden söz etmek
mümkün değildir.
...Kürdistan"ın kurulmasına dair bir cümlem
yoktur, fakat Kürdistan kelimesini açıklamalarımda zaman zaman kullandım, bunu
herkes kullanır, bu coğrafive tarihi bir tanımdır.
Osmanlı belgelerinde kayıtları var, devlet sistemi içerisinde tanımı olan bir
tanımlamadır. Bu suç teşkil eden bir kelime değildir, fakat ben kürdistanın kurulmasına dair bir konuşma yaptığımı
hatırlamıyorum, böyle bir konuşmam olmadı dedi. Coğrafi tanım içerisinde Türkiye"deki
bazı alanları kapsamıyor, mezopotamyayı
kapsamaktadır. "Amed kürdistanın
başkentidir" gibi bir cümlem olmamıştır, ancak şu kasıtla söylemiş olabilirim,
tarihsel olarak diyarbakır osmanlı
döneminde musula kadar uzanan eyaletin merkezidir.
Iraktaki kürdistan bölgessell
yönetiminde yaşayan ve diğer coğrafyalarda yaşayan insanlar için merkezi bir
yerdir, bu manada kullanılmış cümleler olabilir ancak resmi bir tanımını yapmam
mümkün değildir. Sokağa çıkma yasaklarının bir an önce kaldırılmasını ve mağdur
olan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılaması, çatışmaların durması ve
ölümlerin durmasına dair açıklamalarım olmuştur, keşke çatışmalar olmasaydı,
keşke hiç bu kadar insan evini barkını terk etmek zorunda kalmasaydı, ölümler
olmasaydı. Kişiler yaralanmasaydı, göçler meydana gelmeseydi, ben sorumlu bir
insan olarak bu Ülkeninkentinde yaşanan sorunların,
çatışmaların son bulması için çeşitli açıklamalar yaptım, kentin mülki amirleri
ile Vali ile görüşmeler yaptım, bu da kamu görevinin bir parçasıdır. Surda
yaşayan 55.000 insana karşı sorumluluğum var, bunların yaşam haklarını,
çocuklarının okula gitme sorumluluğunu düşünmek ve tasasını çekmek zorundayım.
Yaptığım açıklamalar bu çerçevededir.
...Sayın Öcalan ile ilgili kısma gelirsek,
bununla ilgili ifadelerim doğrudur, zaman zaman bu tür ifadelerde bulunmuşluğum vardır. Benim kendi tanımlamam değil, Devlet
ve Hükümet"de sayın Öcalan ilebazı
görüşmeler yapmıştır, kendisi bu konuda etki yapabilecek ve rol oynayacak bir
pozisyondadır.
...Benimgüvenlik
görevlileriyle yaşanançatışmalardahayatını
kaybedenler için bunlar bizim şehitlerimiz, kahramanlarımız gibi onları
unutmayacağız, hatıralarını yaşatacağız gibi sözlerim olmamıştır, sanırım dosya
kapsamında sözü edilen bir konuşma var. 12 eylül
darbesi dönemine ait Diyarbakır ceza evinde işkence ile katledilen ve henüz
suçlu olup olmadıkları yönünde bir belirginlik olmayan kişilere yönelik
yaptığım açıklamalar olabilir. Ağır işkencelere maruz kalmış bir insan olarak
12 eylül askeri darbenin yıl dönümünde onu kınayan ve
bu konuda açıklamalar yaparım. Meclise bu konuda önergeler verdim, Diyarbakır
ceza evinde yaşanan gerçeklerle yüzleşilmesini dile
getirdim. Beyanlarım bunlarla ilgilidir, bunun dışında başkaca bir beyanım
olmamıştır.
...Terör örgütünü simgeleyen bir şeylerin
belediye de kullanılması söz konusu değildir. Vefat eden kişi belediyemizin
meclis üyesi T.T.dir. Aynı zamanda belediye
meclisinde başkanlık divanı için yapılan seçimde ikinci başkan vekili olarak
seçilmiştir. Ben yani başkan olmadığı zaman birinci başkan vekili vekalet eder,
o da olmayınca ikinci başkan vekili vekalet eder. Bu arkadaşımız vefat edince üzüüntüsünü paylaşmak için rutin olarak belediye meclis
toplantısının bir kısmında, birkaç cümle ile ben kendi görüşllerimi
söyledim, meclis üyesi birkaç arkadaşımızda buna dair bir konuşma yaptılar. Bir
anma programı söz konusu değildir. Bir belediye meclisi, kendi üyesi vefat
etmişse onunla ilgiili bir başsağlığı ve acıyı
paylaşan bir tutum alması gerekir, bu meclisin sorumluluğu gereğidir. Bu kişi
bizim meclis üyemizdi, bu kişinin suçlu olup olmadığınıda
bilmiyoruz, zan altındaydı, ancak henüz yargılanması yapılmamıştı, şüpheli
pozisyonundaydı, kendisine terörist muamelesi yapılmasını da vicdani bulmuyorum
dedi.
Şunu eklemek istiyorum, gerçekten demokratik
siyasetin önemine inanmamız gerekiyor, bir ülkeyi kaostan, karmaşadanhukuk
normlarından uzaklaşmadan kurtarmamız gerekir. Adalet mekanizmasının demokratik
siyaset hakkını güvence altına alınacak biçimde hareket etmesi gerektiğini
düşünüyorum. Yerel yönetimler demokrasinin temel taşıdır, yerel ve yerinden
yönetim en etkili kamu hizmeti mekanizmasıdır. Yerel yönetimlerin mutlaka
güçlendirilmesi ve demokratik işleyişinin hakim
kılınması, seçimlerde halkın seçtiğine değer verilmesi ve seçimle gelenin
seçimle gitmesi ilkesinin esas alınması gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Nihayetinde halk iyiyi kötüyü idrak edebilecekdurumdadır,
seçimle gelen seçimle gitmelidir. Seçimle geleni başka bir yolla görevinden men
etmek, oy veren insanların ve seçmenlerin seçme hakkına yapılmış bir
müdahaledir. Anayasamız bunu güvence altına almıştır. Herkesin sınıfı,
cinsiyeti, sosyal mensubiyeti, ekonomik durumu ne olursa olsun, kimliği ne
olursa olsun herkesin oyu eşittir ve değerlidir. Bunlara değer verilmesi
gerektiğini düşünüyorum. Önemli bir görevi ifa ediyorum, 1.600.000 nüfusu olan
bir şehirde önemli bir görev ifa ediyorum. Bir an önce bu hukuksuzluğa bir son
verilerek görevime dönmek istiyorum dedi.Hayatım
boyunca hiçbir mahkemeden veya yargılanmaktan kaçmadım, ne zaman çağrıldım ise
ifade vermeye gittim, şimdiye kadar onlarca soruşturma yürütülmüş ve ne zaman
çağrılmışsa ifadeye gitmişim, adalet mekanizmasının işlemesinden yanayım. Bu
nedenle tutuklama tedbirini hak ettiğimi düşünmüyorum. Bu zamana kadarher çağrıldığında ve ihtiyacım olduğunda adalet
mercilerine gitmişim." şeklinde beyanda bulunmuştur.Başvurucunun
müdafileri de tutuklama nedenlerinin bulunmadığını belirterekmüvekkillerinin
serbest bırakılmasını talep etmiştir.
18. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/10/2016 tarihli
kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına
karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"[Başvurucunun] üzerine atılı silahlı terör örgütü yönetme suçu işlediğine dair suç
şüphesi ile tutuklanması için Hakimliğimize gönderilmiş ise de dosya tetkikindeHakimliğimizin kanaati üzerine suçun terör örgütü
yönetmek olmayacağı, terör örgütüne üyelik unsurlarının oluşacağı yönünde şüphe
oluşmakla şüphelinin terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine yönelik kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren dosyadaki şüpheliye ait yerlerde yapılan
aramada ele geçen argümanlar, ( ... adresinde ele geçen dökümanlar
ve bu dökümanlara ilişkin Emniyetçe hazırlanmış olan
değerlendirme raporu, Elazığ caddesi üzerinde bulunan Belediye hizmet binası
adresinde ele geçen dökümanlar ve bu dökümanlara ilişkin Emniyetçe hazırlanmış olan
değerlendirme raporu) şüphelinin terör örgütü çağrısı üzerine terör örgütü
faaliyetleri ve fikirlerini savunmak amacı ile düzenlenen ve Devletin ve
güvenlik güçlerinin kamu güvenliğini sağlamaya yönelik çalışmalarını engellemek
amaçlı düzenlenen bir çok program, gösteri, miting, basın açıklaması (
24/11/2013, 15-16/01/2012, 13/01/2011, 24/03/2011, 21/10/2012, 30/10/2012,
02/11/2012, 03/11/2012, 08/03/2014, 21/03/2014, 15/02/2015, 11/07/2015,
20/07/2015, 13/08/2015, 11/09/2015, 10/09/2015, 03/10/2015, 04/10/2015,
05/10/2015, 12/11/2015, 20/11/2015, 25/11/2015, 10/12/2015, 06/02/2016,
08/03/2016, 21/03/2016, 16/04/2016, 02/07/2016, 11/05/2016, 30/06/2016,
03/07/2016, 15/08/2016, ) ayrıca yine terör örgütünün faaliyetlerini meşru
göstermek için örgütün Devletin yasal silahlı unsurlarıyla çatışırken etkisiz
hale getirilmiş mensuplarının cenaze törenlerine katıldığı, terör örgütü ele başısı Abdullah Öcalan"ın bizzat talimatı ile kurulan DTK"nın faaliyetlerine yoğun bir şekilde katıldığı,
bazılarında konuşmalar yaptığı, bu DTK"nın terör
örgütünün en önemli üst organı kabul gördüğü, ayrıca tüm alanlara yayılma amacı
güden örgüt yapılanmasının çatı yapısı olduğu ve yasama organı olduğu yönünde
tespitlerin bulunması, yapmış olduğu ve katılmış olduğu birçok programlarda
terör örgütü ele başı olduğu herkesçe bilinen ve sabit olan Abdullah Öcalan
hakkında saygın ifadeler kullandığı, kürt halkının
lideri olarak gösterdiği, ( kürt halk önderi sayın öcalan siz merak etmeyin biz herşeyi
hal ederiz, kürt halk önderi sayın öcalan"ı biz kürdistanda siyasi
irade olarak kabul ediyoruz, ..... gibi ifadeler
kullandığı, ) birçok programda Öcalan"a özgürlüğü vurgulayan çalışmalar ve
konuşmalar yaptığı, konuşmalarının bazı kısımlarında bölücülük anlamında kürdistan tabirlerini sıkça kullandığı, ( kürt sorunu, kürdistan sorunu bir
devrim sorunudur, halk olarak kürt sorununu radikal
biçimde çözmek konusunda kararlıyız. Biz kürt halkı
olarak özgürlüğe ihtiyacımız var, kürt halkı olarak
kendi dilimizle, kendi kimliğimizle ama vatanımızda özgürce yaşamaya
ihtiyacımız var. Kürdistanın dört bir parçasından
gelenler evinize hoşgeldiniz, hepiniz kürdistanın başkentine hoşgeldiğiniz,
Amed"e hoşgeldiniz, ..... gibi ifadeler kullandığı,) yine konuşmalarının
birçoğunda terör örgütü üyelerinden hayatını kaybedenlerden şehitler diye
bahsettiği, (şehit kadın yoldaşlarımızdan L.K., B., Z. yoldaşlarımızdan her
birini saygı ve şükranla yad ediyorum, S., L., F. ve tüm kadın yoldaşlarımız
dört parça kürdistanda halkımızın özgürlüğü için
mücadele eden, hepsi kürdistan şehitleridirler,
hepsini zaferle anıyorum, kürt halkının direnişine
selam olsun,) ayrıca belediyenin imkanlarını kullanarak Devletin silahlı yasal
unsurlarıyla çatışırken etkisiz hale getirilen teröristlerin cenazelerinin
kaldırılması sırasında bilinçli olarak terör propagandası yapılmasına göz
yumulduğu, Devletin resmi araçlarına terör örgütünü simgeleyen sözde bayrak,
flama ve renklerin asıldığı, etkisiz hale getirilen terör unsurlarının
resimlerinin asıldığı, ayrıca belediyeye ait mezarlık olarak tahsis edilen
Diyarbakır Bağlar ilçesi, Yeniköy mahallesi Orhan Doğan cad.,
1056 sk. ve Karanfil altı caddeleri ile çevrilmiş
olan Hassi mezarlığın ana giriş kapısı olan Orhan
Doğan caddesindeki kapıdan girildiğinde yolun solunda sol tarafta ayrılmış olan
köşe alanı örgüt mezarlığı ve şehitliği haline getirttiği, söz konusu yerde
bulunan mezarlarının hepsinin nizami bir şekilde yaptırıldığı, hepsinin birebir
aynı olduğu, mezar taşlarının aynı olduğu, renklerinin dahi aynı olduğu, bu
nedenle şüphelinin savunmasında cenaze sahipleri kendileri yaptırır savunması
var olan gerçekle uyuşmadığı, bu hususunda Diyarbakır TEM Şube Müdürlüğü
tarafından tespit edildiği, tespit tutanağının dosyanın içinde bulunduğu,
ayrıca terör örgütü üyesi olduğu için gözaltına alınan ve gözaltında yapılan
bir saldırı neticesinde hayatını kaybeden kişi için mecliste anma yapıldığı bu
anma sırasında bu kişinin örgüt üyesi olduğunu anımsatan renk ve işaretlerin
kullanıldığı, konuyla ilgili ulusal ve yerel basında belediye meclisinde
terörist anıldığı şeklinde haberlerin çıktığı, belediyede yapılan aramalarda
terör örgütünün Diyarbakır başta Sur ilçesi olmak üzere çeşitli yerlerinde
yapılan Devletin bölünmez bütünlüğüne karşı silahlı ve bombalı eylemlerini
meşrulaştırıcı örgütün ideolojisinin savunulduğu,propaganda
ve örgüte alan kazandırmaya yönelik basılmış eser olan ve üzerinde 5 TL ibaresi
bulunan para karşılığı satılarak örgüte destek sağlandığına yönelik kolluğun
değerlendirmesi bulunan derginin yakalanmış olması, yineşüphelinin
ikametinde yapılan aramada SUR2016RAPOR ibaresinin üzerinde yazılı olduğu cd
bulunduğu, bu cd"nin içerisinde Türkçe ve İngilizce
olarak hazırlanmış belgelerin bulunduğu, belediyeye ait armaların kullanıldığı,
sivil toplum kuruluşları ile yabancı kuruluşlara cevap niteliği taşıyan
yazıların bulunduğu, bu belgelerde kentin yıkılmasında Devletin yasal silahlı
unsurları olan, Polis, Asker, Jandarma gibi kurumların suçlandığı, terör
örgütünün meşrulaştırıldığı, YDG-H ve PKK militanların muhalif güçler olarak
belirtildiği, ve ülkede yaşanan terör olaylarında sorumlunun Devlet olarak
gösterildiği, dosya içerisinde bulunan delillerin sıklığı, yapılan fiillerin ve
eylemlerin tarihsel yakınlığı, yapılan eylemlerin ve fiillerin ve ele geçen
diğer suç unsurlarının eylemsel bütünlüğü, fikirsel parallelliği
ve ilkesel ve amaçsal doğrultusu birlikte
düşünüldüğünde şüphelinin suçu işlediğine dair Yargıtay kriterleri ve
içtihatları doğrultusunda kuvvetli suç şüphesi oluştuğugöz
önünde bulundurularak suçu işlermiş olduğu hususundasomut
delile dayalıkuvvetli şüphe oluşturması nedeniyle ve
yargılama sonucunda suçlu bulunması halinde alacağı ceza miktarı göz önünde bulundurularakAvrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 5.
