
Esas No: 2013/847
Karar No: 2013/847
Karar Tarihi: 22/6/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSMET ZEYNEP CANTAŞ VE
DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/847) |
|
Karar Tarihi: 22/6/2015 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi
DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
Raportör |
: |
Aliye YILDIZ VARSIN |
Başvurucular |
: |
1. İsmet Zeynep CANTAŞ |
|
|
2. Ayşe Nursan ÖZBİNGÖLLÜ |
|
|
3. Selma BAHÇEEVLİ |
|
|
4. Zehra Günsel ÖZEN |
|
|
5. Fatma Evin SÖNMEZ |
|
|
6. Ahmet Naci EKŞİOĞLU |
|
|
7. Yasemin GÖKSU |
|
|
8. Hatice Kıvanç ÇUMRALI |
|
|
9. Rabia ÖZTAŞ |
|
|
10. Hatice Meral EKŞİOĞLU |
|
|
11. Fatma Nihal EKŞİOĞLU |
|
|
12. Reşit KESKİN |
|
|
13. Mehmet Fatih EKŞİOĞLU |
|
|
14. Hulusi TÜZÜN |
|
|
15. Mustafa Kamil Güngör
GÖKSU |
|
|
16. Aydan KİNGİR |
|
|
17. Gülgün KARAHAN |
|
|
18. Hatice Demet ENGÜR |
|
|
19. Afife BAL |
|
|
20. Sami SOYLU |
|
|
21. Şerife GÜR |
|
|
22. Hatice Rezan ÖZTAŞ |
|
|
23. Ayşe Sevim GÖKALP |
|
|
24. Mehmet SOYLU |
|
|
25. Hatice KARADENİZ |
Vekilleri |
: |
Av. Emine Bilge AKKAYAGİL |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, maliki
oldukları taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve tescil
davasında araziye gerçek değerinden düşük bir bedel tayin edilmesi, faize
hükmedilmemesi ve yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedenleriyle adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/1/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 30/6/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
24/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 27/10/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. OLAYLAR
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucuların murisleri
adına tapuda kayıtlı taşınmazın da bulunduğu Ermenek ilçesinde, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının 10/4/2002 tarih ve 1572 sayılı tasdikli projesi
kapsamında Ermenek Barajı ve Hidroelektrik Santrali (HES) tesisleri projesi ve
göl sahası inşaatı yapılması planlanmış ve 13/7/2006 tarihinde Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünce (İdare) kamu yararı ve kamulaştırma kararı alınmıştır.
Bakanlar Kurulunun baraj ve HES projesine ilişkin 2009/14599 sayılı acele
kamulaştırma kararı 31/1/2009 tarih ve 27127 sayılı Resmi
Gazete"de yayımlanmıştır.
8. İdare, başvuruculara ait
taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulması ve kamulaştırma bedelinin
tespiti talebiyle dava açmıştır. Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesi, 6/5/2009 tarih
ve E.2009/322, K.2009/388 sayılı kararı ile bilirkişi raporuna dayanarak el
koyma bedelini 6.889,27 TL olarak belirleyerek bedelin başvuruculara ödenmesine
ve taşınmaza acele el konulmasına karar vermiştir.
9. İdare tarafından 13/5/2010
tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında
Mahkeme, mahallinde keşif yapmış, bilirkişiler, taşınmazın özelliklerini
gözeterek ve 2010 yılı fiyat, masraf ve verim verilerini kullanarak taşınmazın
toplam değerini 25/11/2011 tarih ve E.2010/628, K.2011/782 sayılı kararı ile
255.320,69 TL olarak belirlemiş, bakiye 248.431,42 TL"nin başvuruculara
ödenmesine karar vermiştir.
10. Temyiz üzerine karar,
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 10/7/2012 tarih ve E.2012/7145, K.2012/8967
sayılı ilamı ile onanmıştır. Daire, 3/12/2012 tarih ve E.2012/12623,
K.2012/13628 sayılı ilamı ile karar düzeltme talebini reddetmiştir.
11. Anılan karar, başvuruculara
31/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucular 29/1/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
13. 4/11/1983 tarih ve 2942
sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma
bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili”
kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde
idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma
bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz
gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine …
bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da
dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini
belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye
verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder.
Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini
ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim,
tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına
yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma
bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması
hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz
işletilir.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma
işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve
idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde
mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna
göre işlem yapılır.
…”
14. 2942 sayılı Kanun’un
24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı
gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile
ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate
alınmaz.”
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 29/1/2013 tarih ve 2013/847
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
17. Başvurucular, maliki
oldukları taşınmazın idarece kamulaştırılması işlemleri sırasında idarenin
taşınmaza hemen ihtiyacı olduğunu belirterek 2942 sayılı Kanun"un 27. maddesi uyarınca
değer tespiti yapılması ve el konulması talebiyle açtıkları davada taşınmazın
değerinin tespit edildiğini, buna karşın idarenin, yasal süresi içerisinde 2942
sayılı Kanun"un 10. maddesi uyarınca kamulaştırma davasını açmadığını, AİHM
kriterlerine göre bedel tespiti ile kamulaştırma işlemi arasında geçmesi
gerekli makul sürenin aşıldığını, bilirkişice kamulaştırma bedeli tespit
edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin verileri dikkate alınarak hesap
yapılması gerekli olduğu halde, komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verileri de
dikkate alınarak hesap yapıldığını, kamulaştırma işlemi nedeniyle mülkiyet
haklarına yapılan müdahalenin ve tespit edilen bedelin orantılı olmadığını,
uygulanması gerekli faizin düşük hesaplandığını, aynı mahkemenin benzer kararlarında
yerleşik Yargıtay uygulamasını da dikkate alarak bedel tespiti yaptığı halde,
kendilerine ait taşınmazın değerini eksik hesap ettiğini, acele kamulaştırma
sonrasında taşınmaz su altında kaldığından delillerin yok edildiğini
belirterek, Anayasa’nın 35., 36. ve 46. maddelerinde tanımlanan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
18. Başvurucular, somut
başvuruya konu bedel tespiti ve tescil davasıyla ilgili yukarıda sıralanan
şikâyetleri nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 46. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Anayasa Mahkemesi,
başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp,
somut dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder.
19. Başvurucular, diğer
ilçelerde kamulaştırma bedelinin tespitinde sadece ilçe tarım müdürlüğü
verileri dikkate alınıp bedel tespiti yapılırken Ermenek ilçesindeki taşınmazlarda
Ermenek ilçesiyle birlikte çevre ilçeler ile Karaman ili tarım müdürlükleri
verilerinin ortalamasının “mevki”
olarak değerlendirilip bedel tespitinde kullanılmasının mülkiyet ve adil
yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerse de başvurucuların bahse
konu şikâyetinin özünün mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını
ihlal ettiği iddiası olduğu anlaşıldığından bu konuda ayrıca adil yargılanma
(hakkaniyete uygun yargılanma) hakkı yönünden inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
20. Başvurucuların kamulaştırma
bedeline faiz uygulanmadığı yönündeki şikâyetleri mülkiyet hakkında ölçülülük
ilkesi yönünden, yargılamanın olması gerekenden uzun sürmesine dair şikâyetleri
makul sürede yargılanma hakkı yönünden incelenecektir. Başvurucuların
delillerin yok edilmesine yönelik şikâyetleri ise ayrıca incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
21. Başvurucular, 2942 sayılı
Kanun’un 10. maddesine göre 105 günde tamamlanması gereken kamulaştırma
bedelinin tespiti davasının daha uzun sürede tamamlandığını belirterek makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
24. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
25. Makul sürede yargılanma
hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, davaların makul sürede
sonuçlandırılması da yargının görevidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
26. Makul süre incelemesinde;
yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava
malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların
genel olarak yargılama sürecindeki tutumları; yargılama sürecinin uzamasındaki
etkileri ve usuli haklarını kullanırken gereken
dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava
süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir
yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup
olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin
gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce
gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine
ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).
27. Taraflar için 2942 sayılı
Kanun’un 10. maddesinde kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının
sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan
düzenleyici nitelikte olup, mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da
daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur. 2942 sayılı
Kanun’un gereği yapılması gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi
raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu
sürelerin aşılabileceği görülmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 47- 48).
