
Esas No: 2017/23601
Karar No: 2017/23601
Karar Tarihi: 10/10/2018
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SEBAHAT TUNCEL BAŞVURUSU (3) |
(Başvuru Numarası: 2017/23601) |
|
Karar Tarihi: 10/10/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Fatih
HATİPOĞLU |
Başvurucu |
: |
Sebahat
TUNCEL |
Vekili |
: |
Av. Ramazan
DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir siyasi partinin eş genel başkanı hakkında
uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması,
tutukluluğun makul süreyi aşması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması
nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu
suçlamaların ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin
olması nedenleriyle ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/5/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Genel Bilgiler
6. PKK"nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar
tarafından kabul edilmiş tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün
gerçekleştirdiği terörist şiddet; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene,
millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır
tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK
kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye"nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2)
[GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).
7. Bununla birlikte kamuoyunda "Demokratik açılım süreci", "Çözüm süreci" ve "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi"
gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden
itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde
azalmıştır. Ancak Suriye"de son yıllarda yaşanan iç savaşın Türkiye"nin
güvenliği üzerinde etkileri olmuş, PKK ve DAEŞ kaynaklı terör olayları yeniden
artmaya başlamıştır. Kamuoyunda 6-7 Ekim
olayları ve hendek olayları
olarak bilinen terör eylemleri bunların başında gelmektedir (Gülser Yıldırım (2), §§ 19-27).
8. Hendek olayları kapsamında PKK tarafından birçok yerleşim
yerinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak ve bu
barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından
şehirlerin bir kısmında öz yönetim
adı altında hakimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda
terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik
güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın
normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle
çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında
çok sayıda güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı
imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
9. Terör saldırılarının gittikçe yoğunlaştığı ve ülkenin birçok
bölgesine yayıldığı bu dönemde, hem güvenlik güçleri
hem de siviller hedef alınmıştır. Bu bağlamda PKK tarafından (başvurucunun
seçim bölgesi olan Hakkari, konuşma yaptığı Şırnak ve Diyarbakırillerinde)
6/9/2015 tarihinde Yüksekova"da askeri karakola, 28/11/2015 tarihinde Sur"da güvenlik görevlilerine, 13/1/2016 tarihinde
Diyarbakır"ın Çınar ilçesinde polis lojmanlarına,24/3/2016 tarihinde Sur"da askerî karakola, 31/3/2016 tarihinde Bağlar"da polis aracına, 11/4/2016 tarihinde Hani"de askerî
karakola, 15/4/2016 tarihinde Şırnak"ta güvenlik görevlilerine, 1/5/2016
tarihinde Dicle"de jandarma binasına, 10/5/2016 tarihinde Bağlar"da
polis aracına, 12/5/2016 tarihinde Sur"da doğrudan
sivillere, aynı gün İstanbul"da askerî servis aracına, 29/5/2016 tarihinde
Kulp"ta güvenlik görevlilerine, 30/5/2016 tarihinde Silopi"de polis aracına,
28/6/2016 tarihinde Dicle"de polis aracına, 10/8/2016 tarihinde Sur"da polis ekiplerine, 15/8/2016 tarihinde Bismil"de
bölge trafik müdürlüğüne, 9/10/2016 tarihinde Şemdinli"de askerî kontrol
noktasına ve 4/11/2016 tarihinde Bağlar"da emniyete
ait hizmet binalarına yönelik silahlı ve/veya bombalı saldırılar düzenlenmiş;
ayrıca bombalı intihar saldırıları gerçekleştirilmiştir. Bu saldırılarda 60
güvenlik görevlisi ve -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanı"nın da
bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil
yaralanmıştır.
B. Başvurucunun
Tutuklanmasına İlişkin Süreç
10. Başvurucu 22/7/2007 tarihinde
yapılan seçimlerde Demokratik Toplum Partisinden (DTP) ve 12/6/2011 tarihinde
yapılan seçimlerde ise Barış ve Demokrasi Partisinden (BDP) İstanbul
milletvekili seçilmiştir. Başvurucu daha sonra Demokratik Bölgeler Partisine
(DBP) katılmış ve bu partinin eş genel başkanı olmuştur. Başvurucu tutuklandığı
tarihte ve hâlen milletvekili değildir.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
yürütülen soruşturma kapsamında Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel
Başkanı S.D. ve bazı milletvekilleri hakkında uygulanan gözaltı kararlarını
protesto etmek için 4/11/2016 tarihinde Diyarbakır"da Adliye binası önünde
toplanan kalabalığın içinde bulunan başvurucu, çıkan olaylar esnasında terör
örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla gözaltına alınmış ve hakkında
soruşturma başlatılmıştır.
12. Başvurucunun iddiasına göre Başsavcılık, soruşturma
dosyasına ilişkin olarak müdafiinin dosya içeriğini
incelemesinin ve belgelerden örnek almasının kısıtlanmasına karar vermiştir.
13. Başvurucunun savunması 6/11/2016 tarihinde Cumhuriyet
savcısı tarafından alınmıştır. Başvurucunun savcılıktaki ifade alma işlemi
sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. İfade
tutanağında belirtildiğine göre başvurucuya ifade alma işlemi öncesinde isnat
edilen suçlamalar açıklanmıştır.
14. Başvurucu, savunmasında özetle soruşturma konusu eylemlerin
ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında yaptığı açıklamalar olduğunu belirterek
suçlamaları kabul etmemiştir.
15. Başvurucunun müdafii ise özetle
suçlama konusu yapılan ses kayıtlarının hukuka aykırı olarak elde edildiğini ve
açıklamaların siyasi faaliyet kapsamında yapılan açıklamalar olduğunu
belirterek başvurucunun serbest bırakılmasını talep etmiştir.
16. Başsavcılık 6/11/2016 tarihinde başvurucuyu "silahlı
terör örgütüne üye olma" suçundan tutuklanması istemiyle Diyarbakır 2.
Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı
şöyledir:
"...
... şüpheli beyanı ve tüm dosya kapsamı
birlikte değerlendirildiğinde;
1-PKK terör örgütü elebaşısı
Abdullah Öcalan"ın 4 ayaklı paradigmasının ayaklarından 3. ayağını oluşturan
DTK (Demokratik Toplum Kongresi): Silahlı Terör Örgütü PKK"nın üst çatı oluşumu
olan KCK yapılanmasını düzenleyen, KCK sözleşmesinde de açıkça yer verildiği
üzere KCK"nın temsil ve karar organıdır. Gizli tanık
Bahar"ın "Sebahat Tuncel DTK üyesidir, bir dönem Kandilde eğitim aldı, halen
milletvekilidir" şeklindeki beyanı ve N.A. isimli şahsın "... demokratik
özerkliğin ilan edildiği kongreye katılan şahıslardan ismen tanıdığım şahıslar
şunlardır; ... Sebahat Tuncel BDP İstanbul Milletvekili .." şeklindeki beyanı,
26/12/2015 tarihli Demokratik Toplum Kongresi olağanüstü genel kurulu
toplantısında yapılan konuşması ile teknik araçlarla izleme ve dinleme çözüm
tutanakları dikkate alındığında DTK çatısı altında demokratik özerkliği inşa
etmek amacıyla örgütsel çalışmaların yürütüldüğü Diyarbakır Belediyesi Konuk
Evi olarak adlandırılan yere birçok kez gelip gittiği ve burada yapılan
toplantılara katıldığı,
2-Şüpheli şahsın farklı tarihlerdeki
söylemleri, basın açıklamaları ve örgüte müzahir gösteri ve yürüyüşteki
konuşmaları incelendiğinde, söylemlerinin demokratik hakların geliştirilmesine
yönelik politik taleplerden ibaret olmadığı, söylemlerin sahibinin kendisi,
bölgede yaşayan vatandaşlarımız ya da bölgede siyaset yapan partiler değil,
aksine terör örgütünün bizzat kendisi olduğu, zira; örgütün Birleşik Bağımsız
Kürdistan kurma hedefine yönelik son dönemdeki stratejisinin temel dayanak
noktasını bahse konu söylemlerin ve taleplerin teşkil ettiği anlaşılmakla,
Şüpheli şahsın PKK/KCK terör örgütünün
propaganda faaliyetleri üzerinden ulaşmaya çalıştığı amaç doğrultusunda hareket
ederek halk tabanında terör örgütüne desteği yükseltmek, terör örgütünün ve
faaliyetlerinin sözde meşru olarak algılanmasını sağlamak maksadıyla örgütsel
mahiyette açıklamalara ve paylaşımlara yer vererek terör örgütünün
propagandasını yaptığı ve PKK/KCK terör örgütünün temsil ve karar organı olan
Demokratik Toplum Kongresinde aktif bir şekilde yer aldığı
değerlendirilmektedir.
... şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine
dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama
nedeninin bulunduğu anlaşılmakla;
Şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve
mahiyeti ile mevcut delil durumu dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın 100. vd. maddeleri uyarınca ... [tutuklanmasına
karar verilmesi talep olunur.]"
17. Anılan talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 2.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Sorgu tutanağında,
başvurucuya isnat edilen suçların okunup anlatıldığı da belirtilmiştir. Bu sırada
başvurucunun üç avukatı da hazır bulunmuştur. Başvurucunun Hâkimlikteki
savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Türkiye"de siyasi bir darbe ile karşı
karşıyayız, özellikle Türk siyasetçilerin sesi olan HDP["ye] yönelik darbe"yi kınadığımı
beyan ederim,
Eş başkanlar ve milletvekillerinin
tutuklanması bu darbenin en belirgin örneğidir, darbeye karşı direnmek darbeye
karşı durmak her kesimin hakkıdır, bu darbe karşısında kaybeden HDP
olmayacaktır, kaybeden Türkiye demokrasisi ve siyaseti olacaktır,Türkiye"de siyaset ne yazık ki yargı eli
ile dizayn ediliyor, biz bir kez daha bununla karşı karşıya kaldık, bu gelenek
devam etmektedir ... Bu gün DBP"ye yönelik tutum kati
bir ispatıdır,karşınızda olmam hukuki değildir, Kürt
halkının sesini kısma Kürt halkının nefesini kesme amaçlanmıştır, sonucu belli
bir karardır, Ankara"da bu karar verilmiştir, bunun böyle olduğunun altını
çizmek istiyorum, iki dönem milletvekilliği yaptım, yapmış olduğum bütün
açıklamalar faaliyetler benim var oluş sebebimdir, bunların yargı konusu olması
Türkiye demokrasi çerçevesinde vahim bir tablodur,özellikle
Kürt sorununda bu bir çözüm değildir, ... bu bir hukuki dava değildir, siyasi
bir davadır, bu nedenle mahkemenizden hiçbir kişisel ... talebim yoktur,
... Ben siyasetçi"yim
Türkiye"de savaşın ortadan kaldırılması için bir takım
çabalarım olmuştur, siyaseti kapattığınız andan itibaren savaş ortaya
çıkmaktadır, buna ilişkin yaşam ölüyor, doğa ölüyor, biz bunların önüne geçmek
için siyaset yapmaktayız."
18. Başvurucunun müdafileri, başvurucunun soruşturma konusu
konuşmaları siyasi kimliği gereği yaptığını ve tamamen düşünce ve ifade
özgürlüğü kapsamında kalan konuşmalar olduğunu ifade ederek yapılan işlemlerin
hukuka uygun olmadığını belirtip başvurucunun serbest bırakılmasını talep
etmişlerdir.
19. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 6/11/2016 tarihinde,
başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar
vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...