Maddesinde öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 anayasasınn
19. Maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK"nın
100/1 maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin
mevcut olduğu müsnet suçun CMK"nın
100/3-a maddesinde sayılan katolog suçlardan olması,müsnet suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst
sınırı,verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama
tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı anlaşıldığından şüphelinin CMK"nun 100
maddesi gereğince tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
19. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 11/11/2016 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, terör
örgütü propagandası yapma (41 kez),kanuna aykırı
toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden
dağılmama suçlarından
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
20. İddianamede, başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana
yayılması için oluşturulduğu iddia edilen Demokratik Toplum Kongresinin (DTK)
kuruluş sürecinde görev aldığı, ayrıca DTK tarafından organize edilen birçok
etkinliğe katıldığı, bu etkinliklerde konuşmalar yaptığı ve bu konuşmalarda
PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
Ayrıca başvurucunun çeşitli tarihlerde PKK/KCK silahlı terör örgütünün
propagandasını yaptığı, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu"na muhalefet ettiği ileri sürülmüştür.
21. İddianamede suça konu edilen bu konuşmalardan ve eylemlerden
bazıları özetle şöyledir:
- 21/10/2012 tarihinde BDP Bağlar ilçe binası önünden E tipi
Ceza İnfaz Kurumuna kadar "Abdullah
Öcalan"a uygulanan tecrit ve ceza evlerinde başlatılan açlık grevleri"
ile ilgili yürüyüş planlanması akabinde 20/10/2012 tarihinde eylem ve
etkinlikler Valilik makamınca yasaklanmış olmasına karşın "Bıji serok apo, kürdistan
faşizme mezar olacak." şeklinde slogan atıldığı ve "Susmak ölümlere ortak olmaktır ölümlere göz
yummayacağız." şeklinde pankart asıldığı, başvurucunun bahsi
geçen eyleme katılarak terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı
ileri sürülmüştür.
- PKK/KCK silahlı terör örgütü adına yayın yapan www.fıratnews.bz isimli sitenin
14-15/10/2012 tarihli yayınlarında “PKK ve
PJAK lı mahkumlar tarafından PKK/KCK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük
koşullarının yaratılması ve üzerinde uygulanan sözde tecride son verilmesi ve kürtler üzerindeki baskıların sonlandırılması amacıyla
12/09/2012 günü itibariyle süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlanılmıştır.”
şeklinde haberlere yer verildiği,30/10/2012 tarihinde örgüte ait internet
sitelerinde yapılan çağrılar üzerine Valiliğin yasaklama kararına rağmen Dicle
Yas Evinden Ceza İnfaz Kurumuna yürüyen şahıslara dağılmaları konusunda birçok
kez çağrı yapıldığı, buna karşın şahısların yol ve caddelerde bulunan kamu
güçlerine ve kamu mallarına yönelik taşlı, molotoflu
ve havai fişekli saldırılarda bulunduğu, aralarında başvurucunun da olduğu
grubun yapılan tüm çağrılara rağmen ısrarla dağılmadığı tespit edilmiştir.
- 2/11/2012 tarihinde, Diyarbakır"da kaldırım üzerinde Abdullah
Öcalan"a özgürlük ve bunun için yapılan açlık grevlerine destek amacıyla basın
açıklaması ile oturma eyleminin yapıldığı,
"Susmak ölüme ortak olmaktır, ölümlere göz yummayacağız, direne direne
kazanacağız, baskılar bizi yıldıramaz, devrimci tutsaklar onurumuzdur, yaşasın
zindanların direnişi, yaşasın başkan Apo."
şeklinde sloganların atıldığı ve yine benzer mahiyette pankartların taşındığı,
başvurucunun bahsi geçen eyleme katılarak terör örgütünün cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- Başvurucunun www.facebook.com/kisanakgultan/ adresli
Facebook hesabında 7/6/2014 tarihli bir paylaşımın yer aldığı, üç şahsın
bulunduğu video paylaşımının üzerinde
“Lice’de, Karakol kalekol ve askeri operasyonlara
karşı direnişte olan halka gerçek mermiler ile müdahalede bulunan askerler 2
yurttaşımızı katletti.” şeklinde bir yazının yer aldığı,
başvurucunun bahsi geçen fotoğrafı ve yazıyı profilinde paylaştığı, bu
paylaşımın yaklaşık 13.000 kişi tarafından beğenildiği ve 13.922 kez
paylaşıldığı, yürütülen operasyonlarda sivil insanların kasti olarak
öldürüldüğü şeklinde yapılan yorumla birlikte operasyonlara gayrimeşru özellik
verilmeye çalışıldığı, örgüt mensuplarının gerçekleştirdikleri eylemleri
meşrulaştırdığı ve bu şekilde başvurucunun terör örgütünün cebir şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- Başvurucuya ait
www.facebook.com/kisanakgultan/ adresine ait Facebook hesabında
8/6/2014 tarihli bir paylaşımın yer aldığı, bir şahsa ait cenaze merasimi
fotoğrafının üzerinde “B.nin
cenazesi Yeniköy mezarlığına doğru yola çıkarıldı, Lice de askerler tarafından
vurularak katledilen 26 yaşındaki R.B. nin cenazesi
yüzlerce kişi tarafından...” şeklinde bir yazının yer aldığı,
başvurucunun bahsi geçen fotoğrafı ve yazıyı profilinde paylaştığı, bu
paylaşımın yaklaşık 13.000 kişi tarafından beğenildiği ve 1.043 kez
paylaşıldığı, "Askerler tarafından
vurularak katledildi." şeklindeki beyanın terörle mücadelede
görev alan kolluk kuvvetlerinin eylemlerini gayrimeşru gösterdiği, bununla
birlikte örgüt mensuplarının eylemlerini meşrulaştırdığı ve bu şekilde
başvurucunun terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösterecek şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- Başvurucunun www.facebook.com/kısanakgultan/ adresli
Facebook hesabında 7/12/2014 tarihli bir paylaşımın yer aldığı, “Gülizar ana halkın anası olmayı haketti.”