28. Nitekim AİHM de, benzer şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama
süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin
yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve
uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek davaların “makul süre” içerisinde sonuçlanıp
sonuçlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele almakta
ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına uygun olup
olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Bkz., Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10,
12/3/2013).
29. Başvuru konusu olayda, idare
tarafından 13/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davasında Mahkeme, yaklaşık 18 ay sonra 25/11/2011 tarihinde davanın kabulüne
karar vermiş, taraflarca temyiz edilen karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin
10/7/2012 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin
3/12/2012 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Başvuruya konu kamulaştırma
bedelinin tespiti davasında ilk derece mahkemesi ve temyiz mahkemesinin ihtilaf
konusu olayla ilgili tutumunun özel bir karmaşıklık göstermediği, yargılamanın
iki dereceli yargılama prosedüründe toplam 30 ay sürdüğü, ilk derece
mahkemesinin bu süre zarfında, başvurucunun ve idarenin iddialarına ilişkin
karar vermek için davanın esasını incelediği, bedel tespitine esas verileri
topladığı, bilirkişi görüşüne başvurduğu, taraflara itiraz için süre verdiği,
tarafların itirazlarını dikkate aldığı, davanın temyiz ve karar düzeltme
incelemesinin 12 ayda tamamlandığı görülmüş ve yargılama süresinin bütünü
dikkate alındığında mahkemeler nezdinde başvurucunun haklarını ihlal edecek
şekilde gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Delillerin Yok Edilmesine Yönelik Şikâyetler
31. Başvurucular taşınmazın
baraj gölü altında kalması nedeniyle delillerin yok edildiğini belirterek, adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
32. 6216 sayılı Kanun"un, "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
33. 6216 sayılı Kanun"un 47.
maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile
İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (B. No: 2013/276,
9/1/2014, § 19).
34. Başvurucunun, kamu gücünün işlem,
eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile
dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru
dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 20).
35. Yukarıda belirtilen koşullar
yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan
yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan
yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun
başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için
başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması, kamu
gücünün ihlale neden olduğunu iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli
açıklamaları yapması zorunludur (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 23).
36. Somut başvuruda acele
kamulaştırma kararı ile başvuruculara ait taşınmazda baraj yapımına başlanmış
ve taşınmaz baraj gölünün baraj gölü altında kalmıştır. Mahkeme acele
kamulaştırma davasında taşınmazda bilirkişiler eşliğinde keşif yapmış ve
hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda acele kamulaştırma bedelini tayin
etmiştir. Aynı Mahkeme bedel tespiti davasında da keşif yapmış, ancak
taşınmazın baraj gölü sularının altında kaldığı tespit edilmiştir. Her iki
davayı da aynı Mahkeme karara bağladığından ve Mahkeme acele kamulaştırma
davasında keşif yaparak delilleri (taşınmazın özelliklerini) tespit ettiğinden
delillerin Mahkemece değerlendirilememesi söz konusu değildir. Ayrıca bedel
tespiti davalarında dava tarihine göre taşınmazın özellikleri göz önünde
bulundurularak taşınmazın bulunduğu bölgenin (mevkinin)
tarımsal getiri verilerine göre bedel tespiti yapıldığından delil olarak kabul
edilen verilerin yok edilmesi mümkün de değildir. Başvurucular delillerin yok
edildiği iddialarını taşınmazın su altında kalmasına bağlamakta, ancak bedel
tespiti davasında davanın sonucunu etkileyecek hangi delilin yok edildiğini
açıklamamaktadırlar.
37. Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvurularda başvurucuların, ihlal edildiğini iddia ettikleri Anayasa
hükmü ile somut başvuruya konu olaylar arasında ilişki kurarak açıklamalarda
bulunmaları ve iddialarını delillendirerek
kanıtlamaları gerekmektedir. Somut başvuruda başvurucuların yukarıda sayılan
koşulları yerine getirmeyerek iddialarını temellendirmediği anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucular tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucular
tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmıyla ilgili
olarak, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Mülkiyet Hakkının
İhlali İddiası
i. Bedel Tespitiyle
İlgili Şikâyetler Yönünden
39. Başvurucular, kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili davasında taşınmazın rayiç değerinin, 2942 sayılı
Kanun’un 11. maddesinin (f) bendine aykırı şekilde taşınmazın bulunduğu Ermenek
ilçesi yanında komşu ilçeler ile Karaman ili tarım müdürlükleri verilerinin
ortalaması kullanılarak olması gerekenden düşük belirlendiğini, başka ilçelerde
yapılan kamulaştırmalarda ilçe verileri kullanılırken Ermenek ilçesinde çevre
ilçelerin ve bağlı olunan ilin verilerinin de kullanılması nedeniyle eşitlik
ilkesine aykırı hüküm tesis edildiğini belirterek, mülkiyet hakkının ve hak
arama hürriyetlerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular,
kendilerine Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene
dayalı olarak veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemişlerdir.
Başvurucular esas olarak diğer ilçelerde kamulaştırma bedelinin tespitinde
sadece ilçe tarım müdürlüğü verileri dikkate alınıp bedel tespiti yapılırken
Ermenek ilçesindeki taşınmazlarda Ermenek ilçesiyle birlikte çevre ilçeler ile
Karaman ili tarım müdürlükleri verilerinin ortalamasının “mevki” olarak değerlendirilip bedel
tespitinde kullanılmasından şikâyetçi olmaktadır. Bu durumda başvurucuların
şikâyetinin özünün mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını ihlal
ettiği iddiası olduğu anlaşıldığından konu mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiş
ve hak arama hürriyeti ile eşitlik ilkesi yönünden ayrıca inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
40. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
41. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin ödenmesi talebi,
Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu
yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi
temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken Devlet
ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma
yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 28).
42. 2942 sayılı Kanunun 11.
maddesinin (f) bendinde “mevki”
kelimesi kullanılmıştır. Mevki kelimesinin benzer iklim koşulları ve arazi
yapısı nedeniyle benzer özelliklere sahip geniş toprak parçaları anlamında
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mevki veya diğer adıyla mahal kelimesi her zaman
ilçe düzeyinde bir alan anlamına gelmeyebilmektedir. Bazı toprak, iklim ve
coğrafi koşullarda bulunan bölgelerde mevkii veya mahal, ilçe düzeyinden de
küçük bir arazi alanı olabileceği gibi bazı durumlarda da daha geniş toprak
parçaları bir mevki veya mahal olarak tanımlanabilir. Bunun yanında mevki ve
şartlar sadece değerlendirmeye alınacak alanın il veya ilçe düzeyinde olmasıyla
bağlantılı olmayıp, toprağın yapısı, arazinin sulanıp sulanmadığı, arazinin eğimi
gibi pek çok faktör, mevki ve şartlar kavramı çerçevesinde değerlendirmeye tabi
tutulmaktadır (B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § §64, 65-70).
43. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi,
25/5/2006 tarih ve E.2006/3897, K.2006/4360 sayılı kararıyla, Ermenek ilçesinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 10/4/2002 tarihinde onaylanan proje
kapsamında Ermenek’te baraj, HES tesisleri ve göl sahası inşaatı yapılması ilan
edildikten sonraki dönemde tarım ilçe müdürlüğünün önceki yıllarda sabit bir
seyir izleyen tarımsal getiri verilerinin günlük hayatın olağan akışıyla
bağdaşmayacak şekilde ve anlaşılamayacak derecede arttırıldığını dile getirerek
2003 yılı sonrasında kamulaştırmalarda bu ilçe verileri yanında çevre ilçeler
ile Karaman İlinin kullanıma uygun verilerinin ortalamasının bedel tespitinde
kullanılmasını içtihat olarak benimsemiştir.
44. 2006 yılından beri
istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için erişilebilir ve bilinebilir
olup başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti
davasında başvurucu açısından bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir
durumdadır.
45. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet haklarının
ihlal edildiği iddialarının açık ve görünür bir ihlalin bulunmaması nedeniyle “açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesi Şikâyeti Yönünden
46. Başvurucuların kamulaştırma
bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarının, açıkça dayanaktan
yoksun olmadığına, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
47. Başvurucular, dava tarihine
göre belirlenen bedele faiz ödenmemesi nedeniyle almaları gereken bedelin
değerinde azalma olduğundan şikâyet etmekte ve geç ödenen kamulaştırma bedeline
Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamu alacaklarına uygulanan en yüksek
faizin (gecikme faizinin) uygulanması gerektiğini iddia etmektedirler.
48. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35.
maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
49. Anayasa"nın “Kamulaştırma” kenar başlıklı 46. maddesi
şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli
nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu
hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit
olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir
sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en
yüksek faiz uygulanır.”
50. Anayasa"nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar
başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
51. Anayasa’nın 46. maddesindeki
düzenlemeye göre; kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak
tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân
projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların
korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi
taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına
uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtayın
istikrar kazanan içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen
faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için
işletilebilir (Bkz. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752,
15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava
tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi
talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış
bir uygulaması bulunmamaktadır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 50).
52. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve
11. maddeleri gereğince tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel
hususunda anlaşamamaları halinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun
bir şekilde mahkemece dava tarihi itibarıyla tespit edilmelidir. Değer
tespitinin dava tarihine göre yapılması, Kanun gereği olduğu gibi dava
sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele
etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın da
gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi
azalabileceğinden, idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu
durum taşınmazın gerçek değerinin enflasyon karşısında korunması için dava
tarihine göre belirlenen bedele faiz işletilmesine mani
değildir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 52).
53. Nitekim kanun koyucu
bahsedilen husustaki yasal eksikliği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti
davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde
kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi
ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 11/4/2013 tarih ve 6459
sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra
ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti
için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen
bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.”
hükmünü getirmiş ve zamanında sonuçlandırılamayan kamulaştırma bedelinin
tespiti davalarında ödemenin yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz
ödenmesi imkânını tanımıştır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 53).
54. Somut başvuruya konu
kamulaştırma işleminde ise dava, bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş
tarihinden önce sonuçlandığından yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda
kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile
izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan
başvurucuların üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin
araştırılması gerekmektedir.
55. Somut olayda, başvurucuların
taşınmazının Ermenek Barajı ve HES yapılması amacıyla DSİ kararıyla
kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre
sürdürülerek sonuçlandırıldığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun
bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak yapıldığı
anlaşıldığından başvurucunun faiz ödenmemesine yönelik şikâyeti Anayasa’nın 35.
maddesi kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir. Başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).
56. Başvuru konusu davada
Mahkeme tarafından belirlenen kamulaştırma bedeli başvurucu adına banka
hesabına peşin olarak yatırılmıştır. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma
bedeline devletin alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması
talebinin Anayasa’nın 46. maddesi kapsamında yasal dayanağı bulunmamaktadır.
(Benzer yönde AİHM kararı için bkz., Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 44).
57. Bununla birlikte kamu
kurumları uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında faiz ödemeyerek
bireylerin almaları gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden olmaktadırlar.
Bu durumda taşınmazı kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma bedelinin
kişinin uğradığı zararı telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı
olması yanında ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme
tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle hissedilir
derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59).
58. Bir eşyanın devir
tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede
enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin
gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak
getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet
haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58,
K.2011/37, 10/2/2011).
59. Bu çerçevede AİHM,
Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin
değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun
telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu
tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok
davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek
orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye,
B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye,
B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
60. Devlet tarafından ödenecek
bir bedelin enflasyon karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma
gitmektedir. Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi halinde
daha katı bir tutum sergileyerek %5’e kadar değer kayıplarını hesaplama
faktörlerindeki değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (bkz., Arabacı/Türkiye, B. No: 65714/01,
7/3/2002). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme kararlarının icra
edilmesi ile ilgili bir sorundur. Bunun yanında mahkemelerde geçen yargılama
süresindeki enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer kaybında ise
meydana gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu
konuda ulusal yargıcın belirli bir takdir imkânı olduğu gerekçesiyle daha esnek
yorumlamakta bu farkın başvurucular açısından aşırı bir yük getirip
getirmediğini inceleyerek karar vermektedir. Örneğin bahsedilen şekilde
incelediği bir davada AİHM, %10,74’lük bir değer kaybının aşırı bir yük
getirmediğine karar vermiştir (bkz. Güleç ve
Armut/Türkiye, B. No: 25/969/09, 16/11/2010).