Şüphelinin üzerine atılı silahlı terör
örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç varlığını gösterir somut
delillerin (şüphelinin PKK/KCK terör örgütü kurucusu ve yöneticisi olmak
suçundan hükümlü Abdullah Öcalan isimli şahsın terör örgütünün amaçları
doğrultusunda faaliyet yürütmesi için kurulması talimatını verdiği, legal yapı
altına örgütlenerek illegal faaliyet yürüten DTK isimli yapının toplantılarına
katılması, bu yapıya üye olduğuna dair dosyada 1 adet gizli tanık, ve 1 adet
şüpheli beyanının bulunması, DTK isimli yapının terör örgütünün talimatına
istinaden kurulduğuna dair örgüt lideri Abdullah Öcalan"ın avukatları ile
yapmış olduğu görüşmelerde yapının kurulmasına yönelik vermiş olduğu
talimatlara ilişkin tutanaklar, dinleme, teknik ve fiziki takip tutanaklarının
içeriği, şüphelinin 13/12/2015, 26/12/2015, 08/06/2016, 20/06/2016, 25/06/2016,
30/06/2016, 23/07/2016,31/07/2016, 11/08/2016 ve 15/08/2016 tarihli
açıklamaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde yapmış olduğu konuşmalarda,
şüphelinin PKK terör örgütünü ve hükümlü liderini övdüğü, PKK"nın şiddet içeren
eylemlerini direniş şeklinde tanımladığı, ölen terör örgütü mensuplarını şehit
olarak adlandırdığı, ve yine söz konusu dönemlerde terör örgütünün hendek
kazmak suretiyle özerk yönetimler oluşturma doğrultusunda başlattığı yasa dışı
eylemleri direniş olarak adlandırdığı ve meşru gösterdiği, şüphelinin örgütün
çağrıları doğrultusunda ölen örgüt mensuplarının cenazelerine katıldığı, yine
katılmış olduğu kanun dışı eylemlerde kolluk kuvvetlerine karşı tehdit içeren
söylemlerde bulunduğu dikkate alındığında,Yargıtay
16. Ceza dairesinin terör örgütü üyeliği suçunun unsurlarının oluşması
bakımından eylemlerde aradığı süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk unsurlarının
bir arada bulunabileceği,) mevcut olması,
Şüpheli Sebahat Tuncelhakkında
5271 Sayılı CMK’[nın] 100/1. maddesinde belirtilen "kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin", Anayasanın 19/3. maddesinde
belirtilen "kuvvetli belirti"nin (şüphe) ve AİHS"in 5/1-c. maddesinde belirtilen "makul şüphenin"
bulunduğuna dair hakimliğimizi ikna edebilecek bilgi ve somut deliller[in]
var olduğu. (Sözleşme"nin 5. maddesinin 1.
fıkrasının c) bendi, bir ceza yargılaması çerçevesinde bir kişinin ancak
hakkında suç işlediğine dair inandırıcı nedenlerin bulunması halinde mahkeme
önüne çıkarılması amacıyla tutuklanmasına karar verilebileceğini düzenlediğini
hatırlatmaktadır (Jėčius/Litvanya, No.
34578/97, § 50, AİHM 2000-IX ve Wloch/Polonya, No.
27785/95, § 108, AİHM 2000-XI ve Poyraz/Türkiye (kabul edilebilirlik hakkında
karar) No. 21235/11, § 53, 17 Şubat 2015). Tutukluluk kararının dayandırılması
gereken "inandırıcı olma" kavramı Sözleşme"nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c)
bendi tarafından getirilen korumanın temel unsurunu teşkil etmektedir.
İnandırıcı nedenler, söz konusu kişinin, atılı suçu işlediğine dair objektif
bir gözlemciyi ikna etmeye uygun olguların ve bilgilerin varlığını
gerektirmektedir. Bununla birlikte, inandırıcı olarak kabul edilebilecek
durumlar somut olayın koşullarının bir bütün olarak değerlendirilmesine
bağlıdır (Fox, Campbell ve Hartley/Birleşik Krallık, 30 Ağustos 1990, § 32, A Serisi
no.182; O’hara/Birleşik Krallık, No. 37555/97, § 34,
AİHM 2001-X; Korkmaz ve diğerleri/Türkiye, No. 35979/97, 21 Mart 2006, § 24;
Süleyman Erdem/Türkiye, No. 49574/99, 19 Eylül 2006, § 37 ve Çiçek/Türkiye
(kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 72774/10, § 62, 3 Mart 2015).
Şüphelininüzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun nitelik itibarıyla 5271
Sayılı CMK"nın 100/3-a11. maddesinde belirtilen
katalog suçlar içerisinde yer alması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin bulunduğuna yönelik yukarıda yapılan açıklamalar
dikkate alındığında isnat edilen suçlamanın işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin bulunduğu anlaşılmakla; şüpheli hakkında CMK"nın
100/3-a11. maddesinde belirtilentutuklama nedeni[nin] var olduğu;
Anayasa Mahkemesinin 27/10/2011 Tarih 2010/71
Esas, 2011/143 Karar ve 27/12/2012 Tarih 2012/35 Esas 2012/203 Karar sayılı
kararlarında belirtildiği üzere ölçülülük ilkesi; "elverişlilik", "gereklilik"
ve "orantılılık" ilkelerini içerip; şüpheliye isnat edilen suçlamanın niteliği,
suçlamanın kanunda yazılı hapis cezasının alt ve üst sınırı, işin önemi,
verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri göz önüne alındığında tutuklama
kararının ulaşılmak istenen amaç için elverişli olduğu, tutuklama kararının
ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olduğu ve verilen tutuklama kararı
ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçünün (orantı) bulunduğu,
tutuklama zorunluluğu gerektiren nedenlerin var olduğu, bu itibarla tutuklama
tedbirine başvurularak elde edilmesi beklenen yarar ile şüpheliler açısından
ortaya çıkacak zarar karşılaştırılarak, tutuklama tedbirinin uygulanmasının
gerekli olduğu sonucuna varıldığı, adli kontrol hükümlerinin uygulanması ile bu
amaca ulaşılamayacağı, adli kontrole ilişkin hükümler değerlendirildiğinde ...
yeterli olmayacağının düşünüldüğü, bu nedenlerle Anayasanın 13. ve 5271 Sayılı CMK"nın 100/1. maddesinde bilirtilen
ölçülülük ilkesine göre tutuklama kararının ölçülü olacağı, açıklanan tüm bu
hususlar dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı,
şüpheliler hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
var olduğu, bir tutuklama nedeninin bulunduğu ve ölçülülük ilkesinin
gerçekleştiği anlaşıldığından; Anayasanın 19. maddesi, AİHS"nin 5. maddesi ve
5271 Sayılı CMK["nın] 100. maddesinde belirtilen tutuklama nedenlerinin
var olduğu. Ayrıca AİHS"in 5/1. maddesi uyarınca
özgürlükten yoksun bırakmanın yasalara uygun olup, 5271 Sayılı CMK["nın] 100. maddesinin de AİHS"in tüm maddelerinin özünde var olanhukukun
üstünlüğü ilkesi ile uyumlu olduğu anlaşılmakla; Şüpheli[nin] ... CMK["nın] 100. ve devamı
maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA ... [karar verildi] "
20. Başvurucu 8/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz
etmiştir.
21. Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2016 tarihinde "...delil durumunda herhangi bir değişiklik
olmadığı... verilen kararda herhangi bir isabetsizlik görülmediği, verilen
kararın usul ve yasaya uygun olduğu" şeklindeki gerekçe ile
itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
22. Başvurucu 14/11/2016 tarihinde tahliye talebinde bulunmuş,
Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2016 tarihinde "... delil durumunda herhangi bir değişiklik
olmadığı, Hakimliğimizin 06/11/2016 tarih ve 2016/575 sorgu ile verilen karar[ın]da herhangi bir
isabetsizlik görülmediği, kararda belirtilen gerekçeler dikkate alındığında
kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla ..." şeklindeki
gerekçeyle talebi reddetmiş; bu karara yapılan itirazı ise Diyarbakır 3. Sulh
Ceza Hâkimliği 17/11/2016 tarihinde
"... delil durumunda herhangi bir değişiklik olmadığı, Diyarbakır 2. Sulh
Ceza Hâkimliği"nin 06/11/2016 tarih ve 2016/575 sorgu
ile verilen karar[ın]da herhangi bir isabetsizlik görülmediği, verilen
kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla ..." şeklindeki
gerekçeyle reddetmiştir.
23. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 22/11/2016 tarihli iddianamesi
ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve terör örgütü propagandası
yapma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır
Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucunun farklı zaman
ve yerlerde yaptığı konuşmaları suçlamaya konu edilmiştir. İddianamede
öncelikle PKK/KCK silahlı terör örgütünün kuruluş sürecinden, yapısından
-özellikle Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) kuruluş ve amacından- ve nasıl
faaliyet gösterdiğinden bahsedildikten sonra başvurucunun suçlamaya konu edilen
konuşma ve eylemlerine yer verilmiştir.
24. Başvurucunun iddianameye konu edilen eylemleri şöyledir:
i. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/6/2011 tarihli kararı
doğrultusunda 14/7/2011 tarihinde Diyarbakır"ın Merkez Bağlar ilçesinde bulunan
BDP Diyarbakır il binasında görüntü ve ses kaydı yapılmıştır. Başvurucunun bu
karar uyarınca tespit edilen14/7/2011 tarihli konuşmasının ilgili bölümleri
şöyledir:
"...
.. bugün 14 Temmuz kürdistan tarihi açısından önemli bir gündem ... direnişin
başlangıç tarihi. Kemal PİR’in bir sözü var; ...
diyor ki; "artık sizin baskınız ve zulmünüz bize hiç gelir. Çünkü biz bugün
ölüm orucu kararı aldık. Kendi irademizle bu karan aldık". İşte aslında o gün
bir tarih yazıldı ve Kemal PİR yani büyük bir devrimci aynı zamanda Kürdistan
halkının özgürlüğünün ... Bu önemli bir başlangıç diye düşünüyorum. Yani tarih
yazmak çok kolay değil Kürdistan tarihi açısından.[aralarında Kemal
Pir"in de bulunduğu PKK terör örgütü üyeleri 14 Temmuz 1982"de Diyarbakır
Cezaevinde ölüm orucu eylemi başlatmışlardır.] Çok
büyük bedeller ödedi arkadaşlarımız katledildi. Hepsi çok büyük bedeller ödedi.
Bence tam da burada yatıyor. Yani kendi irademizi bir başlangıç yapacak mıyız,
yapmayacak mıyız? Önderlik diyor ki; tarih bir hükümdür, 5000 yılın toplamıdır.
Yani başlamıştır ancak bitmemiştir. Dolayısıyla biz bu tarihi süreci Demokratik
Toplum Kongresi olarak önemli bir cümle diyoruz. Kürdistan halkının tarihi
açısından, bir tarihi yazılanlar vardır, bir tarih yazanlar vardır. Diyoriz ki bugüne kadar kürdistan
halkının bir tarihi yazılmıştır. Yazılan bu tarihte biz yokuz ... İşte bu bizim
tarihimizi yazanlara karşıdır devrimcilerin direnişi, bedel ödeyişi. Öyle ki;
öyle bir direniş tarihi yazmışlar ki şimdi zalimler, katiller kendi tarihleri
içinde tutsak kaldılar. İşte Diyarbakır"a her geldiğinde Başbakan"ın "şu
Diyarbakır"ın dili olsa da konuşsa" diye ifade etmesi tam da zalimlerin
zalimliğinden utandığı andır ... biz bu tarihi süreci, tarihi yazmışız, olgunlaştırmışız,
belli bir düzeye getirmiş bu mücadelede bir cümle ekleyecek miyiz, eklemeyecek
miyiz? ... aslında özerkliğin ilanı konusunda ... hiç kimsenin bir sorunu yok
... İşin tam da zamanıdır dedik ... sorun sadece o ekonomik kriz değil, sistem
krizidir. İkinci kriz ekolojik krizdir .... Bu mücadelenin ... peki kürdistan halkı 30 yıldır kesintisiz özgürlük mücadelesi
veren kürdistan halkı, "kürt
özgürlük hareketi" bu gelişimin dışında kalabilir mi? biz bu değişimin dışında
kalırsak tekrar böyle bir tarihi fırsatı yaratabilir miyiz? İşte tamda
zamanıdır ... İşte bugün burada ifade edeceğimiz şey yeni Anayasada nasıl
yerimizi alacağımız. Biz seçim döneminde ... Bunun bir özerk Kürdistan"ın ilanı
olacağını ifade etmiştik ... İşte bu süreç buna bir kez daha biz an azadi, an azadi diye başladıysak
ya özgürlük ya özgürlük beni böyle kabul edeceksiniz. Ben böyle bir özgürlüğü
istiyorum. Böyle bir özgürlük dışında, böyle bir özgürlük dışında yaşamı kabul
etmiyorum. Kürdistan halkı 90 lı yıllarda farklı
iklimler taşır. ... 90 yıllarda ... Kürdistanda
yaşanan savaşın vahşetini. Bizler kendi Gerillalarımıza sahip çıkamadık ...