şeklindeki yazının altında başvurucunun başka bir şahsın resmi ile çekilmiş
fotoğrafının yer aldığı, resimdeki kişinin PKK’nın kurucularından A.H.K.nın annesi G.K. olduğu, fotoğraf ve üzerinde yapılan
yorum ile başvurucunun terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı
ileri sürülmüştür.
- 21/3/2015 günü Diyarbakır"da düzenlenen nevruz etkinliğinde
başvurucunun “Kürdistanın
başkentine hoşgeldiniz, Önder aponun
nevruzunu kutluyorum.” şeklinde sözler sarf ettiği, bu sözlerin
terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek
şekilde terör örgütünün propagandası sonucunu doğurduğu ileri sürülmüştür.
- Başvurucunun www.facebook.com/kisanakgultan/ adresli
Facebook hesabında 22/03/2015 tarihli bir paylaşımın yer aldığı “İzmir newruzu-22/03/2015-Gündoğdu meydanı” olarak
belirtilen paylaşımın başında “Rahşanın yaktığı meşale İzmir gündoğdu
meydanında yakılıyor mazlum doğan diyarbakır
zindanında bedenini ateşe verdiği için bugün izmirde newruz kutlanıyor emeğimiz direnişimiz boşa gitmedi.”
şeklinde bir yazının yer aldığı, PKK terör örgütünün kurucularından M.D.nin gerçekeştirildiği eylemin
övüldüğü ve meşru gösterildiği, böylece başvurucunun terör örgütünün cebir
şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- 29/6/2015 tarihinde PKK/KCK terör örgütünün Suriye kanadı olan
YPG/YPJ ile DAEŞ terör örgütü mensupları arasında çıkan çatışma sonucu
öldürülen örgüt üyesi cenazesinin Diyarbakır"daki defni esnasında “Şehitler ölmez yaşasın kobani
direnişi” örgüt propagandası niteliğini haiz sözler sarf edildiği ve
terör örgütünü simgeleyen bayrağın taşındığı, başvurucunun bahsi geçen eyleme
katılarak terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösterecek şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- 19/8/2015 günü Sur ilçesinde gözaltıları
protesto amaçlı Diyarbakır"da yapılan açıklamada başvurucunun “Buna tüm Türkiye sessiz kalırsa bugün Sur’da olan bugün Silvan’da olan bugün Lice’de yaşananlar
yarın Türkiye’nin batısında da yaşanacak, Devlet gelir benim belediye başkanımı
gözaltına alırsa bende özerklik ilan ederim tabiki”
şeklinde örgüt propagandası taşıyan ve bu kapsamda terör örgütünün cebir şiddet
veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek sözler sarfettiği
ileri sürülmüştür.
- 10/9/2015 tarihinde Diyarbakır"da, Cizre ilçesinde
PKK/KCK terör örgütüne yönelik devam eden operasyonları protesto etmek amacıyla
gerçekleştirilen eylemde ıslık çalma, düdük çalma fiillerinin dışında terör
örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek tarzda “Cizre halkı yalnız değildir, direnişiniz
direnişimizdir.” şeklinde pankart asıldığı, başvurucunun da bahsi
geçen eyleme katıldığı tespit edilmiştir.
- 4/10/2015 tarihinde vefat eden iki şahsın cenaze işlemleri
sırasında 5/10/2015 tarihinde yapılan eylemde “Şehitler
ölmez... Ey şehit kanın yerde kalmayacak... Canımızla kanımızla seninleyiz ey
başkan... Başkansız yaşam olmaz... PKK intikam” şeklinde sloganların
atıldığı ve “Özgürlüğün geldiği gün ölmek
yasak Ş. Rezzan.” şeklinde pankart taşındığı, başvurucunun da bahsi geçen
eyleme katıldığı tespit edilmiştir.
- 12/11/2015 tarihinde Diyarbakır"da, Silvan ilçesinde
gerçekleştirilen operasyonları protesto amaçlı yapılan yürüyüş ve basın
açıklamasında “Devrim Çarkı”
isimli marşın söylendiği, Abdullah Öcalan’a ait pankartların ve yine “Sokaklardayız. direniyoruz.
yasa tanımıyoruz. YDK” ibarelerinini
bulunduğu flamaların taşındığı, başvurucunun bahsi geçen eyleme katılarak terör
örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek
şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- 20/11/2015 tarihinde Diyarbakır"da, Nusaybin"de PKK/KCK terör
örgütüne yönelik yürütülen operasyonlar sırasında öldürülen örgüt üyesi S.Y.
isimli şahsı anmak için düzenlenen gösteride başvurucunun “Öz savunma haktır... Özyönetimin inşaasına direnen yaşamını yitiren kadınların mücadelesini
yükseltmek için yürüyoruz.” ibareleri bulunan bildiri dağıttığı ve
bu kapsamda terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru
gösterecek şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüşür.
- 6/2/2016 tarihinde PKK kadın kollarının düzenlediği
organizasyonlarda, PKK/KCK terör örgütüne yönelik Güneydoğu Anadolu Bölgesi"nde
yapılan operasyonları protesto etmek için tertip edilen barış nöbeti sırasında “Kürdistanda yaşayan YPG
ye bin selam.. Yaşasın Sur direnişi..
Yaşasın YPG direnişi.. Sabah akşam farketmez
YPJ affetmez.. Katil devlet kürdistandan
defol.. Katil devlet hesap verecek.” şeklinde
sloganların atıldığı ve başvurucunun burada yaptığı basın açıklamasında “Sur da direnen halkımız adına..
bu vahşete bu savaşa.. eminimki annesinin karnında katledilen bebeği 3 aylık
anayı biliyorsunuz.. şu savaşı şu vahşeti ölümü
durdurmamız lazım.” şeklinde sözler sarf ettiği ve böylece terör
örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek
şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- 8/3/2016 günü Diyarbakır"da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü
açık hava toplantısında başvurucunun yaptığı basın açıklamasında “Yüreğimizin bir parçası Sur’da
bir parçası Cizre’de bir parçası Nusaybin’de.. Ne
yazık ki kadınların bu sesine savaşla tankla topla ölümle yanıt verdiler.”