61. Başvuru konusu davada
10/5/2010 tarihi değerlerine göre tespit edilen 255.320,69 TL kamulaştırma
bedeli, iki aşamada ödenmiştir. İlk aşamada açılan acele el koyma davasında
Mahkeme tarafından 6/5/2009 tarihinde taşınmaza davacı idare adına acele el
konulmasına ve 6.889,27 TL’nin başvuruculara ödenmesine karar verilmiştir.
İkinci aşamada ise 10/5/2010 tarihinde açılan bedel tespiti ve tescil davası
sonunda aynı Mahkeme tarafından 25/11/2011 tarihli kararla dava tarihine göre
tespit edilen 255.320,69 TL kamulaştırma bedelinin, daha önce el atma kararı
sonrasında başvuruculara ödenen kısmının mahsup edilerek kalan 248.431,42
TL’nin başvuruculara ödenmesine karar verilmiştir.
62. Yapılan incelemede
başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı
hususunda bir sonuca varmak için mahkemece tespit edilen gerçek değer ile
başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının
karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile
başvurucuların mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp
sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan,
yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun
maruz kaldığı yükü belirlemektir. Bunun yerine değer kaybını her bir ödeme için
ayrı ayrı hesaplamak yanıltıcı sonuçlara neden olabilmektedir.
63. Bedel tespiti sonrası, el
koyma kararıyla ödenmiş olan bedel mahsup edilerek ödenen 248.431,42 TL’nin
dava tarihi ile ödeme tarihi arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı %12,17 olmakla
birlikte bu değer kaybının gerçek bedel olan toplam kamulaştırma bedeline oranı
ise %11,8’dir. Başvuruculara dava tarihine göre belirlenerek ödenen 248.431,42
TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak
enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 278.655,00 TL’dir. Bir
diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark
30.223,58 TL’dir.
64. Yukarıdaki unsurlara
bakarak, kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği
tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz
eklenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin
mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil
dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde
başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük binmesine sebep olarak
başvurucuların mülkiyet hakkını ihlal etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Yetiş/Türkiye, B. No:
40349/05, 6/7/2010, § 56).
65. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasının 13/5/2010
tarihli dilekçeyle açıldığı ve Mahkeme tarafından bu tarih esas alınarak
belirlenen bedelin 18 ay sonra Mahkemenin 25/11/2011 tarihli kararıyla
başvuruculara faiz işletilmeksizin ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası
verilerine göre enflasyonda meydana gelen artışın toplam bedele oranla uğradığı
değer kaybının % 11,83 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı dikkate
alındığında, başvurucuların üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı
ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna
ulaşılmıştır.
66. Belirtilen nedenlerle,
kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle başvurucuların Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. maddesi
Yönünden
67. Başvurucular, kamulaştırılan
taşınmazlarının bedelinin dava tarihi esas alınarak belirlenmesi ve faize hükmedilmemesi
nedenleriyle 248.431,42 TL’ye kamu alacaklarına uygulanacak en yüksek banka
mevduat faizi üzerinden hesaplanacak bedelin maddi tazminat olarak ödenmesini
talep etmişlerdir.
68. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvurucular tarafından
yalnızca maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunulmuş olup, başvuruda Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiştir.
70. Dava dilekçesinin verildiği
tarihe göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 18 ay süren dava sonunda faiz
işletilmeden başvuruculara ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede
toplam bedele oranla %11,83 oranında enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı
oluştuğu, bu durumun başvurucular üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu
yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine
neden olduğu dikkate alınarak bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek
için kamulaştırma bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvuruculara 30.223,58
TL maddi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
71. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V.
HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddiasının "açıkça
dayanaktan yoksun olması"
2. Delillerin
yok edilmesine yönelik şikâyetlerinin, "açıkça
dayanaktan yoksun olması"
3.
Bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet haklarının ihlal edildiği
iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun
olması"
Nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 30.223,58 TL maddi
tazminatın müştereken ÖDENMESİNE,
D. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.