Kendi şehidine sahip çıkamayan bir gerçeklikten ... Halkımız hazır, Hareket
hazır, Önderiniz ne diyor; ... 12 yıldır biz kendi işimizi Önderliğin
omuzlarına yıkıyoruz. İşte tam da ... omzuna yüklediğimiz yükün birazını almak,
kendimize düşen payı almak görev ve yetkilerimizi yapmak açısından bu tarihi
bir an ... halkımızdirenme kararı açığa çıkarmıştır
... Sonuçta bu süreç ... bizim görevimizdir ... Yarın halkımıza gideceğiz ...
bu özerkliğin ilanını herkese anlatmak zorundayız ..."
ii. İddiaanmede başvurucunun bu
konuşmasında; 14 Temmuz"un Kürdistan tarihi açısından direnişin başlangıç tarihi olduğunu ve PKK
terör örgütünün kurucularından olan Kemal Pir"in "artık sizin baskınız ve zulmünüz bize hiç gelir. Çünkü biz bugün
ölüm orucu kararı aldık. Kendi irademizle bu kararı aldık."
şeklindeki sözünü okuyarak o gün tarih yazıldığını ve önderlik diye sahiplendiği terör örgütü liderinin "tarih bir hükümdür, 5000 yılın toplamıdır.
Yani başlamıştır ancak bitmemiştir." şeklindeki sözüne vurgu
yaparak Ortadoğu"da şekillenen yeni düzende Kürt
özgürlük hareketi olarak adlandırdıkları yapılanmalarının bunun
dışında kalamayacağını söylediği, seçim döneminde özerk Kürdistan kuracaklarını halka anlattıklarını ve burada
karara bağlayacaklarını dile getirdiği, 1990"lı yıllarda kendilerinin Kürdistan diye tabir ettiği bölgede -PKK
terör örgütü mensuplarını kastederek- "gerillalarımız"
diye özdeşleştirdiği terör örgütü üyelerine sahip çıkamadıklarını ifade ettiği,
anılan toplantıda bulunan ve (sözde) özerklik ilanına imza atacak delegasyonun
kendilerinin tamamladığı devrim
sürecini kurumsallaştıracağına değindiği, halkın ve hareket diye belirttiği terör örgütünün [buna] hazır
olduğunu söyleyerek önderlik diye
sahiplendiği terör örgütü liderinin yükünün hafifletilmesi gerektiğine vurgu
yaptığı ve sözde özerklik ilanının halka anlatılması gerektiğine işaret ettiği
belirtilmiştir.
iii. Bu bağlamda
başvurucunun PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan"ın talimatları
doğrultusunda kurulan ve dört ayaklı paradigmasının üçüncü ayağını oluşturan DTK"ya katıldığı, demokratik
özerkliği inşa etmek amacıyla örgütsel çalışmalar içinde hareket
ettiği, PKK terör örgütünün talimatları doğrultusunda özerk Kürdistan kurulması çalışmalarına
katkı sağlamak ve çalışmalarda aktif olarak rol almak üzere Diyarbakır
Belediyesi Konuk Evi olarak adlandırılan yere birçok kez gelip gittiği ve
burada yapılan toplantılara DTK üyesi olarak katıldığının tespit edildiği
belirtilmiştir.
iv. Başvurucunun 4/5/2012 tarihinde PKK terör örgütü güdümünde
yayın yapan bir internet sitesindeki çağrılar doğrultusunda -24/4/2012 ile
25/4/2012 tarihlerinde Bingöl"ün Genç ilçesi Yolçatı
köyü Toklu mezrasında güvenlik güçleri ile PKK terör örgütü mensupları arasında
çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilen- İ.K., K.I. ve H.K. isimli terör
örgütü mensuplarının cenazelerine katıldığı belirtilmiştir.
v. 4/7/2012 tarihinde Diyarbakır"ın İstasyon Meydanı"nda "Kürt sorununa demokratik çözüm"
adı altında yapılmak istenen açık hava toplantısına izin verilmemesi üzerine
PKK terör örgütü güdümünde faaliyet gösteren internet siteleri ve basın yayın
organlarından Diyarbakır"ın genelinde eylemler yapılması ve İstasyon Meydanı"na
gidilmesi çağrılarının yapıldığı, yapılan bu çağrılar sonunda toplananların
İstasyon Meydanı ve Ofis Semti başta olmak üzere Diyarbakır il merkezinin
birçok yerinde araçları yaktığı, yollara barikatlar kurarak güvenlik görevlilerine
taş, molotof ve EYP ile saldırılar gerçekleştirdiği,
PKK"yı ve liderini sahiplenici sloganların atıldığı kanunsuz eylemler
gerçekleştirildiği, eylemlere destek için toplananlar arasında başvurucunun da
bulunduğu tespit edilmiştir.
vi. Başvurucu 13/12/2015 tarihinde Diyarbakır Merkez"de
gerçekleştirilen DEM-GENÇ Kongresinde bir konuşma yapmıştır. Konuşmanın içeriği
şöyledir:
"Merhaba başkan Apo"nun
yoldaşları merhaba Kürdistanlı devrimciler ... Bugün Amed"de
[Diyarbakır] direnişin başkentinde Türkiye
devrim mücadelesi açısından Kürdistan devrim mücadelesi açısından yeni bir gün
doğuyor ... Bugün 13 Aralık Türkiye devrim mücadelesi açısından 12 Eylül
karanlığına karşı direnenlere gözdağı vermek açısından önemli bir gün. Bugün 17
yaşında kalan ve hiç büyümeyen Erdal Eren"in ölüm yıl dönümü ... Mazlum DOĞAN [PKK
terör örgütü kurucularından olması nedeniyle 1979 yılında tutuklanarak
Diyarbakır Cezaevi"ne konulmuştur. 21/3/1982"de cezaevindeki hücresinde
kendisini yakarak intihar etmiştir.] ... o
sözünü o zaman söyledi "teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür" ...
Mahirlerin, Denizlerin, İboların, başkan Apoların
ortaya çıkardığı bu devrimci mücadeleyi ileriye taşıma zamanıdır ... şimdi bize
bu yolu açan başkan Apoya güçlü bir selam gönderelim
... var mısınız başkan Apoya güçlü bir selam vermeye,
selam olsun başkan Apoya diyoruz
[salondaki topluluk ] "selam,
selam İmralıya bin selam ve Biji
Serok Apo"[şeklinde
slogan atıyor]. Ben şimdi başkan
Aponıın bu sesi bu çığlığı çok güçlü duyduğunu
görüyorum ve şöyle diyordur; "yoldaşlarım, benim sorumluluklarımı omuzlamış
durumda, halkımızın özgürlüğü için artık her zamankinden daha güçlüyüz, şimdi
geleceğe daha güçlü bakabiliriz". Biraz önce eş başkanlarımız İmralı heyetimiz
çok net olarak görevlerimizi söyledi ama; ben bir kez daha ifade etmek
istiyorum, tarihi bir dönemeçteyiz ... Ortadoğu’da yeni bir devrim süreci var
ve kürdistan devrimcileri bu devrim sürecinin
öncülüğünü yapıyor ... Rojava’da, Şengal’de,
kürdistanda ortaya çıkan bu enternasyonalist
mücadeleyi büyütmek dünya devrimcileri ile yan yana durmak demokratik özerk kürdistanı ve demokratik Cumhuriyeti inşa etmek ve
demokratik "Ortadoğu Konfedaralizmini" inşa etmek
sizlerin bizlerin omuzundadır. Şimdi görevimiz çok daha ağırdır ... Kemal
Pir"in dediği gibi çalışmak durumundayız başka seçenek yok "ya kazanacağız ya
kazanacağız" faşizmi yenilgiye uğratacağız ... şimdi bizim omuzlarımızdadır
özgürlük sorumluluğu. Halklarımıza, Türkiye halklarına, kürdistan
halkına, Ortadoğu halklarına sözümüzdür. En çok da bu uğurda mücadele ederken
toprağa düşen şehitlerimize sözümüzdür, biz mutlaka ve mutlaka halklarımıza
başarıyı armağan edeceğiz. Bir kez daha Rojava’da, Şengal’de, kürdistanın her
yerinde demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten ve bunun bedelini ödeyen bu
uğurda şehit düşen başkan Apo’nun
yoldaşlarına ..."
vii. Başvurucunun 26/12/2015 ile 27/12/2015 tarihlerinde
Diyarbakır"da gereçekleştirilen DTK Olağanüstü Genel
Kurulunun 26/12/2015 tarihli toplantısında yaptığı konuşmanın ilgili bölümü
şöyledir:
"... Bugün yapacağım [tartışma] kürdistanı Kürtleri
ilgilendiren bir tartışma değil bugün yapacağımız tartışma ... biz burada
Türkiye"ye bir teklif sunacağız Kürtlere değil ...defalarca ilan ettik bunu
demokratik Özerk Kürdistan demokratik Cumhuriyet Biz ancak bu koşullarda
birlikte yaşayabiliriz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve demeye de devam
edeceğiz ... Seyit Rıza idam sehpasına giderken, "ben sizin oyunlarınız ile baş
edemedim, bu da [bana dert] oldu. Ama ben de size
diz çökmedim Bu da size dert olsun" demiştir Şeyh Sait
idama, giderken çocukları için bizler için onurlu bir gelecek bırakmak için
başı dik gitmiştir ... Eğer bir devlet yurttaşlarına ... savaş açmışsa yaşam
hakkını elinden alıyorsa buna karşı direnmek en temel insan hakkıdır ...
Türkiye"de ciddi bir kriz var savaş var çatışma var kürdistan"a
görkemli bir direniş var buna karşı ama ... görüşmeler başladığında Ocak
başında 9 Ocakta Sakine Cansız [9/1/2013"te Pariste
öldürülen PKK terör örgütü üyesi] katledildi
Kürt halk lideri Sayın Öcalano zaman ne dedi ha Sakineyi katletmişsiniz ha bizi bu bir Dersim katliamıdır
diye ifade ettiğinde Aslında, birileri bu sürecin başlamasını engellemek
istiyordu Ama buna rağmen sayın Öcalan Türkiye halkarının
geleceği için ısrar etti ... arkadaşlar ya özgürlük için mücadele edeceğiz
direneceğiz kazanacağız ya kazanacağız Bunun dışında bir seçenek ne yazık ki
bize sunulmuş değil ... Kürt halkının kendi kendisini yönetme hakkı en temel
insan hakkıdır ... Unutmayın ki ... dostlar yoldaşlar tarih bize şunu
göstermiştir tarihi katliamı yapanlar değil direnenler yazar her dönemde
direnenler kazanmıştır bir kez daha direnenler tarih yazıyor. Selam olsun
diyoruz direnenlere ..."
viii. Bu
bağlamda iddianamede başvurucunun DTK üyeliğiyle ilgili olarak -Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmalar kapsamındaelde
edilen bilgilere göre- E.B. isimli şahsın 23/7/2012 tarihinde aralarında
milletvekillerinin de bulunduğu birçok kişiye gönderdiği "DTK Başkanlık Divanı, DTK Genel Kuruluna
İlişkin Genelgedir " başlıklı mail içeriğinde ve C.C. isimli
şahsın kullandığı mail adresinde tespit edilen veriye göre başvurucunun DTK
üyesi olarak belirlendiğinin belirtildiği, şüpheli sıfatıyla ifade veren N.A.nın 14/7/2011 tarihinde demokratik özerkliğin ilan edilmesinden
sonra başvurucunun BDP Siirt milletvekili olarak DTK"ya
katıldığını beyan ettiği, bir gizli tanığın da
"Sebahat Tuncel DTK üyesidir, bir dönem Kandil"de siyasi eğitim aldı,
halen milletvekilidir." şeklinde beyanlarda bulunduğu
belirtilmiştir.