şeklinde sözler sarf ettiği ve böylece terör örgütünün cebir, şiddet veya
tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör örgütünün
propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
- 21/3/2016 tarihinde gerçekleştirilen nevruz mitinginde
Abdullah Öcalan"a ait resimlerin ve terör örgütünü simgeleyen bez parçalarının
belirli aralıklarla gösterildiği, hendek kazan ve barikat kuran,silahlı örgüt mensuplarının gösterildiği, terör
örgütü propagandası niteliğini haiz pankartların açıldığı ve sözlerin sarf
edildiği, başvurucunun burada yaptığı konuşmada
“Selam olsun direnenlere selam olsun Sur’a Selam
olsun Nusaybin’e.. tutsaklara karşı onurlu bir
mücadeleye.” şeklinde sözler sarf ettiği ve bu kapsamda terör
örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek
şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
22. Savcılık, başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki
değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmelerden bazıları özetle
şöyledir:
"...
Şüphelinin PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün 5.
Genel Kurulunun sonuç bildirisinde ilan edilen KCK terör örgütü yapılanmasının
amacı doğrultusunda tabana yayılma faaliyeti olarakve
ileride kurulacak sözde özerk kürdistan’ın bir nevi
ulusal kurucu meclisi olarak kabul gören DTK’nın
içerisinde yönetici olarak aktif bir şekilde faaliyet gösterdiği hususunda kuvvetli
şüpheye ulaşıldığı anlaşılmıştır.
...
Çeşitli tarihlerde PKK/KCK silahlı terör
örgütünün propagandasını yaptığı ve 2911 sayılı yasaya muhalefet ettiği ...
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olan
şüpheli[nin] terör örgütü propagandasına dönüşen bu eyleme bizzat katılarak konuşma
yaptığı ve bu kapsamda terör örgütünün cebir şiddet veya tehdit içeren
yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör örgütünün propagandasını yaptığı,
...Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkanı olan şüphelinin böyle bir etkinliğe katılmakla terör örgütünün
cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde terör
örgütünün propagandasını yaptığı tespit edilmiştir.
...
Şüphelinin 21/10/2012 tarihinden 15/08/2016
tarihine kadar gerçekleştirmiş olduğu terör örgütünün propagandası
niteliğindeki eylemleri açısından 5237 sayılı TCK nın
43. maddesinde belirtilen "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında" hükmünün
uygulanamayacağı, yaklaşık 4 yıllık bir zaman zarfında farklı farklı olaylar
kapsamında bahsi geçen eylemlerin gerçekleştirildiği, her ne kadar mağduru
belli olmayan suçlar açısından da bu hükmün uygulanacağı belirtilmiş ise de
birbirinden bağımsız niteliğe haiz propaganda suçu açısından tek bir cezaya hükmedilmesinin
kabul edilemeyeceğikanaatine varılmıştır.
...
Son dönemde Sur ve Cizre ilçelerinde PKK/KCK
bölücü terör örgütü tarafından sözde özerk bölge oluşturma amacıyla yoğun
şekilde gerçekleştirilen hendek kazma, bomba tuzaklama, güvenlik güçlerine
yönelik silahlı ve roketli saldırıların sahiplenildiği ve bu saldırıların
direniş/mücadele olarak nitelendirildiği, saldırılara yönelik gerçekleştirilen
operasyonların toplu katliam ve abluka olarak, etkisiz hale getirilen silahlı
bölücü terör örgütü mensuplarının şehit olarak dile getirildiği, bu şekilde
bölücü terör örgütüne açıkça destek verildiği ve örgüt mensuplarının, barikat
ve hendeklerin açıkça sahiplenildiği gibi bölücü terör örgütüne yönelik
güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili olumsuz bir algı da
oluşturulmaya çalışıldığı, silahlı örgüt mensuplarının masum gösterilmeye çalışıldığı,bölücü terör örgütünün çıkarları doğrultusunda
ülkemizin bölünmez bütünlüğü aleyhine açıklamalar yapıldığı, KCK
örgütlenmesinin sözde kürdistan devleti kurma
amacının bir ayağı olan öz yönetim ilanlarının meşru gösterilmeye çalışıldığı,
böylelikle KCK örgütlenmesine ve teröristbaşı
Abdullah Öcalan"a bağlılığın gösterildiği, şüphelinin yukarıda açıklanan ve
özellikle örgütün direkt ve internet siteleri vasıtasıyla yapmış olduğu
çağrılara uyarak, yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katıldığı, burada
bölücü terör örgütünün propagandasını yaptığı ... kanaatine varılmıştır."
23. Başvurucu hakkındaki dava Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesine
tevzi edilmiş,28/11/2016 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilmiş ve
E.2016/3 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır. 2/12/2106
tarihinde yapılan tensip incelemesi sonucunda başvurucunun tutukluluğunun
devamına ve duruşmanın 25/1/2017 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.
Tutukluğun devamına ilişkin kararın gerekçesi şu şekildedir:
"...üzerlerine atılı eylem nedeniyle
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması,
sanıkların savunmalarının alınmamış olması ve dolayısıyla kanıtların henüz
tamamen toplanmamış olması, sanıkların tutuklulukta geçirdikleri süre, atılı
eylemin CMK"nun 100/3. maddesindeki sayılan suçlardan
olması, eylemlerin sabit olması halinde kanunda öngörülen cezanın alt ve üst
sınırı dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz
kalacağı ...[anlaşılmıştır.]"
24. Mahkeme 20/12/2016 tarihinde ise kamu güvenliği gerekçesiyle
davanın nakli için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuruda bulunmuştur.
25. Bakanlığın davanın nakli talebini inceleyen Yargıtay 5. Ceza
Dairesi 19/1/2017 tarihinde yargılamanın "esas yetkili mahkemesinde
yapılması durumunda kamu güvenliği yönünden açık ve yakın tehlikenin söz konusu
olabileceği" gerekçesiyle davanın Malatya Ağır Ceza Mahkemesinde
görülmesine karar vermiştir.
26. Anılan karar uyarınca Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi
3/2/2017 tarihinde söz konusu dava dosyasını Malatya Nöbetçi Ağır Ceza
Mahkemesine göndermiş, tevzi işlemi sonrasında dava dosyasının Malatya 1. Ağır
Ceza Mahkemesinin E.2017/145 sırasına kaydı yapılmıştır.
27. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi 22/2/2017 tarihinde tensip
incelemesiyle birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
"...işlemiş oldu[ğu] iddia edilen
suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın 100/3. maddesi
uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanığın cezalandırılması istenen yasa
maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın üst sınırı, tutuklulukta
geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren dosyada mevcut
Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezleke içerikleri, gizli tanık
Bahar"ın beyanları, ... tarihli teknik araçlarla izleme ve dinleme ve çözüm
tutanakları, dosya kapsamındaki tüm görüntü inceleme ve tespit tutanakları,
Sabah gazetesinin "Gültan Kışanak Örgüt
Denetlemesinde" başlıklı haberi ve bu habere istinaden Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığına ilişkin 03/10/2011 tarihli tutanak, CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının
halen devam ediyor olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı ...[anlaşılmıştır.]"