ix. Başvurucunun 25/3/2016 tarihinde Diyarbakır"da yayın yapan
yerel bir televizyon kanalına yaptığı açıklamalar şöyledir:
" ... hükümeti[n] özellikle Rojova kürdistanına yönelik yaklaşımı Rojova
devrimini boğmak için çetelerle El Nusra. Daiş gibi çete örgütleriyle işbirliği
yapmaktan geri durmamıştır. Halen bu ülkenin Cumhurbaşkanı bütün dünyanın terör
örgütü olarak gördüğü El Nusrayı aklamak için çaba
içerisindedir ... Sınırdan geçirdikleri tırları unutmadık bunların kime yardım
olduğunu neye yardım olduğunu çok net biliyoruz ... Demirci Kavalar çıkıp
devrimci bir öncülük yaptılarsa dönemin zalimlerine karşı döneminde dehaklarına karşı da Demirci kavalar gibi devrimciler
çıkacaktır ve çıkıyor özyönetim alanlarında ortaya çıkan direnişi bundan
bağımsız ele alamazsınız ... halkımızın kendi geleceği için kendi kaderini
belirlemek için kendi mücadele hakkını belirlemesini istiyoruz. Biz demokratik
bölgeler Partisi olarak en azından halkımızın varlığına karşı geliştirilen bu
saldırı politikası karşısında direniş konumunda olduğumuzu çok net ifade etmek
istiyoruz. Bu direnişi büyüterek örgütlü olduğumuz her yerde mücadeleyi
yükselterek faşizmi geriletip halkımızın özgürlüğünü mutlaka sağlayacağız o
açıdan buradaki arkadaşlarımızın öyle moralini bozmadan mücadeleyi büyüterek
Zafer"e yakın olduğumuzu bilerek hatta hiç olmadığı kadar Zafer"e yakın
olduğumuzu bilerek sürece asılması ve mücadeleyi yükseltmesinin zamanıdır
sevgili arkadaşlar bir omuz verirsek Zafer bizim Olacak o kadar yakın O yüzden
bunlar bu kadar Evet çok ağır bedeller verdik çok zor bir süreçten geçtik ama
İnanın ki ilk kez Ortadoğu"da Kiirdistan halkının
statüsü açısından kürdistan halkının geleceği
açısından yeni bir dönem başlıyor ..."
x. Başvurucunun 8/6/2016 tarihinde DBP Diyarbakır il binasında
gerçekleştirilen parti meclisi toplantısındaki konuşmasının ilgili bölümleri
şöyledir:
"... Gördük özyönetim direnişleri
sırasında Cizre"yi gördük. Sur"u gördük, Nusaybin"i
gördük. Gever"i gördük, insanları diri diri yakan bir
devlet gerçekliğiyle karşı karşıyayız ... Sayın Öcalan’a .... Dolayısıyla bu
defa sadece egemenlerin söz söyleyeceği, kâğıt üzerinde coğrafyamızı bölüp
parçalayacağı yerler değil bizzat sahada mücadele yürüterek kendi geleceği
üzerinde karar vereceğimiz bir süreç. Rojava devrimi,
Rakka hamlesi, Münbiç
hamlesi aslında bu açıdan da çok büyük bir umut, çok büyük bir moral veriyor
bize. Bunun mutlaka Türkiye siyasetine yansımaları olacaktır mutlaka Kürdistan
siyasetine yansımaları olacaktır."
xi. Başvurucu 20/6/2016 tarihinde bir televizyon kanalında
açıklamalarda bulunmuştur. Konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:
"... Hükümeti"nin İŞİD"le
kurduğu ilişki. EL-NUSRA"yla ya da EL-KAİDE"ye bağlı örgütlerle kurduğu ilişkinin aslında
sonuçlarını yaşıyoruz. Türkiye"yi bir transit ülke haline getirdiler. Çetelerin
burada geçişine izin verdiler. Sadece çetelerin geçişine değil ekonomik
kaynaklarını DAİŞ"e sundular ... bugüne kadar
devletin, bizzat MİT"in içerisinde olduğu, birlikte hareket ettiği durumlar
yansımıştır. Amed patlaması. Suruç. Ankara
Patlamasında bizzat aslında devletin bilgisi dâhilinde gerçekleştiği çok net
ortaya çıkmıştır. Dikkat ederseniz bunları DAİŞ resmi olarak da üstlenmedi.
Aslında bu işbirliğinin ortaya çıkması açısından ciddi
bir durum ..."
xii. Başvurucunun 30/6/2016 tarihinde düzenlediği -ve bir
televizyon kanalında da yayımlanan- basın toplantısında yaptığı açıklamaların
ilgili bölümleri şöyledir:
" ... bu girişimler Kürt halkına yönelik
imha, inkâr ve soykırımı destekleyen düşük yoğunluklu savaş anlayışına ve bu
anlayışın yol açtığı büyük insani felaketler çığırına bütün sonuçlarıyla
birlikte geri dönmekte olduğunu, kuşku bırakılmıyor ... Sayın Öcalan ...
kuşatma altındaki kürdistan kentlerinde ... özgün
mücadele ve örgütlenme yöntemleri ortaya koyarak ... bu savaş planı Türkiye’yi
giderek yalnızlaştırdı metnimizde de olduğu gibi aslında kendi kırmızı
çizgilerini aşındıran bir noktaya getirdi ama Türkiye"yi de savaşın içine
çekmiş oldu. Rojava devrimini boğmak için desteklediği
IŞİD [DEAŞ] çeteleri
bombalarını şimdi Türkiye"de patlatmaya başladılar ... Lice yanıyor bu
açıklamayı yaparken Uyuşturucu ile mücadele ediyoruz adı altında gerçeği
gizleyen hakikati öldüren bir durumla karşı karşıyayız. Dünyanın neresinde
uyuşturucu ile mücadele edenler yaşam alanlarını bombalarlar, sivil insanların
hayatına kast ederler, insanların geleceğini idame ettirebilmesi için
ekinlerini yakarlar. Böyle bir şey yok yani şuan
Lice’nin adeta her yeri bombalanıyor ... Şırnak ve Nusaybin"de 3 Haziranda
operasyonlar bittiği halde sokağa çıkma yasağı kaldırılmış değil orada hala
yıkım devam ediyor ..."
xiii. Başvurucunun 23/7/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez Kayapınar ilçesi DBPbinasında yağtığı konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:
"... kürdistandaki
savaş politikalarında bunu çok net olarak görüyoruz. 7 Haziran sonrası ortaya
konulan savaş politikası, bugün 15 Temmuz"da ortaya çıkan darbe girişimine
zemin sunmuştur, zemin hazırlamıştır. Bölgede görev yapan bütün komuta kademesi
bugün darbeci olarak gözaltına alınmıştır, bir kısmı tutuklanmıştır, bir kısmı
da hala gözaltında tutulmaktadır. Bu bile aslında yaşananları çok net olarak
gösteriyor. Son bir yılda Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Gever başta olmak üzere
Kürt illerinde yürütülen savaş politikası ... Bu bağlamda ... İmralı Adası"nda
Kürt halk önderi sayın Öcalan’a yönelik son dönemlerde ortaya atılan iddialar,
aslında bu söylediğimiz darbe dinamiğinin hangi çerçevede devreye konulduğunu
da çok net olarak gösteriyor ..."
xiv.Başvurucunun 31/7/2016 tarihinde Diyarbakır"da
bir meydanda yaptığı konuşma içeriği şöyledir:
"... selam olsun başkan Apo"nun yoldaşlarına ... direndiniz, mücadele ettiniz bu
günleri yarattınız selam olsun direnenlere Surdan Cizreye,
Kobaniye selam olsun ... Selam olsun ki onlar bize
ölümü zulmü reva görenlere karşı görkemli bir direniş geleneği yarattılar.
Selam olsun sevgili arkadaşlar bugünleri yaratanlara selam olsun Başkan Apo"nun yoldaşlarına ... Sur"da,
Cizre"de, Nusaybin"de, Gever"de ... bu ülkede
demokratik özerk kürdistanı ... inşa edeceğiz ...
başkan Apo"nun en iyi yoldaşları kadınlara
sesleniyorum ... Başkan Apo"nun genç yoldaşlarına
sesleniyorum gençliğe sesleniyorum ... Amed halkına
sesleniyorum, direnişin kenti Amed"e 14 Temmuz
ruhuyla, Sur ruhuyla, direniş ruhuyla gelin faşizmi parçalayalım, halkımızın
özgürlük yolunda hep birlikte mücadele edelim, yan yana duralım ve Kürt halkı
önderi Sayın Öcalan"ı özgürlüğüne kavuşturalım ..."
xv. Başvurucunun 11/8/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez Bağlar
ilçesinde faaliyet gösteren bir dernek binasında yaptığı konuşmanın ilgili
bölümleri şöyledir:
" ...Bazen savaş alanlarına gittiler canlı kalkan oldular
gerilla ile asker arasına, bazen gittiler savaş alanında kimsenin alamadığı
cenazelerimizi aldılar omuzlayıp getirdiler. Bu anneler ... Kürt halk önderi
sayın Öcalan"la müzakere olsun ... 40 yıllık mücadelemize baksınlar. Çok büyük
şeyler yaşadı bu coğrafya ne büyük acılar yaşadık 40 yıllık yürütülen özgürlük
mücadelesinde ... Son bir yıldır kürdistanda bütün
savaşı şehirlere taşıdı yaşam alanlarımızı yerle bir etti, Sur’da,
Cizre"de, Nusaybin"de, Gever"de halkımızın evini
başına yıktı..."
xvi. Başvurucunun 15/8/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez
Yenişehir ilçesinde yaptığı basın açıklamasının ilgili bölümleri şöyledir:
" ...Bu torba yasa ... kürdistanda yerel yönetimlere nasıl el koyabilirizin
bir yansımasıdır. Bu kadar açık ve net, baştan şunu söyleyelim. Bu yasa çıksın
ya da çıkmasın demokratik bölgeler partisi olarak bu yasa bizim açımızdan yok
hükmündedir ... demokratik hakların genişletilmediği, demokrasi alanının
daraldığı dönemlerde şiddet devreye girmiştir... Eğer Türkiye"de Kürt sorununun
çözümü konusunda demokrasi ve özgürlükler genişletilmezse, daraltırsak bu
çatışmayı, kaosu giderek derinleştirir ... bu yeni çatışmanın, yeni sorunların,
yeni krizlerin ateşlenmesi demektir..."
xvii. Başvurucunun 30/10/2016 tarihinde Diyarbakır Merkez Kayapınar ilçesinde bir toplantıda yaptığı konuşmanın
ilgili bölümleri şöyledir:
"...2 tane konun hükmünde karar name
yayımlandı ... ve 15’e yakın basın kuruluşu ve kürdistanda
faaliyet yürüten basın kuruluşu kapatıldı. Sadece kadın haberleri yapan ve
Türkiye’deki bir ilk olan JİNHA kapatıldı. Yani bu aslında bu kadın özgürlüğüne
yönelik biraz önce Kamuran başkanın ifade ettiği KJA şahsında söylediği şey
sadece KJA değil kadınlar sesini duyurmaya yönelik basın ajansına yönelik bir
saldırıya neden oldu ...