28. Mahkemece 22/3/2017 tarihinde yapılan incelemede
başvurucunun tahliye talebinin reddi ile tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
29. Başvurucunun bu karara itirazı üzerine Malatya 2. Ağır Ceza
Mahkemesince 29/3/2017 tarihinde " ... Sanığınüzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu,
sanığın iddianame konusu eylemi gerçekleştirmiş olabileceği yönünde somut
delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması, kanundan kaynaklanan
tutuklama sebeplerinin varlığı, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, yasada
öngörülen cezanın alt ve üst sınırına göre tutukluluğun ölçülü bulunması,
belirtilen sebeplerle sanık hakkında tutuklama şartlarının oluşup devam ettiği,
sanık hakkında CMK 109. maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin
yetersiz kalacağı" gerekçesiyle itirazın reddine karar
verilmiştir.
30. Anılan karar 6/4/2017 tarihinde başvurucu tarafından
öğrenilmiştir.
31. Başvurucu 5/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
32. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
33. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 10/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu; isnat edilen eylemlerin ifade özgürlüğü ve siyasi
faaliyette bulunma hakkı kapsamında olduğu gerekçeleriyle tutuklanmasının
hukuki olmadığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
36. Başvurucuya göre soruşturmaya ve isnada konu suçların tamamı
değişik tarihlerde milletvekili, bir siyasi parti eş genel başkanı ve belediye
eş genel başkanı sıfatıyla katıldığı toplantı, miting, basın açıklaması ve
konferanslar gibi etkinliklerde yaptığı konuşmalardır. Bu faaliyetler ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekirken suça konu edilmiştir.
37. Başvurucu, kuvvetli suç şüphesinin bulunmadığını iddia
etmiştir. Başvurucu ayrıca belediye eş genel başkanı olması nedeniyle adli
kontrol hükümlerinin uygulanması yerine ölçülülük ilkesinin ihlal edilerek
hakkında tutuklama kararı verildiğini belirtmiştir.
38. Sonuç olarak başvurucu, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
b. Değerlendirme
39. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
40. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
41. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
42. Genel ilkeler için bkz. Gülser
Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK silahlı terör
örgütüne üye olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanun"un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında
uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır (bkz. § 18, 33).
44. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Başvurucunun
tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucunun
konutunda ele geçirilen SUR RAPOR 2016
ibareli bir kitap ve kitabın içinde bulunan aynı başlıklı 1 adet CD içeriğine,
başvurucunun PKK terör örgütünün çağrısı üzerine birçok program, gösteri ve mitinge
katılmasına ve basın açıklamasında bulunmasına, örgüt mensuplarının cenaze törenlerine
katılmasına, Belediyenin araçlarına terör örgütünü
simgeleyen bayrak, flama ve renkler ile ölen örgüt mensuplarının resimlerinin
asılmasına, Belediye Meclisi binasında ölen örgüt üyesi için anma yapılmasına,
bu anma sırasında onu anımsatan renk ve işaretlerin kullanılmasına ve DTK
bünyesindeki faaliyetlerine değinerek PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma
suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 18).
46. Kamuoyunda hendek
olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK;
aralarında Sur, Cizre, Silvan, Lice ve Nusaybin"in de bulunduğu -Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki- bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara
hendekler kazıp barikatlar kurmak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek
suretiyle şehirlerin bir kısmında öz yönetim
adı altında hâkimiyet kurmaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri, bu hendeklerin
kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini
sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Cizre, Lice ve
Nusaybin"de de operasyonlar gerçekleştirilmiş; bu operasyonlarda çok sayıda
ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar
kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (bkz. §
8).
47. Soruşturma mercilerinin yaptığı tespitlere göre başvurucu bu
olayların yaşandığı dönemde Diyarbakır"da “Öz
savunma haktır... Özyönetimin inşaasına direnen
yaşamını yitiren kadınların mücadelesini yükseltmek için yürüyoruz.”
ibareleri bulunan bildiri dağıtmış; yine Diyarbakır"da halka hitaben yaptığı
basın açıklamalarında“Buna tüm Türkiye sessiz kalırsa bugün Sur’da
olan bugün Silvan’da olan bugün Lice’de yaşananlar yarın Türkiye’nin batısında
da yaşanacak, Devlet gelir benim belediye başkanımı gözaltına alırsa ben de
özerklik ilan ederim tabiki” ; “Sur"da direnen halkımız
adına ... bu vahşete bu savaşa ... şu savaşı şu vahşeti ölümü durdurmamız
lazım”; "Yüreğimizin bir parçası Sur’da bir
parçası Cizre’de bir parçası Nusaybin"de ... Ne yazık ki kadınların bu sesine
savaşla tankla topla ölümle yanıt verdiler” ve “Selam olsun direnenlere selam
olsun Sur’a Selam olsun Nusaybin’e ... tutsaklara
karşı onurlu bir mücadeleye...” şeklinde ifadeler kullanmıştır.
48. Başvurucunun yaptığı konuşmalarda, PKK mensuplarının yaptığı
eylemleri direniş ve savunma
olarak, bu kişilerin öldürülmesini ise savaş
ve vahşet olarak nitelendirerek
PKK"nın silahlı mücadelesini övdüğü ve bunu meşrulaştıran sözler sarf ettiği
soruşturma mercilerince belirtilmiştir(bkz. § 21).
Anılan bu konuşmalar, hendek olaylarının yoğunlaştığı yerlerden birinde
Diyarbakır"da yapılmıştır. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun
siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların
içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alıp yukarıda yer verilen ifadeleri
içeren konuşmaları terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak
kabul etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez.
49. Buna göre başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
50. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
51. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçuna ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun
5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog
suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 18).
52. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sisteminde ağır cezai yaptırımlar öngörülen
suç tiplerindendir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın
ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271
sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No:
2016/25189, 21/12/2017, § 161).
53. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
54. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler için
bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169, 20/06/2017, § 268; Selçuk
Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/07/2017, § 76).
55. Başvurucunun tutuklanmasına konu suçların genel olarak 2011
yılı Ocak ayı ile 2016 yılı Ağustos ayı arasındaki eylemlere
ilişkin olması, dolayısıyla iddia edilen suçların işlendiği tarihten uzunca bir
süre sonra tutuklama tedbirine başvurulması nedeniyle somut olayda ayrıca
soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak
gerekli olup olmadığının da
incelenmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer durumdaki (suç tarihi ile
tutuklama tarihi arasında önemli zaman diliminin bulunduğu) bazı olaylara
ilişkin başvurularda tutuklamanın gerekliliğine dair incelemede bulunmuştur(Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016§§
139-141; Süleyman Bağrıyanık
ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, §§ 228-232).
56. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede beş
yıllık süre içinde işlendiği ileri sürülen birçok eylem mevcuttur. Bu kapsamda
çok sayıda soruşturma yürütüldüğü görülmektedir. Bununla birlikte Anayasa
Mahkemesi tarafından kuvvetli belirti olduğu kabul edilen eylemler genel olarak
2015 yılı sonu ve 2016 yılı başlarında işlenmiştir. Başvurucunun terörle
bağlantılı olarak suç işlediğine yönelik kuvvetli belirti oluşturan fillerin
gerçekleşme tarihinden kısa bir süre sonra başvurucu hakkındaki çok sayıda
soruşturma dosyasının -eylemlerin birlikte değerlendirilmesi bakımından-
birleştirildiği ve başvurucunun 2016 yılı Ekim ayında gözaltına alınıp
tutuklandığı görülmektedir. Dolaysıyla somut olayda soruşturma süreci
bakımından tutuklamanın ölçülü/gerekli olmadığını söylemek mümkün değildir.
57. Öte yandan terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64).
58. Ölçülülüğe ilişkin somut olayın yukarıda belirtilen
özellikleri dikkate alındığında Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat
edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını ve işin niteliğini de gözönünde tutarak tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve
adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Selahattin Demirtaş, § 176).
59. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu, matbu gerekçelerle tutukluluğunun devamına karar
verildiğini ve siyasi faaliyetlerine katılma hakkı açısından tutukluluk hâlinin
makul sürede sonlandırılmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
61. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
62. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
63. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anılan fıkrada güvence altına alınan makul sürede yargılanmayı ve serbest bırakılmayı isteme haklarının
birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak değerlendirilmesi gerekir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 60; Halas Aslan, B. No:
2014/4994, 16/2/2017, § 66).
64. Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca,
bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili
yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep
edebilirler. Bu hakkın bir yansıması olarak 5271 sayılı Kanun"un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, şüpheli veya sanığın soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında salıverilmesini isteyebileceği
belirtilmiş; aynı Kanun"un 108. maddesinde de tutukluluğun soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde belirli süreleri aşmayacak şekilde resen incelenmesi
gerektiği ifade edilmiştir. Yargı organlarınca, tutukluluğun her aşamasında
gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan
incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa"nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas
Aslan, § 67).
65. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Genel olarak yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması, Anayasa"nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının konusudur. Kişilerin fiziksel hürriyetlerinin
kısıtlanmasına ilişkin güvencelerin belirtildiği Anayasa"nın 19. maddesine göre
öncelikle tutukluluğun makul süreyi aşmaması gerekir. Bununla birlikte maddenin
tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması
gerektiğine de işaret ettiği görülmektedir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan
kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği
diğerlerine göre daha fazladır. Bu bağlamda Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasında belirtilen tutuklu kişinin makul
sürede yargılanma hakkı, Anayasa"nın 36. maddesi ile güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkına göre
daha yüksek bir koruma sağlamaktadır (Halas
Aslan, §§ 68, 69).
66. Buna göre tutuklu olarak sürdürülen soruşturma ve kovuşturma
süreçlerinin süratle sonuçlandırılması gerekir. Bunun için başta savcılıklar ve
mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen
soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı
güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması
için özenli davranmalıdırlar. Anılan özen yükümlülüğü; kişinin hürriyetinden
yoksun bırakılmaya devam edilmesinin keyfî olmadığının, dolayısıyla kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin meşru amacının devam
ettiğinin söylenebilmesi için de zorunludur. Bu itibarla tutuklu kişiler
hakkındaki soruşturma/kovuşturma süreçlerinin özenli olarak yürütülmesi
Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, §§ 70, 71).
67. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir
kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat
Narman, § 61).
68. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
69. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin
kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden
ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§
74-75).
70. Suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirtinin bulunması,
tutuklama için bir ön şart olup varlığını tutukluluğun her aşamasında
korumalıdır. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli belirtinin bulunduğunun
tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa da (Mustafa Ali Balbay, § 73) soruşturma/kovuşturma
süreci ilerledikçe kişi hakkındaki suç şüphesini doğrulayacak ya da ortadan
kaldıracak delillere erişilecektir. Bu nedenle belirli bir süre geçtikten
sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda, suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması gerekir.
Tutukluluğun herhangi bir aşamasında kişinin tutuklu olduğu suç yönünden
kuvvetli belirtiyi gösteren olgular ortadan kalkmışsa artık tutmanın meşru bir
amacının bulunduğu söylenemez (Halas Aslan, § 76).
71. Başlangıçtaki bir tutuklama için Anayasa ve kanunda
öngörülen tutuklama nedenlerinin dayandığı tüm olguların somut olarak
belirtilmesi -işin doğası gereği- her zaman mümkün olamasa da (bkz. Selçuk Özdemir, § 68)
soruşturma/kovuşturma sürecinde deliller toplandıkça artık delillere etki
edilebilmesi imkânı ortadan kalkmakta ya da zorlaşmaktadır. Ayrıca isnat edilen
suç dolayısıyla belirli bir süre hürriyetinden yoksun kalan ve bu itibarla
yargılama sonunda alınması muhtemel cezanın en azından bir bölümünü
karşılayacak kadar tutulan kimsenin kaçma ihtimalinin başlangıçtakine göre
azaldığı da söylenebilir. Bu nedenlerle belirli bir süreyi aşan tutukluluğa
ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi
yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
72. Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda
tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre
temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin
neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir(Halas Aslan, § 79). Ayrıca tutukluluk
devam ettikçe bir taraftan bireye düşen yükümlülük artarken diğer taraftan
tutulmanın dayandığı meşru amaç zayıfladığından tutukluluğun devamı
kararlarında davanın genel durumunun yanında tutuklu kişinin özel durumu da
dikkate alınmalı, bu anlamda tutuklama nedenleri kişiselleştirilmelidir (Hanefi Avcı, § 84).
73. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, derece mahkemelerince verilen
tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeleri
inceleyerek bu gerekçelerin somut olayın özelliklerine göre suçun işlendiğine
dair kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın ölçülülüğü
bağlamında ilgili ve yeterli olup olmadığını, ayrıca soruşturma/kovuşturma
süreçlerinde yukarıda belirtilen özen yükümlülüğüne uyulup uyulmadığını
incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir. Bu denetim sonunda tutukluluğa
ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen
soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile
bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun
makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas
Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
74. Başvurucu 25/10/2016 tarihinde gözaltına alınmış ve
çıkarıldığı Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 30/10/2016 tarihli kararıyla
PKK silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan tutuklanmıştır. Başvurucu
hakkındaki dava, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu olarak
sürdürülmektedir. Başvurucu, gözaltına alındığı tarihten itibaren bir suç
isnadına bağlı olarak tutulmaya devam etmektedir. Dolayısıyla gözaltına alınma
tarihi ile inceleme tarihi olan 10/10/2018 tarihi arasında makul süre açısından
dikkate alınması gereken tutukluluk süresi 1 yıl 11 ay 15 gündür.
75. Başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma eylemi
nedeniyle bu suçtan tutuklandığı ve hakkında silahlı terör örgütü kurma veya yönetme,
terör örgütü propagandası yapma (41 kez), kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere
silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından kamu davası açıldığı
görülmektedir. Başvurucunun isnat edilen suç yönünden kuvvetli suç şüphesi altında
olduğu Sulh Ceza Hâkimliği ve Diyarbakır 8. ve Malatya Ağır Ceza Mahkemeleri
tarafından verilen tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça belirtilmiştir.
Anayasa Mahkemesince de başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası
incelenirken suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin bulunduğu sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 43-66).
Başvurucu hakkındaki tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında atıf yapılan
ve/veya soruşturma dosyasında bulunduğu ifade edilen delillerin içeriği dikkate
alındığında -tutukluluğun ön şartı olan- suç işlendiğine dair kuvvetli
belirtinin bulunduğuna ilişkin olarak anılan kararların ilgili ve yeterli
olduğu değerlendirilmiştir.
76. Öte yandan Sulh Ceza Hâkimliğinin ve ağır ceza
mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarının gerekçelerinde yer alan
tutuklama nedenlerine ve ölçülülüğe ilişkin açıklamalar incelendiğinde kaçma
şüphesine, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama
nedeni varsayılabilen suçlar arasında olmasına, suça göre tutuklama
tedbirinin ölçülü/orantılı olmasına ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz
kalacağına dayanıldığı görülmektedir (bkz. §§ 18-23, 27, 29).
77. Başvurucuya isnat edilen suçlamaların niteliği, başvurucunun
üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün niteliği, soruşturma/kovuşturma
konusu edilen olayların özellikleri birlikte dikkate alındığında tutukluluğun
devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve
tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu; dolayısıyla
tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi
itibarıyla ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
78. Diğer taraftan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
başvurucu hakkında çok sayıda soruşturma yürütülmüş ve iddianame, tutuklama
30/10/2016 tarihinden kısa bir süre sonra 11/11/2016 tarihinde hazırlanmıştır.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince, 28/11/2016 tarihinde tensip incelemesi
yapılmış ve duruşma aşamasına geçilmiştir. Mahkemece 20/12/2016 tarihinde kamu
güvenliği gerekçesiyle davanın nakli için Bakanlığa başvuruda bulunulmuştur.
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 19/1/2017 tarihli kararıyla davanın Malatya Ağır
Ceza Mahkemesinde görülmesine karar vermiştir.Malatya
1. Ağır Ceza Mahkemesince 22/2/2017 tarihinde tensip işlemi yapılmış ve ilk
duruşmanın 21/4/2017 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir. Yargılama,
Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde ve başvurucu tutuklu olarak devam etmektedir.
Duruşmalarda taraf beyanlarının alınması, farklı mahkemede görülen irtibatlı
dosyaların birleştirilmesi talebinde bulunulması ve bunların sonucunun beklenmesi,tanıkların dinlenmesi,
konuşmaların kayda alındığı kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması
gibi usule ilişkin işlemlerin yapıldığı görülmektedir. Buna ilişkin duruşmalar 20/6/2017, 15/8/2017, 15/9/2017,
3/11/2017, 8/1/2018, 2/3/2018, 27/4/2018 ve 13/7/2018 tarihlerinde yapılmıştır.
79. Bu kapsamda genel olarak soruşturma ve kovuşturma
süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
80. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma sürecinin
yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate alındığında 1
yıl 11ay 15 günlük tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
81. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan,
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
82. Başvurucu; soruşturmaya ve tutuklamaya konu suçların
tamamının milletvekili,bir
siyasi parti olan BDP eş genel başkanı ve belediye eş genel başkanı sıfatıyla
değişik tarihlerde katıldığı miting, basın açıklaması ve konferanslar gibi
etkinliklerde yaptığı konuşmalar olduğunu, tutuklanması nedeniyle Anayasa"nın
26. ve 27. maddeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 10.
maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
83. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; sonrasında tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; Hidayet
Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 111-117; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§
157-164; Günay Dağ ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 191-203; Mehmet
Haberal, §§ 105-116; Mustafa Ali Balbay, §§ 120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, §§ 61-75; Faysal Sarıyıldız, §§ 61-75; İbrahim Ayhan, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, §§ 60-74).
84. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 43-59). Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate
alındığında başvurucunun yalnızca ifade özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri
nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı
bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
85. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğünün ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Siyasi Faaliyette
Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
86. Başvurucu, belediye başkanı olduğunu belirterek tutuklanması
nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
87. Anayasa"nın 67. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara
uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde
siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir."
88. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa"nın 67.
maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
89. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir."
90. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
91. Belirtilen hükümler uyarınca bir anayasal hak ihlali
iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi
için başvurucu tarafından dayanılan hakkın Anayasa"da güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerden olması, Sözleşme ve buna ek Türkiye"nin taraf
olduğu protokoller kapsamında yer alması gerekir. Anayasa ve Sözleşme"nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun esasının
incelenmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B.
No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18; Mehmet
Haberal, § 106).
92. Anayasa"nın 67. maddesinde seçme, seçilme ve bağımsız olarak
veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma hakkı güvence altına
alınmıştır. Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı, demokrasinin en
önemli ilkelerinden biri olarak kabul edilmelidir. Şüphesiz anılan haklar,
hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin
kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahiptir (Nejdet Atalay, B. No: 2014/184, 16/7/2014, § 59).
93. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel
başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği
iddia edilen hakkın Anayasa"da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra
Sözleşme ve Türkiye"nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi
gerekir.
94. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"ye
ek 1 No.lu Protokol"ün 3. maddesindeki serbest seçim hakkını yasama organının seçimi ya da bu organın
iki meclisi varsa en azından bir meclisin seçimi ile sınırlı olarak
değerlendirmektedir (Gorizdra/Moldova (k.k.),
B. No: 53180/99, 2/7/2002, hukuk kısmı, § 2).
95. AİHM; serbest seçim hakkının kapsamını yasama yetkisine
sahip olmayan yerel yönetimlerin seçimlerini içerecek kadar genişletmemiş ve
yerel seçimlerin ulusal yasaları yerel düzeyde uygulayarak parlamentonun
desteklenmesi işlevine sahip olduğunu belirtmiştir. AİHM ayrıca belediye
seçimlerinin (Cherepkov/Rusya), bölgesel seçimlerin (Malarde/France (k.k.),
B. No: 46813/99, 5/9/2000), il genel meclisi seçimlerinin (Vito Sante Santoro/Italy, B. No: 36681/97, 16/1/2003), belediye,
ilçe ve bölge meclisi seçimlerinin (Mółka/Poland (k.k.),
B. No: 56550/00, 11/4/2006) Sözleşme"ye ek 1 No.lu
Protokol"ün 3. maddesinde belirlenen serbest seçim hakkının kapsamında
olmadığına karar vermiştir.
96. Somut olayda belediye başkanı olarak seçilen başvurucunun
tutuklanması nedeniyle siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği
iddiası, Sözleşme"nin uygulanmasına ilişkin AİHM içtihatları karşısında Anayasa
ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır. Zira anılan iddianın
temeli, yasama organına değil yerel yönetimlere ilişkindir (Nejdet Atalay, § 62; Nevzat
Azak, B. No: 2014/973, 5/4/2017, § 35).
97. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğu nedeniyle
siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın Anayasa ve
Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
10/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.