... Ama mücadelenin direnişin olduğu bir dönem
özellik Diyarbakır"da halk iradesine yönelik geliştirilen saldırı karşısında
başta kadınlar olmak üzere halkımızın ortaya koyduğu direnç aslında bu süreç
nerde olmamız gerektiğini çok net gösteriyor ... Dün 2 gerillanın nasıl infaz
edildiğine dair görüntüleri kamuoyuyla paylaşmak kürdistan
halkını Kürt gençliğini Kürtleri tahrik etmekten başka bir anlam ifade etmez
... Özgür gündemi kapatmışlar bir daha kapmışlar. Bunu çok anlayamadım yani
zaten mühür vurmuşlardı. Genel yayın yönetmenleri, sahibi tutuklu ama dünkü
kanun hükmündeki kararnameyle kapatmışlar demek ki ya unuttular ya da başka
hesapları var. Tek Türkiye"de Kürtçe yayın yapan AZADIYA Welat
gazetesi kapatıldı. Zar ok Tv ile uğraşırken
Çocuklarımızdan ne istiyorlar diye çok şey yaparken şimdide AZADIYA Welat yani Türkiye"nin belki de tek yüz akı yani kürdistan halkının 20 milyondan fazla Kürt halkının tek
sesi olan AZADIYA Welat"ın kapatılması herhalde bu
ülkenin en temel ayıbıdır ..."
xviii. Başvurucunun 31/10/2016 tarihinde Diyarbakır Merkezde DBP
genel merkez danışma bürosunda yaptığı konuşmanın ilgili bölümleri şöyledir:
" ... iktidarı için bütün toplumu esir
almış durumda, rehin almış durumda. Dolayısıyla bütün bu yaşananlara burdan bakmak lazım ve adını da net koymak lazım. Bu bir
darbedir darbeye karşı direnmek, darbeye karşı durmak meşrudur ... Partimize
yönelik aslında bu saldırı, partimize yönelik özel bir politikanın olduğunu
biliyoruz. Niye? Çünkü Demokratik Bölgeler partisi kürdistanda
siyaset yapıyor ve Kürt halkının eşitlik, özgürlük, adalet ve barış talepleri
için mücadele ediyor. Kürt halkının kendi geleceğini kurması için, kendi
kendini yönetmesi için siyaset yapıyor ve bu Türkiye"ye öneride bulunuyor. Biz kürdistanlılar olarak sizinle bu koşullarda yaşarız diyor.
Demokratik Özerk Kürdistan demokratik Cumhuriyet önermesi aynı zamanda bir
özgürlük önermesidir, barış önermesidir, Türkiye nin krizden, kaostan çıkış önermesidir diyor ... 20
yıllık legal siyasetimizle onlarca arkadaşımız şehit düştü ... ama bu siyasi
geleneğimizden asla ve asla geri dönmek, asla ve asla mücadelemizden vazgeçmek
olmadı ... Kürdistan da yürütülen bu savaş politikası, devletin Kürtlere karşı
uyguladığı bu savaş stratejisi bütün Türkiye"yi esir almış durumda. Türkiye"de
bütün özgürlükler askıya alınmış durumda ... İşte sadece Kürdistan basınını
söyleseniz. Daha iki gün önce kanun hükmünde kararnameyle 15 basın kuruluşu
kapatıldı ... kürdistandaki bu savaş politikasını
ortadan kaldırmadığı sürece ... Türkiye"nin krizden kaostan çıkması mümkün
değildir. Türkiye kamuoyunun artık yüzünü kürdistan"a
dönmesi gerekir ... ama bizim yoldaşlarımız ve biz Bizler burada olacağız ve
hesap soracağız Biz olmasak bile bizim arkadaşlarımız
gelecek bunun hesabını soracak ...".
xix.Başvurucunun 4/11/2016 tarihinde HDP Eş Genel Başkanı
S.D., HDP Eş Genel Başkanı F.G. ve bazı HDP milletvekillerinin gözaltına
alınmasıyla ilgili olarak uydu üzerinden yayın yapan bir televizyon kanalında
yaptığı açıklamalarının ilgili bölümleri şöyledir:
"... kürdistan
halkının özgürlüğüne ... Halkımız bulunduğu her yerde kürdistanda
ve Türkiye"de sadece kürdistan halkı değil, bu
gidişata dur demek isteyen tüm halkımızın buna cevap vermesi gerekir. Buna
tepki vermesi gerekir ... Eş Başkanlarımız, Milletvekili arkadaşlarımız,
Milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı Hakkâri"de, bir kısmı Bingöl"de ve
Şırnak"ta olmak üzere dört yerde adliyedeler. Halkımızın Adliyelerin olduğu,
arkadaşlarımız adliyede olduğu yerde adliyelerin etrafında kenetlenmesi, diğer
yerlerde de HDP etrafında kenetlenerek bu hukuksuzluğa, bu haksızlığa ses
çıkarmaları gerekiyor. Başka seçenek yok arkadaşlar. Ya özgürlük ... Özgürlüğü
sağlayabilmek için de bizim bulunduğumuz her yerde demokrasi ve özgürlük
mücadelesini yürütmemiz gerek. Buna sessiz kalma onaylamak demektir, hiç kimsenin
buna sessiz kalmadığının altını çizmek istiyorum ... Sabah itibariyle de ne
yazık ki burada bir bomba patladı ve yüzlerce arkadaşımız, yüzlerce yurttaşımız
... yaşamını yitirenler var ... Bu çok dikkat çekici bir durumdur. Bir yandan
arkadaşlarımızı gözaltına ... alırken, bir yandan da sabah iş saati sırasında
bombanın patlaması dikkat çekicidir. Birileri aslında kaosu, krizi iç savaşı
devreye koymak istiyor ve bu konuda ... kendi iktidarı için Türkiye"yi savaşa
sokmaktan geri durmayan, Türkiye"yi kaosa sokan İktidar karşısında herkesin
tavır göstermesi gerekir ..."
xx. Başvurucunun 10/07/2016 tarihinde Diyarbakır DBP il
binasında düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmanın ilgili bölümleri
şöyledir:
"... bugün 10 Temmuz ...Vedat Aydın"ın
ölüm yıldönümü ve Vedat Aydın Konferans Salonunda toplantımızı
gerçekleştiriyoruz, onu bir kez daha onun şahsında tüm devrim şehitlerini
saygıyla sevgiyle anıyor onların mücadelesinin takipçisi olacağımızı bir kez
daha ifade etmek istiyorum ... Ortadoğu da yaşanan gelişmeler kürdistan halkının ortaya koyduğu direnç Kürt halkının
artık statüsüz yaşamak istememesi hem Ortadoğu da hem Türkiye"de hem de kürdistanda yeni gelişmeleri de beraberinde getiriyor,
artık eskisi gibi olmayacak hiçbir şey yeni bir dönemdeyiz yeni bir zamandayız
ve bu zamanda bizim zamanımız yeter ki bunun farkında olup bunun örgütsel
gücünü yaratıp bunun üzerinden yeni yaşamı birlikte inşa edelim ... demokratik
özerk kürdistan demokratik cumhuriyet, bizim Ortadoğuda yaşanan kriz ve kaosa çözüm perspektifimiz ...
bu sadece Türkiye Kürdisitanı açısından değil Türkiye
için değil bütün Ortadoğu ülkeleri açısından dört parça Kürdistan açısından da
geçerli bir çözüm. Demokratik Özerk Kürdistan Demokratik Cumhuriyet Demokratik
Ortadoğu Konfederasyonu diye ifade edeceğimiz bu perspektif ... bu projenin
mimarı hiç kuşkusuz kim sayın Abdullah Öcalan"dır ... bayramda biz İdil"e
gittik Cizre"ye gittik Silopi"ye gittik işte arkadaşlarımız burada, Sur"u da ziyaret ettiler. Direniş alanlarına gittiğimizde
halkımız neyin ne olduğunu çok iyi biliyor yani, bunun farkında. Şimdi biz
halkımızın ortaya koyduğu bu direnişi sahiplenme, buna öncülük etme ve yeni
yaşamı inşa etme konusundaki görev ve sorumluluklarımızı yerine getirme
zamanıdır, zaman bizimse o zaman bu zamanı örgütlemek hayata geçirmek bizim
görev ve sorumluluklarımız ... tabi ki Türkiye"de kalıcı barışın olması için
Hatip başkanda ifade etti; Kürt halkı önderi Sayın Öcalan"ın özgürlüğü olmazsa
olmaz koşuludur ..."
xxi. PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir internet
sitesinden yapılan çağrılar üzerine 5/8/2016 tarihinde Diyarbakır"da
gerçekleştirilen -ve PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan bir televizyon
kanalından da canlı olarak yayımlanan- basın açıklaması esnasında; PKK silahlı
terör örgütü lideri Abdullah Öcalan"ın konuşmasının da yer aldığı örgütsel sinevizyon izletildiği,
"biji serok apo (yaşasın başkan apo)",
"be serok jiyan nabe (başkansız yaşam olmaz)" şeklinde
sloganlar atılarak terör örgütü liderinin fotoğrafının sinevizyon
izletilen alana asıldığı, daha sonra yapılan görüntü incelemesinde basın
açıklamasına katılan ve belirtilen şekilde slogan atan ve "önderliğime (PKK terör örgütü lideri
Abdullah Öcalan kastediliyor), toprağıma,
özgürlüğüme sahip çıkıyorum." ibareli cümleyi söyleyen şahsın
başvurucu olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
25. Savcılığın başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki
değerlendirmesi şöyledir:
"...
...izah edilen yüksek mahkeme kararları,
yapılan takipler, şüpheli ve tanık beyanları ile açık kaynak araştırmaları bir
bütün olarak değerlendirildiğinde şüphelinin PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün 5.
Genel Kurulunun sonuç bildirisinde ilan edilen KCK terör örgütü yapılanmasının
amacı doğrultusunda tabana yayılma faaliyeti olarakve
ileride kurulacak sözde özerk kürdistan’ın bir nevi
ulusal kurucu meclisi olarak kabul gören DTK’nın
üyesi olduğu, Demokratik Özerkliği inşa etmek amacıyla örgütsel faaliyette
bulunduğu, PKK/KCK terör örgütünü talimatları doğrultusunda "Özerk Kürdistan"
kurulması amacına yönelik çalışmalara DTK üyesi olarak aktif olarak katıldığı
DTK merkezi olarak kullanılan Diyarbakır Belediyesi Konuk Evi olarak
adlandırılan yere de birçok kez gelip gittiği ve burada yapılan toplantılara
katıldığının tespit edildiği, ŞüphelininPKK/KCK
yapılanması içerisinde yer alan"özerkKürdistan"
amacına yönelik faaliyetlerde bulunanDTK üyesi
olduğu, DTK üyesi olarak Şüpheli tarafından özellikle son dönemde Sur,
Nusaybin, Cizre, Şırnak, Yüksekova ve başka il ve ilçelerde PKK/KCK bölücü
terör örgütü tarafından sözde özerk bölge oluşturma amacıyla yoğun şekilde
gerçekleştirilen hendek kazma, bomba tuzaklama, güvenlik güçlerine yönelik
silahlı ve roketli saldırıların sahiplenildiği ve bu saldırıların
direniş/mücadele olarak nitelendirildiği, saldırılara yönelik gerçekleştirilen
operasyonların toplu katliam ve abluka olarak, etkisiz hale getirilen silahlı
bölücü terör örgütü mensuplarının şehit olarak dile getirildiği, bu şekilde
bölücü terör örgütüne açıkça destek verildiği ve örgüt mensuplarının, barikat
ve hendeklerin açıkça sahiplenildiği gibi bölücü terör örgütüne yönelik
güvenlik güçlerince gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili olumsuz bir algı da
oluşturulmaya çalışıldığı, silahlı örgüt mensuplarının masum gösterilmeye çalışıldığı,bölücü terör örgütünün çıkarları doğrultusunda
ülkemizin bölünmez bütünlüğü aleyhine açıklamalar yapıldığı, KCK
örgütlenmesinin sözde kürdistan devleti kurma
amacının bir ayağı olan öz yönetim ilanlarının meşru gösterilmeye çalışıldığı,
Şüphelinin PKK/KCK terör örgütünün hiyerarşisi içerisinde silahlı terör
örgütünün emir talimatları ile PKK/KCK terör örgütünün temsil ve karar organı
olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK)bünyesindePKK/KCK
örgütüyesi olarak hareket ettiği,
Şüpheli şahsın PKK/KCK terör örgütünün
propaganda faaliyetleri üzerinden ulaşmaya çalıştığı amaç doğrultusunda hareket
ederek halk tabanında terör örgütüne desteği yükseltmek, terör örgütünün ve
faaliyetlerinin sözde meşru olarak algılanmasını sağlamak maksadıyla örgütsel
mahiyette açıklamalara ve paylaşımlara yer vererek terör örgütünün
propagandasını yaptığı Şüphelinin 04/05/2012 tarihinden 04/11/2016 tarihine
kadar gerçekleştirmiş olduğu terör örgütünün propagandası niteliğindeki
eylemleri açısından 5237 sayılı TCK nın 43.
maddesinde belirtilen “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında” hükmünün
uygulanamayacağı, yaklaşık 4 yıllık bir zaman zarfında farklı farklı olaylar
kapsamında bahsi geçeneylemlerin gerçekleştirildiği,
her ne kadar mağduru belli olmayan suçlar açısından da bu hükmün uygulanacağı belirtilmiş
ise de birbirinden bağımsız niteliğe haiz propaganda suçu açısından tek bir
cezaya hükmedilmesinin kabul edilemeyeceği, etkin, sürekli ve yoğun (16 Kez)
şekildeki propaganda niteliğideki her suç için ayrı
ayrı cezaya hükmedilmesigerekeceği,
Yukarıda açıklanan gerekçelerle şüphelinin
suçtan kurtulmaya yönelik savunmasına itibar edilmediği, üzerine atılı atılı suçları işlediği tüm dosya kapsamındaki delillerden
... [anlaşılmıştır.]"
26. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi 30/11/2016 tarihinde iddianamenin
kabulüne karar vermiş ve E.2016/5 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması
başlamıştır. Mahkeme, dosyayı 2/12/2016 tarihli kararı ile aralarında hukuki
irtibat bulunan aynı Mahkemenin E.2016/3 sayılı dosyası ile birleştirmiş ve
güvenlik nedeniyle davanın nakli için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
başvurmuştur. Bakanlığın talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi 19/1/2017
tarihinde davanın Malatya Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir.
27. Bunun üzerine yargılamaya dava dosyasının gönderildiği
Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde E.2017/145 sayılı dosya üzerinden devam
olunmuştur. Davanın ilk duruşması 21/4/2017 tarihinde yapılmıştır. Duruşma,
Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden kayıt altına alınmıştır.
Başvurucu savunmasında özetle:
i. İddianameye konu soruşturma dosyalarının daha önceden
FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerce hazırlanan KCK dosyalarının güncellenmiş hâli
olduğunu ve iddianamede daha çok PKK/KCK"ya yer
verilerek siyasi partinin bunlarla zorla irtibatlandırılmaya çalışıldığını,
Türkiye"de parti program ve tüzüğü çerçevesinde her partinin kendi siyasi
perspektifini örgütleme, yayma ve propagandasını yapmasının yasal güvence
altında olduğunu ancak hakkında düzenlenen iddianamenin tüm bu yasal
güvenceleri ortadan kaldırdığını ileri sürmüştür.
ii. DTK"nın kurulduğu 2007 yılından bu güne kadarki on yıllık sürede hiçbir hukuki süreç
yaşamadığını, birçok kez Türkiye Büyük Millet Meclisine resmî olarak davet
edildiğini hem çözüm sürecinde hem de Meclis çalışma komisyonlarında muhatap
alındığını ve tüm faaliyetlerinin kamuya açık yapıldığını ifade etmiştir.
Başvurucu ayrıca DTK"da derneklerde veya siyasi
partilerde olduğu gibi bir üyeliğin söz konusu olmadığını ancak iki yılda bir
olağan kongre yaptığını, yine DTK"nın herhangi bir
denetim organının bulunmadığını ifade etmiştir.
iii. Öz yönetim ve demokratik özerklik sisteminin dünyada birçok
örneğinin bulunduğunu ve barışçıl çözümlere katkı sunduğunu, Türkiye"de de
bunun tartışıldığını ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yönünde çalışmalar
yapıldığını, ayrıca özerk yönetim modelinin parti programında bulunduğunu ve
programın da Yargıtay tarafından onaylandığını, dolayısıyla parti programının propogandasını yapmalarının Anayasal bir hak olduğunu ileri
sürmüştür.
iv. Başvurucu iddianameye konu edilen konuşmalarının suç unsuru
taşımadığını, suçlamaları ve gizli tanığın beyanını kabul etmediğini
belirtmiştir.
28. Başvurucu müdafiileri özetle
başvurucunun hâlen bir siyasi partinin eş genel başkanı olduğunu, öncesinde ise
iki dönem milletvekili olarak görev yaptığını, dolayısıyla başvurucunun
suçlamaya konu edilen konuşmalarının siyasi faaliyetler esnasında yaptığı
konuşmalar olduğunu, bu nedenle daha özgürlükçü bir yorum yapılması gerektiğini
ifade ederek konuşma içeriklerinin suç unsuru taşımadığını belirtmişlerdir.
Başvurucu müdafileri ayrıca -konuşmaların yapıldığı zaman ve mekândan bağımsız
olarak değerlendirilmemesi gerektiğini- özellikle çözüm süreci döneminde
yapılan konuşmaların o günün şartları gözönüne
alınarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Başvurucu müdafiileri somut olayda kuvvetli suç şüphesinin ve
tutuklama nedenlerinin bulunmadığını ileri sürerek başvurucunun tahliyesine
karar verilmesini talep etmişlerdir.
29. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi 21/4/2017 tarihli celsede
başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı
şöyledir:
"...
Sanıklar ... Sebahat TUNCEL"in
üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair; olay tutanakları, gizli tanık
beyanları, tanık beyanları, teknik takip tutanakları, olay yeri görüntü
inceleme tespit tutanakları, basın haberleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturma dosyası gibi kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin
mevcudiyeti, atılı terör örgütü suçunun CMK"nın
100/3. maddesinde yazılı tutuklama nedeninin var sayılacak suçlardan oluşu,
şüphelilerin üzerlerine atılı suçların alt ve üst sınırları, delillerin tamamen
toplanılmamış olması, delillerin karartılma şüphesi, aynı nedenlerle adli
kontrol uygulamasının bu aşamada hukuken ve fiilen yetersiz kalacağı kanaati
ile sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ... [karar
verildi]."
30. Başvurucunun tutukluluğun devamı kararına yaptığı itirazı
Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/5/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı
toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden
dağılmama, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçlarından Sebahat Tuncel
ve ... hakkında Malatya 1.Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Malatya
1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/145 Esas sayılı dava dosyasının 21/04/2017
tarihinde yapılan duruşmasında sanıkların tutukluluk halinin devamına karar
verildiği, incelenen dosya kapsamına göre; sanıklarınüzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanıkların iddianame konusu
eylemi gerçekleştirmiş olabileceği yönünde somut delillere dayanan kuvvetli suç
şüphesinin bulunması, kanundan kaynaklanan tutuklama sebeplerinin varlığı,
sanıkların tutuklulukta geçirdiği süre, yasada öngörülen cezanın alt ve üst
sınırına göre tutukluluğun ölçülü bulunması, belirtilen sebeplerle sanıklar
hakkında tutuklama şartlarının oluşup devam ettiği, sanıklar hakkında CMK 109.
maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaati ile
CMK 100. ve devamı maddeleri gereğince sanıkların tutukluluk halinin devamına
karar verilmesi gerekerek[miştir]."
31.Başvurucu 18/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
32. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi değişik tarihlerde resen ya
da başvurucunun itirazı üzerine yaptığı incelemeler sonunda başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına ve itirazının reddine karar vermiştir. Karar
gerekçeleri şöyledir:
"Tutuklu
sanıklar ... ve Sebahat Tuncel"in
işlemiş oldukları iddia edilen suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın
100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanığın
cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın
üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren dosyada mevcut Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezleke
içerikleri, gizli tanık Bahar"ın beyanları, 17/10/2008, 18/10/2008, 19/10/2008,
23/12/200818/04/2008, 14/07/2011, 31/08/2011, 03/09/2011, 26/09/2011,
26/12/2011, 14/10/2011, 12/02/2012, 13/02/2012, 16/02/2012, 18/02/2012,
14/03/2012, 23/03/2012, 30/03/2012, 05/05/2012, 09/05/2012, 18/06/2012,
29/06/2012, 06/05/2012, 11/03/2012, 11/04/2012, 18/05/2012, 14/06/2012,
18/06/2012, 01/07/2012, 09/07/2012, 11/07/2012, 26/07/2012, 29/07/2012,
04/08/2012, 23/08/2012, 16/09/2012, 21/09/2012, 23/10/2012, 06/11/2012,
08/11/2012, 10/11/2012, 07/12/2012, 11/12/2012, 23/02/2012, 17/11/2012,
18/11/2012, 05/03/2013, 20/04/2013, 21/04/2013, 05/05/2013, 09/06/2013,
01/09/2013, 14/11/2013, 19/11/2013, 24/11/2013, 20/04/2013, 11/03/2013
13/01/2014 23/01/2014 tarihli teknik araçlarla izleme ve dinleme ve çözüm
tutanakları, dosya kapsamındaki tüm görüntü inceleme ve tespit tutanakları,
Sabah gazetesinin "Gültan Kışanak Örgüt
Denetlemesinde" başlıklı haberi ve bu habere istinaden Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığına ilişkin 03/10/2011 tarihli tutanak, CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının
halen devam ediyor olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
nedenleriyle sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ... [karar
verildi]"
"Mahkememizce sanık Sebahat Tuncel"in
işlemiş olduğu iddia edilen suçların vasıf ve mahiyeti, CMK’nın
100/3 maddesi uyarınca katalog suçlardan oluşu, tutuklu sanığın
cezalandırılması istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın
üst sınırı, tutuklulukta geçirilen süre, kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren dosyada mevcut Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen fezleke
içerikleri, gizli tanık Bahar"ın beyanları, 17/10/2008, 18/10/2008, 19/10/2008,
23/12/200818/04/2008, 14/07/2011, 31/08/2011, 03/09/2011, 26/09/2011,
26/12/2011, 14/10/2011, 12/02/2012, 13/02/2012, 16/02/2012, 18/02/2012,
14/03/2012, 23/03/2012, 30/03/2012, 05/05/2012, 09/05/2012, 18/06/2012,
29/06/2012, 06/05/2012, 11/03/2012, 11/04/2012, 18/05/2012, 14/06/2012,
18/06/2012, 01/07/2012, 09/07/2012, 11/07/2012, 26/07/2012, 29/07/2012,
04/08/2012, 23/08/2012, 16/09/2012, 21/09/2012, 23/10/2012, 06/11/2012,
08/11/2012, 10/11/2012, 07/12/2012, 11/12/2012, 23/02/2012, 17/11/2012,
18/11/2012, 05/03/2013, 20/04/2013, 21/04/2013, 05/05/2013, 09/06/2013,
01/09/2013, 14/11/2013, 19/11/2013, 24/11/2013, 20/04/2013, 11/03/2013
13/01/2014 23/01/2014 tarihli teknik araçlarla izleme ve dinleme ve çözüm
tutanakları, dosya kapsamındaki tüm görüntü inceleme ve tespit tutanakları, CMK’nın 100. maddesinde ön görülen tutuklama şartlarının
halen devam ediyor olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
nedenleriyle sanığın tutukluluk halinin devamına karar verildiği; tüm dosya
kapsamı birlikte değerlendirildiğinde mahkememiz kararının değiştirilmesini
gerektiren herhangi bir durumun söz konusu olmadığı sonucuna varıldığından
itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."
"Mahkememizce Sanıklar ... ve Sebahat Tuncel"in üzerlerine atılı suçu
işlediklerine dair; olay tutanakları, gizli tanık beyanları, tanık beyanları,
teknik takip tutanakları, olay yeri görüntü inceleme tespit tutanakları, basın
haberleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyası gibi
kuvvetli suç şüphesini gösteren delillerin mevcudiyeti, atılı terör örgütü
suçunun CMK"nın 100/3 maddesinde yazılı tutuklu
nedeninin var sayılacak suçlardan oluşu, şüphelilerin üzerlerine atılı suçların
alt ve üst sınırları, delillerin tamamen toplanılmamış olması, delillerin
karartılma şüphesi, aynı nedenlerle adli kontrol uygulamasının bu aşamada
hukuken ve fiilen yetersiz kalacağı nedenleriyle sanıkların tutukluluk
hallerinin devamına karar verildiği; tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirildiğinde mahkememiz kararının değiştirilmesini gerektiren herhangi bir
durumun söz konusu olmadığı sonucuna varıldığından itirazın reddine dair
aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir."
33. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamı kararına karşı değişik tarihlerde yaptığı itirazlarını benzer
gerekçelerle reddetmiştir. Karar gerekçeleri şöyledir:
"Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma
suçlarından Sebahat Tuncel hakkında Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu
davası açıldığı, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/145 Esas sayılı dava
dosyasının 22/03/2017 tarihinde yapılan duruşmasında sanığın tutukluluk halinin
devamına karar verildiği, İncelenen dosya kapsamına göre; Sanığınüzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanığın iddianame konusu
eylemi gerçekleştirmiş olabileceği yönünde somut delillere dayanan kuvvetli suç
şüphesinin bulunması, kanundan kaynaklanan tutuklama sebeplerinin varlığı,
sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, yasada öngörülen cezanın alt ve üst
sınırına göre tutukluluğun ölçülü bulunması, belirtilen sebeplerle sanık
hakkında tutuklama şartlarının oluşup devam ettiği, sanık hakkında CMK 109.
maddesinde belirtilen adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı kanaati ile
CMK 100. ve devamı maddeleri gereğince sanığın tutukluluk halinin devamına
karar verilmesi gerekerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."
34. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dosya ilk
derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk hâli devam
etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
35. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2),
§§ 64-89.
V.İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 10/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Yakalama ve Gözaltına
Almanın Hukuka Aykırı Olduğu İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, şartları bulunmadığı hâlde hakkında yakalama ve
gözaltı tedbirlerinin uygulandığını ve bu tedbirlerin ölçülü olmadığını
belirterek Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
38. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun
tazminat isteminin düzenlendiği 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer
alan, kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya
tutukluluğunun devamına karar verilenler ile kanuna uygun olarak tutuklandığı
hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde
hakkında hüküm verilmeyen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını
devletten isteyebileceklerine ilişkin hükümlerin bu hususta bir başvuru
mekanizması öngördüğü görülmektedir. Aynı Kanun"un tazminat isteminin
koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da karar veya
hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen
bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabileceği belirtilmektedir (Zeki Orman, B. No: 2014/8797, 11/1/2017, §
27).
42. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin
aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin
olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış
da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun"un 141.
maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili
bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet
Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim
Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
43. Bir suç isnadıyla gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan
kişinin gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı bireysel
başvuruda ihlal sonucuna varılmasının -özgürlükten mahrum kalmanın sona ermesi
bağlamında- başvurucunun kişisel durumuna bir etkisinin olması mümkün
görünmemektedir. Zira gözaltına alma kararı hukuka aykırı da olsa kişi hâkim
tarafından tutuklandığından gözaltı kararının hukuka aykırı olduğu yönündeki
bir tespit ve ihlal kararı tutuklu
kişinin serbest kalmasına tek başına imkân vermeyecektir. Dolayısıyla bireysel
başvuru kapsamında verilecek muhtemel bir ihlal kararı, ancak -talep etmesi
hâlinde- başvurucu lehine tazminata hükmedilmesi sonucunu doğurabilecektir (Günay Dağ ve diğerleri, § 147; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, § 44).
44. Somut olayda başvurucu hakkında verilen gözaltı kararının
hukuka uygun olup olmadığı 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada incelenebilir. Nitekim Yargıtay uygulaması (Yargıtay 12. Ceza
Dairesinin 1/10/2012 tarihli ve E.2012/21752, K.2012/20353 sayılı kararı; Günay Dağ ve diğerleri, § 145) da bu
kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek
olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava yoluyla gözaltı kararının
hukuka aykırı olduğu tespit edildiğinde başvurucu lehine tazminata da
hükmedilebilecektir.
45. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen
dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik
niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
46. Kaldı ki yakalanan veya gözaltına alınan kişi, 5271 sayılı
Kanun"un 91. maddesinin(5) numaralı fıkrası uyarınca
yakalama işlemine veya gözaltına almaya ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı
emrine karşı hemen serbest bırakılmayı sağlamak amacıyla sulh ceza hâkimine
başvurabilmektedir. Kanun, bu başvurunun yakalanan kişinin yanı sıra müdafii veya kanuni temsilcisi, eşi ya da birinci veya
ikinci derecede kan hısmı tarafından da yapılmasına
izin vermektedir. Başvuru formu ve eklerinde, başvurucunun yakalama işlemine
veya gözaltı emrine karşı sulh ceza hâkimliğine başvuruda bulunduğuna ve bu
başvurusunun sonuçsuz kaldığına dair herhangi bir bilgi ya da belgeye yer
verilmemiştir.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı olarak
yakalandığı ve gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru
yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
48. Başvurucu; suçlamaya konu eylemlerinin siyasi faaliyetler
esnasında yaptığı konuşmalar olduğunu, kuvvetli suç şüphesinin ve tutuklama
nedenlerinin bulunmadığını belirterek eylemlerinin ifade özgürlüğü ve siyasi
faaliyette bulunma hakkı kapsamında olması nedeniyle tutuklanmasının hukuki
olmadığını, bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
49. Başvurucu; tutuklama, tutukluluğa itirazın reddi adli
kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının açıklanmadan ve tutuklama nedenlerine
ilişkin bir gerekçeye yer verilmeden özgürlüğünden yoksun bırakıldığını iddia
etmiştir.
50. Başvurucu; soruşturmanın amacının muhalefeti susturmak
olduğunu belirterek tutuklama tedbirinin Anayasa"da öngörülenin dışında siyasi saiklerle uygulandığını, bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 18.
maddesinin de ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
51. Anayasa"nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
52. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
53. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
54. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2), §§ 110-124.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
55. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni
dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK silahlı terör
örgütünün üyesi olma suçundan 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesi uyarınca
tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin
kanuni dayanağı bulunmaktadır.
56. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup
bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
57. Kamuoyunda hendek
olayları olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK
-aralarında başvurucunun birçok konuşma yaptığı ve protesto eylemine katıldığı
Diyarbakır"ın Sur ilçesi ile başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari"nin
de bulunduğu- Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı yerleşim yerlerinde
cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak ve bu barikatlara bomba ve
patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet sağlamaya
çalışmıştır. Güvenlik görevlileri; bu hendeklerin kapatılması ve barikatların
kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar
yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Silopi ve Yüksekova ilçelerinde de operasyonlar
gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde
ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok
sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (Gülser Yıldırım (2), §§ 28-30).
58. Başvurucunun tutuklanmasına karar veren Diyarbakır 2. Sulh
Ceza Hâkimliği, başvurucuyla ilgili bazı olgu ve olaylara değinerek PKK silahlı
terör örgütünün üyesi olma suçu yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu
sonucuna varmıştır (bkz. § 20).
59.Soruşturma makamlarınca yapılan tespitlere göre başvurucunun;
i. 13/12/2015 tarihli konuşmasında "Merhaba başkan Apo"nun yoldaşları
merhaba Kürdistanlı devrimciler ... Bugün Amed"de
[Diyarbakır] direnişin başkentinde Türkiye devrim mücadelesi açısından
Kürdistan devrim mücadelesi açısından yeni bir gün doğuyor ... ben bir kez daha
ifade etmek istiyorum, tarihi bir dönemeçteyiz ... Ortadoğu’da yeni bir devrim
süreci var ve kürdistan devrimcileri bu devrim
sürecinin öncülüğünü yapıyor ... Rojava’da, Şengal’de, kürdistanda ortaya
çıkan bu enternasyonalist mücadeleyi büyütmek dünya
devrimcileri ile yan yana durmak demokratik özerk kürdistanı
ve demokratik Cumhuriyeti inşa etmek ve demokratik "Ortadoğu Konfedaralizmini" inşa etmek sizlerin bizlerin omuzundadır.
Şimdi görevimiz çok daha ağırdır ... Halklarımıza, Türkiye halklarına, kürdistan halkına, Ortadoğu halklarına sözümüzdür. En çok
da bu uğurda mücadele ederken toprağa düşen şehitlerimize sözümüzdür, biz
mutlaka ve mutlaka halklarımıza başarıyı armağan edeceğiz ..."
ii. 26/12/2015 tarihli konuşmasında "... defalarca ilan ettik bunu demokratik özerk kürdistan demokratik cumhuriyet biz ancak bu koşullarda
birlikte yaşayabiliriz ve bunun için mücadele ediyoruz dedik ve demeye de devam
edeceğiz ...Eğer bir devlet yurttaşlarına ... savaş açmışsa yaşam hakkını
elinden alıyorsa buna karşı direnmek en temel insan hakkıdır ... Türkiye"de
ciddi bir kriz var savaş var çatışma var kürdistan"a
görkemli bir direniş var buna karşı ... tarihi katliamı yapanlar değil
direnenler yazar her dönemde direnenler kazanmıştır bir kez daha direnenler
tarih yazıyor. Selam olsun diyoruz direnenlere ..."
iii. 25/3/2016 tarihli konuşmasında "... Biz demokratik bölgeler Partisi olarak en azından halkımızın
varlığına karşı geliştirilen bu saldırı politikası karşısında direniş konumunda
olduğumuzu çok net ifade etmek istiyoruz. Bu direnişi büyüterek örgütlü
olduğumuz her yerde mücadeleyi yükselterek faşizmi geriletip halkımızın
özgürlüğünü mutlaka sağlayacağız o açıdan buradaki arkadaşlarımızın öyle
moralini bozmadan mücadeleyi büyüterek Zafer"e yakın olduğumuzu bilerek hatta
hiç olmadığı kadar Zafer"e yakın olduğumuzu bilerek sürece asılması ve
mücadeleyi yükseltmesinin zamanıdır sevgili arkadaşlar bir omuz verirsek Zafer
bizim Olacak o kadar yakın O yüzden bunlar bu kadar Evet çok ağır bedeller
verdik çok zor bir süreçten geçtik ama İnanın ki ilk kez Ortadoğu"da Kiirdistan halkının statüsü açısından kürdistan
halkının geleceği açısından yeni bir dönem başlıyor ..."
iv. 8/6/2016 tarihli konuşmasında "... Gördük özyönetim direnişleri sırasında Cizre"yi gördük. Sur"u gördük, Nusaybin"i gördük. Gever"i
gördük, insanları diri diri yakan bir devlet gerçekliğiyle karşı karşıyayız ...
Sayın Öcalan’a .... Dolayısıyla bu defa sadece egemenlerin söz söyleyeceği,
kâğıt üzerinde coğrafyamızı bölüp parçalayacağı yerler değil bizzat sahada
mücadele yürüterek kendi geleceği üzerinde karar vereceğimiz bir süreç
..."
v. 10/7/2016 tarihli konuşmasında "... Ortadoğu da yaşanan gelişmeler kürdistan
halkının ortaya koyduğu direnç Kürt halkının artık statüsüz yaşamak istememesi
hem Ortadoğu da hem Türkiye"de hem de kürdistanda
yeni gelişmeleri de beraberinde getiriyor, artık eskisi gibi olmayacak hiçbir
şey yeni bir dönemdeyiz yeni bir zamandayız ve bu zamanda bizim zamanımız yeter
ki bunun farkında olup bunun örgütsel gücünü yaratıp bunun üzerinden yeni
yaşamı birlikte inşa edelim ..."
vi. 31/7/2016 tarihli konuşmasında "... selam olsun başkan Apo"nun
yoldaşlarına ... direndiniz, mücadele ettiniz bu günleri yarattınız selam olsun
direnenlere Surdan Cizreye, Kobaniye
selam olsun ... Selam olsun ki onlar bize ölümü zulmü reva görenlere karşı
görkemli bir direniş geleneği yarattılar. Selam olsun sevgili arkadaşlar
bugünleri yaratanlara selam olsun Başkan Apo"nun
yoldaşlarına ... Sur"da, Cizre"de, Nusaybin"de, Gever"de ... bu ülkede demokratik özerk kürdistanı
... inşa edeceğiz ... gelin faşizmi parçalayalım, halkımızın özgürlük yolunda
hep birlikte mücadele edelim, yan yana duralım ve Kürt halkı önderi Sayın
Öcalan"ı özgürlüğüne kavuşturalım ..." şeklinde beyanlarda
bulunduğu tespit edilmiştir.
60. Bu bağlamda Mahkeme; başvurucunun PKK/KCK silahlı terör
örgütü lideri Abdullah Öcalan"ın terör örgütünün amaçları doğrultusunda
faaliyet yürütmesi için kurulması talimatını verdiği -legal görünüm altında
illegal faaliyetler yürüten- DTK isimli yapının toplantılarına katıldığını ve
bu yapıya üye olduğunu, 13/12/2015, 26/12/2015, 25/3/2016, 8/6/2016, 10/7/2016
ve 31/7/2016 tarihlerinde yaptığı konuşmalarda PKK terör örgütünü ve liderini
övdüğünü, PKK"nın şiddet içeren eylemlerini direniş
şeklinde tanımladığını, ölen terör örgütü mensuplarını şehit olarak adlandırdığını ve yine
konuşmaların yapıldığı dönemlerde terör örgütünün hendek kazmak suretiyle özerk
yönetimler oluşturma doğrultusunda başlattığı terör eylemlerini direniş olarak adlandırarak meşru
gördüğünü belirtmiş ve kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır.
61. Demokratik bir toplumda kişilerin ve özellikle
siyasetçilerin terör propagandası niteliği taşımadıkça terör operasyonlarının
yapılış şeklini eleştirmesi meşru görülebilir. Bununla birlikte anılan bu
konuşma, toplantı ve yürüyüşlerin -başvurucunun seçim bölgesi olan Hakkari de dâhil olmak üzere- ülkenin birçok bölgesinde
terör saldırılarının ve PKK"dan kaynaklanan terörist şiddetin ülke güvenliği
üzerindeki tehdidinin arttığı bir dönemde ve şiddet olaylarının yaşandığı
bölgede gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
62. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi
konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yeri, konuşmaların
içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alarak yukarıda yer verilen sözlerin
güvenlik güçleriyle çatışma hâlinde olan terör örgütü mensuplarını ve
eylemlerini sahiplenerek öven ve meşru gösteren nitelikte olduğu yönündeki
değerlendirmelerinin ve bu konuşmaların yapılmasını suç işlendiğine dair
kuvvetli belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez.
63. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan
kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.
64. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç
şüphesinin bulunması şeklindeki ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
65. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne
üye olma suçunun vasıf ve mahiyetine, mevcut delil durumuna, suç için Kanun"da
öngörülen yaptırımın ağırlığına, suçun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 20).
66. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör
örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar
öngörülen suç tiplerindendir. İsnat edilen suça ilişkin kanunda öngörülen
cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (Aynı yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405,
25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, 5271
sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun
gereği tutuklama nedeni varsayılabilen
suçlar arasındadır.
67. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında
açıklanan ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal
temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
68. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa"nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde somut
olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Benzer yöndeki değerlendirmeler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri
[GK], B. No: 2016/22169,
20/6/2017, § 268; Selçuk Özdemir
[GK], B. No:2016/49158, 26/7/2017, § 76).
69. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran
[GK], § 64).
70. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için
öngörülen cezanın miktarını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde
tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli
kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz
olduğu söylenemez.
71. Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak
yukarıda yer alan tüm açıklamalar karşısında başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin siyasi amaçlarla gerçekleştirildiği iddiasının incelenmesini
gerektiren bir durum söz konusu değildir.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
73. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tutukluluğun
devamına ve itirazın reddine dair kararların tutukluluğun devamını meşru
kılacak yeterli gerekçe içermediğini belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
74. Anayasa"nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
75. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
76. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında, bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip
olduğu belirtilmiştir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60; Halas
Aslan, § 66).
77. Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca,
bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili
yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep
edebilirler. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin
serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın
meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
bir gereğidir (Halas Aslan, §
67).
78. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin
yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği
diğerlerine göre daha fazladır. Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak
üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek
koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§ 68-71).
79. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir
kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat
Narman, § 61). Makul
sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp
gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise
tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı
ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
80. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin
kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden
ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§
74, 75).
81. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa
da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda,
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması
gerekir (Halas Aslan, § 76). Ayrıca belirli bir süreyi aşan
tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak
belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70). Son
olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda tutuklamanın ölçülü olduğuna
ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha
hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının
ortaya konulması gerekir(Halas Aslan, § 78).
82. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin
ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları
nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı
sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
83. Somut olayda başvurucu 6/11/2016 tarihinde tutuklanmıştır.
Mahkeme 27/4/2018 tarihinde yaptığı sekizinci duruşmada başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına ve sonraki duruşmanın 13/7/2018 tarihinde yapılmasına karar
vermiştir. Buna göre başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 1 yıl 11 ay
6 gündür.
84. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama
nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde (bkz. §§ 19-22, 29-33),
öncelikle suçun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve Kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasında olmasına değinildiği, ayrıca suçun
niteliğine, suça ilişkin Kanun"da öngörülen cezanın süresine ve tutuklama
tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti
hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin varlığına işaret eden
durumlardan biridir. Kanun"da silahlı terör örgütü üyeliği için belirlenen
hapis cezasının süresi de dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki
gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın
meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu, dolayısıyla tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate alındığında
ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
85. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada, Malatya 1. Ağır
Ceza Mahkemesince genellikle birer veya ikişer aylık aralıklarla olmak üzere
toplam sekiz duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda başvurucunun ve diğer sanığın
dinlendiği, bilirkişi raporu alındığı, tanık dinlendiği ve diğer delillerin
toplandığı görülmektedir. Bu itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde
derece mahkemelerince hareketsiz kalınan bir dönem olmadığı gibi yargılamada
özensizlik gösterildiği de tespit edilmemiştir.
86. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin derece
mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru
nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, davanın
yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması dikkate alındığında 1 yıl 11 ay 6
günlük tutukluluk süresinin somut olayın koşullarında makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
87. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Soruşturma Dosyasına
Erişimin Kısıtlandığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
88. Başvurucu, gözaltına alınma ve ifade alma süreçlerinde
suçlamalara dair yeterince bilgilendirilmediğini, soruşturma dosyasını inceleme
talebinin kısıtlama kararı
gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini; bu nedenlerle kendisine yönelik
suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini ileri sürmüştür. Ayrıca
başvurucu; kısıtlama kararının
kanunda öngörülen kapsamı aşılarak yorumlandığını, bu bağlamda incelemeye ve
örnek almaya yetkili olduğu belgelere yönelik erişiminin de engellendiğini
belirterek soruşturma mercilerinin bu tutumunun silahların eşitliği ilkesiyle bağdaşmadığını, sonuç olarak
tutuklamaya karşı etkili bir şekilde itirazda bulunma imkânından yoksun
bırakıldığını, bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
89. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
90. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa"nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
91. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2),§§
169-174.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
92. Başvurucu, hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin olarak müdafiinin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek
alma yetkisinin kısıtlanmasına karar verildiğini belirtmiştir.
93. Kısıtlama kararı ve bu kararın daha sonra kaldırılıp
kaldırılmadığı hususunda herhangi bir belge veya bilgi bulunmamakla birlikte
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verildiği
30/11/2016 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun"un 153. maddesinin (4) numaralı
fıkrası uyarınca kısıtlama kendiliğinden sona ermiş bulunmaktadır.
94. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamalar
ile buna ilişkin olguların tutuklama talep yazısında ve sorgu esnasında
başvurucuya sorulan sorularda açıklandığı, başvurucunun da ifadesinde anılan
suçlamalarla ilgili ayrıntılı bir şekilde beyanda bulunduğu görülmektedir (bkz.
§§ 17-20).
95. Öte yandan tutukluluğa itiraz dilekçesinde başvurucu
müdafileri tarafından usul ve esasa ilişkin ayrıntılı bir şekilde savunma
yapılmıştır. Dolayısıyla
başvurucunun ve müdafilerinin isnat edilen suçlamalara ve tutukluluğa temel
teşkil eden bilgilere gerek sorgu öncesinde gerekse sorgu sonrasında
erişimlerinin olduğu anlaşılmaktadır.
96. Bu itibarla suçlamalara dayanak olan temel unsurların ve
tutmanın hukukiliğinin değerlendirilmesi için esas olan bilgilerin başvurucuya
veya müdafilerine bildirilmiş, başvurucuya bunlara karşı savunma ve
itirazlarını ileri sürme imkânı verilmiş olması dikkate alındığında yaklaşık
birkaç ay devam eden soruşturma aşamasında uygulanmış olan kısıtlama nedeniyle
başvurucunun tutukluluğa karşı etkili bir şekilde itirazda bulunamadığının
kabulü mümkün görülmemiştir.
97. Diğer taraftan başvurucu kısıtlama kararının kapsamında
bulunmayan belgelere erişiminin kısıtlanması nedeniyle tutukluluğa etkili bir
şekilde itirazda bulunamadığını ileri sürmüş ise de başvurucu açıkça hangi
belgelere erişemediğini belirtmemiştir. Soruşturma makamlarınca suçlama
konusunun başvurucuya bildirildiği, tutuklama kararında da bu olgulara yer
verildiği görülmektedir. Dolayısıyla bir kısım belgelerin başvurucunun
erişimine açılmamasının tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunmayı
güçleştirdiği söylenemez.
98. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kısıtlama kararı
nedeniyle tutukluluğa etkili bir şekilde itirazda bulunamadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade Özgürlüğü ve
Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
99. Başvurucu; tutuklamaya dayanak oluşturan konuşma ve
açıklamalarının siyasi faaliyet kapsamında yaptığı düşünce açıklamaları
olduğunu, bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
100. Anayasa Mahkemesi tutuklama tedbirinin ifade ve basın
özgürlükleri, dernek kurma hürriyeti, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma
hakları gibi diğer temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkisini incelerken
öncelikle tutuklamanın hukuki olup olmadığını ve/veya tutukluluğun makul süreyi
aşıp aşmadığını değerlendirmekte; daha sonra tutuklamanın hukukiliğine ya da
tutukluluğun süresinin makullüğüne ilişkin vardığı sonucu da dikkate alarak
diğer temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, §§ 92-100; HidayetKaraca [GK],
B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§
111-117; Mehmet Baransu
(2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 157-164; Günay
Dağ ve diğerleri, §§ 191-203; Mehmet
Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013,
§§ 105-116; Mustafa Ali Balbay,
B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§
120-134; Kemal Aktaş ve Selma Irmak,
B. No: 2014/85, 3/1/2014, §§ 61-75; Faysal
Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014,
§§ 61-75; İbrahim Ayhan,
B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 60-74; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 60-74).
101. Somut olayda başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı
iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi
için inandırıcı delillerin bulunduğu, ayrıca olayda tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun söylenebileceği sonucuna
varılmıştır (bkz. §§ 48-72). Bu
kapsamda yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında başvurucunun yalnızca
ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakları kapsamında kalan eylemleri
nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı
bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
102. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının ifade
özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma haklarını ihlal ettiği iddialarına
ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutuklanma dolayısıyla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
10/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.